• Sonuç bulunamadı

Görüldüğü gibi göç kavramının çok boyutlu ve karmaşık yapısı, göçe ilişkin tanımlarda çeşitliliğe neden olmaktadır. Bu çeşitliliğe, göç hareketlerinin sınıflandırılmasında da rastlanmaktadır. BM tarafından yalnızca “bir yılı aşan sürelerle yapılan yer değiştirmeler” göç olarak kabul edilmektedir. Bazı yazar ve uluslararası kuruluşlar da bireylerin iradelerine dayanmayan yer değiştirmeleri göç kavramı dışında tutmaktadırlar. Bu yaklaşım, göçleri serbest ve zorunlu olmak üzere ikiye ayırmaktır. Bu kapsamda; bireyin iradesiyle gerçekleşen ve genelde ekonomik amaçlar ve kişisel arzulardan kaynaklanan göçler “serbest” ya da “gönüllü göç” (voluntary migration), irade dışı gerçekleşen ve savaşlar, nüfus transferleri, iltica hareketleri ve siyasi nedenlerden dolayı sürgün edilmeler gibi nedenlerle oluşan göçler ise zorunlu göç (forced migration) olarak nitelendirilmektedir.21

18 Yalçın, a.g.e., s. 12.

19 International Organization for Migration (IOM), Glossary on Migration, IOM, Geneva,

Switzerland, 2003, s. 41. 20 Mutluer, a.g.e., s. 10. 21 Gökdere, a.g.e, ss. 10-11.

IOM, zorunlu göç tanımını yaparken, konuyu daha geniş bir çerçevede ele alarak, sadece siyasi sebepleri değil doğal afetler vb. çevresel nedenleri de dikkate almaktadır. IOM’un tanımına göre “Zorunlu Göç: Baskı ve zorunluluk yaratan unsurlar nedeniyle gerçekleşen tüm göç hareketleridir. Baskı unsurları ise insanların hayatlarına ve geçimlerine yönelik tehditler ile doğal ve insan kaynaklı afetleri kapsar. Mülteci hareketleri ve ülke içinde yerinden edilmelerin yanı sıra, doğal ve çevresel afetler, kimyasal ve nükleer felaketler, kıtlık, kalkınma projeleri vb. sonucunda ortaya çıkan göçler zorunlu göç örnekleridir.”22

Göç hareketlerini, amaç ve zaman bakımından değerlendirdiğimizde, insanların yaşadıkları yerleri tekrar dönmemek üzere ya da belirli sürelerle terk etmeleri gibi iki seçenekle karşılaşmaktayız. Geri dönmemek üzere kalıcı ve daimi olarak yapılan göç olayı “kesin göç (permanent migration)” olarak tanımlanmaktadır. Kesin göçün tersi olan ve insanların bulundukları yeri belirli sürelerle terk etmesi ise “geçici göç (temporary migration)”tür. Geçici göçte amaç, yurtdışından kesin dönüş yapan işçiler veya yurtdışındaki okulunu bitirip dönen kişilerde olduğu gibi şartlar değiştiğinde tekrar geri dönüş olmalıdır. Geçici göç, göçün süresine göre farklı isimler almaktadır. Örneğin, bulunduğu yerden bir başka yere mevsimlik olarak, yani birkaç aylık süre için yapılan göç olayına “mevsimlik veya sezonluk göç (seasonal migration)” denir.23 Mevsimlik göç kavramı özellikle göçebelik (göçerlik- nomadizm) kavramını akla getirmektedir. Göçebe; “Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik olmayan (kimse veya topluluk), göçer, göçkün.” şeklinde tanımlanmaktadır.24 Türkiye’de bazı Yörük aşiretlerinin göçerlik faaliyetleri ve Adana çevresindeki pamuk toplama faaliyetlerinde görüldüğü gibi tarımsal alanda çalışmak amacıyla gerçekleşen işçi hareketleri mevsimlik göç kapsamında değerlendirilebilir. Bunun yanında, yine mevsimlik göç kapsamına giren ve kendi ülkeleri içinde ya da başka ülkelere yönelik olarak tatil amaçlı gerçekleşen insan hareketleri “yaz göçü” ya da “tatil göçü” olarak adlandırılmaktadır.25 22 IOM, a.g.e., s. 25. 23 Mutluer, a.g.e., s. 10. 24 TDK Sözlüğü, s. 769. 25 Mutluer, a.g.e., ss. 10, 28-29.

