• Sonuç bulunamadı

Sonuç: Göç Sistemleri

Tarihsel perspektiften bakarak, günümüzün uluslararası göç eğilimlerini değerlendiren Massey; 21. yüzyılın başlangıcı ile birlikte uluslararası nüfus hareketlerinin, her biri zaman ve mekân açısından açık bir kararlılık arz eden ve gözle görülür beş adet “göç sistemi”294 içerisinde geliştiğini belirtmektedir. Genel olarak bu sistemler içerisindeki insan akışları; malların, sermayenin ve kısmen de uluslararası politikaların etkisiyle yapılandırılan bilginin akışıyla paralellik

292 Abadan-Unat, a.g.e., s. 33.

293 Peter Stalker, “Migration Trends and Migration Policy in Europe”, International Migration, Vol.

40, No. 5, 2000, s. 153.

294 “Göç sistemlerin en temel özelliği; malların, sermayenin ve insanların değişiminin belirli ülkeler

arasında, diğer ülkelere göre daha yüksek oranda gerçekleşmesidir. Bir uluslararası göç sistemi; genellikle göç alan bir “merkez” ülke ve buna bağlı olan ve bu ülkeye aşırı derecede göçmen yollayan bir veya birkaç ülkeden oluşmaktadır.” Bkz. “Göç Kuramları” bölümü, “Göç Sistemleri Kuramı” başlığı.

göstermektedir. Şekil 5’te bu sistemler ve her sistem içerisindeki göçlerin bölgesel kompozisyonları gösterilmektedir.

ŞEKİL 76: Dünyada Önde Gelen Göç Sistemlerindeki Göç Kompozisyonu

% 0 % 20 % 40 % 60 % 80 % 100

Kuzey Amerika Batı Avrupa Basra Körfezi Asya-Pasifik Güney Amerika (Arjantin) Göç Sistemleri Göç A lın an B ö lg eler ( % ) Okyanusya Amerika Asya Orta Doğu Afrika Avrupa Kaynak: Massey, a.g.m., s.40.

Bu sistemlerden biri olan Kuzey Amerika sistemi, dünya göç sistemleri içerisindeki en eski ve en büyük sistemdir. Bu sistemde yer alan Kanada’nın nispeten daha az olan nüfusundan dolayı aldığı göç oransal olarak daha fazladır. Ancak ABD, Kanada’dan beş altı kat daha fazla göç alarak bu sistemin en önemli göç alan ülkesi olmuştur. Birinci sütunda gösterildiği gibi Kuzey Amerika’ya yönelen göç akımlarında Latin Amerika ve Karayip ülkeleri (toplam göçün % 45’i) ve Asya ülkeleri (% 36) başı çekmektedirler. Geçmiş dönemlerin aksine, 20. yüzyılın son dönemi itibarıyla Avrupalılar, Kuzey Amerika’ya yönelen göçmenler arasında küçük bir bölümü (% 13) teşkil etmektedirler. Aynı şekilde Afrika, Orta Doğu ve Okyanusya ülkelerinden gelenler de çok küçük bir bölümü oluşturmaktadır.

Batı Avrupa ülkelerine yönelen uluslararası göç ise yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlamıştır. Şekil 5’in ikinci sütununda da görüleceği üzere, Batı Avrupa göç sistemi büyük oranda Orta Doğu ve Afrika’dan göç almıştır. Avrupa’ya gelen göçmenlerin yaklaşık üçte biri, başta Türkiye ve Lübnan gibi ülkeler olmak

üzere Orta Doğu kökenlidir. Gelen göçmenlerin yaklaşık % 30’unu da genellikle Mağrip ülkeleri olarak bilinen Cezayir, Tunus ve Fas gibi ülkelerden gelen Afrikalılar oluşturmaktadır. Batı Avrupa’nın aldığı göçmenlerin % 18’lik kısmını ise Avrupa’nın diğer yerlerinden gelen göçmenler oluşturmaktadır. Bu göçmenlerin çoğunluğu da başta Polonya, RF ve Eski SSCB ülkelerinden gelen Doğu Avrupalılardır. Batı Avrupa’ya gelen diğer göçmenlerin yaklaşık % 10’unu Asyalılar oluştururken Amerika’dan nispi olarak az bir göçmen kitlesi gelmiştir.

