• Sonuç bulunamadı

İncelediğimiz işletmelerin biri uluslar arası ortaklıkları olan bir işletme, diğer üçü ise, yurtdışıyla yoğun ilişkisi olan büyük, orta ve küçük işletme olarak kabul edilebilir. Küçük işletme dışındaki işletmeler Anonim Şirkettir. Bu işletmelerin hepsinin üst yönetiminde

314 Ünal Ay; “İşletme Amaçları ve Sosyal Sorumluluğu”, 8. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, a.g.e., ss.240-241.

315 Tahir Akgemci, Adnan Çelik, Şevki Özgener; “Sosyal Denetim Kavramına Genel Bir Yaklaşım

(Değerlendirme)”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No.23-24, (Ekim 2000-Mart 2001),

aile üyeleri bulunmaktadır. Bu şirketlerin bazılarının ortakları arasında aile dışından kişiler de var. Ancak bu kişilerin yönetimde söz sahibi olmadığı görülüyor.

Şirket yönetiminde aile hiyerarşilerinden ziyade, daha çok bilgi ve yeteneğe önem verildiği görülmüştür. Büyük kardeşin özellikle yönetimde söz sahibi olması gerektiği düşüncesi yoktur. Bu iş için yetenekli olan kardeş büyük ölçüde şirketten sorumlu bulunmaktadır. Şirket yönetiminden sorumlu kişilerin çok iyi eğitim almadıkları görülüyor. İşadamlarından sadece bir tanesi yüksek öğrenim görmüş.

Bir aile şirketi olmanın avantajlı tarafı olarak kararların hızlı bir biçimde alınabilmesi ve uygulamaya konabilmesi gösterilmektedir. Dezavantajlarının küçükken pek olmadığını; daha çok şirket büyüdükçe, işin içerisine çocuklar dahil oldukça olumsuzlukların ve çatışmaların ortaya çıkabileceği görüşü hakim.

Söyleşilerden bir kısmından faaliyet gösterilen dönemlerdeki ekonomik ve siyasi ortamdan etkilenildiği görülüyor. Son yıllarda ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerin, ülkedeki pek çok işletmenin aksine, söyleşi yapılan işletmeleri etkilemediği sonucuna varabiliriz. Bu işletmeler, bir çok şirketin krizin doğal bir sonucu olarak kabul edilen küçülmeye gittikleri halde, küçülmeyerek sürekli olarak büyümüşler ve halen de büyümeye devam etmekteler.

Tüm işadamları yeniliklere açık, araştırmacı ve gözlemci özelliklerini belirtmekteler. Bu işletmelerin bölgelerinde faaliyet gösterdikleri sektörlerde hepsinin, çoğu konuda bir öncü olduğu kabul edilebilir; ancak faaliyet gösterdikleri bölge dışında, diğer işletmelerle karşılaştırılsa daha çok takipçi oldukları anlaşılmaktadır.

Görüşülen işadamlarının söyleşilerinden elde edilen bilgilere göre kurumsallaşma, belli bir ölçekteki işletmeler için gereklilik olarak görülmekte. Orta ölçekli işletmenin daha yeni yeni kurumsallaşmaya geçmek için çalışmalara başlandığı, küçük işletme de ise, kurumsallaşmaya kısmen bir geçişin olduğu söyleniyor. Bunun sonucu olarak, kurumsallaşma için belli bir büyüklük gerektiğini söyleyebiliriz.

İncelemede işletmelerin hiç birisinde kurucunun veya şu an şirketin başında bulunan kişinin, kendisinden sonra şirketin yönetimine gelecek kişinin düşünülmediği görülmüştür.

