• Sonuç bulunamadı

POSTANALİTİK VE POST-POSTANALİTİK SÜREÇ

SİNAN GÜRCÜOĞLU ÖZET

Bu çalışmanın amacı; Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan günümüze kadar uzanan süreçte devlet tarafından genelde sağlık hizmetlerine özelde ise salgın hastalıkların önlenmesine yönelik oluşturulan kamu politikalarını tarihsel izleğe uygun olarak incelemektir.

Bir kamu politikasını doğru anlamanın en iyi yolu, o politikanın oluşturulduğu dönemin şartlarını iyi bilmekten geçmektedir. Çünkü bir politikanın oluşturulma ihtiyacını doğuran şartlar, o politikanın aynı zamanda varlık nedeni sayılabilmektedir. Çalışma, Türkiye’de sağlık politikalarının hangi amaçlarla ve hangi şartlarda oluştuğunu ve politikaların özünü anlamaya yardım etmesi bakımından önemlidir. Çalışmada, doküman analizi yöntemi kullanılmıştır.

Doküman analizi yöntemi; “elde edilen kayıt veya belgelerin, veri kaynağı olarak, sistemli bir şekilde incelenmesi” olarak ifade edilmektedir (Kıral, 2020). Çalışmanın verileri konuya ilişkin yazılı, görsel ve elektronik ortamda erişime açık her türlü doküman incelenerek elde edilmiştir.

Elde edilen veriler ışığında, Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlık alanında önemli kamu politikaları oluşturduğu, oluşturulan politikaların niteliğinin günün ihtiyaçlarına göre değişiklik gösterdiği ve bu politikaların büyük oranda etkili bir şekilde uygulandığı görülmüştür. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında ülkede ekonomik ve sosyo- kültürel olarak yetersizlikler hüküm sürmesine rağmen dönemin koşulları dolayısıyla nüfusun büyük bölümünün etkilendiği salgın ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele bağlamında sağlık politikalarına ağırlık verildiği, özellikle aşı üretimi ve uygulanması konusunda önemli ilerlemeler sağlandığı sonucuna ulaşılmıştır.

Günümüz sağlık sisteminin temellerinin ise 2003 yılında hazırlanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın” uygulanması ile atıldığı görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Kamu Politikası, Sağlık Politikası, Salgın Hastalık, Sağlık Sistemi.

Abstract

The aim of this study is; Since its establishment by the state in the process of extending the Republic of Turkey in general and in particular to health services is to examine public policies for the prevention of epidemics created in accordance with the historical theme. The best way to understand a public policy correctly is to know the conditions of the period in which that policy was created. Because the conditions that give rise to the need to create a policy can also be considered the reason for the existence of that policy. The study, which occurs in the purposes and conditions under which the health policies and policies in Turkey is important in helping to understand the essence. Document analysis method was used in the study. Document analysis method; It is expressed as “the systematic examination of the obtained records or documents as a data source” (Kıral, 2020). The data of the study were obtained by examining all kinds of documents that are accessible in written, visual and electronic media related to the subject. The resulting light of the data in the health field the Republic of Turkey as an important public policies, according to the needs of the day the quality of established policies that vary and a large proportion of these policies are also effectively implemented. Although the economic and socio-cultural inadequacies prevailed in the country in the first years of the foundation of the Republic, it was concluded that health policies were emphasized in the context of combating epidemic and infectious diseases, which affected the majority of the population due to the conditions of the period, and significant progress was made especially in vaccine production and implementation. It has been observed that the foundations of today's health system were laid with the implementation of the "Health Transformation Program" prepared in 2003.

Keywords: Public Policy, Health Policy,Epidemic Disease, Health System.

