• Sonuç bulunamadı

Masuda’da Enformasyon Toplumu ve Doğuşu

A Moment On Technological Determinism: Computopia

4. Masuda’da Enformasyon Toplumu ve Doğuşu

Joneji Masuda’nın söz konusu kitabı ve dolayısıyla Computopia öngörüsünü, kurucusu olduğu Japonya Enformasyon Toplumu Enstitüsü bünyesinde yaptığını belirtmek çalışmanın bağlamını belirlemeye yardımcı olması açısından önemlidir. Enformasyon toplumu teorilerinin, kapitalizmi yetkinleştirme/idealize etme kaygılarının bir ürünü olduğunu ortaya koymanın da ötesinde, çalışma nesnesinin kendisinin belirli bir devlet politikası bağlamında sunulduğu gerçeği, teknoloji merkezli gelişme yönelimlerine yaptığı atıf açısından önemlidir. Dolayısıyla, araştırmada ele alınan yaklaşımın, resmi bir devlet politikası oluşturma sürecindeki muhtemel gelişim stratejilerine bir öneri mahiyetinde olduğu düşünülmelidir. Ayrıca, kitabın sunuş bölümünde, Masuda’nın dünya ölçeğinde pek çok hükümet kuruluşu ve iş ortaklığı için danışmanlık hizmeti verdiği de önemle vurgulanmıştır.

Bu noktada Castells’in (2008: 172), daha önce vurguladığımız gibi, kapitalizmin dönüşümünde düzenleyici kuruluşların oynadığı kilit rolü hatırlamakta fayda vardır. Teknolojinin kendi başına bir icat oluşu ya da girişimcilik ruhu, söz konusu değişim için yeterli değildir. Castells’in önemle vurguladığı nokta, belirli bir politika çerçevesinde hareket eden ulusal ve uluslararası düzenleyici kuruluşların, hükümetlerin ve hatta militarist örgütlenmelerin aktif çabalarının belirleyici olduğudur. Masuda, enformasyon toplumu kavramsallaştırmasına geçmeden önce, incelediğimiz kitabın ikinci baskısında (ilk basım 1980 yılında yapılmıştır) yaptığı sunuş bölümünde, enformasyon devriminin sadece toplumsal bir dönüşüme neden olmadığını, üstüne insanoğlunun genlerini de değiştiren güçlü bir değişim yarattığını önemle vurgulamaktadır. Masuda’ya ait olan bu tarih üstü bakış, insan genlerine dair inceleme alanının araştırma kapsamının dışında olmasından dolayı ele alınmamıştır.

Enformasyon toplumuna giden yol, günümüzün dünyasını içeren ve dolayısıyla, en somut iddiaların dillendirildiği kısmı oluşturmaktadır. Computopia, bir ütopik yaklaşım olarak, öngörü düzeyi doğal olarak oldukça yüksekken, günümüz toplumuna dönük enformasyon toplumu tanımlaması, ileri sürülenleri doğrudan ele almamıza olanak tanıyacak kadar somuttur. Masuda’nın enformasyon toplumu kavrayışı, üçüncü dalgacılardan alışık olduğumuz biçimde uygarlığın üç temel teknolojik aşamaya bölünmesine dayanmaktadır. Enformasyon toplumu, avcı, tarım ve sanayi toplumlarını izlemektedir. Bu sıralama yapılırken karşımıza çıkan en önemli kıstas, toplumsal dönüşüme neden olan farklı teknolojilerin bir bileşeni olan yeni teknoloji sistemlerinin varlığıdır. Bu teknoloji sistemlerinin etkinliğine (avlanmaya, ekime, sanayiye ya da enformasyona dayanan) göre kategorize edilen toplumsal evreler kavrayışı, günümüzde dördüncü bir evreye, enformasyon toplumuna kaynaklık etmiştir.

