• Sonuç bulunamadı

Sosyal Dışlanma Yaklaşımı

Belgede TÜRKİYE’DE ÖZÜRLÜ (sayfa 54-58)

2. YOKSULLUK VE ÖZÜRLÜLÜK

2.2. Yoksulluk ve Özürlülük İlişkisini açıklamayı Olanaklı

2.2.4. Sosyal Dışlanma Yaklaşımı

1980’li yıllarda farklılaşan ekonomik ve sosyal politikalarının ortaya koyduğu yeni yoksulluk tanımları arasında gösterilebilecek “avrupalı”5 bir kavram olarak ortaya çıkan sosyal dışlanma, günümüz yoksulluğunun özellikle toplumdaki dezavantajlı gruplar açısından nasıl yaşandığının değerlendirilmesi açısından önem kazanmıştır.

5 Sosyal dışlanmanın avrupa ve avrupa Birliği’nde ortaya çıkış gelişimi ile ilgili değerle -dirmeler için bkz., Özkaplan, n. Yücesan-Özdemir, G. Özdemir, a. M. (2005). Sosyal dışlanma ‘ne’yi dışlar?: avrupa üzerine notlar. Mülkiye, (248), 77-94.; Erdoğdu, S. (2004). Sosyal politikada Avrupalı bir kavram: Sosyal dışlanma. Mart 2008. http://sosyalpolitika.fisek.org.tr/?p=38.

Sosyal dışlanma kavramının sosyal politika düzeyinde kullanımı avrupa kökenli olmakla birlikte, kavram farklı teorik temellere ve açıklamalara da sahiptir.

Dışlanma kavramının postmodern dönem yoksulluğu ile ilintili olarak güzel bir değerlendirmesi, sosyal dışlanma kavramının önemli teorisyeni Bauman’dan hareketle yapılabilir. Bauman’a göre, günümüz dünyasında sosyal dışlanma olarak nitelendirilen durum sadece gelir yokluğu ya da istihdam sürecine katılamama şeklinde özetlenebilecek bir yapıya işaret etmez. Bugünün yoksulu sadece gelirden değil, birçok alandan “yoksun”dur. Dolayısıyla dışlanma da çok boyutlu bir süreci ifade eder (Bauman, 1999).

Bauman’a (1999) göre, modern dönemde sanayide çalışmanın ve emeğe olan ihtiyacın hayati derecedeki önemi dolayısıyla çalışmaya ahlaki boyutu yüksek bir değer atfedilmiştir. Bu durumda yoksulluk kabul edilemez, buna tolerans gösterilmezdi. çünkü insanlar istedikleri takdirde pekâlâ yoksulluk durumundan kurtulabilirlerdi. Modern yaşam için herhangi bir tehlike oluşturma potansiyeline sahip “yoksul”, “aylak”, “tehlikeli” kişileri toplumdan dışlama aracı ise 19. yüzyılın total kurumlarıydı: Düşkün evleri, hapishaneler, akıl hastaneleri… Bu dışlama mekanizması daha görünür, daha hissedilir ve daha mekânsal anlam ifade eden bir uygulamaydı. postmodern dönemin dışlama mekanizması ise, çalışma yaşamının içinde bulunamamaya ek olarak, tüketim sürecinden dışlanmaktır. Tüketememek günümüzde, toplumsal yaşamın birçok alanından dışlanma durumuyla karşı karşıya kalmak anlamına gelmektedir. Sorun yalnızca gelirle ilgili olan boyutun çok ilerisinde olmakla birlikte, toplumdaki dezavantajlı grupların (yaşlılar, özürlüler, azınlıklar, kadınlar vb.), postmodern dönem dışlanma dinamiğinin en çok vurduğu kitleler olduğu söylenebilir. Bu gruplar, toplumsal yaşam içinde eğitim, istihdam, ulaşım, sağlık hizmetleri gibi hizmetlerden, politik ve kamusal alanlardan diğer kişilere göre çok daha fazla dışlanan kesimi oluşturmaktadır (Bauman, 1999).

Dışlanma kavramı, yoksulluğun yeniden farklı bağlamlarda ele alınması ve tanımlanmasında oldukça işlevseldir. Dışlanmanın merkezinde hem ilişkisel (sosyal), hem de dağıtımsal (ekonomik) belirleyicilerin olduğunu belirten Bhalla ve Lapeyre (1999) ise, yoksulluk ve dışlanma ilişkisini üç farklı boyutta ele almıştır (Erdem, 2003). Bunlar ekonomik, sosyal ve politik dışlanmadır. Ekonomik dışlanma boyutu;

gelir, üretim, mallar ve hizmetlerden yararlanma hakkı sorunlarını içermektedir.

Sosyal dışlanma boyutu; sağlık, eğitim, ulaşılabilirlikten faydalanma hakkı sorunları ile ilgilidir. politik boyut ise, siyasal katılım ve fırsat eşitliği olarak belirtilmiştir.

Sosyal dışlanma kavramı bugün, aB’nin sosyal politikasına da yön veren temel kavramlardan birisi haline gelmiştir. Kavramın ilk ortaya çıkışı, Fransa özelinde olmuştur. 1970’li yıllarda Fransız toplumunda, her on kişiden birinin sosyal koruma sistemi dışında yaşadığı belirtilmekte ve sosyal dışlanmışlar olarak zihinsel ve bedensel özürlüler, yaşlı ve sakatlar, tek ebeveynli aileler, uyuşturucu kullananlar, suçlular ve işsizlik sigortası kapsamına girmemiş olan işsizler kastedilmekteydi (Erdoğdu, 2007).

aB’ye göre sosyal dışlanma şu biçimde açıklanabilir:

“Kişilerin, yoksulluk, temel eğitim/becerilerden mahrumiyet ya da ayrımcılık dolayısıyla toplumun dışına itilmeleri ve toplumsal hayata dilediklerince katılımlarının engellenmesi sürecine karşılık gelmektedir. Bu durum bu kesimin bir yandan emek piyasalarına, gelir getirici faaliyetlere, eğitim ve öğretim imkânlarına ulaşımında zorluklar yaşamasını getirirken, diğer yandan da toplumsal ve çevresel ağlar ve etkinlikler kurmasında engeller oluşturmaktadır.