1973 petrol krizinden sonra artan petrol gelirleri nedeniyle sermaye zengini olan fakat iş gücü eksiği bulunan Körfez ülkeleri bu açıklarını kapatmak üzere göçmen iş gücüne yönelmişlerdir. Üçüncü sütunda görüldüğü gibi Körfez ülkelerine 1980’ler boyunca gelen geçici işçilerin büyük çoğunluğu (% 80’den fazlası) Asya ülkelerinden ve sadece % 13’ü Orta Doğu’daki diğer ülkelerden temin edilmiştir. Diğer göç sitemlerinden farklı olarak Asya-Pasifik sisteminin; göç alan ülkelerin komşu olmaması ve coğrafi olarak dağınık bir görüntü sergilemesi nedeniyle çok kutuplu bir nitelik arz ettiği söylenebilir. Asya-Pasifik göç siteminde, göç alan dört temel kutup bulunmaktadır. Bunlar, Avustralya, Japonya ve yeni endüstrileşen Güney ve Doğu Asya ülkeleridir. Avustralya, en eski ve en gelişmiş göç sistemi olup geleneksel olarak göçmen alan diğer ülkeler gibi aldığı göçmenlerin kökenleri Avrupa’dan, gelişmekte olan ülkelere kadar uzanır. Üçüncü Dünya’dan gelenlerin büyük çoğunluğu ise Asya-Pasifik bölgesindendir.

Japonya, 1970’lerde iş gücü ithal etmeye başlamış bir ülkedir. Bu ülkeye gelenlerin büyük çoğunluğunu Asyalılar oluşturmakla beraber, geçmişte, 20. yüzyılın başlarında birçok Japon’un göç etmiş olduğu Güney Amerika’dan da göçmen gelmiştir. Japonya’yı 1980’lerde ve 1990’larda yeni endüstrileşen Güney Kore, Tayvan ve Hong Kong gibi Doğu Asya ülkeleri ve Singapur, Tayland ve Malezya gibi Güney Asya ülkeleri izlemektedir. Dördüncü sütunda gösterildiği gibi Asya- Pasifik göç sistemini oluşturan tüm göçmenlerin % 81’ini Asya kökenliler oluştururken Okyanusya’dan ve Amerika’dan gelenler ayrı ayrı % 7’lik, Orta Doğu’dan gelenler ise % 4’lük bir dilimi teşkil etmektedirler.

Güney Amerika bölgesinde ise Arjantin dünyanın en eski ve en önemli göç alan ülkelerinden biridir. Bu ülke geçmişte Brezilya ve Uruguay ile birlikte hızlı bir

endüstrileşme deneyimi yaşamıştır. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarını kapsayan süreçte bu üç ülke; başta İtalya, İspanya ve Portekiz olmak üzere Avrupa’dan büyük çapta göç alan belirgin bir göç sisteminin merkezini teşkil etmişlerdir. Latin Amerika, 1800 ila 1970 yılları arasındaki dönemde 13.8 milyon göçmen almış ve bu göçmenlerin kabaca dörtte üçü Brezilya ve Arjantin’e yerleşmiştir. Latin Amerika’ya gelen göçmenlerin % 60’a yakını Güney Avrupa’dan, % 15’i Avrupa’nın diğer bölgelerinden ve % 11’i ise Asya’dan gelmiştir.

Latin Amerika’ya yönelik Avrupa kaynaklı son göç dalgası, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra meydana gelmiş ve daha sonraları Avrupa’dan gelen göçmenlerin sayısı gittikçe azalan bir grafik çizmiştir. Günümüzde Arjantin’in aldığı göçler, en yakın komşularından kaynaklanmaktadır. Bilhassa, MERCOSUR (Güney Ortak Pazarı-Southern Common Market) Ticaret Anlaşması olarak bilinen ve Arjantin, Paraguay, Brezilya ve Uruguay arasında serbest ticaret bölgesi oluşturan anlaşmaya taraf ülkelerden gelen göçmenler başı çekmektedir.