Göç olgusunun diğer bir boyutu, bu olayın mekânla olan ilişkisidir. Bu durumda, kat edilen idari ve siyasi sınırlar göçlere başka anlamlar yükleyebilmektedir. Bu çerçevede bir ülkenin sınırlarının aşılması “uluslararası göç (international migration)”, siyasi sınırları aşmayan ve bir ülke sınırları içinde meydana gelen göç olayı ise “iç göç (internal migration)” tanımıyla karşılanmaktadır.26 Uluslararası göç söz konusu olduğundaysa, göç alan ve veren ülkeden bakış açısına göre, “içe göç (immigration)”27 ve “dışa göç (emigration)”28

kavramları ön plana çıkmaktadır. “Bir kimsenin ya da topluluğun, yaşadığı öz yurdundan başka bir ülkeye göç etmesine “dışa göç” denilirken, bazı ülkelerin yaşama ve geçinme imkânlarının iyi olması nedeniyle bu ülkelerin aldığı göçe “içe göç” denir.”29 Bu kapsamda literatürde; göç veren ülkelere ilişkin olarak, “gönderici ülke (sending country)” ya da “kaynak ülke (country of origin)”, göç alan ülkelere ilişkin olarak, “Alıcı Ülke (receiving country)” veya “Varış Ülkesi (country of destination) / hedef ülke”,30 göç sırasında geçiş güzergâhı üzerinde bulunan ülkeler içinse “transit ülke (country of transit) terimleri kullanılmaktadır. Bu kavramlar şöyle tanımlanmaktadır.

Gönderici ülke (sending country): İnsanların, başka bir ülkede, daimi veya geçici olarak yerleşmek maksadıyla terk ettikleri ülkedir.

Kaynak ülke (country of origin): Yasal veya yasa dışı göç akımlarının kaynağı olan ülkedir.

Alıcı ülke (receiving country): Varış ülkesi. Ülkedeki yetkili makamların kararına dayanarak, yıllık bazda belirli bir miktar mülteci ve göçmen kabul eden ülkedir. Geri dönüş veya gönderilme durumları söz konusu olduğunda ise esas kaynak ülke, alıcı ülke olur.

26 A.g.e., s. 11. Yasa dışı göç kavramı, uluslararası göç kategorisi içerisinde değerlendirildiğinden iç

göç kavramı bizim çalışmamızın kapsamı dışındadır.

27 Redhouse Sözlüğü, s. 485. 28 A.g.e, s. 310.

29 İzbırak, a.g.e., s. 139.

30 Yasa dışı göçle ilgili Türkçe resmî kaynaklarda “Varış ülkesi” yerine, “Hedef ülke” tabiri

kullanılmaktadır. Biz de konumuza daha uygun olduğu için çalışmamızda “Hedef ülke” terimini kullanacağız.

Hedef ülke (country of destination): Yasal veya yasa dışı göç akımlarının varış noktası olan ülkedir.

Transit ülke (country of transit): Yasal veya yasa dışı göç akımlarının üzerinden geçiş yaptığı ülkedir.31

Bu kapsamda gündeme gelen diğer tanımlamalar ise “toplam göç (total migration)” ve “net göç (net migration)” kavramlarıdır. “Belirli bir süre içinde, bir ülkeye gelen ve ülkeden çıkış yapan göçmenlerin toplamı “toplam göç” olarak adlandırılmaktadır. “Net göç” veya “göç dengesi” ise gelen ve giden göçmenler arasındaki farktır.”32 “Net göç” kavramı, iç göçler için de kullanılmaktadır. Bir

ülkenin veya yerleşim bölgesinin aldığı göç, verdiğinden fazla ise net göç pozitif, aldığı göç verdiğinden az ise net göç negatiftir.33

