• Sonuç bulunamadı

Anahtar Kavramlar

EV VE ODALARIN KİRALANMASI

6. KEFÂLET, HAVÂLE, REHİN VE VEKÂLET AKİTLERİ

6.3. Rehin Akdi

6.3.1. Tanımı ve Mahiyeti

Rehin akdi, bir malın, alınması mümkün olan bir hak karşılığında alıkonulması ve hapsedilmesidir. Rehin akdinde, hapsedilen veya alıkonulan mala rehin/merhun; rehin verene

56 Bardakoğlu, “Havâle”, DİA, XVI, 511.

157 râhin; rehin alana mürtehin denir. Teminat akitlerinden olan rehin akdi, Kur’ân, sünnet ve icma delillerine dayanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “eğer yolculukta olup kâtip bulamazsanız, borç karşılığında kabzetmiş olduğunuz rehinler yeterlidir” (Bakara, 2/282) ayeti rehin akdinin meşruiyetine kaynak gösterilen ilk delildir. Bu ayette geçen yolculuk halinin zorunlu olmadığı, yolculukta olmayanların da rehin akdi yapabilecekleri alimler tarafından kabul edilmektedir.

Ayrıca ayetin devamında insanların birbirine güvenmeleri halinde rehine gerek olmadığının belirtilmesi, buradaki talebin zorunluluğa işaret etmediğini göstermektedir.

Hz. Peygamber’in (a.s) Medine’de bir Yahudi’den veresiye satın aldığı yiyecek maddesi için zırhını rehin bırakması, rehin akdinin sünnetten delili olarak zikredilmektedir.

Rasulullah’ın bizzat kendisinin rehin akdini yapmış olması, sahabenin ileri gelenlerinin onu takip ederek bu akdi benimsemeleri, rehin akdinin meşruiyetinin önemli bir delili olarak kabul edilmektedir. Bunlara ilave olarak, insanların girmiş oldukları ticari muamelelerde alacakları hakları teminat altına alacak bazı yöntemlere müracaat etmeleri ve rehin akdinin çok erken dönemlerde itibaren bu tür akitlerin başında gelmesi rehin akdinin aklen gerekli akitlerden olduğunu göstermektedir. Ancak İslam hukuku, rehin akdini taraflara zulme varacak bir akit olmaktan çıkararak alacağı teminat altına alan bir akit olmasını sağlayıcı düzenlemeler getirmiştir.

Rehin akdi, özellikle günümüz ticari ilişkileri de göz önünde bulundurulduğunda insanların ihtiyaç duyduğu krediyi temin etmeyi kolaylaştırıcı bir akittir. Rehin veren kişi, bu akit ile normalde alamayacağı krediyi temin etmiş; alacaklı olan kişi de rehin sayesinde hakkını teminat altına almış olmaktadır. Dolayısıyla insanların ihtiyaç duydukları kredileri kolayca bulmalarını ve verilen kredilerin zamanında ve eksiksiz olarak almalarında karşılaşacak riskleri azaltan bir özelliğe sahiptir. Ayrıca rehinin önemli bir işlevi de borçlunun iflası ve ölümü gibi durumlarda rehinli alacaklının diğer alacaklılar karşısında öncelik hakkının bulunmasıdır.

Rehin akdi, alınması mümkün olan malî bir hakkı temin etmek için kurulur. Bu nedenle malî olmayan kısas ve şuf‘a gibi haklara karşılık rehin alınamaz. Ayrıca rehinin, borca konu olan aynın bizzat verilmesi ile ödenen ayn borcuna karşılık da alınamayacağı kabul edilmiştir.

Teminat akdi olan rehinde, borçlunun ödeme yapmaması halinde alacaklı olan mürtehin, elinde bulunan malı satıp kendi hakkını alır.