Bu kesimin elindeki güç oldukça sınırlı olup, karar alma süreçlerine katılımı sınırlı gerçekleşmektedir; dolayısıyla da bu kesim genelde kendini güçsüz ve günlük yaşamını etkileyecek kararların alımında kontrolü elinde tutmaktan aciz hisseder” (akt. adaman ve Keyder, 2006).

Sosyal dışlanma, bir yeni yoksulluk kavramı olarak, sadece yoksulluğun gelir kısmına odaklanmaz. Sosyal katılımı içeren bütün süreçlerin yoksunluğu sosyal dışlanma bağlamında değerlendirilebilir. Diğer bir ifadeyle; “sosyal dışlanma sadece gelir ve tüketim sorunları dolayısıyla mutlak bir yoksulluk sınırında yaşamakla ilgili değil, aynı zamanda yaşamı iyileştirecek yetersizlikleri kısmen ya da tamamen yitirmekle de ilgilidir.” (Sapancalı, 2005).

Sosyal dışlanma kavramına ilişkin ortaya çıkan çok boyutluluk, bu olgunun toplumsal olarak farklı alanlarda tezahürlerini ortaya koymuştur. Sosyal dışlanma, ekonomik, mekânsal, kültürel ve politik dışlanma şeklinde görünümlere sahip olabilmektedir (adaman ve Keyder, 2006).

Ekonomik dışlanma; kişilerin emek piyasası, kişisel gelir ve devlet yardımları gibi mekanizmaların dışında kalması olarak ortaya çıkmaktadır. Mekânsal dışlanma;

belirli mekânların tamamen dışarıda bırakılması ya da kamusal hizmetlere kısmen erişilmesi veya erişilememesidir. Kültürel dışlanma; toplum içerisinde azınlık olma konumundan dolayı yaşanan dışlanma türüdür. politik dışlanma ise; politik karar alma ve hukuki süreçlerin dışına itilmektir (adaman ve Keyder, 2006).

Sosyal dışlanma kavramının yukarıda kısaca belirtildiği gibi farklı teorik temelleri olmakla birlikte, bugün bu kavram, aB sosyal politikasının yoksulluğa ve toplumdaki dezavantajlı grupların yaşadıkları dışlanma sürecine ilişkin kuramsal altyapısını temsil etmekte, cinsiyet, ırk ve etnik köken, inanç ve din, özürlülük, yaş ve cinsel tercihe dayalı ayrımcılık ve dışlanma ile mücadele konusunda açıklamalar yapmaktadır.

Sosyal dışlanma yaklaşımında özürlülük, bir dezavantajlılık formu olarak yer bulmaktadır ve sosyal dışlanma riskine diğerlerine oranla daha fazla maruz kalan kesimlerden birini ifade etmektedir. Emek piyasasının dışında bırakılan, sosyal yaşama katılımları çeşitli sebeplerle (toplumsal önyargılar, fiziksel engeller gibi) engellenen özürlüler için yoksullaşma ve dışlanma kaçınılmaz olmaktadır.

Yoksulluk-özürlülük ilişkisinde sosyal dışlanma yaklaşımının imkanlarını değerlendirmek açısından, yoksulluk ve sosyal dışlanma ilişkisine bakılırsa, sosyal dışlanmanın yoksulluğa da vurgu yaptığı, ancak yoksulluktan daha geniş bir çerçeve çizdiği söylenebilir. Günümüz yeni yoksulluk sürecinin özürlüler açısından nasıl tecrübe edildiğine bakılması açısından sosyal dışlanma yaklaşımı anlamlı olabilir.

aB sosyal politikası açısından anlamlı görünen bu yaklaşım, özürlülük sorununa da sosyal dışlanma merkezli bir bakış açısı geliştirebilir. ancak, Batı dışı toplumlarda, geçmişten gelen ve bugünü şekillendiren toplumsal dinamiklerin farklılığı, kavramın olanaklarını azaltabilir ve yoksulluk olgusunun gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerdeki boyutu ve önemini göz ardı edebilir. Dolayısıyla bu bağlamda yoksulluk ve özürlülük ilişkisinin teorik düzeyde sosyal dışlanma kavramıyla karşılanması zor görünmektedir.

Sosyal dışlanma yaklaşımına bir “aB sosyal politikası kavramı” olmasının yanında bir de yukarıda belirtilen teorik perspektiften bakılınca, daha çok dışlanmanın

ortaya çıkış biçimleri ve postmodern dönemin dinamikleri ön plana çıkmaktadır. Bu bakış açısı, daha makro bir perspektiften dışlanmanın günümüz için ne anlam ifade ettiğini betimler. Dolayısıyla bu durum, özürlülük ve yoksulluk ilişkisini dışlanma temelinde ele almanın olanaklarını kısıtlar.

Sonuç olarak, özürlüler toplumsal yaşamdan dışlanan önemli kesimlerden birisidir. ancak dışlanma kavramının kendisi yoksulluk olgusunu tamamen karşılamadığı ve kuşatmadığından, özürlülerin yaşadığı yoksulluk olgusuna ve yoksulluğun da sebep olduğu özürlülük olgusuna ilişkin ayrıntılı açılımlar sağlaması güçtür.

Belgede TÜRKİYE’DE ÖZÜRLÜ (sayfa 54-58)