• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

B. Sonuç ve Etkileri

11 Eylül saldırıları sonuçları ve etkileri bakımından da dünya tarihinin gelişimine stratejik bir etkide bulunmuştur. Zira bu saldırı, ABD dış politikası temelinde dünya siyaseti açısından yeni bir dönemin başlangıç noktası olmuştur. Bunun sonucu, uluslararası politikanın temel kavram ve anlayışları radikal bir şekilde sorgulanmıştır. Egemenlik, terörizm, meşru müdafaa gibi kavramlara ilişkin klasik görüşler sorgulanmaya başlanmış ve yeni tartışmalar başlamıştır. 11 Eylül sonucu, klasik ulusal güvenlik anlayışının büyük ölçüde demode olduğu ortaya çıkmıştır. Dünya’nın en güçlü ordusuna ve istihbarat ağına sahip olan ABD’nin kendi insanlarını ve prestijini böylesi bir saldırıya karşı koruyamaması klasik güvenlik anlayışını ters yüz etmiştir.355 Soğuk savaş dönemindeki güvenlik anlayışı dar kapsamlı ve temelde askeri niteliklidir. Oysa günümüzde askeri nitelikli olmayan tehditler yükseliştedir ve bu tehditler teknolojinin gelişmesi ile daha tehlikeli hale geleceklerdir.356

Denilebilir ki 11 Eylül saldırısı güvenlik ve tehdit paradigmalarını belirleyen konvansiyonel tehlike anlayışının sona erme sürecini hızlandırmıştır. Asimetrik

354 Serhat ERKMEN, “11 Eylül Terörizmin Yeni Miladı”, Stratejik Analiz, Cilt: 2, Sayı: 18, (Ekim, 2001), s. 7.

355 BOZKURT, (2003a), s. 233.

356 Philip ZELIKOW, “The Transformation of National Security”, The International Interest, Sayı: 71, (İlkbahar 2003), s. 20.

savaş olarak nitelendirilebilecek terörizmi en büyük güvenlik tehdidi olarak karşımıza çıkarmıştır.357 21.yüzyılın güvenlik tehditlerinin yalnızca düzenli ordulardan gelmeyeceği görülmüştür. 11 Eylül saldırıları güvenliğin sağlanabilmesi için istihbaratın öneminin eskisinden daha fazla olacağını da göstermiştir. Günümüzde güvenliğe yönelmiş tehditlerin yerini belirlemek eskisinden daha zordur. Aktif istihbarat da diyebileceğimiz şekilde tehlikenin geleceği istikametin belirlenmesi ve 11 Eylül gibi saldırıların gerçekleşmeden önlenmesi eskisinden çok daha fazla önem kazanmıştır.

11 Eylül saldırılarıyla birlikte güvenlik ve istikrar arasındaki denge bozulmuştur. Dünyada kaotik bir dönem başlamıştır.358 Soğuk savaşta güvenliğin eksik, ancak istikrarın var olduğu, 1990’lar da ise güvenliğin olduğu, ancak istikrarın eksik olduğu görüşü hakimdi. 11 Eylül 2001’den sonra, hem güvenlik hem de istikrarın yetersiz olduğu görüşü dile getirilmektedir. İstikrarsız bölgelerde güvensizlik oluşturan faktörlerin daha önce kendi bölgelerinde sınırlı kalmasına karşın, 11 Eylül saldırılarıyla birlikte bu faktörlerin terörizm yoluyla bütün dünyaya yayılabileceği anlaşılmış, dolayısıyla bu durum, sorunlardan izole yaşamak şeklindeki yaklaşımı değiştirmiştir.359 11 Eylül saldırıları özellikle Birleşmiş Milletler ve diğer bölgesel örgütlerde önemli gelişmelerin yaşanmasına neden olmuş ve terörizmle mücadele bu örgütlerin birinci önceliği haline gelmiştir.360

11 Eylül saldırılarıyla, 20. yy. boyunca süper güç olan ABD, tarihinde ilk kez anavatanında böylesine bir saldırıyla karşılaşmıştır. Dünya savaşları boyunca ABD

357 BOZKURT, (2003a), s. 99.

358 Arif BAĞBAŞLIOĞLU, “ABD-BM İlişkisi Çerçevesinde Afganistan Operasyonu”, 20.05.2005, [http://www.aysam.org/asyaavrapa/?newsid_in=255&catalogid_in=46.]