GİRİŞ

Sağlığın kavramsal anlamından önce insan ve toplum için etkisini ve yokluğunun nelere mal olacağını bilmenin daha yararlı olacağını söyleyebiliriz. Özellikle toplumsal sağlığın ne derece önemli olduğu, yaşanan salgın dönemlerinde daha da belirginleşmektedir. Sağlık;

bireysel yâda toplumsal düzeyde olmasına bakılmaksızın yapılan bütün planların, kısa veya uzun vadede ulaşılmak istenen her amacın, olması veya elde edilmesi arzulanan maddi manevi her değerin, olması gerektiği gibi gerçekleşebilmesinin ön koşulu olarak görülebilir. Bu açıdan bakıldığında denilebilir ki, ancak sağlıklı bireylerden oluşan sağlıklı toplumlar amaçlarına tam olarak ulaşabilirler. Sağlığın bu denli önemli oluşu nedeniyle yaşadığımız çağda devletler, “her işin başı sağlık” anlayışıyla her şeyden öncelikli olarak vatandaşlarının sağlığını korumayı ve sağlıklı nesiller yetiştirmeyi amaçlamaktadırlar. Kovid-19 pandemisinin küresel düzeyde etkileri nedeniyle önceden alınmış kararlarda, geleceğe ilişkin yapılan planlamalarda ve ulaşılması düşünülen hedeflerde değişime neden olması gerçeği de bunu doğrulamaktadır.

Salgın hastalıkların kısa süre içinde ülke genelinde hayatın olağan akışını bütünüyle etkilemesi sağlık sisteminin etkin işleyişini rutin dönemlere oranla zorlaştırmaktadır. Zaman zaman ülkelerin yaşadığı bu olağanüstü dönemlerde nüfusun büyük bölümünün sağlık kuruluşlarına eş zamanlı olarak başvurduğu, bu nedenle sağlık sistemleri üzerinde aşırı bir yük oluştuğu ve salgın hastalıklarla mücadele için gerekli altyapısı bulunmayan ülkelerin büyük kayıplar verdiği bilinmektedir. Ülkeler bu dönemlerin olumsuz etkilerini bertaraf etmek amacıyla politikalar oluşturmakta ve uygulamaları hayata geçirmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kuruluşundan itibaren salgın hastalıklarla mücadele bağlamında sağlık politikalarını öncelikli olarak belirlemiş ve uygulamaya koymuştur.

Sağlık hizmetlerinde kamu politikaları bağlamında milat sayılabilecek bir dönüm noktası belirlemek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihinin başlangıç olmaya en uygun zaman kesiti olduğu söylenebilir. Sağlık konusu, uzun yıllar savaş hali içinde olan ve yeni savaştan çıkmış bir ülkede kurulan yeni devletin, öncelikle ele alması gereken konuların başında gelmekteydi. Özellikle bulaşıcı ve salgın hastalıklar, bu dönemin en önemli sağlık sorunlarını oluşturmakta ve acil çözümler üretilmesi gerekmekteydi. Ülkenin ekonomik olarak çok zor durumda olduğu bu dönem, sağlık sisteminin de çöktüğü bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok kurumun temellerinin atıldığı veya yeniden yapılandırıldığı bu dönemde sağlık sistemine yönelik olarak da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Günümüz sağlık sisteminin temelleri, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile denk zamanlı olarak atılmıştır. Kurulan yeni devletin sağlık politikalarını öncelediği bu nedenle sağlık alanında önemli düzenlemeleri yaparak temel sayılabilecek kamu politikalarını bu dönemde hayata geçirdiği görülmektedir.

Sağlık Bakanlığı’nın yeni devletin kurduğu ilk bakanlıklardan olması da bunu doğrulamaktadır.

Aydın (2004)’a göre de; devlet tarafından sağlık teşkilatlanmasının bir ülkede kurulmuş olması, o devletin halkının sağlığına önem verdiğinin bir göstergesidir.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek ülkede sağlık alanında en yetkili ve belirleyici kamu örgütünün Sağlık Bakanlığı olduğu söylenebilir. Gerek sağlık alanına ilişkin kamu politikalarının oluşumunda gerekse bu politikaların uygulanması ve denetiminde birinci derecede söz sahibi olmuştur. 2003 yılında ise 59. Hükümetin politikaları doğrultusunda

“Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP)” nin hazırlanmasında en önemli rolü üstlenmiş ve ülkede sağlık alanında köklü yapısal değişiklikleri hayata geçirmiştir. Çalışmada; öncelikle sağlık sisteminin Cumhuriyet öncesi dönemdeki durumu genel olarak incelenmiş, özellikle bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele bağlamında oluşturulan sağlık politikaları üzerinde durulmuştur. Ardından SDP’nin ülkenin sağlık sistemi üzerindeki yapısal dönüşüm etkisi nedeniyle Türkiye’nin sağlık politikaları, 1920-2003 Dönemi ve 2003 Sonrası Dönem olmak üzere iki ayrı dönemde ele alınmıştır. Son olarak ise yapılan değerlendirmelerin ardından konuya ilişkin yararlı olabilecek önerilerde bulunulmuştur.