Arjantin alt sistemi, diğer önemli dört göç sisteminden üç temel açıdan farklılık göstermektedir. Birinci olarak, göç hareketlerinin çapı daha küçüktür, ikinci olarak bu sistemde tek bir merkez ülke vardır ve üçüncü olarak ise Arjantin’e gelen göçlerin küçük bir bölümü kıtalararası mahiyettedir. Göçmenlerin büyük çoğunluğunu, Arjantin ile sınırı bulunan dört ülkeden gelen göçmenler oluşturmaktadır. Bu ülkeler; Şili (% 33), Uruguay (% 19), Paraguay (% 15) ve Bolivya (% 14)’dır. Şekil 5’teki beşinci sütunda da görüldüğü gibi Arjantin’e yönelen göçmenlerin % 87’si Amerika, % 6’sı Avrupa ve % 7’si Asya kökenlidir. Irk ayrımcılığının 1994 yılında sona ermesiyle birlikte Güney Afrika Cumhuriyeti merkezli yeni bir bölgesel göç sisteminin de ortaya çıktığının sinyalleri alınmaya başlanmıştır. Arjantin gibi Güney Afrika Cumhuriyeti de tarihsel anlamda göç alan bir ülkedir. Ayrıca Arjantin kadar olmasa da Güney Afrika, Sahra-altı ülkeleri arasında önemli bir endüstriyel gelişme ve kalkınma deneyimi yaşamış tek ülkedir. 1880 ve 1924 yılları arasında Güney Afrika Cumhuriyeti’ne bir milyondan fazla Afrikalı olmayan göçmen gelmiştir. 1948 yılında ırk ayrımcılığına dayalı bir

devlet hâline gelmesinden sonra Avrupa’dan gelecek göçmenler özendirilmiş fakat Afrika’dan geleceklere karşı sert önlemlere dayalı düzenlemeler yapılmıştır.295

295 Massey, a.g.m., ss. 6-10.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÖÇ KURAMLARI A-Göç Kuramlarına Giriş

BM’nin 2000 yılı verilerine göre dünyada doğdukları ülke dışında yaşayan 175 milyon göçmen bulunmaktadır. Buna göre dünyada yaşayan her 35 kişiden biri göçmendir. Bu rakam 6 milyarlık dünya nüfusunun % 2,9’luk kısmına denk gelmektedir. Bu sayı sığınmacıları ve yerlerinden edilmiş kişileri de kapsamakta fakat yasa dışı göçmenleri içermemektedir. Bunun yanında dünyadaki göçmen sayısı dünya nüfusundan daha hızlı artmaktadır. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, 1960 yılında dünya nüfusu 3 milyon civarında iken 76 milyon göçmen bulunmaktaydı ve bu rakam dünya nüfusunun % 2,5’luk kısmını içermekteydi. 1960-2000 arasında ise dünya nüfusu iki katına çıkarken göçmen nüfusu 2,3 kat artış göstermiştir.296 Göçmen sayısındaki artış trendleri dikkate alındığında uluslararası göçmen sayısının 2007 yılı başı itibarı ile 192 milyon civarında tahmin edilmektedir.297

Günümüzde göç olgusu, dünya gündeminin ilk sıralarını meşgul eden bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. “Dünyadaki Nüfus Hareketleri”ni incelediğimiz bölümde de açık bir şekilde ortaya konulduğu gibi insanlık tarihini adeta bir “göç tarihi” olarak nitelemek mümkündür.

Brettel ve Hollifield’ın tespitlerine göre; geride bıraktığımız bin yılın sonunda, dördüncü büyük göç dalgasını alan ABD’de göçmen nüfus tarihteki en yüksek düzeye erişmiştir. Bu ülkede göçmenler, 26.3 milyonluk nüfuslarıyla toplam nüfusun % 9,8’ini oluşturmaktadır. Amerika’da yaşayan 18 yaşın altındaki yaklaşık 14 milyon çocuk ya göçmen ya da göçmen ebeveynlerin çocuklarıdır.

Batı Avrupa da 1940’ların sonunda başlayan benzer bir yabancı akımına tanık olmuştur. 1990’lara kadar yabancılar; Almanya nüfusunun % 8.2’sini, Fransa nüfusunun % 6.4’ünü, İsviçre nüfusunun % 16.3’ünü ve İsveç nüfusunun % 5.6’sını oluşturacak duruma gelmişlerdir.

