• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.1. KASÎDE NAZIM ÇEŞİDİ OLARAK ŞİTÂİYYE

3.1.4. GELİBOLULU MUSTAFÂ ÂLÎ

3.1.4.3. Kasîde-i Nâdire-i Şitâyye

Şâirin yazdığı bir diğer şitâiyye ise 16 beyitten oluşan bu şitâiyyedir. Şitâiyye, 16. yüzyılda yazılanlar içerisinde hacim olarak en küçük olanlardan biridir. Şitâiyyenin başından sonuna kadar bütün beyitlerinde kış teması hâkimdir. Ayrıca şitâiyye klasik kasîde anlayışıyla yazılan kasîdelerden farklı özellikler taşımaktadır. Çünkü kasîde bölümler hâlinde yazılmamıştır. Bu nedenle kasîdeyi bir bütün hâlinde değerlendireceğiz. Bunu yaparken de kasîdenin geneline bakıldığında beliren, şâirin yeryüzü ve gökyüzüyle ilgili olarak kış mevsiminde ortaya çıkan kış tablosunu nasıl resmettiğine bakacağız.

Aşağıdaki beyitle şâir, kasîdeye kar yağışının gökten inerken bıraktığı izlenime vurgu yaparak başlamıştır. Şâir, gökten inen karları kış mevsiminde eşyanın meselesinin yazıldığı bir kâğıt gibi düşünmüştür. Yağan kar, eşyanın durumunu gösterip, onun tabiattaki gerçek konumunu bizlere bildirecektir:

Yine berfün͂ varaúlarına şitâ

Yazdı bir mesâyil-i eşyâ (Ş.7 / B.1)

Kar yağdıkça yeryüzünün şekli değişmeye başlamıştır. Sabah rüzgârları kar yağışının getirdiği misk kokusunu yeryüzüne katmıştır. Bu görüntü onu aynı zamanda bir ayna şekline sokmuştur. Ancak bu ayna, bilinen aynalardan farklıdır. O, feleğin devamlı okuduğu bir aynadır. O, okur yeryüzünde ise okunanlar gerçekleşir:

Saṭḥ-ı ġabrâya úarlar yaġdı

Miski kâfūra úatdı bâd-ı ṣabâ (Ş.7 / B.2)

Sâ'at-i ebkīne ( âb-gīne)-i felegün͂ Dı̄n͂idür muttaṣıl okur gūyâ (Ş.7 / B.3)

Kış mevsiminin dünyada oluşturduğu görselliğin vazgeçilmez unsurlardan biri de bulutlardır. Şâir, gökyüzündeki bulutları güvercinlere benzetmiştir. Ancak bad-ı hevânın esintisiyle güvercinin kanatları dağılmıştır:

Her bulut ṣanki bir kebūter idi

Per ü bâlin ṭaġıtdı bâd-ı havâ (Ş.7 / B.4)

Kar yağışının ağaçlar üzerinde bıraktığı görüntü şitâiyyede önemli bir yer tutmaktadır. Şâir, bu durumu çeşitli benzetmelerle süslemiştir. Serviye yağan karın görüntüsü şâire zahidin ak sakalını hatırlatır. Irmaklara düşen kar ise nakkaşın atölyesinde meydana getirdiği esere verdiği cila gibidir:

Serve aú düşdi rīş-i zâhid-var

Ṣundı âyīne cūy-ı gülşen an͂a (Ş.7 / B.5)

Yine nakkâs-ı kârgâh-ı berīn

Virdi her cūybâra pâk-i cilâ (Ş.7 / B.6)

Kar, aynı zamanda tabiatın görüntüsünü oluşturan renkleri belirsizleştiren isfidâç gibidir. Kase içinde ezilen isfidâç sanki tabiata atılmış gibidir:

Ezdi bir kâse içre

Resm-i elvânı úıldı nâ-peydâ (Ş.7 / B.7)

Kış mevsiminin vazgeçilmezi olan soğuklar, bu şitâiyyede de bütün gücüyle tabiatı etkilemiştir. Şâir de 8. beyitten 10. beyite kadar kar yağışının görsel özelliklerinden bahsetmekten vazgeçmiş, kış mevsiminde soğuğun tabiata verdiği etkiyi anlatmıştır. Şâire

göre soğuklarla beraber insanların ellleri, ayakları tutmaz olmuştur. Bu durumda keyf ehli için yapılacak olan ise kahve içmektir:

El ayaú tutmaz oldı sermâdan

Ḳahve-nūş oldı cumle ehl-i ṣafâ (Ş.7 / B.8)

Dökse semmūrdan zamâna eger

Tende semmūr olınca yoú pervâ (Ş.7 / B.10)

Akçe her derde deva gibi görünse de soğuğun verdiği derde katlanmak için sadece o da yeterli değildir. Bunun için her şeyden önce sırtı saracak kürk bulup giymek gerekmektedir:

Zer devâdur egerçi her derde

Zer devâdur Velī bu derde devâ (Ş.7 / B.9)

Kasîdenin 11. beyiti taç beyitidir. Şâir, bu beyitte adeta kendisini teselli etmektedir. Mevsim kıştır, şâirin ise sırtında giyecek kürkü yoktur. Şâir, hâlinin böyle olmasına rağmen ortada dert edecek bir durumun olduğu düşüncesinde de değildir. Bu nedenle hâlinden şikâyet etmesinin yersiz olduğunu söylemektedir:

Ne şikâyet ne ġuṣṣa ey 'Āli

Postīn ise ger murâd n'ola (Ş.7 / B.11)

Kasîdenin 12 ile 14. beyitleri arası, sanki kasîdenin medhiye ve fahriye bölümlerinin iç içe geçmiş hâlidir. Şâir, burada bir yandan övgü yaparken diğer yandan ise kışın soğuk günlerde giymek için övdüğü kişiden kürk istemektedir. Aslında kürk bahanedir. Şâir, aslında cömertliği ile övdüğü kişiden kendisi için kol kanat germesini istemektedir. Gerçekte de o, şâiri bu dertten kurtaracak niteliklere sahiptir. Çünkü o, devletin şanına yakışan, devrinde yüce kişiliğiyle bilinen, Allah'a âşık ve ilim adamları içinde dürüstlüğü ile nam salmış bir kişidir. Ancak şâirin de kürkü hak edecek özellikleri bulunmaktadır. O da şâirliği ile üstün bir kişiliktir. Şiirleri denizler dolusu incidir. Nesri ise yıldızlar gibi nurlu ışıktır:

Fâyık-ı dehr u lâyık-ı devlet

Naẓm ile baḥr gibi pür-lūlū

Nes̠r ile necm gibi nūr-ı Żiyâ (Ş.7 / B.13)

Postīnin ṣakınmaz ol senden

Ger mükerrer ola eger her ūlâ (Ş.7 / B.14)

Kasîdenin 15 ve 16. beyitleri du‘â bölümünü oluşturmaktadır. Şâir, du‘â bölümünde önce Bermekiler soyundan gelenlerden cömert birinin yapacağı gibi muradına erememiş birine yardım edilmesi dileğinde bulunuyor. Ardından du'â bölümüne mevsimsel unsurları katılarak övülen kişinin mevsim bahar da kış da olsa izzetinin ve yüceliğinin fazla olması dileğinde bulunarak şitâiyyeye son veriyor:

Bermekīler seḫası ḫust olup

Ḳılsa bir nâ-murâda cūd u seḫâ (Ş.7 / B.15)

'İzzet u rif'ati ziyâd olsun

Geh bahâr olduġınca gâh şitâ (Ş.7 / B.16)

Gelibolulu Mustafâ Âlî’nin şitâiyyeleri genel olarak değerlendirildiğinde, yazmış olduğu şitâiyyelerin nesîb bölümünde hâkim olan durum tabiatın kış mevsimine verdiği görsel etkidir. Ancak şâir, şitâiyyelerde birbirinin benzeri olan tasvirler yapmak yerine her şitâiyyede kışla ilgili farklı resimler çizmiştir. Bunda nesîb bölümlerinin hacim olarak küçük olmasının da etkisi bulunmaktadır.

Nesîb dışı bölümlere bakıldığı zaman ise medhiye bölümlerinde kışla ilgili unsurlara rastlanmamakla birlikte, kasîdelerin du'â bölümlerinde özellikle kışla ilgili unsurlara yer verildiği görülmektedir. Bu nedenle kasîdelerin son beyitlerine bakmak bile onların şitâiyye olduklarını anlamamıza yetmektedir.