Cumhuriyet Öncesi Döneme Genel Bir Bakış

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sürecine giden yolda döneme dair gerek küresel gerekse ulusal gelişmelerin bilinmesi, Cumhuriyetten sonra oluşturulan kamu politikalarını daha iyi anlamak açısından yararlı olabilecektir. Cumhuriyet öncesi dönemde devlet tarafından sunulan sağlık hizmetleri halkın bütününü kapsamamakta, sağlık hizmetleri bu dönemde yalnızca saraya ve ordu mensuplarına yönelik olarak sunulmaktaydı. Bunların dışındakilerin ücret karşılığında serbest çalışan cerrah yâda tabiplerden sağlık hizmetlerini satın almaları gerekmekteydi (Çavdar ve Karcı, 2014). Bu açıdan ele alındığında Osmanlı Devleti’nin sağlık sisteminin genel anlamda Anadolu Selçuklu Devleti’nde yer alan uygulamaları devam ettiren bir nitelik taşıdığı söylenebilir. Anadolu'nun bazı büyük şehirlerinde “Dar üş-şifa, Dar üs-sıhha, Bimaristan, Maristan” gibi adlar altında açılan hastanelerin kökenleri Anadolu Selçuklu Devletine kadar uzanmaktadır. Vakıflar tarafından hayrat olarak açılan bu hastanelerin dışında Osmanlı Devleti tarafından payitaht olarak seçilmiş şehirlerde de hastaneler yapılmıştır (Aydın, 2004). O dönemde dünya genelinde devletlerin siyasal yapısı, sosyal devlet anlayışının olmaması ve ülkelerin ekonomik gelişmişlikleri gibi unsurlar göz önünde bulundurulduğunda Anadolu’da Vakıflar tarafından açılan hastanelerin bir devlet politikası bağlamında değerlendirilmesi güçtür. Ancak 19. Yüzyılda devlet tarafından orduya hekim yetiştirmek amacıyla 1827 yılında “Askeri Tıp Okulunun” ve 1864 yılında “Sivil Tıp Okulunun” açılması, sağlık alanında kamu politikası olarak görülebilecek önemli gelişmelerdendir. 1864 yılında bir başka önemli gelişme ise“Vilayet Nizamnamesi’nin” kapsamının tüm illeri içine alacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve “Vilayet-i Umumiye Nizamnamesi” şeklinde uygulamaya konulması

hazırlanmış oldu. “Hekimbaşı” olarak adlandırılan ve sağlık hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin devlet tarafından oluşturulmuş örgütlenmeye 1849’da son verilerek yerine 1850 yılında

“Tıbbiye Nezareti” adıyla yeni bir idari örgütlenmeye gidilmiştir (Altıntaş, 2007). Ayrıca Avrupa’da sağlık alanında yaşanan gelişmelerin etkisiyle 1845 yılında “Haydarpaşa Askeri Hastanesi”, 1862’de ise “Zeynep Kamil Hastanesi” kurulmuştur. 1886 yılında Pasteur Enstitüsüne eğitim amacıyla hekim ve veterinerler gönderilmiştir. 1887 yılında yurda dönen veteriner ve hekimler beraberinde kuduz aşısını getirmişler ve ülkede ilk kuduz aşısının

“Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane`de” üretilmesinin ardından, aynı yıl Türkiye’de “Kuduz Tedavi Müessesesi” kurulmuştur (İzgörer, 1998). Bulaşıcı bir hastalık olan ve dönem itibariyle halk sağlığını önemli ölçüde etkileyen çiçek hastalığını önlemek üzere aşı üretmek amacıyla 1892’de “Telkihhane-i Şahane Osmani” hizmete açılmıştır (Erol, 2003). Bu gelişmelerin, vakıflar eliyle sunulan sağlık hizmetlerinin artık devlet eliyle sunulması ve halkın geneline yayılması sürecine giden yolda atılmış önemli adımlar olduğu söylenebilir. 19. yüzyılda reform çalışmaları kapsamında sağlık hizmetlerini halkın geneline yaymayı amaçlayan bazı politikalar uygulamaya geçirilmişse de, sağlık hizmetleri devletin temel görevleri arasında sayılmadığından bu politikalar belirlenen amaçları sağlamakta etkili olamamıştır (Beylik ve diğerleri 2015). İlk anayasa olarak kabul edilen 1876 tarihli Kanuni Esasi’de de sağlık alanına ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir.