158 6.3.2. Rehin Akdinin Kuruluşu

Rehin akdi diğer sözleşmelerde olduğu gibi birtakım şartların bir arada bulunmasıyla kurulmaktadır. Rehin akdinin kuruluşu için gerekli olan unsur ve şartlara geçmeden önce bir hususun belirtilmesinde fayda bulunmaktadır: Rehin akdi rehin veren borçlu açısından bağlayıcı, rehin alan mürtehin açısından ise bağlayıcı olmayan bir akittir. Bu nedenle İslam hukukçuların önemli bir kısmı rehin akdini teberru niteliğine sahip bir akit olarak kabul etmektedirler. Rehin akdinin in‘ikadı için gerekli şartlar şunlardır:

a. İrade beyanı

Rehin akdinin kurulabilmesi için tarafların rızasına delalet eden irade beyanı temel unsurdur. Râhin ve mürtehinin icâb ve kabulü ile kurulan rehin akdinin lâzım (bağayıcı) olabilmesi için ayrıca malın kabz edilmesi de gerekir. Bu nedenle mürtehin malı teslim almadan önce rehin veren borçlunun malı rehin olarak verme ve vermeme arasında muhayyer olduğu belirtilmiştir. Rehin gayrimenkul olduğu takdirde, fiilen teslim şart olmayıp mürtehinin söz konusu maldan istifade edebileceği şekilde rehin verenin gayrimenkulden el çekmesi (tahliye) yeterlidir. İslam hukukçularının kabz üzerinde durmalarının birçok sebebi bulunmakla beraber en önemlisi, rehin akdinden amaç vade tarihi geldiğinde borçluyu ödemeye mecbur etmektir.

Bu da rehin alacaklının elinde olmadığı sürece mümkün olmaz.

Tarafların akit ile ilgili iradelerine delalet eden her türlü söz ve davranışın rehin akdinin kuruluşu için gerekli olduğunu ifade eden İslam hukukçuları, akit esnasında rehin verme veya alma lafzının kurulmasının şart olmadığını söylerler.

b. Taraflar

Rehin akdinin kurulabilmesi için irade beyanını ortaya koyan tarafların bulunması şarttır. Tarafların taşımaları gereken hususiyetler de rehin akdine yüklenen anlama göre değişiklik arz etmektedir. Hanefî fakihler, rehin akdini yapacak olan tarafların akıl olması halinde mümeyyiz küçük ve sefih olabileceğini, bu durumda bunların kanunî temsilcilerinin izni veya icâzetiyle akdin kurulabileceğini belirtirler. Buna karşılık rehin akdindeki teberru yönünü ön plana çıkaran fakihlere göre akdin taraflarının büluğ ve reşid olmaları gerekir.

Taraflar ile ilgili hususlardan biri de akdin birden fazla kişi tarafından kurulabileceğidir. Buna göre bir kimse borçlu olduğu iki kişiye aynı malı bir akitle bırakabileceği gibi, borçlu olan iki kişi de tek olan alacaklılarına bir malı rehin bırakabilirler.

159 c. Konu

Rehin akdine konu olan malın akit esnasında mevcut, teslim edilebilecek ve mütekavvim bir mal olması gerekir. Buna göre akit esnasında mevcut olmayan ürünlerin tesliminde belirsizlik bulunduğu için rehin olarak verilmeleri akdi geçersiz kılar. Örneğin “bu sene ağaçtan elde edilecek meyveleri rehin olarak verdim” şeklindeki ifadede akit esnasında mevcut olmayan bir şeyin verilmesi durumu söz konusudur. Ayrıca rehin verilecek malın, rehin verene ait eşyalar ile meşgul olmaması gerekir. Örneğin eşyasız olarak rehin verilen evin içindeki eşyaların boşaltılması gerekir. Ayrıca rehin verilecek malın müstakil olması da gerekir.

Yani rehne konu olan mal müstakil olmayıp müşterek hisseli bir mal olduğu takdirde, borçlu olan kişi kendi hissesini rehnettiğinde onu teslim edememe durumu ile karşılaşır. Bu da rehnin amaçladığı teminatın gerçekleşmesine engel bir durumdur.