Bu açıklamalardan sonra, yasa dışı göç kavramını tanımlamak için öncelikle, “yasal göç” kavramına değinmek faydalı olacaktır. Bilindiği üzere, yasal yollardan bir ülkeden bir ülkeye göç edilebilmesi için, bireyin göç kararı alması yeterli değildir. Sınır ötesi göç hareketinin gerçekleşmesi, zorunlu olan bazı prosedürlerin yerine getirilmesine bağlıdır. Göç, birey tarafından yapılan talebin gidilmek istenilen ülkenin aynı doğrultudaki oluru ile gerçekleşebileceği gibi bazı ülkelerin nüfus veya iş gücü yetersizliği gibi sebeplerden kaynaklanan talepleriyle de olabilmektedir. Bu konuda ülkelerin uyguladıkları farklı prosedürlere rastlanmaktadır. Örneğin ABD her yıl belli bir kota sınırlaması içinde, önceden belirlediği ülkelerin vatandaşları arasından başvuruda bulunan binlerce kişiye kura ile oturma izni vermektedir. Yapılan diğer bir uygulama da Almanya’nın 1960’ların başında başlattığı “misafir işçi sistemi” örneğinde olduğu gibi iş gücü açığını, iş gücü fazlası olan ülkelerden

31 Tanımlar için bkz. IOM, a.g.e., s. 15, 52, 59. Bu kapsamda, Türkiye’nin de taraf olduğu (Bkz. 08

Temmuz 2004 Tarih ve 25516 sayılı Resmî Gazete), “Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’nin 6 (a) maddesinde, “Orijin Devlet: İlgili kişinin vatandaşlık bağı ile bağlı olduğu Devlet…”, 6 (b) maddesinde, hedef ülke yerine kullanılan “İstihdam Devleti: Duruma göre, göçmen işçinin kazanç getirici bir faaliyette bulunacağı, bulunmakta olduğu veya bulunmuş olduğu Devlet…”, 6 (c) maddesinde, “Transit Devlet: İlgili kişinin İstihdam Devletine gitmek, veya İstihdam Devletinden Orijin Devlete veya mutad ikâmetgahı bulunduğu Devlete gitmek amacıyla transit geçiş yaptığı herhangi bir Devlet” olarak tanımlanmaktadır. Sözleşme’nin Türkçe metni için bkz. http://www.alef-fvg.it/csa/lx/convenzione-tur.pdf (29.09.2007).

32 IOM, a.g.e., s. 65. 33 Mutluer, a.g.e., s. 11.

karşılamaktır.34 Benzer şekilde, Avustralya da her yıl belli bir miktarda yasal göçmen kabul etmektedir.35

Yasal göç hareketlerinin diğer bir türü de ülkeler arasında imzalanan anlaşmalar çerçevesinde gerçekleşen zorunlu nüfus transferleridir. 30 Ocak 1923 tarihinde Türk ve Yunan heyetleri tarafından imzalanan ve Lozan Barış Konferansı’na eklenen on yedi senetten altıncısı olan “Yunan ve Türk Halkları’nın Mübadelesi’ne İlişkin Sözleşme ve Protokol”36 çerçevesinde, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada Rumları hariç olmak üzere, Türk topraklarında yerleşmiş Rum-Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının zorunlu olarak değişimi bu tür göçlere iyi bir örnek teşkil etmektedir.37

Benzer şekilde, Bulgaristan ile Türkiye arasında, 22 Mart 1968 tarihinde Ankara’da imzalanan sınırlı göç anlaşması kapsamında, özellikle parçalanmış durumdaki ailelerin birleştirilmesine yönelik bir göç hareketi gerçekleştirilmiştir.38

Yasal göç çerçevesinde günümüzde en yaygın olan göç türü, “beyin göçü (brain drain)”dür. “Beyin göçü; eğitimli ve yetenekli bireylerin çeşitli nedenlerle (ülkelerindeki çatışmalar gibi siyasal nedenlerden, kendilerine yeterli fırsatlar sunulmamasına kadar geniş bir yelpazede değişen nedenlerle) ülkelerinden ayrılıp başka bir ülkeye (dışa göç) göç etmeleridir.”39

