• Sonuç bulunamadı

Discourse Ethics

3. Seyla Benhabib’in Söylem Etiği

Son olarak Seyla Benhabib’in söylem etiği incelendiğinde şunlar görülmektedir:

Benhabib, Habermas’ın bir “ideal konuşma ortamının” koşulları adını verdiği ve “Söylem Etiği: Felsefi Temellendirmenin Bir Programı Üzerine Notlar” makalesinde, “argümantatif konuşmanın evrensel ve zorunlu iletişimsel önvarsayımları” olarak adlandırdığı şeylerin, güçlü etik varsayımlar gerektirdiğini belirtir. Bunlar şu iki başlık altında toplanabilir: 1) Evrensel ahlaki hususun ilkesi 2) Karşılıklı eşitlikçilik ilkesi. (1), ahlaki müzakeredeki katılımcılar olarak konuşabilen ve eyliyebilen bütün varlıkların haklarını tanımamızı gerektirir. (2), böyle bir müzakere içinde her bir kimsenin, çeşitli söz edimleri için, yani konuları başlatmak için, müzakerenin önvarsayımları hakkında düşünmeyi talep etmek için vs.. aynı simetrik haklara sahip olduğunu şart koşar. Benhabib’e göre, savlama durumunun önvarsayımları, ahlaki argümanın kendisini önceleyen normatif bir içeriğe sahiptir. Bu da bir döngüsellik oluşturur. Bu noktada oluşan döngüsellik karşısında Benhabib, Apel tarafından önerilen transendental-pargmatik temellendirmeyi de kapsayacak şekilde, “gerçekten de dögüsellik ve dogmatizm sorunlarından sakınılabilir mi?” diye sorar. (Benhabib, 1990:337-338)

Benhabib, Apel’in Letztbegründung stratejisi (onun ünlü transendental pragmatik temellendirmesi) ve Habermas’ın becerilerin (competencies) ussal olarak yeniden kuruluşuna dayanan “zayıf transendental argüman” stratejisine karşılık, “tarihsel olarak evrenselci bilinçlilik” stratejisini ileri sürer. Ona göre, evrensel husus ve eşitlikçi karşılıklılık ilkeleri, modern normatif hermeneutik ufuk içinden, ahlaki bakış açısının kurucularına dair bizim felsefi açıklamalarımızdır. Yani bir başka deyişle Benhabib, evrensel ahlaki hususun dile getirilişinde hermeneutik boyuta vurgu yapar. Evrensel husus ve eşitlikçi karşılıklılık ilkeleri, ne uylaşımötesi (postconventional) ahlaki aktörlerin becerilerinin formel bileşenlerinin sadece izin verilebilir yorumudur, ne de derin düşünmeye dayanan her ussal failin belirsiz transendental önvarsayımlarıdır. Benhabib bu ilkelere, Rawlscu anlamda, bir “düşünümsel denge” işlemiyle varıldığını söyler. Böyle bir düşünümsel denge

işleminin sonucunda kişinin vardığı şey, modernitenin kültürel ufkunun ahlaki önvarsayımlarının bir “kaba betimlemesi”dir. Dolayısıyla Benhabib, sözünü ettiği ilkelerle ne Apelci ne de Habermascı anlamdaki temellendirme işlemlerini yeğ tutar. O, hermeneutik bakışının da etkisiyle, “tarihsel olarak evrenselci bilinçlilik” adını verdiği bir süreçte oluşan, aktörlerin sonuçta varacağı yer olan, “bir düşünümsel denge” durumunu imgeler.

Benhabib’e göre evrenselci etiğin arkasındaki sezgisel fikir çok eski ve geleneğin “altın kuralı”na, “sana başkalarının yapmasını istemediğin şeyi, başkalarına yapma”ya dayanır. Evrenselleştirilebilirlik, ters çevirdiğimiz bir “ahlaki topluluğun” üyeleri arasındaki perspektifleri birleştirir. Bizden ötekinin görüş açısından yararlanmamızı ister. Bu tersinirlik, insan topluluklarını birbirine bağlayan karşılıklılık bağları için temeldir. Benhabib’e göre, evrensel etik teorilerinin “modern” versiyonunu “modern öncesi” versiyonundan ayıran şey, öncekinin varsayımının, ahlaki topluluğun konuşabilen ve eyleyebilen bütün varlıklarla dengeli olduğu ve potansiyel olarak bütün insanlarda bunun olduğudur. Bu anlamda iletişimsel etik, bir modern etik topluluğun üyeleri arasındaki bir ahlaki müzakere modelini, insanlar arasındaki eşitsizliğin teolojik ve ontolojik temelini radikal olarak sonuna getirilmesi için kurar. Ve Benhabib bunun modernitenin bir “dogması” olmadığını da belirtir. Çünkü eğer istenirse, bu “dogma”lara ahlaki müzakerenin kendisi içinden muhalefet olunabilir. Irkçı, cinsiyetçi ya da bağnaz, evrensel ahlaki hususun ilkesine ve eşitlikçi karşılıklılığa ahlaki müzakere içinde karşı çıkabilir. Fakat onlar, pozisyonlarının haklı olduğunu kurmak isterlerse, bunun böyle olduğuna ilişkin argümanı inandırmalıdırlar. Ahlaki müzakerenin önvarsayımlarına müzakerenin kendisi içinde karşı çıkılabilir, ama onlar bütünüyle askıya alınırlar ya da ihlal edilirlerse, sonrasında şiddet ve baskı izleyebilir. Böylelikle Benhabib “döngüselliğe” ilişkin sormuş olduğu soruyu şöyle yanıtlar: “Böylece bir kimse döngüselliğin yükünden kaçınabilir: Ahlaki müzakerenin önvarsayımlarına müzakerenin kendisi içinde karşı çıkılmasına izin verilmesiyle, onlar sorgulamanın yetki alanı içine yerleştirilirler. Fakat onlar, ahlaki müzakerenin devam etmesini sağlamak için gerekli pragmatik kurallar olduğu sürece, karşı çıkmak için onları paranteze alabiliriz ama onları bütünüyle askıya alamayız” (Benhabib, 1990: 339-40).