Alacaklar, menfaatler ve herhangi bir belirsizlik sebebiyle satışı caiz olmayan şeyler de rehne konu olamazlar. Belirsizlik özellikle elde edilecek hakkın tam bir şekilde yerine getirilmesini engellediği için akdi fasit kılar. Örneğin “şu iki arabamdan hangisini istersen borcum karşılığında rehin alabilirsin” şeklinde kurulan bir akitte belirsizlik olduğu için bu tür bir rehin akdi sonuç doğurmaz. Özellikle rehin akdinde teslimin gerçekleşip akdin bağlayıcılık ifade edebilmesi önemli bir şart olduğu için rehin verilecek malın başka bir şeye bağlı olmaması gerekir. Bu nedenle ağacın meyvelerini, ağacı hariç tutarak rehin vermek muteber kabul edilmemiştir. Bunlara ilave olarak, rehin akdine konu olan malın borçluya ait bir mülk olmasının şart olmadığını ifade etmek gerekir. Dolayısıyla bir kimse başkasından ödünç aldığı bir malı, onun iznini almak suretiyle rehin olarak verebilir. Buna rehn-i müsteâr denir.

d. Rehinle teminat altına alınan hak

Mecelle’ye göre rehin akdiyle teminat altına alınan hakkın hem mal, hem de zayi olması halinde tazmin edilecek cinsten bir şey olması şarttır (md. 710). Buna göre satım ve borç gibi akitlerden doğan alacaklar, gaspedilmiş mallar, cana ve bedene karşı işlenen suçlardan hâsıl olan diyet ve erş gibi tazminatlar için rehin almak caizdir. Buna karşılık emanetler, şuf‘a, kısas, rüşvet ve kumar borcu, nefse kefalet durumları için rehin almak caiz değildir.

6.3.3. Rehin Akdinin Hükmü

Şartlarına göre kurulmuş bir rehin akdinde mürtehin, merhunu hapis etme hakkına sahip olur. Rehinin hapsedilmesi borcun ifasına kadar rehin alınan malın alacaklıda veya onun kabul

160 edeceği bir şahısta bulunmasını gerektirmektedir. Bu nedenle borçlu, borcunu ödeyene kadar rehni alacaklıdan talep edemez. Borcun ödenememesi halinde rehin verilen mal alacaklının mülkiyetine geçmez, rehinin satılıp alacağa tekabül eden hakkın ondan alınması olanağı sağlar.

Taraflardan birinin vefat etmesi halinde rehin akdi sona ermez. Rehin veren vefat ettiği takdirde, mürethinin alacağını alma hususunda diğer alacaklılara nispetle öncelik hakkı bulunur. Mürtehin vefat ettiği takdirde ise onun vârisleri onun yerine geçerek merhûnu hapsetmeye devam ederler. Rehin akdinin önemli özelliklerinden biri de her iki tarafın, tek taraflı olarak merhûnu satma yetkilerinin bulunmamasıdır. Ayrıca rehin bölünemeyeceği için borcun taksitlerine bağlı olarak rehin râhine geri verilmeyip borç tamamen ödenene kadar mürtehinin elinde kalır. Dolayısıyla borçlu ödediği kısım kadar rehini geri isteme hakkına sahip değildir.

Rehin akdinin hükümleri ile ilgili işaret edilmesi gereken bir konu da rehinin tazmin sorumluluğudur. Rehne konu olan malın emanet hükümlerine mi yoksa tazmine tabi bir mal olarak mı görüleceği hususu bu konuda belirleyicidir. Buna göre rehne ayn olarak bakan fakihler onu emanet olarak görür ve vedia hükümlerine tabi olacağını söylerler. Bu durumda mürtehin, rehni muhafaza ederken hata ve kusuru olmaksızın onu zayi etse tazmin etmez. Rehin mal kendiliğinden telef olsa râhinin mülkü olarak telef olur. Buna karşılık rehni tazmin sorumluluğu olan bir mal olarak değerlendirenler, rehin alınan malın rehin sebebi borca eşit miktardaki kıymetinin sukût edeceğini kabul ederler. Onlara göre rehin mal her ne kadar aynı itibariyle emanet olsa da kıymeti itibariyle mürtehine tazmin sorumluluğu yükler. Bu durumda mürtehin, alacağı ile telef olan rehni tazmin etmiş olur. Buna göre mürtehinin kasıt, kusur ve ihmali olmadığı takdirde rehin verilen malın alacağı aşan kısmı emanet hükümlerine tabi olur.