Masuda, kitabın birinci baskısı için kaleme aldığı sunuş bölümünde, toplumsal dönüşüme neden olan teknoloji sistemlerinin 4 özelliğini şu şekilde açıklamaktadır:

“(1) Pek çok yenilikçi teknoloji tek bir kompleks teknoloji sistemini beraber oluştururlar. (2) Bu entegre olmuş teknoloji sistemleri aşama aşama inşa edilirler ve toplum geneline yayılırlar. (3) Sonuç yeni tip üretkenliğin hızla gelişmesidir. (4) Bu yeni tip üretkenliğin gelişimi geleneksel olanın yeni sosyal formlara dönüşmesinde etkilidir.”

Bu çerçevede, teknolojinin neden ve hangi bağlamlarda ortaya çıktığına dair bir bilgi ya da tartışma/öneri yoktur. Ayrıca söz konusu yaklaşım toplumsal değişimin kaynağına dair bir tez ileri sürerken konunun bu boyutunu dikkate almamaktadır. Bu bağlamda, Masuda’nın tezlerine kaynaklık eden teknoloji vurgusunun toplumsal boyuttan kopuk bir biçimde ele alındığı ileri sürebiliriz. Genel çerçeve, teknolojinin içine doğduğu toplumu dönüştürmesinden ibarettir. Teknolojiyi ortaya çıkaran ve toplumun geneline yaygınlaştıran aktörlerin hangi amaçlarla bu işe koyuldukları önemsizleştirilmiştir. Masuda, satır aralarında, toplumu dönüştüren “kompleks teknoloji sistemi”nin yeni tip bir üretkenliği arttırdığını vurgulamaktadır, ancak bu sürecin amaçlarına dair bir ilgi bulunmamaktadır.

Masuda’ya göre, avcı toplumlar avlanmayla ilgili toplumsal teknolojinin, tarım toplumları ekip biçmeyle ilgili toplumsal teknolojinin ve sanayi toplumları sanayi üretimiyle ilgili toplumsal teknolojinin doğrudan sonuçlarıdır. Günümüzün toplumları ise iletişim ve bilgisayar teknolojilerinin yenilikçi kombinasyonuna dayalı yeni bir toplumsal evrenin eşiğinde bulunmaktadır. Masuda’nın, bu bağlamda çizdiği çerçeve, klasik enformasyon toplumu yaklaşımının bir benzeridir. Preston, üçüncü dalgacılar açısından ileri sürdüğü gibi, Masuda da, teknolojiyi ütopik renkleri olan güçlü ve bağımsız bir toplumsal dönüştürücü olarak kabul etmiştir. Ona göre iletişim ve enformasyon teknolojileri, endüstriyel kapitalist toplumun temel ekonomik yapılarının ve toplumsal ilişkilerinin esas dönüştürücüsüdür.

argümanında kilit önemde olduğunu belirtmiştir. Bunlardan ilki; enformasyon toplumunu sanayi toplumundan tamamen farklı kılan gelişmeler zinciridir. Enformasyon toplumunda, sanayi toplumundan farklı olarak, materyal üretim gücü değil, bilgisayar ve iletişim gücü belirleyicidir. İkincisi ise, enformasyon toplumuna geçişi teorileştirirken örnek alınan tarihsel arkaplana işaret eder. Masuda’ya göre, dünyanın geçmiş deneyimleri enformasyon toplumuyla sonuçlanacak güncel dönüşümü teorileştirirken kullanılabilir. İşaret edilen yer, sanayi toplumunun oluşum sürecidir. Bir başka ifadeyle Masuda, enformasyon toplumunun doğuşuyla sanayi toplumunun doğuşu arasında belirgin bir analojiye başvurmuştur.

Sanayi ve enformasyon toplumunun doğuşu arasında kurulan analoji, kitabın hemen her yerinde karşımıza çıkmaktadır. Toparlayıcı olması açsından, her iki toplum biçimi arasında kurulan bağları karşılıklı olarak ele almak gerekmektedir.

