• Sonuç bulunamadı

Anahtar Kavramlar

EV VE ODALARIN KİRALANMASI

6. KEFÂLET, HAVÂLE, REHİN VE VEKÂLET AKİTLERİ

6.2. Havâle Akdi

6.2.1. Tanımı ve Mahiyeti

Borcun bir kimsenin zimmetinden başka birinin zimmetine nakledilmesi anlamına gelen havâle, erken dönemlerden itibaren İslam toplumlarında yaygın bir uygulama alanı bulmuştur.

Bunu basit bir şekilde ifade etmek gerekirse; borçlu olan bir kimse alacaklıya “senin borcunu filan kimseye havâle ettim, git ondan iste” dese ve alacaklı ile borcun kendisine yüklendiği kişi de bunu kabul etseler havâle akdi kurulmuş olur. Bu tür bir havâle işlemi sonucunda hem borç hem de borcun ödenmesini talep etme hakkı nakledilmiş olur. Dolayısıyla borcu havâle edenin zimmeti borçtan kurtulmuş olur. Borcunu başka birine havâle eden borçluya muhîl, borcun kendisine havâle edildiği kişiye muhâlün aleyh, alacaklıya muhâl veya muhâlün leh, havâle edilen borca da muhâlün bih denir.

Hz. Peygamber (a.s) “her kim alacağı konusunda ödeme gücü olan birine havâle edilirse bunu kabul etsin” buyurarak havâleyi teşvik etmiştir. Gerek bu hadisten, gerekse havâle uygulamalarından, havâle akdinin borç ilişkilerinde ve ticari faaliyetlerde kolaylık sağlayan ve insanlar arasında dayanışmayı tesis etmeyi amaçlayan bir akit olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca havâle, özellikle tüccar arasındaki ticari işlere hız ve esneklik katan bir özelliğe de sahiptir.

Nitekim günümüzde kullanılan çek vb. işlemlerin bu türden işlemler oldukları göz önünde bulundurulduğu takdirde bunun tüccara sağladığı kolaylıklar daha da anlaşılmış olur. Buna bağlı olarak süreç içerisinde İslam toplumlarında borcun naklini sağlayan çeşitli vasıta ve kurumlar ortaya çıkmıştır.

Bu kurumların başında, borçlunun alacaklısına verdiği, belirli miktarda bir parayı borçlanılan yerin dışında bir yerde ödeme taahhüdünü ya da alacaklının gideceği yerdeki ortağı, acentesi gibi üçüncü bir kişiye ödeme emrini içeren kıymetli evrak anlamına gelen süftece gelmektedir. Buna göre bir kimse (X) yanında para veya mal ile başka bir yere gitmek istemekte, ancak yolda bunların başına birşeyler gelmesinden de korkmaktadır. Başka bir şahsın da (Y) gidilen yerde yakını, ortağı veya malı (Z) bulunmaktadır. Bu şahıs (Y), o memlekete gidecek kişiden (X) yanında götürmek istediği malı veya parayı almakta ve gideceği yerdeki

154 tanıdığına (Z) onu havâle etmektedir. Ona (X) yazılı bir belge vererek belirli bir meblağın kendisine (X) ödenmesini istemektedir.

Havâle mutlak olabileceği gibi mukayyed de olabilir. Mukayyed havâle, Mecelle’de belirtildiği üzere “muhîlin muhâlun aleyh zimmetinde yahut yedinde olan malından vermek üzere diye mukayyed olan havâledir” (md. 678). Bu havâle türünde borçlu, alacaklı olduğu kişiyi başkasında bulunan malından ödenmek üzere havâle etmektedir. Dolayısıyla burada mal ile ilgili bir kayıt bulunmaktadır. Muhîlin alacaklı olmadığı durumlarda yapılan havâle ise mutlak havâle olarak isimlendirilir. Burada herhangi bir borç ve alacak söz konusu olmadığı için havâle herhangi bir mal ile kayıtlanmamaktadır.

Havâle akdinin borçlarda geçerli olduğu göz önünde bulundurulduğunda, borcun varlığının itibarî ve elde edilmesinin de ihtimal dahilinde olması sebebiyle İslam hukukçuları havâlenin mahiyeti üzerinde ihtilaf etmişlerdir. Bu çerçevede kimi hukukçulara göre havâle esasında borcun borç ile satımı, kimilerine göre aynın ayn ile satımı, diğer bir gruba göre ise aynın deyn ile satışı anlamına gelmektedir. Ancak gerek havâlenin tanımında ifade edildiği ve gerekse akdin uygulamasında görüldüğü üzere havâle akdi borcun başka bir zimmete nakli anlamına gelmektedir.

Havâle, kefâlet akdinden de farklıdır. Kefâlet akdinde zimmet zimmete eklenir ve asilden borç kalkmaz. Dolayısıyla borcun tamamı kefile yüklenmez. Buna bağlı olarak alacaklı alacağını hem asilden hem de kefilden talep etme hakkına sahiptir. Halbuki havâle akdinde asıl borçlu havâle ile beraber tamamen borçtan kurtulur ve bu borç havâle edilene yüklenir. Bu nedenle Mecelle’de, asıl borçlunun beri olması şartıyla yapılan kefâletin havâleye, havâleyi yapan muhîlin borçluluğunun devam etmesi şartıyla yapılan havâlenin de kefâlete dönüşeceği kaydedilmiştir (md. 648, 649).

6.2.2. Havâle Akdinin Kuruluşu

a. İrade beyanı

Havâle akdinde de diğer akitlerde olduğu gibi tarafların rızası akdin unsurudur.