Alacağa denk düşen kısmı tazmin sorumluluğunda olduğu için borçlunun bu miktarda borcu sakıt olur.

6.3.4. Rehin Üzerinde Tasarruf Hakkı ve Rehinle İlgili Harcamalar

Rehin üzerinde tasarruf ile ilgili olarak râhinin, mürtehinin izni olmadan hukukî tasarrufta bulunamayacağı; aynı şekilde mürtehinin de akit esnasında belirtilmediği veya râhinin izni olmadığı sürece rehinden istifade edemeyeceği kural olarak kabul edilir. Ancak mürtehin izin verdiği takdirde râhin rehni satabilir ve bu durumda satış bedeli rehinin yerini alır. Bunun dışında tarafların izni olmadan diğerinin rehni kiraya verme, hibe etme gibi

161 tasarruflarda bulunma yetkisi yoktur. Aynı şekilde her iki taraf izin verdiği takdirde rehin verilen malın ariyet ve vedia olarak verilmesi de mümkündür.

Mecelle’de rehinden istifade ile ilgili olarak “râhinin izni olmadıkça mürtehin rehinden intifa‘ edemez” şeklinde bir hüküm yer alır (md. 750). Bazı fıkıh alimlerine göre aynı şey râhinin faydalanması için de geçerlidir. Yani mürtehin izin verdiği sürece râhin rehinden istifade edebilir. Buna göre, taraflar birbirlerine izin verdikleri müddetçe rehin malın semerelerinden istifade edebilirler. Buna mukabil borçtan herhangi bir şey eksilmez ve artmaz.

Hanefî fakihler, rehin verilen malın râhin ve mürtehin açısından durumlarını dikkate alarak bakım ve masraflarını da buna göre belirlemişlerdir. Buna göre rehin verilen malın varlığı ve menfaatlerinin devamı ile ilgili masraflar râhine; rehnin muhafazası ile ilgili masrafların da rehni elinde bulunduran mürtehine ait olduğu görüşündedirler. Bu durumda rehin verilenin bir hayvan olduğu düşünüldüğü takdirde onun yiyecek ve içeceğini sağlamak râhine, onu muhafazaya yönelik masraflar ise mürtehine aittir.

6.3.5. Rehin Akdinin Sona Ermesi

Rehin akdinin normal bir şekilde son bulması rehne sebep olan alacağın eksiksiz bir şekilde tahsil edilmesidir. Bu durumda merhun, rehin olmaktan çıkar ve mürtehinin rehin üzerindeki hakkı sona erer. Buna karşılık borç ödenmediğinde, daha önce de ifade edildiği üzere rehin verilen mal mürtehinin mülkiyetine girmez. Dolayısıyla borcun ödenmemesi ile beraber mürtehinin, rehnin satışa çıkarılıp alacağının satış bedelinden ödenmesini talep hakkı doğar.

Kaynaklarda rehin akdinin sona ermesi ile ilgili üç durumdan bahsedilir:

a. Rehin akdinin fekki: Fekk, kurtarmak, açmak ve kesmek anlamlarına gelir. Fıkıhta ise kısaca râhinin borçtan kurtulması anlamına gelir. Bu da mürtehinin, râhini borçtan ibra etmesi, alacağını ona hibe etmesi, borçlu olduğu bir kişiyi râhin üzerine havale etmesi ve rehin sebebi olan borcun ikâlesi gibi yollarla mümkün olabilmektedir.

b. Rehin akdinin feshi: Rehin akdi tek taraflı bir akit olduğu ve bağlanan taraf da râhin olduğu için onun akdi feshetme yetkisi yoktur. Ancak alacaklı olan mürtehin, istediği zaman akdi feshederek rehni sahibine geri verebilir. Bu durumda rehin akdi sona ermiş olur.

162 c. Rehnin satılması: Borcun vadesi gelip râhin borcunu ödemezse mürtehin mahkemeye başvurur. Mahkeme sürecinde ilk olarak hâkim borçluya rehni satıp borcunu ödemesini teklif eder. Borçlu bunu yapmadığı takdirde mahkeme rehni satıp mürtehinin alacağını oradan öder.