Bunların yanı sıra, Benhabib Habermas’ın kuramındaki (U) (Evrenselleştirme)yu gereksiz olduğu yönde eleştirir. Ona göre, (D) (Söylemler), söylemleri yöneten savın kuralları ve kendisinin “evrensel ahlaki husus” ile “eşitlikçi karşılıklılık” ilkeleri, evrenselleştirilebilirlik testi olarak hizmet eder. Bu bakımdan onlar yeterlidir. Benhabib, Habermas’ın U’nun formülasyonunda kullandığı “rıza” kavramını da bu bağlamda eleştirir. Benhabib’e göre, rıza tek başına asla hiçbir şeyin bir ölçütü olamaz, ne hakikatin ne de ahlaki geçerliliğin; dahası O’na göre, o, felsefi ilginin ussallığı olan hemfikire ulaşmak için işlemin ussallığıdır. Rıza, bir son amaç olarak değil ama hakikat ya da geçerliliğin birlikte türetimi için bir işlem olarak yorumlanmalıdır. Benhabib, modern evrenselleştirilebilirlik işlemlerinin arkasındaki asıl sezginin, herkesin aynı ilkeler kümesiyle hemfikir olabilirliği ya da olabileceği değil ama, bu ilkelerin, “makul ve dürüst” zannetmeye hazır olduğumuz ahlaki uslamlamanın ya da kamusal tartışmanın bir işleminin bir sonucu olarak kabul edilmişliği olduğunu belirtir. Dolayısıyla rıza, iletişimsel etiğin arkasındaki asıl fikri yakalamak için aldatıcı bir terimdir O’na göre. (Benhabib, 1990: 344-345; Evrenselleştirmenin reddi hakkında bkz. 1994:175-176).

Sonuç

O halde bu betimlemelerin ışığı altında, Habermas, Apel ve Benhabib’in Söylem Etiği anlayışlarının hem birbirlerini tamamladıklarını hem de etik denen olguya, akılcı bir biçimde yaklaştıkları söylenebilir. Ayrıca bu üç düşürün de düşüncelerinin arka planında, onların düşüncelerini besleyen ve öncülüğünü Immanuel Kant’ın yaptığı bir Aydınlanmacı geleneğin var olduğu da belirtilmelidir. Genel olarak Söylem Etiği çalışmalarının da hem bu kişiler hem de söz konusu gelenekten etkilenmiş oldukları ayrıca ileri sürülmelidir. Etkilenme Söylem Etiği’nin düşünür ve akademisyenleri tarafından yalnızca bir “uygulama” niteliğinde değildir, özellikle çalışmalara dikkatlice bakıldığında “Kant’tan yola çıkarak Kant’ı aşma” biçimde bir uğraş verildiği de gözlemlenebilir diyebiliriz.

Kaynakça

Apel, Karl-otto (1996). “Karl-otto Apel: Selected Essays” Vol II, Ethics and Theory of Rationality, edited and introduced by Eduardo Mendieta, New Jersey: Humanities Press.

Benhabib, Seyla (1994). “In Defense of Universalism-Yet Again! A response to Critics of Situating the Self.” New German Critique, Spring/Summer Issue 62: 173-189.

Benhabib, Seyla ve Dallmayr, Fred (1990). The Communicative Ethics Controversy. Massachusetts: MIT Press. Benhabib, Seyla (1985). “The Utopian Dimension in Communicative Ethics.” New German Critique, Spring/ Summer, Issue 35: 83- 96.

Dursun, Yücel (1999). “Habermas’ın Söylem Etikine Bakışı.” Doğu Batı Dergisi, Sayı:9: 101-115.

Habermas, Jürgen (1991). Moral Consciousness and Communicative Action. C. Lenhard ve S.W. Nicholsen (çev.). Massachusetts: MIT Press.