296 Der. Irena Omelaniuk, World Migration 2005: Costs and Benefits of World Migration, IOM

World Migration Report Series, Vol. 3, Geneva, Switzerland, 2005, s. 378.

Aynı şekilde Kanada’da 1967 yılında uygulamaya konan ve göçmenleri kökenlerine göre değil de vasıflarına göre belirlemeyi amaçlayan puanlama sistemi ve buna bağlı olarak gerçekleşen aile birleşmeleri, sadece göçmen hacmini artırmakla kalmamış, göçmenlerin geldikleri ülkeleri de çeşitlendirmiştir.

Aynı durum, nüfusunun % 40’ını İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde gelen göçmenlerin oluşturduğu Avustralya için de geçerlidir. Avrupalı olmayanların göçmen olarak kabul edilmemesi esasına dayanan “Beyaz Avustralya” politikasının 1960’larda terk edilmesinden sonra Avustralya, çok kültürlü bir ulus yapısına dönüşmüştür. Genellikle kısıtlayıcı bir göçmen politikası izleyen Japonya bile 1980’lerde yabancı işçi kabul etmeye başlamıştır.298

Sonuç olarak, gelişmekte olan dünyadaki büyük nüfus hareketleri, Afrika’daki mülteciler veya Asya ve Ortadoğu’daki konuk işçiler bazı uzmanların bir “Küresel Göç Krizi”nden söz etmelerine neden olmuştur.299 Böyle bir krizin varlığı tartışmalı bir konu olsa da şu kesin bir gerçektir ki yirminci yüzyılın son yarısı “Göçler Çağı”dır.300

Uluslararası göç hareketlerinin son yarım yüzyılda beş kıtayı ve milyonlarca insanı etkisine alması, birçok değişik faktöre dayanan ve ulus kavramının sorgulanmasına yol açan bu olgunun neredeyse tüm gelişmiş ülkelerin sosyal bilimcileri tarafından ele alınmasına, kuramsal açıdan irdelenmesine ve özellikle izlenmesi gereken politika açısında çeşitli çözüm önerileri getirilmesine neden olmuştur.301

Ancak göç, çok yönlü olarak incelenmesi gereken bir kavramdır. Göçün her devletin sosyal ve ekonomik hayatının temel ve vazgeçilmez bir bileşeni olduğu ve bu olgunun sistemli ve doğru bir şekilde yönlendirilmesinde hem bireylerin hem de toplumun yararı bulunduğu her geçen gün daha iyi fark edilmektedir. Günümüzde göçün bu çok yönlü ve karmaşık yapısı “iş gücü göçü”, “aile birleşmesi”, “göç ve

298 Der. Caroline B. Brettel, James F. Hollifield, Migration Theory: Talking across Disciplines,

Routledge, New York, USA, 2000, s. 1.

299 Myron Weiner, The Global Migration Crisis: Challenge to States and to Human Rights,

Harper Collins College Publishers, New York, USA, 1995.

300 Castles ve Miller, a.g.e. 301 Abadan-Unat, a.g.e., s. 3.

güvenlik”, “yasa dışı göçle mücadele”, “göç ve ticaret”, “göç ve sağlık”, “göç ve gelişme”, “göçmen hakları ve entegrasyon” gibi birçok boyutu kapsamaktadır.

Politika belirleyicisi konumunda olanlar ve bu politikaları uygulayacak kişiler, göçün çok boyutlu özelliğini iyi anlamak ve konuya bu çerçevede yaklaşmak durumundadırlar. “Göç yönetimi” konusunda kapsamlı ve iş birliğine dayalı bir yaklaşım sergileyebilmek için, yüzyılımızın göç akımlarını ve göç baskısını yaratan nedenleri iyi bilmek gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım; “zorunlu göç”, “göç denetimi”, “göç ve gelişme” gibi politika ve programları içermelidir. Uluslararası göçün yönlendirilmesi ve denetiminin hükümetlerin tek taraflı gayretleri ile başarıya ulaşması mümkün gözükmemektedir. Nüfus hareketleri bakımından çok hareketli bir görüntü arz eden günümüz dünyasında göç ve göç yönetimini etkileyebilecek birçok küresel eğilim bulunmaktadır. Bunları; demografik eğilimler, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki ekonomik eşitsizlikler, daha devingen (mobilize) bir iş gücüne ihtiyaç duyan ekonomik liberalleşme, gelişmiş iletişim olanakları ve milletler üstü (transnational) göç olarak sıralamak mümkündür. Bu eğilimler nedeniyle, 21. yüzyılda insan hareketlerinin daha önemli bir hâle geleceği beklenmektedir.302