Tarafların üzerinde anlaştıkları şartlar çerçevesinde rızalarını ifade ettikleri icâb ve kabul olmaksızın havâle akdinden söz edilemez. Ancak havâle akdinde, her ne kadar havâle çeşitlerine göre farklılık arz etse de, üç kişinin rızası aranır. Havâlenin tarafları olan borçlu,

155 alacaklı ve borcu üzerine alan kişinin rızası bulunduğunda akdin geçerli olacağı hususunda ihtilaf yoktur. Havâle akdi esasında alacaklının haklarını ilgilendirdiği için onun rızası en başta gelir. Havâle sözleşmesi borçlunun yararına olduğu için genellikle onun rızası aranmamakla beraber borcu ödeyen kişinin borçluya rücû etme durumu söz konusu olduğunda onun rızasının önemli olacağı mülahazasından hareketle bazı alimler borçlunun da rızasının gerektiğini söylemektedirler. Kendisine borç havâle edilen muhâlun aleyhin rızası, akdin mutlak ve mukayyed olmasına göre değişir. Muhâlun aleyhin asıl borçluya borcunun bulunmadığı mutlak havâlede, muhâlun aleyhin rızasının gerektiği üzerinde ittifak edilmiştir. Buna karşılık mukayyed havâlede ihtilaf söz konusudur. Hanefiler, mutlak havâlede olduğu gibi mukayyed havâlede de borcu üzerine alan muhâlun aleyhin rızasının şart olduğunu ifade ederler.

b. Taraflar

Havâle akdi, daha önce ifade edildiği üzere üç kişi arasında gerçekleştiği için akit yapacak olan üç kişinin ehliyeti önem arz etmektedir. Bu çerçevede alacaklı ile borçlunun akıllı, mümeyyiz ve edâ ehliyetine sahip olmaları gerektiği genel olarak kabul edilmektedir. Bunlara ilave olarak borcu üzerine alan taraf, ıvazsız bir muamele yaptığı için baliğ olma şartını da taşıması gerekir. Dolayısıyla mümeyyiz olmayan küçük ile delinin havâle akdinde taraf olmaları söz konusu olamaz.

c. Konu

Havâle akdi borcun nakli olduğu için esasında akdin konusunu deyn teşkil eder. Bu nedenle âlimlerin büyük çoğunluğuna göre havâleye konu olan borcun ayn değil de zimmete taalluk eden borç olması gerekir. Çünkü havâle akdinde yapılan nakil manevî ve itibarî bir nakildir, hissî bir nakil değildir. Zaten havâlenin tarifinde borcun zimmetten zimmete nakli ifadesi nakledilecek şeyin ayn olmayıp deyn olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Örneğin bir kimsenin yanında 10 kg şeker emanet olarak bulunsa, bunun başka birine havâle edilmesi sahih olmaz. Ayrıca havâle edilen borcun belli, sağlam ve bağlayıcı olması da gerekir.

Havâlenin konusu ile ilgili genel kural, kefâletin sahih olmadığı bütün borçlarda havâlenin de sahih olmayacağı yönündedir. Bunlara ilave olarak, Hanefi fakihlere göre havâle yapan kişinin alacaklıya borçlu olmasını havâlenin önemli bir şartı olarak kabul ederler. Buna karşı borcun kendisine havâle edildiği kişinin borcu havâle edene borçlu olmasını şart koşmazlar.

156 6.2.3. Havâle Akdinin Hükmü

Havâle akdinin doğurduğu sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür:

a. Borcu havâle eden muhîlin zimmeti borçtan ve borca bağlı teminatlardan kurtulur. Bu teminatlar kefâlet ve rehin gibi şahsî ve aynî kefâletler olabilir.

b. Borcu üzerine alan muhâlun aleyhin zimmeti yeni borç ile meşgul olur.

c. Alacaklı olan muhâlun lehin muhâlun aleyhe yönelteceği borç talebi hakkı doğar.

d. Belirli durumlarda alacaklının asıl borçluya rücu hakkı devam eder.

6.2.4. Havâle Akdinin Sona Ermesi

Havâle borcun nakli olduğu için, borcun kendisine nakledildiği kişinin borcu alacaklıya ödemesiyle havâle işlemi sona erer. Bunun yanı sıra tarafların yapmış oldukları havâle akdini karşılıklı rıza ile sona erdirmeleri -her ne kadar bunun ikâle mi fesih mi olduğu tartışması olsa da- akdin bir başka sonlandırma şeklidir. Mukayyed havâlede borcu havâle eden muhîlin borcun ödenmesinden önce ölmesiyle havâle infisah eder. Çünkü ödemenin kayıtlandığı mal ve alacak, muhîlin ölmesiyle onun terekesine geri döner. Ayrıca havâlenin üzerinde gerçekleştiği borcun ortadan kalkması da havâle akdinin sonlanmasına yol açar. Örneğin bir satım akdinde müşterinin satıcıyı semeni almak üzere başka birine havâle etmesinden sonra malın alıcıya teslim edilmeden satıcının elinde helak olması durumunda havâlenin konusu olan borç karşılıksız kalacağından muhil borçsuz hale gelir. Bu durumda havâle akdi kendiliğinden infisah eder.56 Klasik kaynaklarda tevâ olarak ifade edilen ve borcun havâle edildiği şahsın borca batık olarak ölmesi, hakimin iflasına hükmetmesi, havâleyi inkar etmesi gibi sebeplerle, alacaklının kusuru olmaksızın, havâle edilenin ödeme imkanı ortadan kalktığında havâle akdi sona erer ve alacaklı, havâle edene rücu ederek alacağını talep eder.