359 ERKMEN, (2001), s. 14.

Pearl Harbour saldırısı hariç hiç saldırıya uğramamıştı. Pearl Harbour’ın da hem coğrafi konumu hem de askeri boyutu bakımından 11 Eylül saldırıları ile karşılaştırılması imkansız görünmektedir. Dolayısıyla, 11 Eylül saldırıları Amerikan güvenlik algılamalarında değişikliğe uğratmıştır. 11 Eylül günü üç binin üstünde insan ölmesi ile birlikte Amerikalılar, iki okyanusun kendilerine sağladığı korunakta yaşadıklarına dair inançlarını kaybetmişlerdir.361

Ayrıca, 11 Eylül saldırıları, Amerikan dış politikasını da derinden etkilemiştir. Soğuk savaş sonrası dönemden farklı olarak, ABD’nin kendi güvenliği söz konusu olduğunda, küresel işbirliğini göz ardı ederek “çok taraflı” girişimler yerine, “tek taraflı” olarak harekete geçebileceği anlaşılmıştır. Bu gelişmeler aynı zamanda 2000 yılında işbaşına gelen George W. Bush Yönetiminin kendisinden önceki başkan Clinton sonrası dış politikaya getirmeyi planladığı agresif ve müdahaleci üsluba meşruiyet kazandırmıştır.362 11 Eylül 2001 tarihinde Washington ve New York’taki Pentagon ve Dünya Ticaret Örgütünün binalarına yapılan terör saldırıları sadece ABD için değil aynı zamanda küresel sistem içinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Pentagon ABD’nin askeri gücünü, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi ise, uluslararası sermayenin ekonomik egemenliğini simgeleyen hedeflerdir, bu sebeple bu hedefler küresel düzenin temel yapılarıdır.

II. MÜDAHALE VE ETKİLERİ

ABD, 11 Eylül 2001 tarihli terör olayının asıl sorumlusunun Usame Bin Ladin olduğunu işaret ederek ve Usame Bin Ladin’in de Afganistan’da Taliban

361 ARI, (2004a),s. 495.

tarafından saklandığı gerekçesiyle 7 Ekim 2001 tarihinde Afganistan’a karşı bir hava harekatı başlatmıştır. Bu harekatın temel amacı; Usame Bin Ladin’in yakalanması ve Taliban rejiminin yıkılmasıdır. Bu harekat ile ayrıca; teröre destek veren, göz yuman veya ABD’nin dünya politikasına karşı çıkan “haydut devletler” ile terörist gruplara, Washington’un kararlılığının gösterilmesi ve gözdağı verilmesi amaçlanmıştır.363

ABD’nin “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” adıyla girişmiş olduğu bu eylem uluslararası politikada önemli etkiler yaratmıştır. 11 Eylül’den birkaç gün önce ABD Enerji Kaynakları Bakanlığı, Afganistan’ın “coğrafi konumunun Orta Asya’dan Basra Körfezine ulaşacak muhtemel petrol ve doğal gaz hattı için muhtemel bir geçiş yolu olmaya uygun olduğunu belirtmiş” ve boru hattının Afganistan’dan geçmesi gerektiğine değinmiştir.364 Amerika’nın terörizme karşı meşru müdafaa iddiasıyla ilk müdahale yeri olan Afganistan, 1996’dan beri Taliban tarafından yönetilmekte olup, 1979 Sovyet işgalinden bu yana çatışma sürecinden bir türlü kurtulamamıştır. Afganistan, ekonomik yapılanma sürecindeki bozukluğu nedeniyle, uyuşturucu ve yasadışı faaliyetlerin odağı olmuştur. Uluslararası platformda da tek başına bırakılma, Afgan topraklarındaki istikrarsızlığı körüklemiştir. Bu istikrarsızlık da Afganistan’ı, bölgesel ve küresel güç elde etme hevesinde olan devletlerin ilgi odağı haline getirmiştir.

363 Fevzi USLUBAŞ, SSCB’den Sonra Rusya’da mı? Afganistan, Küresel Terör ve ABD

İmparatorluğun Bataklığı, İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2005, s. 240.

364 Bülent ARAS ve Gökhan BACIK, 11 Eylül Öncesi ve Sonrası, İstanbul, Etkileşim Yayınları, 2006, s. 222.