• Sonuç bulunamadı

1.2 Dünyada ve Türkiye’de Sosyal Medyanın Ortaya Çıkışı ve Kullanımı

1.2.4 Sosyal Medya Hakkında Eleştiriler

Lawrence Friedman’ın yatay toplum hipotezine göre dünya iletişim çağında olduğu ve elektronik bir köy haline geldiği için artık toplumda dikey ilişkiden çok yatay ilişkiler ön plana çıkmıştır. Bu nedenle kültürler artık yukarıdan aşağıya doğru emredici ve otoriter tarzla oluşmamakta, yatay ilişkilerle kültürler oluşmaktadır (Tarhan, 2011, s.253). Sosyal medya da bu şekilde bir ilişkiye sahiptir.

Yeni bir medya türü olan sosyal medyanın sınırlarının olmaması, çok sık gündem ve içerik değiştiriyor olması yanında bazı negatif sonuçlar doğurabilmektedir. Bir takım yalan ve yanlış haberlerin gerçekmiş gibi empoze edilip yayılması bu durumun ortaya çıkardığı sonuçlardan biridir. Sosyal medya kullanıcıları çoğu zaman haberin gerçeklik ve doğruluğuna ilişkin bir teyit yoluna gitmemekle beraber bu havada duran bilgi zincirinin de bir parçası olabilmektedir. Bu doğrultuda Gezgin (2014) sosyal medyaya ilişkin bir takım eleştirilerde bulunmakta ve yeni medya ile geleneksel medyayı karşılaştırarak, sosyal medya bağlamında aşağıda belirtilen hususlara dikkat çekmektedir:

 Sosyal medya öğrenmeye dayalı süreçte dikey bir eğitim modeli çizmektedir. Okuryazarlık türü kavramlar, örgün eğitimi, yani okullarda/sınıflarda yapılan, bir izlencesi, öğretmeni, öğrencisi ve ders malzemesi olan bir anlayışla varsayılmaktadır. Oysa sosyal medyada gerçekleşen öğrenme, örgün olmamakla beraber yaygın, resmi değil gayrı resmi,

açık değil örtüktür Diğer taraftan, sosyal medyada, “öğreten insan” hiyerarşisi yerine, birbirinden öğrenmeye dayalı bir dikey eğitim söz konusudur.

 Bilinenin aksine medya ile sosyal medya ayrımı keskin değildir. Ana akım ve alternatif medya da, sosyal medyayı etkin bir biçimde kullanmaktadır. Dolayısıyla, sosyal medya, ana akım ve alternatif medyalara ek olarak, bireysel, kişilerarası ve topluluksal medyaların da bulunduğu bir kanaldır. Ayrıca, medyanın sosyal medya dolayısıyla dönüşümü söz konusudur. İçerikler de ona göre hazırlanmaktadır.

 Medya ve yeni medyadan farklı olarak, sosyal medyada yalnızca bilgi tüketilmemekte, aynı zamanda üretilmektedir.

Gezgin (2014), sosyal medya paylaşımlarının tam olarak dayanağının olmaması nedeniyle bireyleri hataya sürükleyebilme riski olduğuna dikkat çekmekte ve sosyal medyada bilgiyi paylaşan ve yayanın önemini vurgulamaktadır.

Sosyal medyanın özgür bir alan sunmasının yanında kullanıcıların şahsi bilgilerini önemli bir boyutta sanal profillerinde paylaşıyor olması güvenlik riskini ve siber saldırı konusunu gündeme getirmektedir. Resmi kurumların ve görevlilerin de birer sosyal medya kullanıcı olduğu düşünüldüğünde risk çemberinin oldukça geniş olduğu gerçeği de gözler önüne serilmektedir. Sosyal medyanın bu bağlamda potansiyel olarak olumsuz yönlerini belirli başlıklarda sıralamak gerekirse;