Göç olgusunun böylesine çok boyutlu bir özellik arz etmesi nedeniyle, göç çalışmaları disiplinler arası ortak yaklaşımı gerektirmektedir. Her disiplin, masaya teorik ve ampirik düzeyde çeşitli yaklaşımlar koyar. Antropologlar, göç ağlarına (network-şebeke) ve uluslararası topluluklara dikkatimizi çekerken, sosyologlar ve ekonomistler, “insan sermayesi”nin303 önemine, göçmenlerin yerleştirilmesinin ve bulundukları topluma uyum sağlamalarının zorluklarına vurgu yaparlar. Siyaset bilimciler, hukukçularla birlikte genel politikayı belirlerken, ortak çıkarların oynadığı rolü anlamamızı sağlarlar ve göçün devlet kurumları ve vatandaşlık konuları üzerinde yaratabileceği etkiyi görmemize yardımcı olurlar. Tarihçiler, göçmenlerin yaşadığı deneyimleri tüm karmaşıklığı ile önümüze koyarlar ve göçmenlerin

302http://www.iom.int/jahia/page3.html,(09.02.2007).

303 “İnsan sermayesi (human capital)”, insanların sahip oldukları vasıfları ifade etmektedir. Portes bu

kavramı; “Ekonomik sermaye insanların bankadaki hesapları, insan sermayesi ise kafalarının içindekilerdir…” şeklinde açıklamaktadır. Bkz. Alejandro Portes, “Social Capital: Its Origins and Applications in Modern Sociology”, Annual Review of Sociology, Vol. 24, 1998, (Social Capital), s. 7.

umutlarını ve arzularını anlayabilmemiz için ipuçları verirler. Nüfus bilimciler ise belki de göçmenlerle ilgili en iyi ampirik verileri sağlarlar ve teorik ve yöntemsel araçlarla göçmen hareketlerinin kaynak ve hedef ülkelerde yarattıkları etkileri önümüze koyarlar.304

Akademik alanda yapılan birçok araştırmaya rağmen göç söz konusu olduğunda çeşitli disiplinlerden araştırmacılar mutlaka ortak bir yerde karşılaşırlar. Pedraza’nın dediği gibi, “Bir partiye gidersiniz ve bakarsınız ki herkes ordadır.”305 Göç kavramı ile yakından ilgilenen sosyal disiplinlerin teorik yaklaşımlarını özetleyen tablo aşağıda sunulmuştur. Bu tabloda, çeşitli sosyal disiplinlerin göç araştırmalarına hangi açıdan yaklaştıkları, konuyu analiz ederken hangi boyuttan baktıkları ve kullandıkları analiz birimleri ile ortaya koydukları temel teorilerin kapsamı ve bu kapsamdaki bazı örnek önermeler yer almaktadır.

Diner’a göre tarihçiler göçle ilgili olarak, daha çok teori oluşturmada ve hipotezlerin sorgulanması konusunda katkı yaparlar. Onlar da diğer sosyal bilimcilerin sorduklarına benzer soruları sorarlar. Bu sorular “Nüfus hareketlerinin belirleyici unsurları ve sonuçları” çerçevesinde yoğunlaşır. Tarihçiler, kimlerin göç ettiğini, ne zaman ve neden göç ettiklerini, bir kısım insanlar göç ederken diğerlerinin neden kaldıklarını sorgularlar. Bu sorular genellikle tek bir gruba veya bireylere yönelik sorulardır. Tarihçiler, sosyal yapıların insan davranışlarını nasıl etkiledikleri ve değiştirdikleri sorusuyla fazla ilgilenmezler.306

Antropologlar, göç olgusunun kadın ve erkek arasındaki ya da akrabalar veya aynı kültürel ve etnik altyapıya sahip insanlar arasındaki sosyal ilişkilere yaptığı etkilerini keşfetmeye çalışırlar. Göçün antropolojik düzeyde incelenmesinde sorulan sorular; göç olgusunun göç eden insanların sosyal, kültürel ve cinsiyet durumlarına bağlı olduğu kabulünden yola çıkarlar.307

304 Brettel and Hollifield, a.g.e., s. iiv.

305 Silvia Pedreza, “Immigration Research: A Conceptual Map”, Social Science History, Vol. 14,

1990, s. 44.