Görüşülen işletmelerde, kurumsallaşmanın işletmedeki profesyonel yöneticilerle ilişkilendirildiği görülmektedir. İşletmenin bölümlere ayrılması ve bu bölümlerden tamamen profesyonel yöneticilerin sorumlu tutulması ve işletme sahibinin sadece stratejik kararlarda söz sahibi olması olarak anlatılan kurumsallaşmanın, daha çok profesyonelleşme olarak algılandığını anlıyoruz. Bir kişinin şirkete ruh ve yön vermesi gerektiği tüm işadamlarınca dile getirilen bir husus. Elbette kurumsallaşma, tüm yönetimin profesyonellere devredilmesi, girişimcinin elini ayağını işletmeden çekmesi anlamına gelmemektedir. Bu işletmenin başında bir kişinin olması, işletmeye yön vermesi şarttır. Kurumsallaşmada önemli olan yönetimde belirli rutin kuralların oluşması, hiç kimsenin isteği veya çıkarları doğrultusunda, söz konusu kişi aile üyesi de olsa, bu kurallardan ödün verilmemesidir. Şirketin tamamen aileden bağımsızlaştırılmasıdır. Ancak görüldüğü üzere, kurumsallaşma problemini tamamen çözüme kavuşturduğunu söyleyen işletmeler de dahil, geleceğe yönelik kararların tamamen aile üyeleri tarafından alındığı belirtilerek hiç birinin aileden bağımsız olamadığı görülmektedir.

Karaman sanayisi henüz çok genç olmakla beraber daha 20-25 yıl öncesinde kurulmuş işletmelerin, ülkemizde ve hatta yavaş yavaş da dünyada, isimlerini oldukça iyi bir şekilde duyuyoruz. Bu işletmelerin, oldukça bilinçlenerek her türlü yeniliğe açık olmaları, araştırmaya ve geliştirmeye bir hayli önem vermeleri büyümelerini sağlamaktadır. Ayrıca, işletmelerin büyüyüp gelişmesindeki asıl faktörün insan olduğunu anlayarak, gelecek için insana yatırım yapmanın önemini kavramış olduklarını görüyoruz. Pazarda iyi bir yer edinmek, avantajlı konumda olmak için değişen çevreye, teknolojiye, müşteri isteklerine kısa sürede uyum sağlamanın gerekliliğini bilmekteler. Küçüğünden büyüğüne kadar tüm işletmeler devamlılıkları için kurumsallaşmanın gerekliliğine inanıyorlar. Bütün bunlar kurumsallaşma için atılmış büyük adımlar. Ancak yine de bu işletmelerin birinin ya da birkaçının tamamen kurumsallaşmayı başardığını söylemek yanlış olur. Evet, kurumsallaşma için gerekli pek çok önemli faktör anlaşılmış ve bunları gerçekleştirmeye başlanmış. Ancak kurumsallaşmanın en önemli koşulu olan, işletmedeki ailenin oynadığı rol yine üst seviyelerde.

Kurumsallaşmanın sadece şirketteki aile üyelerinin problemi olmadığının, bunun tüm çalışanlar tarafından benimsenmesi gereken bir husus olduğunun işletmeler tarafından algılanması gerekmektedir. Çünkü kurumsallaşma işletmenin içinde bulunan bölümleriyle birlikte çevreyle ilişkili olan bir sistem haline gelmesidir.

SONUÇ

Günümüzde işletmelerin ayakta kalabilmelerinin en önemli şartı, her alanda kendini gösteren gelişmelere uyum sağlamaktır. Teknoloji sürekli olarak kendini yenilemektedir. Değişimin açık bir şekilde hissedildiği alan şüphesiz teknolojidir. Rakiplerine karşı avantajlı duruma gelmek için işletmelerin, yenilenen ve gelişen teknolojiye uyum sağlamaları gerekmektedir. Teknoloji kadar hızlı olmasa da, müşteri istek ve ihtiyaçları da sürekli olarak değişiklik göstermektedir. İşletmelerin müşteri isteklerine anında cevap vermeleri, rakiplerine oranla onları daha ileriye götürecektir.

