• Sonuç bulunamadı

Her bir ekonomik düzen aslında içinde yaşadığı bireysel, toplumsal, hukuki ve siyasi düzenin bir uzantısıdır. Modern kapitalist ekonomi düzeni modern batı medeniyetinin bireysel, sosyal, hukuki ve siyasi anlayışlarıyla uyumlu bir sistemdir. İslam ekonomisinden söz ettiğimizde de İslam’ın bireysel, toplumsal, siyasi, hukuki, ahlaki vs. ilkelerinin yönlendirdiği bir ekonomi yapısından söz ediyoruz. İslam’da bireysel toplumsal, siyasal ve hukuki normların kaynağı olan şer’i hükümler ya da şeriat ve onun ilmi disiplin halini almış şekli olan fıkıh, İslami ekonomik yapının ana esaslarını ve temel verilerini bize veren bir islami kurum olarak karşımızda durmaktadır. Fıkıh ilmi alt dallarıyla birlikte İslam ekonomik düzeninin hukuki temellerini tarih boyunca ortaya koymuş ve İslam ekonomi literatürü diyebileceğimiz eserler manzumesini üretmiştir. Kur’an ve Sünnet ahkamının fıkha dönüşmesi ile birlikte özellikle mal, mülkiyet, devletin mali kararları ve gelirlerin toplanması ve dağıtılması meseleleri Müslüman fakihlerin ilgi odağı olmuştur. Müçtehit imamların ilki olan Ebu Hanife’nin büyük öğrencisi Ebu Yusuf (113-182/731-798) bilindiği gibi Abbasi Halifesi Harun er-Reşid (786-809) döneminde kurulan başkadılık (kadı’l-kudat) makamına ilk atanan kişidir. Halife Harun er-Reşid’in isteğiyle kaleme aldığını söylediği Kitabü’l-Harac adlı eseri İslam devletinin mali kararlarını şer‘i ilkelere uygun hale getirmek maksadını taşıyan ilk ilmi eserlerden biridir. Ebu Yusuf bu eserinde Halife’ye İslami ilkeleri hatırlatıp ona bunlara göre karar vermesini tavsiye etmektedir.

Kitabın içeriği kısaca şöyledir:

- Ganimetlerin dağıtılması

- Toprak vergileri ve toprakların hukuki statüsü - Zekat, cizye, gümrük vergileri

- Kamu idaresi ve hukuki düzen

Ebu Yusuf, Re’y taraftarlarının yöntemleri doğrultusunda kendi görüşleri geliştirdiği fikirlerini Harun er-Reşid’in sorularına cevap şeklinde diyalog üslubunda açıklamıştır.

Ebu Hanife’nin ve Ebu Yusuf’un öğrencisi Muhamemd b. Hasan eş-Şeybani’nin (v. 132-189/749-805) Kitabü’l-Kesb’i de özellikle ticaret ahlakı ilkeleri içermesi bakımından önemli

29

bir İslam iktisadı kaynak kitabıdır. Ebu Yusuf’un Diğer bir Kitabü’l-Harac yazarı da Ehl-i hadis metodolojisine göre yazan Yahya b. Adem el-Kureşi’dir (v. 140-203/757-818); Ebu Yusuf’unkine nazaran daha kısa olan çalışmasında selefinin işlediği konulara ilişkin rivayetleri derlemiştir, kişisel görüşe çok az yer vermiştir. Bu iki eseri izleyen aynı tarzda pek çok eser daha kaleme alındı. Şunlar bazılarıdır:

1. Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellam (157-224/774-838), Kitabü’l-Emval 2. Ebu Ahmed b.Zenceveyh (180-251/796-865), Kitabü’l-Emval

3. Kudame b. Cafer ed-Dimeşki (v. 327), Kitabü’l-Harac ve Kitabe es-Sına‘a.

Bu ve benzeri onlarca çalışma Devletinin mali hukukuna daha çok eğilmiş olsalar da İslam ekonomik düşüncesine dair önemli bilgiler ve bakış açıları sunmaktadır. Bunlara ilave olarak furu-ı fıkıh eserlerinde de mali hususlara ilişkin önemli bilgiler mevcuttur. Ayrıca Maverdi’nin el-Ahkamü’s-Sultaniye adlı çalışması yahut İbn Haldun’un el-Mukaddime eseri gibi teorik ve düşünsel açıdan İslam devlet ve toplum düşüncesine katkıda bulunan çalışmalarda, ya da İbn Teymiyye’nin (728/1328) el-Hisbe adlı eseri gibi kamusal ahlak ve çarşı-pazar denetimi müessesesi diyebileceğimiz hisbe yahut ihtisab kitaplarında İslam iktisat düşüncesine ilişkin önemli açılımlar bulmak mümkündür.

