• Sonuç bulunamadı

Anahtar Kavramlar

EV VE ODALARIN KİRALANMASI

2) Selem konusu olan malla (müslemün fîh) ilgili şartlar:

5.4.5. Sona Ermesi

Vedîa akdi tarafların karşılıklı rızası ile veya taraflardan birinin tek taraflı feshi ile sona erer. Bunun dışında taraflardan birinin ölümü veya akid ehliyetini kaybetmesi, vedîanın mülkiyetinin başkasına geçmesi gibi sebeplerle de vedîa akdi sona erer. Şâfiî ve Hanbelî hukukçulara göre mûdaın tazmini gerektiren kusurlu davranışı vedîa akdini bozarken Hanefî ve Mâlikî hukukçulara göre bu durumda akit sona ermeyip sadece mûda bu davranışıyla tazminle yükümlü hale gelir. Vedîa sözleşmesinin sona ermesiyle birlikte mûdaın elindeki vedîa, akidsiz

135 meydana gelen emanet niteliği kazanmış olur, dolaysıyla sahibine veya vârislerine iadesi gerekir.

Vedia ile ilgili güncel tartışmalardan biri banka cari hesaplarının bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir. Gerek modern gerekse çağdaş İslam hukukçularından bazıları cari hesapların karz değil vedia kapsamında sayılmalıdır. Ancak akde konu malın nakit para yahut kıymetli evrak gibi mislî nitelikli mallardan olması ve emanet bırakılan (banka) tarafından kullanılıp günü geldiğinde milsen iade edilmesi bunu normal vedia hükümlerinden ayırmaktadır. Bu nedenle bahsi geçen müellifler bu akdi normal vedia değil de

“usülsüz vedia” şeklinde isimlendirmişlerdir. Dolaysıyla, usulsüz vedîada en öncelikli ve önemli şart akde konu edilen malın mislî nitelikli olmasıdır. Mislî eşyanın en bilineni de nakit para olduğundan usulsüz vedîanın esas konusunu nakit para teşkil eder. Usulsüz vedîa akdi için normal vedîa akdindeki şartlar aynen geçerlidir. Fakat normal vedîanın aksine usulsüz vedîa, karz kapsamında kabul edilerek mûda‘ mutlak tazminle yükümlü tutulmuştur.

5.5. Sonuç

Fıkıhta malî sözleşmelerin aslını mutlak bey‘ (alım satım) oluşturur. Bey‘ çok sayıda akdi içinde barındıran bir şemsiye kavramdır. Sarf, Selem, İstısna‘, bey‘in alt türlerini oluşturan mübadeleli akitlerdendir. Bir diğer mübadeleli akit ise karzdır.

Sarf “altın, gümüş ve banknotlar gibi para cinsinden iki varlığın birbiri ile değiştirilmesi işlemi” şeklinde tanımlanır. Sarfın sahih olması için 1) Bedeller peşin olmalı, 2) Cinslerin bir olması durumunda bedeller eşit olmalı, 3) Şart muhayyerliği bulunmamalıdır.

Selem “para peşin, mal veresiye olmak üzere yapılan alışveriş” şeklinde tanılanır.

Selemde madûmun satışı söz konusu olduğundan bey‘e göre bazı ilave şartlar getirilmiştir. Bu şartlar anapara (sermaye) ve malda aranan şartlar olmak üzere genelde iki başlık altında toplanır.

Bir diğer finansal amaçlı akit ise istisnadır. İstısna‘ “malzeme satıcıdan olmak üzere, belirli bir ücret karşılığında, satıcının özellikleri belli bir ürünü yapıp müşteriye teslim etmesini içeren ve satımın gerçekleştiğini gösteren akit’’ şeklinde tanımlanır. Hanefilerden azınlık fukahaya göre istisnada akde konu olan şey emek çoğunluğa göre ise ürünün bizzat kendisi dir.

136 Vedia, fıkıhta, “sahibi adına korunması için başkasının yanına bırakılan mal”, ya da

“kişinin malını kendi adına koruması için başkasını yetkili kılması” şeldinde tarif edilir. Bir malın başkasına emanet edilmesi işlemine îdâ‘, akde konu olan şeye vedîa veya el-mâlü’l-mûda‘, akdin taraflarından vedîayı verene mûdi‘/müstevdi‘, malı kabul edene mûda‘/müstevda‘, bazen de vedî‘ denir. Vedai gayri lazım akitlerdendir.

137 5.6. Okuma Parçası

ÂRİYE (İĞRETİ)53

Ari'ye; teâvür kelimesinden türemiştir. Tedavül ve nöbetleşe devir mânasındadır.

