• Sonuç bulunamadı

Silahlı Saldırı Kriterine İlişkin Görüşler

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİNDE KUVVET KULLANMA I. GENEL ÇERÇEVE

A. Nitelik ve Kapsamı

2. Silahlı Saldırı Kriterine İlişkin Görüşler

Kuvvet kullanma yasağı konusunda tartışılan pek çok sorun, 2. Dünya Savaşı sonrası kuvvet kullanma konusunda birçok belirsiz alanın ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Bu tartışmaların en önemlisi de dolaylı saldırı yöntemleri nedeniyle yapılan tartışmalardır.67 Bilindiği üzere kuvvet kullanma yasağı devletlere getirilmiş bir yasaktır. Bir devlet, başka bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı terörist bir eylemde bulunursa md. 2/4 kapsamındaki kuvvet kullanma yasağını ihlal etmiş olacaktır. Ancak söz konusu eylem devletin karışması olmaksızın teröristler tarafından gerçekleştirilirse bu durum md. 2/4’ün açıkça ihlali olarak değerlendirilmeyecektir. Buradan çıkan sonuca göre de terörist eylemlere karşı md. 2/4 kapsamındaki tek yasaklama; devlet karışması ile gerçekleştirilen eylemlere uygulanabilir görülmektedir.

1980’li yılların başında, Amerikan dış politikasının uygulanmasında askeri güç kullanılmasına taraftar olanların fikirlerine gösterilen ilgi artmıştır. “Reagan doktrini” diye de anılan bu politika, demokratik ülkelerdeki sosyalist eğilimli unsurların iktidarı ele alması riskine karşı ABD’nin müdahalesini gerekli görmekteydi.68 ABD, o dönemde, Grenada, Lübnan, Libya, Afganistan, Kamboçya, Angola ve Nikaragua’da müdahaleler gerçekleşmiştir. Bu müdahalelerle beraber, hukuka bağlı kalarak, deniz ötesi ülkelerde demokrasinin nasıl geliştirilebileceği ve terörizmle nasıl mücadele edilebileceği gibi konular da, ABD’de kalıcı bir şekilde tartışma gündemine girmiştir.

67 KESKİN, (1998), s. 36.

68 David J. SCHEFFER, “Introduction: The Gerat Debate of the 1980s”, Louis Henkin, Stanley Hofmann, JeaneJ. Kirkpatrick, Allan Gerson, William D. Rogers ve David J. Scheffer, (der.) Right v.

Might, International Law and the Use of Force, New York, Council on Foreign Relations Press,

ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Jeane J. Kirkpatrick, 12 Nisan 1984’de Washington’da “Amerikan Uluslararası Hukuk Derneği”nin yıllık toplantısında, Orta Amerika, Orta Doğu, Asya ve Afrika’da ulusal kurtuluş mücadelesine giren ülkelere, ABD’nin BM Antlaşması’nın kuvvet kullanmamayı öngören kurallarına tek taraflı olarak uymasının bir önemi olmadığını ve BM Antlaşması’nın da kendilerinden zaten bunu istemediğini ifade etmiştir. Kirkpatrick, ayrıca çağdaş dünyanın mevcut tehlikeleri karşısında, BM Antlaşması’nın bireysel ve kolektif meşru müdafaa ilkelerinin karşılıklılık ilkesine imkan verdiğini belirtmiştir.69

Klasikler, karşılıklılık prensibini (reciprocity) uluslararası hukuka uymanın temel şartı olarak görmediklerinden, 80’lerin sonuna dek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin uygulamakta olduğu ve sosyalist devlet ve devrimlerin lehine müdahaleciliği savunan “Brejnev Doktrini”nin varlığını, ABD’nin kuvvet kullanılmasının sınırlandırılmasına ilişkin uluslararası hukuk kurallarına aykırı davranmasına yeterli temel teşkil etmeyeceğini savunmaktaydılar.70 Bu dönemde

Neorealistler olarak adlandırılan diğer grup ise, ABD’nin özel bir ulus olduğunu

belirtip, ülkelere demokratik olup olmadıkları temelinde (günün koşullarında sosyalist olmayan devletler demokratik kabul edilmekteydi) farklı davranılabileceğini savunmaktaydı.71 Bu iki grubun uluslararası toplumun problemlerine ilişkin algılamalarında, uluslararası hukuk kurallarının yaratılmasına ve yorumlanmasına ilişkin anlayışlarında ve kuvvet kullanılmasına ilişkin görüşleri arasında farklılıklar mevcuttur.