Bunların yanında yönetim alanında da değişiklikler olmaktadır. Günümüzün yönetim anlayışı, örgütleri sistem yaklaşımı içerisinde ele alarak, her örgütü içinde bulunan kişiler ve bölümlerden oluşan bir bütün olarak görür. Her parça birbirinden farklı özelliklere, farklı istek ve ihtiyaçlara sahiptir. Önemli olan bu parçaların amaçlarını örgütün genel amacıyla bütünleştirmektir. Bu sayede örgüt başarıya ulaşır.

Günümüzün yönetim anlayışı, klasik yönetimin aksine, insana hak ettiği değeri vermektedir. İşletmede çalışan insanın da o işletmenin bir parçası olduğunu, insan olmadan örgütün faaliyetlerini sürdüremeyeceğini ve gelecekte var olamayacağını bilmektedir. Bunun için de modern yönetim kuramlarında insan, örgütün ayrılmaz bir parçasıdır.

Şirketlerin devamlılıklarını sürdürebilmeleri, kurumsallaşma dereceleriyle doğru orantılıdır. Her işletme başarılı olmak için kurumsallaşmak zorundadır; ancak bu zorunluluk aile işletmelerinde daha fazladır. Çünkü aile işletmeleri, diğer işletmelerden çok farklı özelliklere sahiptir. Bir işletmede, bir aileden birden fazla kişinin bulunduğu aile işletmelerinde, diğer işletmelerden farklı olarak, duygusal bağ vardır. bu bağ sayesinde aile üyeleri birbirlerine kenetlenerek zor zamanlarda birbirlerine destek olup güçlüklerin kolayca üstesinden gelebilmektedirler. Bu tip şirketlerde kararlar, diğer şirketlerden daha çabuk karara alınarak uygulamaya geçirilebilir. Bunun gibi pek çok avantajının yanında, aile üyeleri arasındaki çıkar çatışmaları, anlaşmazlık ve uyuşmazlıkların işe yansıtılması, bu tür işletmelerde mantıktan ziyade hislerin ağır basması, yine bu tür şirketlerin, kapalı bir kutu olup değişimlere direnmesi gibi olumsuzlukları da vardır.

Ülkemizde ve dünyada yapılan araştırmalara göre, aile şirketlerinin çok büyük bir çoğunluğunun yaşam sürelerinin kurucunun ömrüyle sınırlı kaldığını, geriye kalanların da

en fazla üçüncü nesle kadar yaşadıklarını, dördüncü nesle geçebilenlerin sayısının çok az olduğunu göstermektedir. Bu durumun başlıca sebebi, şirketlerin aileden bağımsız olamamasıdır. Burada kurumsallaşma önem taşımaktadır. Başta kurucu olmak üzere, tüm aile üyeleri işletmeyi sadece kendi değerleriyle, kendi düşünceleriyle yönetme çabası içindedirler.

Küçük bir aile işletmesinde işler basit ve belirli olduğu için tüm kararlar kurucu tarafından alınır, her şeyden o sorumludur. İşler büyümeye başlayınca, faaliyetlerin sayısı ve karmaşıklılığı da büyüklüğe oranla artmaktadır. Bu durumda, her şey hakkında bilgi sahibi olamayan kurucu yetersiz kalmakta, her işe yetişememektedir. İşte bu aşamada kurucunun yetkilerinden bazılarını profesyonel yöneticilere devretmesi gerekmektedir. Aksi halede işletmenin uzun süre, başarılı bir şekilde yaşaması imkansız hale gelmektedir.

Kurumsallaşma, girişimcinin tüm yetkilerini profesyonellere devretmesi, girişimcinin elini ayağını şirketten çekmesi değildir. Aksine şirketin başında birinin bulunması ve o şirkete yön vermesi gerekir. Nitelikli aile üyelerinin de kendi yetenek ve bilgileri doğrultusunda şirkette görevlendirilmeleri, şirket açısından olumlu olacaktır.