'Teâvernâ el-kelâm” demek, sözü aramızda döndürüp dolaştırdık, mânasındadır. İnsanlar iğreti malı dolaştırıp, elden ele alıp verdikleri için, bu akde âriye adını vermişlerdir. Ya da âriye kelimesi “ariye”den türemiştir ki; “atiyye ve bağış” mânasındadır. Ancak “ariyye” somut mallara, a’yana, “Âriye” ise menafie tahsis edilmiştir. İşlem ivazsız olduğundan bu şekilde isimlendirilmiştir.

Ariye; Şer'an müstehab olan bir akiddir. İğreti almaya insanların ihtiyacı bulunduğundan, iğreti vermek teşvik edilir. Bu hususda Allah (cc) şöyle buyurmuştur: "İyilik ve takva üzere yardımlaşın''(Mâide: 2).

Hz. Peygamber (saz) de şu sözüyle insanları buna teşvik etmiştir; "Müslüman, kardeşine yardım ettiği müddetçe, Allah (cc) da ona yardımını devam ettirir." Allah (cc) Âriye vermeye yanaşmayanları şöyle yermiştir:

"Onlar hayra mâni olurlar." (Mâûn: 7). Yani kazan, balta vb. gibi şeyleri iğreti olarak vermezler. Bir hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İğreti mal sahibine geri verilecektir." Hz. Peygamber (sav) Safvan adlı birinden bir kaç zırhı iğreti olarak almıştı.

Çünkü temlik, yani bir malı başkasına mülk etmek iki çeşittir:

1- Bedel karşılığında temlik etmek,

2- Bedelsiz temlik etmek. Mallar alış veriş ve hibe akidleri yoluyla yukarıdaki çeşitlerden her biriyle mülk edinilebilir. Aynı şekilde menfaatler de kiralama ve iğreti şekillerinden biriyle elde edilebilir.

(Müellif dedi ki:) Âriye, menfaatleri hibe etmektir: Kerhî dedi ki; 'bu, menfaatlerin başkasında mubah kılınmasıdır. Öyle ki, kendisine iğreti verilen kişi o malı başkasına kiraya veremez. Eğer o iğreti aldığı malın menfaatlerine sahip olsaydı, onu kiraya verme hakkına da

53Not: Tercüme metni, Keskin, Mehmet, “el-İhtiyar Tercümesi” adlı eserin ilgili bölümünden alınmıştır.

138 sahip olurdu. Sahih olan birinci târifdir. Zira iğreti alan iğreti aldığı malı başkasına iğreti olarak verebilir. Eğer bu menfaatlerin mubah kılınması olsa idi, bu salahiyete sahip olamazdı. Meselâ bir yemek bir kimseye mubah kılınsa (kendisine; 'bu yemeği yiyebilirsin' denilerek izin verilirse), o yemeği başkasına mubah kılma yetkisine sahip olamaz. Kaldı ki, âriye kelimesi, bağış mânasına gelen ariyyeden türemiştir.

İğreti alanın iğreti malı başkasına kiraya vermesi caiz değildir: Çünkü âriye akdi; geçici bir mülk etmedir. İğreti alanın hakkı müddetin sonunda sona erer. Âriye, menfaati başkasına mülk etmektir. Ancak akdi yapanlardan iğreti veren, iğreti alanın bu hakkına dilediği zaman son veremez. İğreti alanın iğreti malı başkasına kiraya vermesi caiz olsaydı, iğreti veren şahıs üstlenmediği bir zararın altına girmek durumunda kalacaktı ki, onun bu zarara rızası yoktur.

Dolayısıyla iğreti alanın iğreti malı başkasına kiraya vermesi caiz değildir. Ya da deriz ki;

kiraya vermek iğreti vermekten daha kuvvetli ve daha bağlayıcıdır. Bir şeyin kendisinden daha kuvvetli olan bir şeye tâbi olması beklenemez.

(Müellif dedi ki:) Âriye ancak aynı baki kalmakla beraber kendisinden faydalanılan şeylerde olur: Şunu bil ki, âriye vermek; hakikî ve mecazî olmak üzere iki çeşittir. Hakiki olanı;

aynı baki kalmakla beraber kendisinden faydalanılması mümkün olan elbise, ev, binek gibi şeyleri iğreti vermektir. Mecazî olanı; ancak kendisi tüketilmekle kendisinden yararlanılabilen dirhem, dinar, ölçeklik, tartılık ve birbirine yakın irilikte ya da ufaklıktaki sayılı mallan iğreti vermektir ki, bu sûreten iğreti vermek olur. Ama manen karz olur. Çünkü sahibi bunları iğreti alınan bir bedel karşılığında tüketmesine razı olmuştur. Bu bir bedel karşılığı mülk etmektir ve buna karz denilir.

139 Bu Bölümde Neler Öğrendik

İslam hukukunda sarf, selem, istısna ve vedia akitleriyle ilgili hükümler ana hatlarıyla ve örnekleriyle birlikte öğrenildi.

140 Bölüm Soruları