1. Hızlı bir şekilde büyüyen ve genişleyen sosyal medyanın resmi olarak denetim ve kontrol edilebilirliğinin zorluğu,

2. Bu mecradaki kuruluşların merkezi yurtdışında olduğu için sağlıklı bir işbirliği çalışmasının olmaması,

3. Kriminal durumlar, özel hayatın gizliliği ve ülke güvenliğini tehdit eden konularda bir oto kontrolün olmaması,

4. Her kullanıcının bir ileten olması durumunun bilgi kirliliği ve yanlış algıyı ortaya çıkarması,

5. Profil bilgilerinin kayıt altına alınmasının güvenlik problemi ve endişesi doğurması, 6. Bu alanda yasal düzenlemelerin eksik ve yetersiz kalması,

7. Sosyal medya alanlarında siber saldırılara karşı yeterli önlemler olmaması,

8. “Ne düşünüyorsun”, “Birşeyler yaz” ve “Yeni bir mesaj oluştur” gibi sekmelerde yapılan paylaşımların yıllar sonra kullanıcıların karşılarına farklı bir şekilde çıkma riski taşıma ihtimali,

10. Paylaşım modellerinin detaylandırılmış olmasından dolayı kullanıcıların yoğun kişisel bilgi paylaşıyor olması diğer kullanıcılar tarafından doğal bir merak döngüsünü ortaya çıkarmakta ve kullanıcılar düzenli olarak diğer kullanıcıları takip etmektedir. Bu durum haliyle toplumu meraklı bir kullanıcı bütünü haline dönüştürmektedir.

Marshall McLuhan (1989), yeni medyanın her şeyi değiştireceğini söylemiş ve bu alanı global bir köye benzetmiştir. Bu alanda çalışmalarda bulunan birçok düşünürün sosyal medyaya ilişkin yaptıkları temel eleştirilerden biri de sosyal medyanın yoğun olarak sosyalleşme, iletişim ve özgürlük tarafının ele alınmasına karşın, kapitalist bir dünyada olunduğuna, sosyal medyanın devasa ekonomik ve siyasi yönünün de ele alınışının az ve yetersiz olduğudur.

Yine sosyal medyaya yönelik eleştirilerden bir diğeri de bireyleri sosyalleştirdiği mi yoksa yalnızlığa mı ittiğidir. İnsanlar kendi kimliklerini gizleyerek bu mecrada sosyalleşmekte buna paralel gerçek hayatta ise gitgide yalnızlığa sürüklenmektedir (Baban, 2012, s. 70). Bununla birlikte özellikle genç neslin önemli bir kısmının gerçek hayatta ebeveynleri tarafından sürekli bir denetim ve kontrol altında tutulması onları bu mecrada hayal ettikleri ve istedikleri kimlikleri oluşturmaya itmektedir. Kendilerine getirilen bu kısıtı bu şekilde kırmaları onları sanal dünyaya fazlasıyla adapte etmekle birlikte bu durum gelişim ve kariyerlerinde olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Gençlerin yanı sıra özgüven eksikliği yaşayan ve çekingen olan insanlar da bu alanı bir kurtuluş ve kaçış olarak görmekte, kendilerine burada inandıkları bir dünya inşa etmektedir. Sosyal medyanın varlığı bu durumda olan insanların normalleşmesi ve gerçek hayatta sosyalleşmesine bir engel teşkil etmektedir. Bu doğrultuda çözüm yine medyanın bizzat kendisinde olmakla birlikte toplumu bu anlamda doğru bir şekilde bilinçlendirmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu husus doğrultusunda ortaya çıkan başka bir risk de insanların sosyal medyadaki ilişkilerinin topluluk oluşumuna katkı mı sağladığı yoksa gerçek dünyadan izole mi ettiğidir? Bu durum da sosyal medyada fazlasıyla tartışılan bir olgudur (Baban, 2012, s.71).