Kurumsallaşma, yönetimde belirli birtakım kuralların oluşturulması ve hiç kimsenin çıkarı veya isteği doğrultusunda, bu kurallardan ödün verilmemesidir. Bunlar, örgütün izleyeceği program ve prosedürlerle ilgilidir. İşletmenin amacının ve vizyonunun belirlenmiş ve tüm çalışanlar tarafından biliniyor olması gerekmektedir. Örgüt yapısı ve faaliyetler bunlara ulaşabilecek şekilde düzenlenmelidir.

Kurumsallaşma için işletmenin örgüt yapısının sade ve açık olması gerekmektedir. Yapılması gereken faaliyetlerin neler, bu faaliyetleri yapacak kişilerin kimler olduğunun belirlenmesi gerekir. Kimin kime karşı sorumlu olduğunun bilinerek, yetki ve mevkiler açık olmalıdır. Ayrıca değişen şartlara uyum sağlamak için esnek bir örgüt yapısının olması gerekmektedir.

Örgütte paylaşılan değerlerin olması da gerekir. Bu değerlerin en alt kademedeki çalışanla en üst kademedeki yönetici tarafından aynı algılanması gerekir. Ortak, paylaşılan bir değerin olması, örgütün bir bütün olarak amaçlarına en iyi biçimde ulaşmasını sağlar. Kurumsallaşmada da liderlik çok önemlidir. Çalışanlar, lider olarak benimsedikleri bir kişinin isteklerini daha çabuk ve daha hevesli yerine getireceklerdir. Bu nedenle üst

yönetimle çalışanlar arasında güven duygusunun oluşması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca değişen koşulların gerisinde kalmamak için çalışanların da sürekli olarak eğitilmeleri gerekmektedir. Kurumsallaşmanın en önemli şartlarından biri de insana yönelik olmaktır. İşletmenin hem çalışanlarının hem de müşterilerinin istek ve ihtiyaçlarına cevap vermesi gerekir. Kurumsallaşmış bir işletme kamuya mal olmuş bir işletmedir. Bu nedenle işletmelerin sosyal sorumluluklarına önem vermeleri gerekmektedir.

Aile şirketlerinin devamlılıklarını sağlayarak varlıklarını sonraki nesillere aktarmaları kurumsallaşmayla mümkün olabilecektir. Kurumsallaşma sayesinde şirketler başarılı, sürekli gelişen bir hale geleceklerdir. Büyüklük kurumsallaşmanın hem sebebi hem de sonucudur. Belli bir büyüklüğe gelmiş işletmeler için kurumsallaşma daha gerekli bir hale gelmektedir. Kurumsallaşmış bir işletme de doğal olarak başarılı bir büyüme gösterecektir. Küreselleşmeyle birlikte şirketlerin devamlılıklarını sürdürerek avantajlı konumda olmaları şüphesiz değişen şartlara adapte olmalarıyla ilgilidir. Bu değişen koşullara uyum sağlamak ise belirli bir büyüklüğü gerekli kılmaktadır. İşletmelerin küçüklüğün vermiş olduğu, esneklik, çabukluk gibi, avantajları kullanarak büyümeleri gerekmektedir. Elbette her şeyin bir sonu vardır; işletmelerin verimli bir biçimde bu sonu mümkün olduğu kadar geciktirmeleri önemlidir. Kurumsallaşma, işletmelerin sağlıklı bir biçimde büyüyerek devamlılıklarını uzun süre korumalarını sağlayacaktır.