1920-2003 Dönemi

Cumhuriyet dönemi sağlık alanındaki gelişmelerin alanyazında genellikle dört ya da beş döneme ayrılarak tarihsel perspektiften incelendiği görülmektedir. Ancak kamu politikaları bağlamında kamu yönetimindeki değişimlere ve politikaların devam eden etkilerine bakıldığında sağlık alanındaki gelişmelerin 1920’den 2003’e ve 2003’ten günümüze (2020’ye) olmak üzere iki dönem halinde incelenebileceği söylenebilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemindeki siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeler nedeniyle yeni kurulan devlet tarafından öncelikle ele alınması ve politika üretilmesi gereken alan sağlık alanı olmuştur. Ülkenin uzun yıllar savaş halinde olması nedeniyle ekonomik olarak çok zayıf oluşu ve savaş boyunca uzun göç dalgalarının yaşanması halkta salgın ve bulaşıcı hastalıkların artışına yol açmıştır. Bu dönemde Anadolu’da yaşayan halkın yarısında sıtma hastalığı bulunduğu ve üç milyona yakın bir nüfusun ise trahom hastalığı ile mücadele ettiği bilinmektedir (Özkaya, 2016). Yeni kurulan devletin ilk icraatlarından birisi 3 sayılı kanunla 3 Mayıs 1920’de “Sıhhiye Muavenet-i İçtimaiye Vekâletinin” kurulması olmuştur. Osmanlı Devleti döneminde ülkede sağlık hizmetlerini yürütmek üzere müstakil bir bakanlık kurulmamıştır. Sağlık hizmetleri bir dönem

“Hariciye Nezareti” bir dönem de “Dahiliye Nezareti” bünyesinde yürütülmüştür (Tekir, 2019). Sağlık alanında müstakil bir bakanlığın kurulması ülkede devlet teşkilatlanması bağlamında da yaşanan ilklerden birisi olmuştur. İlk Sağlık Bakanı olan Adnan Adıvar döneminde salgın ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusu, devlet tarafından öncelik verilen ve kamu politikası üretilen konulardan biri olmuştur. Çiçek aşısının ilk kez İtalya’dan getirilmesi, verem sanatoryumunun Burgaz Adada açılışı, kuduz tedavisine yönelik bakteriyoloji bölümü ve aşıevinin kurulması bu dönemde gerçekleşmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın kuruluşundan 1925 yılına dek geçen 5 yıllık sürede ülke genelinde 150 dispanser yapılmış ve veremle mücadelede önemli sayılabilecek ilerleme kaydedilmiştir. Frengi, sıtma, kuduz, ve trahom gibi hastalıklarla mücadele için planlar hazırlanmış, doktor açığı azaltılmış, gerekli tıbbi cihaz ve ilaçlar temin edilmeye çalışılmıştır (Gül, 1988). Ülkede sağlık sorunlarını çözmeye yönelik politikalar üretilirken aynı zamanda, yeterli sağlık personeli bulunmaması nedeniyle sağlık eğitimi alanında da politikalar üretilmiştir. 1928 yılında “Hıfzıssıhha Enstitüsü”

kurulmuş, 1930 yılında “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” ve

“Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ”çıkarılmıştır (Karabulut,2007). Kanunun 1. maddesinde;

Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklar veya sair muzır

amillerle mücadele etmek ve müstakbel neslin sıhatli olarak yetişmesini temin ve halkı tıbbi ve içtimai muavenete mazhar eylemek umumi Devlet hizmetlerindendir” ifadesi ile sağlık hizmetlerinin devletin temel görevi olduğu belirtilmiştir (Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 1930). Kanunda ayrıca, sağlığın korunmasına ve özellikle bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadeleye ilişkin alınacak tedbirlere yer verilmiş ve bu hususların uygulanmasından ve denetiminden “Sıhhiye Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti” yetkili ve sorumlu kılınmıştır. Kanunla günümüzde de geçerliliği bulunan il, ilçe ve kazalarda sağlık alanında merkezi örgütlenmeye gidilmiştir.