69 SCHEFFER, s. 2.

70 SCHEFFER, s. 7,8.

Neorealistlere göre, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana, uluslararası politikada

olağanüstü değişiklikler ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, 1945’de BM Antlaşması hazırlanırken esas alınan düşünceler artık geçerli değildir. Bu durum da, BM kolektif güvenlik sisteminin çökmesine neden olmuştur. Neorealist anlayışa göre, kolektif güvenlik sistemi veto nedeniyle çalışmıyorsa, BM Antlaşması madde 2/4’ün getirdiği kuvvet kullanma yasağının da anlamı kalmamaktadır.72 Klasikler ise, uluslararası toplumun yapısını ve uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını ön plana çıkarırlar. Uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının, uluslararası toplumun şiddetten arındırılması yoluyla gerçekleştirilebileceğini savunurlar.73

Neorealistler, uluslararası hukukun uluslararası toplumun gerçeklerinden

kopmasını önlemeye çalışmaktadırlar. Neorealistlerin uluslararası toplumun yapı ve problemlerine ilişkin değerlendirmeleri, bu temel amacın etkisi altında şekillenmektedir. Neorealistler, açık ya da örtülü antlaşmaları, resmi metinleri, devletlerin davranışlarını ve teamüllerini hiç durmadan norm yaratan, değiştiren ya da sona erdiren bir etkileşim içinde görmektedirler.74 Bu da uluslararası hukuk kurallarının yaratılmasında devamlılık unsuruna önem verdiklerini gösterir.

Neorealistlerin savunduğu, uluslararası hukuk kurallarının yaratılmasına

ilişkin usuldeki devamlılık unsuru, bu kuralların her an yeniden yaratılmasını gerektirmektedir. Böyle bir noktadan hareket edildiğinde, uluslararası antlaşmaları

72 Michael REISMAN, “Coercion and Self-determination: Construing Charter Article 2/4”, American

Journal of International Law, Cilt:78, (1984), s. 642. 73 BAŞEREN, (2003), s. 6.

74 Tom J. FARER, “An Inquiry into the Legitimacy of Humanitarian Intervention”, Law and Force in

the New International Order, Lori Fisher Damrosch ve David J. Scheffer (der.), Oxford, Westview

oluşturan orijinal iradelerin de kıymeti azalmaktadır.75 Klasiklerin uluslararası toplumun yapı ve sorunlarına ilişkin değerlendirmeleri, uluslararası hukuku geçici kuvvet ve çıkar kaymalarından uzak tutarak, uluslararası hukukun düzene olan katkısını korumaya çalışmalarına neden olmaktadır.76 Klasikler, uluslararası hukuk kurallarının belirlenmesi için bir taraftan doktrine diğer yandan da hukuku yaratan süjelerin uygulamalarına başvurur. Hukuku yaratan süjelerin uygulamaları ise, antlaşma metinlerini, hazırlık çalışmalarını ve müteakip uygulamaları kapsar.77 Bu durumda, klasikler, antlaşmaların hazırlık aşamalarındaki orijinal iradelere önem vererek, neorealistlerden ayrılmaktadırlar.