Beyin göçünde, göç veren ülke yetişmiş insanlarını kaybederken, göç alan ülke yetişmiş yeni insanlar kazanmaktadır. Bahsedilen son durum, “beyin kazanma (brain gain)” olarak adlandırılmaktadır.40

Vasıflı profesyonellerin, eğitimli ve yetenekli insanların yaptıkları göçlerin tümünü kapsayan “beyin göçü”, genellikle gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş

34 Gençler, Yabancı Kaçak İşçilik, s. 2.

35 İ. Kemal Önal ve diğerleri, Dünyada ve Türkiye’de Yasa dışı Göç, Emniyet Genel Müdürlüğü

(EGM) Yabancılar Hudut İltica Dairesi Başkanlığı, Ankara, 2001, s. 19.

36 Der. Reha Parla, Belgelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Temelleri, Tezel Ofset ve

Matbaacılık Ltd. Şti, Lefkoşe, 1985, ss. 77–79.

37 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Arı, Büyük Mübadele Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-

1925), 2. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, Mart 2000.

38 Bilal N. Şimşir, Bulgaristan Türkleri, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1986, s. 384. 39 IOM, a.g.e., s. 10.

ülkelere doğru olmaktadır. Ancak, son dönemlerde üçüncü dünya ülkelerinde yatırım yapan çok uluslu şirketlerin üst düzey personel ihtiyaçları vb. nedenlerle, bu durumun tersi de söz konusu olmaktadır. Başta futbol olmak üzere, çeşitli dallardaki spor adamlarının gelişmekte olan ülkelerde çalışmaları bu kapsamda başka bir örnek olarak verilebilir.

Öte yandan, her ülkenin yasal göç prosedürleri farklılık arz etmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’nin göçmenlerle ilgili hukuki düzenlemelerinde, hangi ülkelerden göçmen kabul edileceğine dair bir kayıt mevcut değildir. Bunun nedeni ise göçmen kabulünün siyasi bir durum arz etmesidir. Dolayısı ile göçmen kabulü, Bakanlar Kurulu’nun tayin ve tespiti veya çıkartılacak özel kanunlar ile düzenlenmektedir.41 Mevcut mevzuatımıza göre göç, “Türk soyundan olup Türk kültürüne bağlı kişi veya kişilerin yerleşmek amacıyla ülkemize gelmesi” olayıdır.42

5543 Sayılı İskân Kanunu’na43 göre “Göçmen; Türk Soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup44 yerleşmek amacıyla tek başına ve toplu hâlde Türkiye’ye gelip bu Kanun gereğince kabul olunanlardır.” Aynı kanun hükümlerince göçmenler; “Serbest veya İskânlı Göçmen” ve “Münferit ve Toplu Göçmen” olarak ayrılmaktadır. Buna göre “Serbest Göçmen; Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu hâlde Türkiye’ye gelip, devlet eliyle iskân edilmelerini istememek şartıyla yurda kabul edilenlerdir.” “İskânlı Göçmen ise Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup özel kanunlarla yurtdışından getirilen ve bu kanun hükümlerine göre taşınmaz mal verilerek iskânları sağlananlardır.” “Münferit Göçmen, Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup yurdumuza yerleşmek amacıyla bir aile olarak gelenlerdir.” “Toplu Göçmen ise, Türk soyundan

41 Önal ve diğerleri, s. 9.

42 Mustafa Öztürk (IV. Sınıf Emniyet Müdürü, EGM Yabancılar Dairesi İltica, Göç ve Vatandaşlık

Şube Müdürü) tarafından İnsan Hakları Günü dolayısıyla Ankara Ticaret Odası’nda 10.12.2005 tarihinde yapılan “Türk İltica Mevzuatı” konulu tebliğ, s. 3.

43 5543 sayılı İskân Kanunu 19.09.2006 tarihinde kabul edilerek, 26.09.2006 tarih ve 26301 sayılı

Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Kanunun güncel hâli için bkz.

http://www.mevzuat.basbakanlik.gov.tr (11.12.2006).