İllerde günümüzdeki sağlık müdürlüklerinin ilk hali olan “Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Müdürlükleri”, ilçe ve kazalarda ise Hükümet Tabiplikleri” kurulmuştur. Sağlık memuru yetiştirmek üzere İstanbul ve Sivas’ta iki “Sıhhiye Memuru Okulu”nun açılışı gerçekleştirilmiştir. Milli tıp kongrelerinin düzenlemesine karar verilmiş, ilki 1925 yılında gerçekleştirilen ve 1950 yılına dek 11 kez düzenlenen bu kongrelerin ana temaları bulaşıcı ve salgın hastalıklar olmuştur (Aksu, 2006).

Osmanlı döneminde başlayan aşı üretimine cumhuriyetin ilanından sonra da devam edilmiştir. 1928 yılında Hıfzısıhha Enstitüsü’nün kurulması ve 1930 yılında “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” nun çıkarılması ile aşı üretimi ve uygulanması merkezi bir yapıya kavuşturulmuş ve 1930’da rutin aşılama hizmetleri verilmeye başlanmıştır. 1940’lı yıllara gelindiğinde serum üretimi ile aşı üretimi ve uygulanmasında kurumsallaşma sağlanmış ve

“kuduz, tifo, tetanoz, tifüs, kolera, difteri, boğmaca, BCG, influenza ve tifo-difteri-tetanoz karma” aşılarının tamamının seri üretimi gerçekleştirilir duruma gelinmiştir (Aşı Portalı, 2020).

Aşı üretiminde etkili politikalar ve uygulamalar sonucunda Türkiye’de üretilen kolera aşılarının 1940 yılında Çin’de ortaya çıkan kolera salgını dolayısıyla Çin’e ihracı sağlanmıştır. Aynı şekilde Türkiye’nin katılmadığı ancak birçok ülkenin yer aldığı ve 1939 yılından 1945 yılına dek süren İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye, çok sayıda ülkenin tifüs aşısı ihtiyacını karşılamıştır (İzgörer, 1998).

1945 yılından itibaren dünya genelinde liberal politikalar etkili olmaya başlamıştır.

Türkiye’de de bu dönemde liberal politikaların etkisi ile sağlık alanında önemli gelişmeler yaşanmış, 1946–1948 ve 1954–1955 yılları arasında her dönemde bir plan olmak üzere dönemin Sağlık Bakanı olan Dr. Behçet Uz tarafından iki “plan” açıklanmıştır. Bu planlardan ilki 1946 yılında açıklanan “Birinci On Yıllık Milli Sağlık Planı” diğeri ise 1954 yılında açıklanan “Milli Sağlık Programı ve Sağlık Bankası Hakkında Etüdler” planıdır (Uz, 1954).

Planlar kanunlaşmamış olmasına rağmen sağlık sisteminde yapısal değişim ve dönüşümlere kaynak teşkil etmişlerdir. Her iki plan da etkileri itibariyle hem açıklandıkları dönemde hem de sonraki dönemlerde sağlık alanında üretilen kamu politikalarına yol haritası olma özelliği taşımaktadırlar. Planlar özellikle 1960’dan 1980’li yıllara değin oluşturulan sağlık politikalarında doğrudan etkili olmuşlardır. Sağlık hizmetlerinin sosyal adalete uygun bir şekilde sunulmasını ve sosyalleştirilmesini sağlamak amacıyla 1961 yılında “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe konulmuştur (Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun, 1961).

Dünya genelinde kamu yönetiminde yaşanan değişimler Türkiye’de de etkilerini göstermiş ve 1980 darbesinden sonra hazırlanan 1982 Anayasası’nda sağlık, devletin anayasal görevleri arasından çıkarılarak devlete, sağlık alanında planlama ve denetleme görevi verilmiştir (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982). Kamu yönetimi anlayışındaki değişimlerin bir yansıması olarak görülebilecek bu gelişmelerle özel sektörün sağlık alanındaki yatırımları hız kazanmıştır. Sağlık kuruluşlarının örgütsel yapılarında önemli değişikliklerin yapılmasını amaçlayan “Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu” 1987 yılında çıkarılmış ancak kanun bütünüyle uygulanamamıştır (Soyer, 2000). Sağlık alanında bu dönemde ortaya konulan politikalar genel olarak değerlendirildiğinde özelleştirmeye dayalı kamu politikalarının ağır bastığı söylenebilir.