306 Brettel and Hollifield, a.g.e., s. 4. “Göç ve Tarih” konusundaki ayrıntılı değerlendirmeler için bkz.

Hasia R. Diner, “History and the Study of Migration”, der. Brettel and Hollifield, a.g.e., ss. 27-42.

307 Brettel and Hollifield, a.g.e., s. 4. “Göç ve Antropoloji” konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için

bkz. Caroline B. Brettel, “Theorizing Migration in Anthropology”, der. Brettel and Hollifield, a.g.e., ss. 97-135.

TABLO 48: Disiplinler Arası Göç Teorileri. Disiplin Adı Araştırma

Soruları Analiz düzeyi veya birimi Başat Teoriler Örnek Hipotezler Antropoloji Göç kültürel değişimi ve etnik kimliği nasıl etkiler?

Daha çok mikro düzeyde: birey, hane halkı veya

gruplar. İlişkisel veya yapısalcı ve ulus üstü. Sosyal ağlar kültürel farklılığın devamını sağlamaktadır. Demografi üzerindeki etkisi Göçün nüfus

nasıldır? Makro düzeyde.

Rasyonalist: Ekonominin verilerini kullanır. Göç, doğum oranını artırır. Ekonomi Göç eğilimini ve etkilerini nasıl açıklarız? Mikro düzeyde: bireyler. Rasyonalist: fayda-maliyet ve itme-çekme Göçmenlerin girdikleri topluma uyumları, sahip oldukları birikime (insan sermayesi) bağlıdır. Tarih Göçmenlerin yaşadıkları deneyimleri nasıl anlarız?

Daha çok mikro düzeyde: Birey ve

guruplar.

Teori oluşturma

ve hipotez testi. Uygulanabilir değil.

Hukuk Hukuk kuralları göç akımlarını nasıl etkiler? Makro ve mikro düzeyde: Politik ve hukuki sitem Kurumsalcı ve rasyonalist: Tüm sosyal bilimlerden faydalanır. Haklar, göçmenler için

çekici bir yapı oluşturur. Siyaset Bilimi Devletler göçü önlemede neden zorluklarla karşılaşırlar?

Daha çok makro düzeyde: Politik ve uluslararası sistem Kurumsalcı ve rasyonalist Göç sürecini genelde göçmenler yönlendirir.

Sosyoloji Göçmenlerin uyumu nasıl sağlanır?

Daha çok makro düzeyde: Etnik gruplar ve sosyal sınıflar Yapısalcı ve / veya işlevselci Göçmenlerin uyumu sosyal sermayeye bağlıdır.

Kaynak: Brettel and Hollifield, a.g.e., s. 3.

Sosyologlar ise konuya, “Göç neden olur?” ve “Zaman içerisinde nasıl devam eder?” sorularıyla başlarlar. Sosyologlar da antropologlarla aynı genel teorik çatıyı paylaşırlar. Her iki bilim de Marx, Durkheim ve Weber’in temellerini attığı klasik sosyal teori üzerine kurulmuştur ve her biri göç ve göçmenlerin uyum sürecini temel alan bir anlayışla sosyal ilişkilere vurgu yapma gayretindedirler. Ancak sosyologlar, özellikle göç alan toplumlar üzerinde çalışırken, antropologlar hem göç veren hem de göç alan toplumlar üzerinde dururlar. Her iki disiplin arasındaki temel fark, bu disiplinlerin tarihsel gelişim süreçleri ile ilişkilidir. Antropologlar, göç konusundaki

çalışmalara sosyologlardan daha sonra başlamışlardır. Sosyolojik teori; “sosyal sermaye”308, iş gücü piyasası ve kurumsal yapıların etkisinde gelişen tek bir çıktı yani asimilasyon üzerinde yoğunlaşmıştır. Sosyolojik araştırmalar ayrıca, etnik yerleşim bölgesi ekonomisi ve etnik girişimcilik konusuna da değinirler. Her iki disiplin de göç süreci üzerinde hem nedensel hem de devam ettirici bir faktör olan göç ağları üzerinde durmaktadır.309