3. Eşya Hukuku: Mal ve Mülkiyet 3.1.Mal

İslam fıkhının temel kitapları olan furu-ı fıkıh literatüründe İslam iktisadını ilgilendiren özellikle borçlar hukuku ve eşya hukuku konulu kurallar İslam mikro iktisadının önemli ilkelerini barındırmaktadır. Borçlar hukuku kısmı akitler bağlamında işlenmişti. Alış verişin ve diğer mali ilişkilerin (muamelat) kurallarının izah edildiği bu bölümlerde İslam’ın mal ve mülkiyet tanımları yapılmaktadır. Buna göre mal Hanefi mezhebinde; insanların normal durumda (adeten) faydalandığı, kontrol altına alınmış (ihraz edilmiş) maddi şeyler olarak tanımlanmaktadır: diğer mezhepler maddi olma şartı aramazlar ve menfaatlerin de mal olduğunu söylerler. Hanefi mezhebine göre menfaatler aslen mal olmasa da sözleşme ile mala hükmen dönüşebilirler. Ayrıca diğer mezhepler mal tanımına İslam açısından tüketilmesinin haram olmamasını da eklerler. Hanefi mezhebi ise İslam açısından meşru ve helal olmayı Müslümanlar için bir şart olarak görür. Onun dışında yukarıdaki tanımı yeterli sayar.

Dolayısıyla kan, usulüne uygun kesilmemiş hayvan ölüsü (meyte), domuz, alkollü içecekler ve

30

benzeri İslam’a göre haram olan şeyler mal dieğr mezheplere göre mal sayılmamakta ama Hanefi mezhebine göre bunlardan insanların adeten mal gördükleri mesela domuz, içkiyi mal saymakta ama adeten mal olarak görüp faydalanmadıkları meyte (kendi başına ölen, leş) ve benzeri şeyleri mal saymamaktadır. Dolayısıyla Hanefiler gayrimüslimler açısından domuz ve içkinin telef edilmesi halinde tazmini gerekli görmektedirler. Mal bu sebeple İslam hukukunda mütekavvim ve gayr-i mütekavvim olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mütekavvim mal, insanların örfte mal saydığı, kontrol altına alınmış ve hukukun da kullanılmasını meşru saydığı maldır. Gayr-i mütekavvim mal ise bunun tersine kullanılması meşru olmayan ya da kontrol altına alınmamış olan ama örfte mal sayılan şeylerdir. Gerçi bu tanımlar mezhepten mezhebe bazı farklılıklar göstermektedir.

Bir başka açıdan mal misli ve kıyemi olmak üzere iki kısma ayrılır. Misli mal piyasada benzeri (misli) bulunan mallardır; kıyemi olanlar ise piyasada aynısı veya benzeri bulunmayan kendi başına bir değeri olan mallardır. Bu ayrımın manası misli malların telef edilmeleri halinde misliyle tazmin edilecek olması, kıyemi olanların ise telef edilmeleri halinde ancak kıymetiyle tazmin edilecek olmasıdır.

Taşınabilirlik açısından da mallar menkul ve gayr-i menkul şeklinde ayrılır. Bir başka açıdan mallar nakit mal ve nakit dışı mal şeklinde ayrılmaktadır.

Bu çalışmalar ağırlıkla fukaha/ulema tarafından kaleme alındığı için bunların İslam’ın ideal ve teorik yüzünü temsil ettikleri söylenebilir. Yine mal nami ve gayr-i nami olarak taksim edilir.

Nami mal hakikaten veya hükmen artıcı mal demektir. Hakiki nami olan doğum, meyve verme ve ticaret yoluyla çoğalan maldır; hükmen nami olan ise altın, gümüş ve nakit para gibi çoğalma olasılığı olan maldır. Gayr-i nami ya da malü’l-kınye ise ticaret amaçlı olmaksızın kişinin sahip olduğu mallardır. Nami mallar zekata tabi ilen gayr-i nami mallar zekata konu olmazlar. Bir başka açıdan mal zahir ve batın olarak ikiye ayrılır: zahir mallar madenler, toprak mahsulleri, hayvanlardır. Bunların zekatı devlet tarafından toplanır ve dağıtılır. Batın mallar ise kişinin nakit ve ticaret mallarıdır; bunların zekatını kişi kendi başına zekat verilecek gruplara dağıtabilir. Ancak adil bir devlet yöneticisi isterse kişi zekatını ona teslime mecburdur.