düzenlenen “Ulusal Sağlık Kongreleri”nde bu politikaların uygulanmasına ilişkin yol haritaları çizilmiştir. Bu dönemde hayata geçirilen “Yeşil Kart” ve “Aile Hekimliği” uygulamaları önemli görülebilecek gelişmelerdendir. Ayrıca kamuya ait olan sağlık kurumlarının kademeli olarak özelleştirilmesi politikaları da yine bu dönemde oluşturulmuştur.

2003 ve Sonrası Dönemi

2003 yılından itibaren Türkiye’de sağlık alanında reform sayılabilecek uygulamalar hayata geçirilmeye başlanmış ve günümüzde de geçerliliğini koruyan birçok politika bu dönemde oluşturulmuştur. 2003 yılında kurulan 59. hükümetin ilk icraatlarından birisi sağlık alanında yaşanan sorunların tespit edilmesi ve bu sorunların ortadan kaldırılmasına ilişkin yapılacakların belirlenmesi olmuştur. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından mecliste okunan hükümet programında ülkedeki sağlık sisteminin durumu “Mevcut sağlık sistemi bütün yönleriyle çağdaş gelişmelerin gerisinde kalmış; maliyetler, sistem kaçakları nedeniyle çok artmış, sağlık hizmetleri ulaşılamaz hale gelmiş, standart birliği kalmamıştır. Sağlıklı bir nesil yetiştirebilmek için, sağlık hizmetlerinin tüm vatandaşların ulaşabileceği bir yapıya kavuşturulabilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir (Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1999).

Bu dönemin sağlık politikalarına kaynak olma niteliğini taşıyan temel metin, 2003 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP)” dır.

2000’li yılların sağlık politikaları SDP’nin kılavuzluğunda oluşturulmuştur. Program, insan merkezli bir anlayışla hazırlanmış ve sağlık alanında köklü yapısal değişiklikler planlanmıştır.

Ayrıca programda, politikaların devamlılığına, hizmetlerde etkinliğe ve verimliliğe, farklı çevrelerin katılımının sağlanmasına, yerele yetki devrine, sağlıkta güçler ayrılığına (planlama, sunma ve finanse etme) yer verilmiştir ( Memişoğlu, 2018). Programın esas amacı; “sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve bu hizmetlerin hakkaniyete uygun bir şekilde organize edilmesi, sağlık hizmetlerine finansman sağlanması ve sunulması” olarak belirlenmiştir. SDP kapsamında belirlenen 8 konu başlığı şunlardır;

“1.Planlayıcı ve Denetleyici Sağlık Bakanlığı,

2. Herkesi tek çatı altında toplayan Genel Sağlık Sigortası, 3. Yaygın, erişimi kolay ve güler yüzlü sağlık hizmet sistemi, a) Güçlendirilmiş temel sağlık hizmetleri ve aile hekimliği, b) Etkili, kademeli sevk zinciri,

c) İdari ve mali özerkliğe sahip sağlık işletmeleri,

4. Bilgi ve beceri ile donanmış, yüksek motivasyonla çalışan sağlık insan gücü, 5. Sistemi destekleyecek eğitim ve bilim kurumları,

6. Nitelikli ve etkili sağlık hizmetleri için kalite ve akreditasyon, 7. Akılcı ilaç ve malzeme yönetiminde kurumsal yapılanma,

8. Karar sürecinde etkili bilgiye erişim: Sağlık Bilgi Sistemi”(Sağlık Bakanlığı, 2012).

SDP doğrultusunda, Sağlık Bakanlığı’nın örgütsel yapısı yeniden oluşturulmuştur.

Sağlık politikalarının oluşturulmasında, sağlık alanında temel ilke ve kuralların belirlenmesinde ve denetiminde Bakanlık en yetkili kurum olarak belirlenmiştir. Sağlık Bakanlığı’na verilen bu

Sağlık politikalarının oluşturulmasında, sağlık alanında temel ilke ve kuralların belirlenmesinde ve denetiminde Bakanlık en yetkili kurum olarak belirlenmiştir. Sağlık Bakanlığı’na verilen bu