Sosyal medya özgürlüğü ve kullanımı, sosyal medyanın taşıdığı risklere ilişkin olarak son zamanlarda Türkiye’nin gündeminde yoğun olarak tartışılan ve kimi çevrelerce eleştirilere hedef olan bir olgudur. Özellikle sosyal ağ odaklı cereyan eden bu tartışmalar toplumu bu anlamda ikiye bölmüş ve 2014 Türkiye yerel seçimleri öncesi sürekli gündemin üst sıralarında yer almıştır.

Türkiye’de en çok kullanılan sosyal ağların başında gelen Facebook, Twitter ve Youtube gibi sosyal ağ servislerindeki kullanıcılar tarafından paylaşılan siyasi, kişi hak ve özgürlüklerini olumsuz yönde etkileyici içerikler devletin ilgili resmi kurum ve kuruluşları tarafından engellenememekte, çözüm olarak mahkeme kararı ile servisin tamamı erişime kapatılabilmektedir. 19 Şubat 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren internete ilişkin yasa olan “5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” ile TİB’e (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) özel yetkiler verilmiş ve mahkeme kararının TİB’e ulaşmasıyla ilgili sitelere erişimi engelleyebilme izni verilmiştir. Bu değişiklikten çok kısa bir süre sonra, önce 20.03.2014 tarihinde Twitter’a, hemen ardından 27.03.2014 tarihinde video paylaşım sitesi Youtube’a erişim engellenmiş ve bu tarihlerin 30 Mart 2014 yerel seçimler öncesinde olması birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Her iki sosyal paylaşım servisinde de siyasi iktidarı elinde bulunduran AK Parti’nin Genel Başkanı ve aynı zamanda dönemin Başbakanı ile hükümette görev yapan bakanlar ve yakınlarıyla ilgili bir takım kişisel telefon görüşmelerine ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarının paylaşılması uzun süre hükümete karşı muhalif kesimlerce kullanılmış ve kamuoyuna aktarılmıştır. Bu durumu söz konusu seçimlerde bir nevi veri gibi kullanan diğer partiler sosyal medya odaklı bir muhalefet yürütmüşlerdir. Konu olan içeriklere erişimi engellenen servislerde kullanıcı sıfatıyla paylaşan hesaplar kanunlara göre yasa dışı bir işlem yürütmüştür.

Özel hayatın gizliliğine ilişkin, TCK’nın 134 üncü maddesinde; “(1)Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır. (2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.” şeklinde konuya ilişkin yasal bir düzenleme mevcuttur. Bu sosyal paylaşım servislerinin merkezinin ve şubelerinin farklı ülkelerde olması ve bu kuruluşların kullanıcılara ilişkin kimlik bilgisini devletlerin ilgili kurum ve kuruluşlarıyla paylaşmamasından dolayı kanunda yeri olan kişi hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesi meselesi de sosyal medya mecralarında yakın tarihte ortaya çıkan bir sorunsal örnek olarak ortaya çıkmıştır.

Twitter ve Youtube’dan farklı olarak Facebook’da yerel yasalara aykırılık teşkil eden içerikler kaldırılabilmektedir. Facebook tarafından 2013 yılında yayınlanan Şeffaflık Raporunda 2013 yılı Temmuz-Aralık arası 6 aylık periyotta Türkiye’ye ilişkin 2.014 içeriğin Facebook’tan kaldırıldığı belirtilmektedir (http://www.dha.com.tr). Söz konusu içeriklerin