3.2. Mülkiyet

Eşya üzerinde kişinin çeşitli yetkileri vardır. Mülkiyet kişiyle bir mal arasında başkalarına karşı ileri sürebileceği tasarruf yahut kullanma yetkisi veren hukuki bir ilişkidir. Yukarıda da

31

belirtildiği gibi mülkiyet İslam’da korunmuştur; Allah cc şöyle buyurmuştur (Bakara 2/2-180):

“Mallarınızı aranızda haksız (batıl) yolla yemeyin”. Yine Peygamberimiz buyurdular (Buhari, Müslim): “Kanlarınız, mallarınız, namuslarınız dokunulmaz kılınmıştır”. Ancak geride belirtildiği gibi kişinin mal üzerindeki mülkiyeti vekaleten bir mülkiyettir, çünkü her şeyin gerçek sahibi olan Allah adına kişi mülkiyeti vekaleten kullanmaktadır. Bu yüzden İslam fakirlerin, ihtiyaç sahiplerinin hakkını kişilerin sahip oldukları mallar üzerine bir borç olarak yazmıştır. Zekat, sadaka ve akraba yükümlülüğü gibi borçlar Allah hakkıdır, çünkü malın gerçek sahibi O’dur ve O dilediğine o malda hak inşa edebilir. Alla cc. Şöyle buyurdu (Nur, 33): Allah’ın size verdiği mallardan onlara verin”. Ancak dünyevi hukuk açısından İslam mülkiyeti kabul ettiği için onu çeşitli açılardan bölümlere ayırmıştır:

Mülkiyet, hakiki varlığı açısından tam ve eksik olmak üzere ikiye ayrılır: Tam mülkiyet kişinin malın hem aynına hem de faydalanma hakkına sahip olmasıdır. Eksik mülkiyet ise sadece aynına, yahut sadece menfaatine sahip olmasıdır. Birinci durumda kişi malını alıp satabilir, hibe edebilir, vs. kısaca meşru olan her türlü tasarruf hakkını kullanmada hürdür. Ama eksik mülkiyette kişi maldan faydalanma hakkına sadece sahiptir, üzerinde satım, hibe gibi tasarruflarda bulunamaz. Tam mülkiyet süreklidir, sınırsızdır ancak kişi kendisi ondan vageçtiğinde yahut ölümü halinde mülkiyeti düşer. Eksik mülkiyette mesela bir şeyin menfaatine malik olan kişi süreli olarak ona maliktir, süre bittiğinde bu mülkiyeti kaybolur.

İstifade eden açısındanm mülkiyet genel ve özel mülkiyete ayrılır. Özel mülkiyet muayyen bir şahsa ait mülkiyettir. Genel mülkiyet ise herhangi bir muayyen kişiye ait olmayan mülkiyet şeklidir. Rasulullah’ın dediği gibi “insanlar üç şeyde ortaktırlar: otta, suda ve ateşte”.

Sebebi açısından da mülkiyet ihtiyari ve cebri kısımlarına ayrılır. Mesela mirasla gelen mülkiyet kişinin isteği dışında onun mülküne girer, kabule bağlı değildir, cebridir. Vakıf menfaati mülkiyeti de böyledir, lehine vakıf yapılan kişiler onu kabul etmeseler de onların mülkü sayılır. İhtiyari mülkiyet ise kişinin kabulüne bağlı olarak kazanılan mülkiyettir.

Alışverişle elde edilen mülkiyet gibi sözlü kabule bağlı olanlar ya da kişinin mubah malları mesela yağmur sularını toplayıp kendi malı haline getirmesi durumunda olduğu gibi fiili kabule bağlı olanlar ihtiyari mülkiyet doğurur.

32 3.2.1. Mülkiyet sebepleri

Mülkiyet sebepleri fıkha göre değişik şekillerde sıralansa da Hanefi alim Haskefi şu üçten birine indirilebileceği görüşündedir:

1. Asaleten mülkiyet: bir kimsenin hukuki olarak bir kişiye ait olmayan bir mal üzerinde kurduğu hakimiyet yoluyla elde ettiği mülkiyet gibi; av hayvanlarının yakalanması, balıkların avlanması vs yoluyla elde edilen mülkiyet böyledir.

2. Ardıllık (hilafeten) mülkiyeti: mirasla elde edilen mülkiyet murisin ölümüyle onun yerine geçenlerin onun mallarına sahip olmadı manasınadır.

3. Nakledici mülkiyet: Bey ve hibe gibi bir tasarrufla mülkiyeti bir kişiden diğerine geçiren mülkiyet en geniş kapsamlı mülkiyet inşa edici yoldur.