EKLER

Ek 1- Sami Özdağ ile Karaman Bisküvi Sektörü ve Girişimcilik Üzerine…*

Kısaca kendinizi tanıtıp, teşebbüse nasıl başladığınız hakkında bilgi verir misiniz? 1959 senesinde Karaman’da doğdum. İlköğrenim ve lise tahsilini Karaman’da tamamladıktan sonra Selçuk Üniversitesi Eğitim Enstitüsü’ne girdim. Ancak o dönemdeki anarşik olaylar sebebiyle okula devam edemedim ve ayrılmak zorunda kaldım. Babam 1970’lerde Karaman’da gıda toptancılığı ile meşguldü. Öğrencilik dönemimde babama yardım ediyordum. Okul sonrasında ben de bir süre ticaretle uğraştım. Daha çocukluk yıllarımda babamın toptancı dükkanına gelen kamyonlara bakarak, bir gün bu kamyonların benim adıma tüm Türkiye’de ve ülkeler arasında mal taşıyacağını hayal ederdim. Babamla birlikte ticaretle uğraştığım dönemde daha sonra kendime rehber edineceğim bazı ilkeler de öğrendim. Bunlar özellikle dürüstlük, çalışkanlık, reklam ve satışın önemi gibi şeylerdir. Müteşebbisliğe gelince, bana göre girişimcilik niteliği sonradan elde edilen bir yetenek olmaktan çok insanın içinde olan bir özelliktir. Bugün artık çok uluslu hale gelen şirketim aldığım eğitime içimdeki teşebbüs ruhunun eklenmesiyle olmuştur. 1979 yılına kadar esnaflık ve ticaretle meşgul oldum. O sene ağabey ve kardeşlerimle beraber oturup eskiden beri hayalimiz lan üretim işine girme planları üzerinde tartıştık. Nihayet 1979 yılında imalata karar verip lokum ve şekerleme üretip satmaya başladık. Daha sonra asıl işimiz olan bisküvi, çikolata ve gofret üretimi 1980’lerin ortasında başladı.

İşletmeyi kurarken ilk sermayeyi nasıl temin ettiniz ve bu süreçte ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Üretime geçerken elimizde, ticaretle uğraştığımız için, bir miktar birikimimiz vardı. Yıllarca çalışıp biriktirdiğimiz para ile 1979 yılındaki yatırımımızı başlattık. Elbette bu arada dostlardan alınan emanet paralar, piyasadan aldığımız bazı borçlar da söz konusu olmuştur. O yıllarda ürettiğimiz lokum ve misafir şekerlerini piyasaya vadeli satarak mal kredisi açıyorduk. Öncelikle dağıtım araçları ile bazı tevsi yatırımlarına yöneldik. İlk üretime kiralık bir binanın eksikliklerinin giderilip üretimin uygun hale getirilmesiyle başladık. Binanın imar alanı dışında olması özellikle elektrik temininde bize ciddi zorluklar

* ---“Sami ÖZDAĞ ile Karaman Bisküvi Sektörü ve Girişimcilik Üzerine…”; Teşebbüs, Karaman Sanayi

çıkardı. Tesis, aylarca, ruhsat alamadığı için üretim yapmaksızın, kurulu olarak beklemek zorunda kaldı. Elbette burada dönemin ağır bürokratik ve devletçi ekonomik yapısını hatırlatmam gerekiyor. O dönemin bürokrasi anlayışı ve davranışı bu idi. İstihdamın, ihracatın, üretimin özel sektör tarafından yapılması ve hür teşebbüsün teşvik edilmesi söz konusu değildi. Her şeyi nasıl olsa devlet yapmak zorunda olduğundan insanlar iş için devlet kapısında bekleşiyorlardı. Yine o dönemde dövizle ithalat, yurt dışı seyahat, kredi, sermaye, uzman elemen problemleri, özellikle de kırsal alanda iseniz had safhadaydı. Dolayısıyla, bizim gibi az sayıdaki müteşebbisin, bırakın desteklenmeyi, önüne çeşitli engellerin çıkarılması normal karşılanıyordu.

İşe başlarken yakın çevreniz, dostlarınız ve rakiplerinizden ne gibi tepkiler aldınız?

İmalat işine girdiğimde henüz 20 yaşındaydım. Yaşımın genç olmasının öncelikle piyasada bir güven sorunu ortaya çıkardığı kanaatindeyim. Çevremdeki insanların küçümser davranışları, yaşımdan kaynaklanan şüpheci bir güvensizlik ve üstüne bir de rakiplerin çıkardığı dedikodu ve söylentiler, hatta bazı baskılar işlerimizi daha da güçleştirmiştir. Bunlara eklenen kıskançlık ve çekememe durumu da moralimizi bozacak etkiler yapmıştı. Aslında bakarsanız, tüm bunların benim üzerimde o kadar da olumsuz bir etkisi olmamıştı. Ama özellikle aile büyüklerimiz ve yakın çevremizin endişeye kapıldığı, kimi zaman karamsarlığa düştüğünü hatırlıyorum. Yine de azimli ve kararlı bir şekilde yoluma devam ettim.