44 “Türk soyundan olmanın ve Türk kültürüne bağlılığın tayin ve tespiti” aynı kanunun 7. maddesine

göre, ilgili bakanlıkların görüşü alınarak, Dışişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından yapılmaktadır.

ve Türk kültürüne bağlı olup iki ülke arasında yapılan anlaşmaya göre yurdumuza yerleşmek amacıyla toplu olarak gelen ailelerdir.”45

Türk soylu olmayanların ülkemize göç edebilmeleri içinse;46 403 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu47, 5682 Sayılı Pasaport Kanunu48, 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye'de İkâmet ve Seyahatleri Hakkında Kanun49, 4187 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun50 vb. mevzuat hükümlerine uygun olarak hareket etmeleri gerekmektedir.

Yasal göçün bir çeşidi olarak nitelendirilebilecek fakat bir “zorunlu göç” türü olan “iltica” kavramı, “Güvenilir bir yere sığınma, sığınma”51 anlamına gelmektedir.

Türkçe’de aynı anlama gelmesine rağmen, mülteci ve sığınmacı sözcüklerinin İngilizce karşılıkları olan “refugee (mülteci)” ve “asylum seeker (sığınmacı)” tabirleri uluslararası literatürde, aşağıda açıklandığı şekilde farklı anlamlarda kullanılmaktadır.52

28 Temmuz 1951 tarihinde İsviçre’nin Cenevre kentinde BM bünyesinde imzalanan Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme’ye53 göre, “Mülteci: 1

45 5543 sayılı yeni İskan Kanunu ile yürürlükten kaldırılan 14.06.1934 tarih ve 2510 sayılı İskân

Kanunu’nda ise “Devletimizden herhangi bir maddi yardım talebinde bulunmadan kendi olanakları ile ülkemize yerleşerek Türk vatandaşlığına geçmek isteyen Türk soylulara “Serbest Göçmen”, bir aile veya büyük kitleler hâlinde Türkiye’ye getirilerek, ülkemizde hayatını idame ettirecek maddi ve sosyal imkânları devlet tarafından belirli bir süre karşılananlara da “İskanlı Göçmen” denilmektedir.”

http://www.nvi.gov.tr; (21.12.2005).

46 Bu noktada yasal göçün sadece “vatandaşlığa geçmek” olarak algılanmaması gerektiğini belirtmek

önem arz etmektedir.

47 11.02.1964 tarihinde kabul edilerek, 22.02.1964 tarih ve 11638 sayılı Resmî Gazete’de

yayımlanarak yürürlüğe giren 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun güncel hâli için bkz.

http://www.nvi.gov.tr ; (21.12.2005).

48 15.7.1950 tarihinde kabul edilerek, 24.7.1950 tarih ve 7564 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak

yürürlüğe giren 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun güncel hâli için bkz.

http://www.mevzuat.basbakanlik.gov.tr (11.12.2005).

49 15.07.1950 tarihinde kabul edilerek, 27.07.1950 tarih ve 7564 sayılı Resmî Gazete’de

yayımlanarak yürürlüğe giren 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkâmet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un güncel hâli için bkz., http://www.hukukcu.com.tr, (24.12.2005).

50 27.02.2003 tarihinde kabul edilerek 06.03.2003 ve 25040 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak

yürürlüğe giren 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun’un güncel hâli için bkz. http://www.mevzuat.basbakanlik.gov.tr; (01.12.2005).

51 TDK Sözlüğü, s. 959.

52 Uluslararası hukuk belgelerinde ve bu belgelerin Türk hukuk sistemine yansıtılması kapsamında

ortaya çıkan terim sorunu konusundaki değerlendirmeler için bkz.; M. Tevfik Odman, Mülteci Hukuku, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi Yayını No:15, Ankara, 1995, s. 188-191.