Neorealistler, madde 2/4’ün amaç ve kapsamıyla ilgili yorumların günün

gereklerine bakılarak yapılması gerektiğini düşünmektedirler. Neorealistlere göre ABD, diğer devletlerin BM Antlaşmasının hükümlerini ihlal etmelerini önlemek için, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, kuvvete karşı kuvvetle cevap vermelidir. Klasikler ise, karşılıklılık ilkesini reddederler. Çünkü bu durumda, uluslararası hukuka uyup uymayacakları hususunda, devletler kendileri karar vereceklerdir ve bu da, uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye sokacaktır.78 Neorealistler, BM Antlaşması’yla uyum sağladığına inandıkları; kendi geleceğine karar verme (self determinasyon), insan hakları ve en önemlisi demokrasinin gerçekleştirilmesi için, kuvvet kullanılmasını da BM Antlaşması’na uygun bir araç olarak görmektedirler.79

Klasikler, neorealistlerin iddia ettiği, demokrasi adına ya da baskı rejimlerine karşı tek taraflı müdahale hakkına, sübjektif değerlendirmelere yol açtıkları için

75 FARER, (1991), s. 186. 76 FARER, (1991), s. 187. 77 BAŞEREN, (2003), s. 12. 78 BAŞEREN, (2003), s. 13,14. 79 SCHEFFER, s. 11.

karşıdırlar. Klasik teori, kuvvet kullanmayla ilgili esas kaide olan BM Antlaşması madde 2/4’ün tek istisnasını, silahlı saldırı halinde meşru müdafaa halini düzenleyen Anlaşma’nın 51. maddesi olarak görür. Klasiklere göre, uluslararası toplumun değerlerini yansıttığı için, md. 2/4 ile md. 51 tartışılmazdır. Ancak klasik yaklaşıma mensup hukukçular arasında da farklı bakış açılarına sahip olanlar vardır. Bazı hukukçular, devletlere geniş ölçüde münferiden kuvvet kullanma hakkı tanıyan yorumlar yaparken,80 başka bir grup, bu hakkı son derece sınırlı tutmaktadır.81

Yukarıda değindiğimiz ve 80’li yıllara damgasını vuran bu iki ekol arasındaki fikir ayrılığında, konuya ilişkin en somut normu koyan Uluslararası Adalet Divanı’nın, 1986 Nikaragua davasında verdiği karar ile klasik görüş desteklenmiştir. Nikaragua davasında Divan, uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanma yasağının sadece antlaşmalar hukuku kapsamında bir yasak değil aynı zamanda yapılageliş kuralı olduğunu belirtmiştir. Neorealistlerle klasikler arasındaki tartışma iki ekol arasındaki farklılık, uluslararası toplumun problemleriyle ilgili teşhislerinin ve uluslararası hukuka ilişkin bilgi kuramlarının farklılığına dayanmaktadır.82

UAD 86 Nikaragua kararında özetle, saldıran silahlı gruplara devlet desteğinin o gruplar üzerinde etkin denetim sağlamış olması ve saldırının çapının savaş büyüklüğünde olması halinde, saldırıya uğrayan devletin BM Ant. md. 51 uyarınca, meşru müdafaa hakkına sahip olacağı belirtilmiştir. ABD, El Salvador ile müşterek meşru müdafaada bulunduğunu iddia etmiştir. Divan, El Salvador’a yapılan Nikaragua destekli gerilla saldırısını silahlı saldırı eşiğinin altında kalan bir fiil olarak sayıp, meşru müdafaa hakkına başvurulamayacağını yalnızca hedef devletin

80 SCHEFFER, s. 12-13.

81 BROWNLIE, (1961), s. 234.

(El Salvador) karşı tedbir alabileceğini belirtmiştir. ABD, hem üçüncü tarafın karşı tedbir alamaması yasağını ihlal etmiş, hem de aldığı karşı tedbirler (müdahale), karşı tedbir limitini aşarak “hukuksuz karşı saldırıya” dönüşmüştür.83 Bu karar aynı zamanda meşru müdafaa hakkının oluşabilmesi için gerekli eşiğin belirginleştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. BMGK’nın 1373 sayılı kararı, silahlı saldırıdan bahsetmeksizin, meşru müdafaa hakkını tanınması sonucu, meşru müdafaaya başvuru eşiğini geri dönülemez bir şekilde değiştirmiştir. Bu değişim tezin ilerleyen bölümlerinde ele alınacaktır.

V. BM GÜVENLİK KONSEYİ’NCE BARIŞ VE GÜVENLİĞİN