3.2.2. Mülkiyeti sınırlayan şeyler

Mülkiyetin bazı sınırlamaları olduğundan söz etmiştik. Bunları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

3.2.2.1. Mülkiyet sebeplerini (yollarını) sınırlandıran durumlar

Mülkiyet sebebinin meşru olması gerekir; dolayısıyla hırsızlık, gasb, kumar, faiz, ve benzeri helal olmayan yollarla mülkiyet oluşmaz. Allah Taala buyurdu (Nisa, 29): “Mallarınızı aranızda karşılıklı rızaya dayalı bir ticaret durumu olmaksızın haksız yollarla yemeyin”.

Yine buyurdu (Bakara, 171): “Ey İman edenler eğer gerçekten O’na tapıyorsanız size rızık olarak verdiklerimizin temiz/helal olanlarından yiyin Allah’a şükredin”. Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz buyurdular (Müslim): “Ey İnsanlar Allah temizdir ancak temiz olanı kabul eder. Allah müminlere peygamberlere emrettiği şeyi emretti ve Allah buyuruyor (Müminun, 51): ‘Ey peygamberler temiz olan şeyleri yiyin salih amel işleyin, ben sizin yaptıklarınızı kesinlikle biliyorum’. Yine O buyurdu (Nisa 29): ‘Ey İman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz/helal olanlarından yiyin’.” Ebu Hüreyre devam etti

“Sonra Allah Rasulü bir adamdan söz etti, uzun yolculuklara çıkıyor, saçı başı dağınık toz toprak içinde dönüyor ve ellerini göğe çevirip ‘Rabbim Rabbim’ diye dua ediyor ama yediği haram, içtiği haram giydiği haram, haramla beslenmiş; böyle bir adamın duası nasıl kabul olsun!”

33 3.2.2.2. Mülkiyeti kullanımını sınırlayan kayıtlar

a. İsraf ve aşırı savurganlık yasaklanmıştır. Ya da cimrilik etmesi de haramdır.

Allah cc buyurdu (İsra, 26, 27, 29): “Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür… Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.” Muhammed b. Hasan Kitabü’l-Kesb’de bu ve benzeri ayetleri şöyle yorumluyor: kısaca kişiye helal olarak kazandığı şeyde malını bozgunculuk için kullanması, israf etmesi, cimrilik yapması haramdır…yemekte israf çeşit çeşittir: bunlardan biri de mubahları aşırı tüketmektir

b. Haram olan şeyleri tüketmek haramdır, erkeğin ipek giymesi, altın ve gümüşün kap olarak kullanılması gibi.

c. İmam Muhammed’in dediği gibi herkesin kendi geçimini sağlamak için çalışması her mümin üzerine bir farz olduğu konusunda ulemanın çoğunluğu hem fikirdir.

Ayrıca meslekler, zanaatlar, üretim ve ticaret gibi din ve dünyayı ayakta tutacak ümmetin maslahatlarını gerçekleştirecek işleri yerine getirmek için çalışmak farz-ı kifayedir.

d. Mülkiyet kullanımı başkasına zarar vermeden yapılmalıdır.

3.2.2.3. Mülkiyetin intikalini sınırlandıran kayıtlar

Kişinin malını vasiyet etmesini 1/3 ile sınırlandırılması, yahut ölüm hastalığında malı tasarrufuna sınırlama getirmek ya da kişinin bazı durumlarda kısıtlama (hacr) altında olması türünden sınırlamalar ileride akitler konusunu işlerken göreceğimiz bazı sınırlandırmalardır.

3.2.2.4. Devlet başkanına verilen mülkiyeti sınırlandırma hakkı

e. Umumi bir maslahat için özel mülkiyete sınırlandırma getirilebilir

f. Ölü arazilerin üretime kazandırılması konusunda devlet başkanına verilen yetkiler mevcuttur, bunlar alimler arasında ihtilaflı olsa da atıl arazilerin ekonomiye kazandırılması İslam’ın istediği bir şeydir.

g. Madenler özellikle devlet arazilerindeki madenlerin kullanımı devletin yetkisindedir. Özel mülklerdeki madenler ise ihtilaflıdır.

34

h. Fiyatlara sınır getirme hakkı; devlet fiyatlara gerekli gördüğü durumlarda sınır getirebilir, bu da kişinin malını istediği fiyattan satma hakkını sınırlayabilir. Ancak bu yukarıda da söz ettiğimiz gibi istisnai bir durumdur, esas olan fiyatların serbest oluşmasıdır.

i. İhtikar (karaborsa amaçlı stok yapma) durumunda devlet stokçudan malı alıp zorla piyasa sürebilir.

j. Kamu menfaati için istimlak yapılabilir.

k. Özel menfaatler içinde bazen mülkiyete sınırlama getirilebilir; mesela şüfa (ön alım) hakkı böyle bir haktır. Ya da borçlunun alacaklıların hakkı için satılması da böyledir.