53 Sözleşmenin 1’nci maddesi A fıkrası 2’nci bendi. Türkiye bu sözleşmeyi 29.08.1961 tarihinde kabul

Ocak 1951’den evvel cereyan eden hadiseler neticesi54 ve ırkı, dini, tabiiyeti, muayyen (belirli) bir içtimai (sosyal) gruba mensubiyeti veya siyasi kanaatleri yüzünden takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu memleket dışında bulunan ve işbu memleketin himayesinden istifade edemeyen veya mezkur (söz konusu) korkuya binaen istifade etmek istemeyen, yahut tabiiyeti yoksa ve bahis konusu hadiseler neticesinde evvelce mutaden (devamlı) ikâmet ettiği memleket dışında bulunuyorsa; oraya dönemeyen veya mezkur korkuya binaen dönmek istemeyen şahıs” olarak tanımlanmaktadır.55

Yukarıda sözü edilen uluslararası hukuk ve ulusal hukukumuz arasındaki farklılıklar, bu noktada da bir tercüme hatası ile ortaya çıkmaktadır. Sözleşmenin orijinal metninde “being persecuted-zulüm görme”56 ifadesi yer almasına rağmen,

3074.) yayımlanarak yürürlüğe giren 359 sayılı Yasa ile onaylamıştır. Sözleşme’nin tam metni için bkz. (EK-1), Enver Bozkurt, Yasin Poyraz, M. Akif Kütükçü, İnsan Hakları Mevzuatı, Asil Yayın Dağıtım Ltd.Şti., Ankara, 2004, s.115-143.

54 Sözleşmenin “1’nci maddesi B fıkrası 1’nci bendinde; “1 Ocak 1951’den evvel cereyan eden

hadiseler” ibaresi,

a) “1 Ocak 1951’den evvel Avrupa’da cereyan eden hadiseler” veya

b) “1 Ocak 1951’den evvel Avrupa’da veya başka bir yerde cereyan eden hadiseler”

manasında anlaşılacak ve her Akit Devlet bu Sözleşmeyi imzaladığı, tasdik ettiği veya katıldığı sırada bu Sözleşmeye göre taahhüt ettiği vecibeler bakımından bu ibarenin kapsamını belirten bir beyanda bulunacaktır.” hükmü mevcuttur. Bu hükümle ülkelere coğrafi kısıtlama imkânı tanınmıştır. Türkiye, Sözleşmeyi onayladığı 359 sayılı Kanunla birlikte bir deklarasyon yayımlayarak, “1 Ocak 1951’den evvel cereyan eden hadiseler” ibaresini, “1 Ocak 1951’den evvel Avrupa’da cereyan eden hadiseler” olarak anladığını belirtmiştir. Anılan deklarasyon için bkz.; Odman, a.g.e., s. 222.

2 Ekim 1967 tarihinde BM tarafından kabul edilen “Mültecilerin Hukuki Statüsü ile İlgili Protokol” ile, 1951 Sözleşmesindeki “1 Ocak 1951’den evvel cereyan eden hadiseler” ifadesi kaldırılarak, zaman kısıtlamasına son verilmiştir. Ancak bu protokolde de ülkelere coğrafi kısıtlama hakkı tanındığından, Türkiye bu protokolü 01.07.1968 tarihinde 6/10266 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylayarak zaman kısıtlamasının kaldırılmasını kabul etmiş fakat “coğrafi kısıtlama” hakkını kullanmıştır. Bakanlar Kurulu kararı ve 1967 Protokolü’nün tam metni için bkz. (EK-2); Odman, a.g.e., ss. 255-261.

55 BM bünyesinde kabul edilen 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki tanım, bölgesel düzeydeki bazı

girişimlerle genişletilmiştir. Şöyle ki; 1969 yılında kabul edilen Afrika’daki Mülteci Sorunlarının Özel Yönlerini Düzenleyen Afrika Birliği Örgütü Sözleşmesi’ndeki mülteci tanımı, “Kendi menşe (köken) ülkesi ya da vatandaşı olduğu ülkenin bir bölümünde ya da tümünde dış saldırı, işgal, yabancı egemenliği ya da kamu düzenini ciddi biçimde bozan olaylar nedeniyle ülkesini terk etmeye zorlanan herkes” ve 1984 yılında Latin Amerikalı hükümet temsilcileri ve hukukçuların katılımıyla gerçekleşen konferans serisi sonunda kabul edilen Cartagena Bildirisi’ndeki tanım ise, “Yaygın şiddet, dış saldırı, iç çatışmalar, yaygın insan hakkı ihlalleri ya da kamu düzenini ciddi biçimde bozan diğer durumlardan dolayı hayatları, güvenlikleri veya özgürlükleri tehdit altında olduğu için ülkesinden kaçan kişiler” şeklindedir. Bu tanımlar için bkz.; Kate Jastram, Marilyn Achiron, Mültecilerin Korunması: Uluslararası Mülteci Hukuku Rehberi (Parlamenterler İçin El Kitabı Sayı 2-2001), BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Ofisi ve Parlamentolar arası Birlik Ortak Yayını, Ankara, 2001, s. 9.