Nüfus bilimcilerin (Demograf) temel sorusu, nüfus yapısındaki değişimin doğasıdır. Doğumlar, ölümler ve göç nüfustaki değişiminin temel bileşenleridir. Nüfus bilimciler daha çok sayısal veriler üzerinden hareket ettikleri için göçün yönü, seyri ve göçmenlerin karakteristikleri (yaş, cinsiyet, iş, eğitim vb.) kapsamında çalışırlar. Nüfus bilimciler genel özellikleri itibarıyla teori oluşturmak veya genelleme yapmaktan kaçındıkları için bu özellikleriyle tüm disiplinler arasında bir köprü olma özelliği taşırlar.

Nüfus bilimciler de tarihçilerin, antropologların ve sosyologların sordukları; “Kimler, ne zaman göç eder?” gibi temel soruları sorarlar. Ancak, bu soruları yanıtlarken, önceden bazı kestirimleri yapabilecekleri modellerden hareket ederler. Bu açıdan, nüfus bilimcilerin geleceğe yönelik bazı çıkarsamalarda bulunabildikleri bir gerçektir.310

Ekonomistler de göçü önceden tahmin edebilmeye yönelik bazı modeller geliştirmeye çalışırlar.311 İnsanların hangi şartlarda göçe yöneldiklerini açıklamaya çalıştıkları için ekonomistlerin temel ilgi alanı “Kim göç etmektedir?” sorusudur. Ekonomistlere göre, ekonomik faktörler, sosyal ve kültürel bağlamdan

308 “Sosyal sermaye (Social Capital)” kavramı, “Bireylerin, bir sosyal ilişkiler ağına veya diğer sosyal

yapılara üyeliklerinden dolayı çıkar elde edebilme gücü” olarak tanımlanmaktadır. Portes, Social Capital, s. 6.

309 Brettel and Hollifield, a.g.e., s. 4-5. “Göç ve Sosyoloji” konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için

bkz. Barbara Schimitter Heisler, “The Sociology of Migration”, der. Brettel and Hollifield, a.g.e., ss. 77-96.

310 Brettel and Hollifield, a.g.e., s. 5. “Göç ve Demografi” konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için

bkz. Charles B. Keely, “Demography and International Migration”, der. Brettel and Hollifield, a.g.e., ss. 43-60.

311 Bu çerçevede geliştirilmiş birçok model bulunmaktadır. Bu çalışmada, matematiksel notasyonlarla

ortaya konan bu tarz modellerin ayrıntısına girilmemiştir. Ancak, bu kapsamdaki bazı örnekler için bkz. Barry R. Chiswick, “Are Immigrants Favorably Self-Selected?”, der.Brettel and Hollifield, a.g.e., ss. 61-76. Başka bir örnek için bkz. Douglas Nelson and Yongsheng Xu, “Normative Migration

Theory: A Social Choice Theoretic Approach,”

soyutlandığında, nüfus hareketleri üzerinde tek başına etkili değildir. Ekonomistler ve nüfus bilimciler, göçmenlerin eğitim, refah ve sosyal güvenlik harcamaları gibi gün geçtikçe artan ve ulusal tepkiler nedeniyle politik gündeme oturan konularda da söz konusu tepkilere cevap verebilmek amacıyla çalışmaktadırlar.312

Siyaset bilimciler, göç ve devlet ilişkisi ilgili olarak üç temel konuda çalışırlar. Onlara göre ulus-devletin rollerinden ilki sınırların korunması ve göç akışının kontrolüdür. İkincisi, göçün devlet kurumları ve vatandaşlık sistemi üzerindeki etkilerini yönlendirmektir. Üçüncü konu ise göçmenlerin topluma uyumu sorunudur.313

Hukukçular, hukuk kurallarının uluslararası göç olgusunu nasıl şekillendirdiği üzerinde yoğunlaşırlar. Bu konu ile ilgili olarak birçok hukukçu, tutarlı bir “göç kontrol rejimi” oluşturulmasının zorluğuna işaret eder ve hukuksal olarak göç politikası (kitapta yazılı hukuk) ile bu politikanın uygulanması (uygulamadaki hukuk