Faaliyet gösterdiğiniz sektörü seçme sebebiniz nedir?

Öncelikle şunu söyleyeyim, yaptığım işe tesadüfi bir şekilde atılmış değilim. Ticaretle uğraştığım dönemlerden beri ilke olarak piyasa ihtiyaçlarını gözlemlerim. Bence bir girişimci sürekli çevresini gözlemlemelidir. Müşterilerin isteklerini ve bu isteklerde zaman içindeki değişimleri dikkatle izliyorum. Dolayısıyla, piyasada daha çok tutulacak olan mallara bizi yönlendiren müşteriler olmuştur. Benim ilkelerimden biri de, satışın üretimden önce gelmesidir. Yani önce satış imkanını sağlar daha sonra malların üretimine odaklanırım. Gıda sektöründe şekerleme imalatının ardından Bisküvi ve Çikolata üretimini de seçmemizde başta tüketici talepleri gelmek üzere bölgede uzun süredir faaliyette olan başka kuruluşların ve sektördeki gelişmeleri izlemiş olmamın kısmen etkisi vardır. bununla

beraber sektörün bu bölgede gelişip yaygınlaşmasında Saray Bisküvi öncü bir rol oynamıştır çünkü her yeni müteşebbisi teşvik etmiş ve desteklemiştir.

Dönemin siyasi yapısı faaliyetlerinizi ne şekilde etkiledi?

Burada 1983 öncesi ve sonrası dönemi birbirinden ayırmak gerekiyor. 1980 öncesinde, ekonomiye devletin hakim olduğu ekonomik anlayışa göre işleyen sistem hür teşebbüsün önünü tıkarken, 1980 sonrasındaki nispeten serbest ortam sanayici ve müteşebbisin de önünü açmıştır. 1980 öncesindeki belli başlı sorunlarımıza gelince, birikimlerin gayri menkule bağlanması, gizli dövizle yastık altına kaçan para, ithalat güçlüğü, yabancı para bulundurma yasağı, yurt dışına sınırlı çıkış imkanı, ekonomideki tekelci ve yasakçı anlayış pek çok açıdan faaliyetlerimizi kısıtlayıcı bir etki yapıyordu. 1980’lerin ortalarında izlenen politikaların daha açık ve girişimciyi destekler mahiyette olması ise, SARAY’ın faaliyetlerinin de hızlanmasına sebep olmuştur. Artan faaliyetlerimizle hedeflerimizden biri olan ihracata da o dönemde yöneldik. Hatta, o sıralarda ilk yatırım teşvik formunu bizzat elimle nasıl doldurduğumu, ilk ihracat geliri olan 8.400 doları vesaik ibrazıyla nasıl aldığımı hala hatırlarım.

Bu arada, 1970’lerdeki iletişim imkanlarının kısıtlı olmasını da önemli bir faktör olarak görüyorum. Bugün bizim için normal kabul edilen bir çok imkanın o dönemde faaliyetlerimizi nasıl güçleştirdiğini takdir edersiniz. 1980’lerden sonra iletişim teknolojilerinde ülkemizde meydana gelen ilerlemelerin teşebbüs açısından olumlu etkileri göz ardı edilemez.

SARAY şu anda epey ilerleme kaydetmiş durumda ve Türkiye’nin önde gelen kuruluşları arasında. Basit bir imalathaneyi bu çapta bir işletmeye dönüştürürken hangi güçlüklerle karşılaştınız?