söz konusu ifade “being prosecuted-takibata uğrama”57 şeklinde algılanarak, yanlış

tercüme edilmiş ve 359 sayılı yasada “takibata uğrama” olarak onaylanmıştır.58 Oysa, BM belgelerinde “zulüm görme” ifadesi yer almaktadır.59

“Sığınma” kavramı ise, uluslararası hukukta tanımlanmamış olup, bir ülkenin topraklarında bulunan mültecilere sağladığı korumanın tümü için genel bir terim olarak kullanılmaktadır. Sığınma, en azından başka bir ülkede çözüm bulunana kadar ev sahibi ülkede barınma imkânı ve temel koruma sağlanması anlamına gelmektedir.60

İltica etme hakkı ve bunun sonucu mülteci olma, hukuki bir statünün kazanılmasını; sığınma hakkı ile sığınmacı olmak ise hukuki bir statü kazanılmasından daha çok fiilî ve sığınılan ülkenin yasalarından mülteciler gibi yararlanmayı öngörmeyen kısa süreli bir barınma durumunu ifade etmektedir.61 Özet olarak, “sığınmacı, mülteci statüsünü almaya yönelik başvurusu henüz karara bağlanmamış kişilerdir.”62

Bu bağlamda “sığınmacı” veya “sığınma başvurusunda bulunan kişi (asylum applicant)”; “bir devletin korumasından yararlanma isteğini belirtmiş kişi” olarak tanımlanmakta ve bu isteği 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü, İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesi,63 BM İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı

57 A.g.e., s. 774.

58 Bu yanlış çeviriden ötürü doğabilecek aksaklıkları hukukçuların takdirine bırakırken, bu noktadaki

uyarısı için BMMYK Türkiye Temsilciliği Dış İlişkiler Sorumlusu Metin ÇORABATIR’a teşekkürü bir borç bilirim.

59 Der. Furio De Angelis ve diğerleri, Sığınma ve Mülteci Konularındaki Uluslararası Belgeler ve

Hukuki Metinler, BMMYK Türkiye Temsilciliği Yayını, Ankara, 1998, s. 68. Ayrıca bkz. Der. Kadir Ay ve diğerleri, İltica ve Göç Mevzuatı (Asylum and Migration Legislation), BMMYK Türkiye Temsilciliği ve İçişleri Bakanlığı iş birliği ile yayımlanmıştır, Ankara, 2005, s. 64.

60 Jastram ve Achiron, a.g.e., s. 15. 61 Odman, a.g.e., s. 189.

62 Mehmet Özcan, Avrupa Birliği Sığınma Hukuku: Ortak Bir Sığınma Hukukunun Ortaya

Çıkışı, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Yayınları, Ankara, 2005, s. 23.

63 “Madde 3-İşkence Yasağı: Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya

maruz bırakılamaz.” 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Sözleşme’nin (European Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms) tam metni için bkz. De Angelis ve diğerleri, ss. 358-375.

Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 3’üncü maddesi64, BM Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 7’nci maddesi,65 çeşitli ulusal koruma prosedürleri veya geçici korumaya ilişkin bir düzenlemeye dayanan ve hakkında nihai karar henüz verilmemiş kişi olarak geniş bir hukuki çerçeveden ele alınmaktadır.66

Buna göre, “sığınma” kavramını “bir kimsenin iltica başvurusu yapması ile başvurunun olumlu veya olumsuz sonuçlanması arasındaki süre zarfında o kişiye sağlanan geçici koruma” olarak tanımlayabiliriz.

“Mülteci” kavramı, ulusal hukukumuza ilk olarak, 2006 yılında yürürlükten kaldırılmış olan 1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanunu’yla girmiştir. Söz konusu