kaldırılması için Facebook'a Türkiye'den en fazla başvuru Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından ve genellikle Atatürk'e hakaret veya Türk devletini kötülemek gerekçesiyle yapılmıştır. Anılan raporda Türkiye dışındaki diğer ülkelerin verilerine bakıldığında Facebook'ta içeriklerin silinmesi konusunda ilk sırada Hindistan'ın yer aldığı görülmektedir. Hindistan tarafından yapılan itirazlar üzerine 4 bin 765 içerik Facebook'tan kaldırılmıştır. Hindistan'dan yapılan başvuruların nedenleri arasında dinleri ve devleti aşağılama başta gelmektedir. Pakistan devlet kurumlarının başvurusu neticesinde de Facebook'tan 168 içerik Allah'a hakaret ve devlete eleştiri gerekçesiyle kaldırılmıştır. Almanya'dan 84, Avusturya'dan 78, Fransa'dan 80 ve İsrail'den 133 içerik başvuru üzerine Facebook'tan silinmiştir. Bu ülkelerden yapılan başvuruların genel olarak Yahudi soykırımı hakkındaki paylaşımlar sebebiyle yapıldığı belirtilmiştir. Birleşik Arap Emirlikleri’nin 12, İtalya’nın 5, Rusya’nın 4, Bangladeş’in 3 içeriği sildirilmiştir. Çin ise Facebook’ta aktif olmadığı için rapora dahil edilmemiştir (http://www.dha.com.tr, 2014).

Sosyal medya alanında araştırma yapan birçok araştırmacının sosyal medya kullanımı ile ilgili yaşanan tecrübeler neticesinde üzerinde durdukları çekinceleri, muhtemel olumsuzluklar ve eleştiriler dört başlık altında toplanabilir;

Toplumsal Risk: Sosyal medyada takipçisi fazla olan kullanıcılar tarafından paylaşılan eksik, yanlı ya da yalan haber toplumu yanlış yönlendirebilmekte gerçek dışına inanmaya sürükleyebilmektedir.

Kişisel Risk: Özgüven eksikliği ve sosyal ortamlarda çekingen olanların kendilerini bu mecraya kanalize etmesi, kendilerine yeni bir kimlik, yeni bir dünya oluşturması gerçek hayatta bu negatif yönlerinin daha da baskın ve düzeltilmesi güç bir hal almasına neden olabilmektedir.

Kurumsal Risk: Korsan haber yayıncılığının da yaygın olduğu bu alanda kurum ve markalara ilişkin çarpıtma haber ve görüntü paylaşımı ilgililerin itibarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Sosyal medyada her kullanıcı haber aktarıcı rolüne geçebilmektedir. Takipçi sayısı fazla olan bu kullanıcıların paylaşımları hızlı ve kısa sürede diğer kullanıcılar tarafından da paylaşılmakta ve zincirleme süregelen bir etki ve algı oluşturabilmektedir. Bu durum marka ve kurumların imajını zedeleyecek sonuçlar doğurabilmektedir.

Kültürel Risk: Sosyal medyanın özellikle genç nesil tarafından yoğun kullanımı ait oldukları kültüre ilişkin bilgileri kolayca tanıyıp görebilmelerini sağlamakla birlikte diğer taraftan toplumsal normlardan uzaklaşmaları riskini de doğurmaktadır. Bu mecrada kaynağın güvenilirliği sorunu gerçeğini hesaba katacak olursak kullanıcıların kendi kültür ve

tarihleriyle ilgili çarpıtılmış ve manipüle edilmiş bilgi ve içeriklerle karşılaşma olasılığı da bir hayli yüksektir. Eksik bilgi kültürel bir erozyonu kaçınılmaz bir hale getirebilmektedir.

Sosyal medya hiç kuşkusuz insanlığa önemli kolaylıklar getirmiştir ve getirmeye devam etmektedir. Herhangi bir durum veya sorun karşısında insanlar daha kolay haberleşebilmekte, bilgilenmekte hatta organize olabilmektedir (Güngör, 2011, s.132). Diğer yandan sosyal medya araçlarının da arkasında büyük bir ekonomik sermayenin olduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla yaşanan her olumsuzluğu sosyal medya ile bağdaştırmak yakın zamanda Mısır ve Tunus’ta gerçekleşen toplumsal ayaklanmalar da olduğu gibi sorumlu olarak sadece sosyal medyayı görmek asıl güçleri örtmekten başka bir şey değildir. Bu nedenle kitle iletişim araçlarının, özellikle de sosyal medyanın etkisinin sadece aracılık boyutunda (Güngör, 2011) olduğu da göz önünde bulundurulması gereken bir gerçektir.