Bu noktada ifade etmek istediğim birkaç faktör var. Belki size ilginç gelecek, ama benim önümdeki en büyük güçlük kendi vizyonumun çevrem tarafından kolaylıkla anlaşılıp benimsenmemesi oldu. Öyle zamanlar oldu ki, projelerimin geleceği olduğuna dair gerek satıcı firmaları, gerekse sermaye kurumlarını ikna edebilmek için yoğun çalışmalarım oldu. Fikirlerimi anlayan az sayıda insan ve bana sağladıkları destek o günlerdeki bazı sıkıntıların aşılmasına çok yardımcı olmuştur.

Elbette, genel anlamda tüm ülke ekonomisini etkileyen krizler ve sektördeki rekabet de büyüme sürecinde güçlükler çıkarmıştır. Ancak özellikle 1990’lı yıllarda Doğu Blok’un çökmesi ve blok ülkelerinin dünyaya açılması sürecinde SARAY olarak gerçekten iyi bir büyüme trendi yakaladık. Zaten Karaman bölgesinin bisküvi ile birlikte anılmaya başlaması da o sıralara rastlar. Büyüme sürecinde insan kaynağına yatırımı önemli gördüm. Halen de kurumumun en önemli sermayesi olarak insanı görüyorum. Tabii bu bilgiye ulaşmak çok da kolay olmuyor. Büyüme sürecinde her zaman profesyonelleşmeyi düşündük. Dışarıdaki yöneticiler açısından çok cazip olmayan bir yöre için bunun zorluğu açıktır. Kurumsallaşma problemini 2000'li yılların başında artık tamamen çözdüğümüzü düşünüyorum. Aile üyeleri artık geleceğe dönük istikameti belirlerken şirket içi faaliyetler profesyonellerce yürütülmektedir. 1990'ların sonundaki ve 2000 yılındaki krizler bir şekilde işletmemizi etkiledi. Özellikle Rusya krizi hem tüm sektörü hem de bölgeyi ciddi şekilde olumsuz etkilemiştir. 2000 ve 2001 mali krizlerinde de sıkıntılarımız oldu ama başarılı bir kriz yönetimiyle bunları aştığımıza inanıyorum. Bu krizlerin tamamında bizzat şirketimin başında gerekli önlemleri almakla meşgul oldum. Saray'ın şu andaki durumu bu krizleri başarıyla atlattığımızın göstergesi sayılabilir.

Kurumunuzun bölgenizdeki sınai gelişmeye ne gibi etkileri olmuştur?

Şirketimiz büyümeye başladığı sıralarda bölgede tek tük işletmeler vardı. Biz belli bir aşamaya ulaştıktan sonra bölgede başka bisküvi fabrikalarının açılması yönünde olumlu bir rol oynadık. Yeni kurulan fabrika sahiplerine özellikle teknik bilgi desteği sağlayarak bölgede bu yönde bir gelişme olmasına katkı yaptığımıza inanıyorum. Ben ülkesini seven, yaşadığı bölgeye bağlı biriyim. Başkalarının aksine kendi yaptığım iş bölgede hakim olsun, Karaman bisküvi, çikolata ve şekerlemenin üretim merkezi haline gelsin arzusundaydım. Bunda ne kadar haklı olduğum sonradan ortaya çıktı. Kütahya çiniyle, Bursa ipekle, Konya unla, İsviçre saatle, Paris modayla nasıl öne çıkıyorsa bugün Karaman artık bisküvi ile anılmaktadır. Bunda SARAY Bisküvi'nin önemli payı olduğunu söylemenin çok da abartılı olmayacağını düşünüyorum. Nitekim, sektörle ilgili bir çok yeni ürünü ve üretim teknolojisini bölgeye ilk getiren bizim kuruluşumuzdur. İlk üretim tesisi, marşmelov, açma bantlı paketler ve çikolata, kek gibi bazı sektörel ürünler Saray Bisküvi öncülüğünde Karaman'a gelmiş ve diğer işletmelere yayılmıştır. Bunun yanında, bisküvi sektörü kadar

Benzer Belgeler