Tablo 1. Sanayi ve Enformasyon Toplumları

Sanayi Toplumu Enformasyon Toplumu

Motor insanın fiziki gücünün yerini almışken, buharlı motor sanayi toplumunun ana öğesidir.

Bilgisayar akli emeğin yerini alarak, enformasyon toplumunun ana öğesi olacaktır.

Sanayi devrimi, motor gücünün bir sonucu olarak hizmet ve materyalin kitlesel üretimine ve hızla nakliyesine olanak

tanımıştır.

Enformasyon devrimi, bilgisayarın gelişiminin ürünü olan enformasyon, teknoloji ve bilginin sonucudur. Sanayi toplumunun simgesi modern fabrikadır. altyapı, bir başka deyişle enformasyon ağları ve veri bankalarını Enformasyon toplumunun simgesi, bilgisayar tabanlı kamusal

da içeren enformasyon hizmetleridir. Sanayi toplumunun gelişmesi yeni kıtaların keşfi ve

kolonileşmeye (böylelikle pazarın genişlemesini sağlanır) bağlıdır.

Enformasyon toplumunda bilginin keşfi ve öncüleri1 potansiyel pazarı oluşturur.

Sanayi toplumunda ekonomik gelişimin esas unsuru makine ve kimya endüstrileridir.

Enformasyon toplumunda ise entelektüel endüstri olacaktır (bilgi endüstrisi).

Sanayi toplumunda ekonominin yapısı (a) satış yönelimli meta ekonomisine, (b) emeğin uzmanlaşmaya göre bölümlenmesine (c) üretim ve tüketim süreçleri arasındaki büyük bölünmeye

dayalıdır.

Enformasyon toplumunda ise toplumsal gelişimin ekseni, (a) enformasyon hizmetinin üretimine, (b) enformasyonun kullanıcılar tarafından üretimi ve birikimine, (c) biriken

enformasyonun sinerjik üretimi ve ortak hizmetine, (d) ekonominin yapısal olarak sinerjik ekonomiye dönüşmesine

bağlı olacaktır.

Sanayi toplumunda invisible hand metaforu geçerlidir. Enformasyon toplumunda ortak bir amaca yönelmeyi ifade eden goal principle “invisible hand”in yerini alacaktır. Sanayi toplumunda şirket toplumsal etkinliğin en önemli

öğesidir.

Enformasyon toplumunda toplumsal etkinliğin en önemli öğesi ise yerel ve enformasyonel biçimde bölünmüş gönüllü

toplumdur. Sanayi toplumunda sosyo-ekonomik sistem sermayenin özel

sahipliğinden oluşan özel şirket sistemidir.

Enformasyon toplumunda sosyo-ekonomik sistem ise sosyal yarar ve sinerji prensibine dayalı olacaktır. Sanayi toplumu, merkezi güç ve hiyerarşik sınıflarla örülüdür.

Enformasyon toplumu ise yatay, otonom ve gönüllü sivil toplumun çok yönlü işlevleriyle örülü olacaktır. Sanayi toplumunun siyasal sistemi parlamenterdir ve çoğunluk

Sanayi toplumunun en ileri aşaması, makineleşmenin bir sonucu olarak dayanıklı ürünlerin yüksek kitlesel tüketim

aşamasıdır.

Enformasyon toplumunun en ileri aşaması ise yüksek kitlesel bilgi üretim toplumu olacaktır.

Sanayi toplumunun ruhu, insan haklarına saygı, bireylerin yüceliği ve eşitsizlikleri düzeltme anlamına gelen Rönesans

ruhudur.

Enformasyon toplumunun ruhu ise doğa ve insanın bir harmoniyle bir arada yaşayacağı küreselleşme ruhu olacaktır.

Kaynak: Masuda, 1990: 4-10.

Sıralanan maddeler uyarınca, sanayi toplumunun karakteristik özellikleriyle enformasyon toplumuna geçiş arasındaki güçlü analojinin, enformasyon toplumunun özelliklerine dönük soyutlamayı belirleyen en birincil etken olduğunu söyleyebiliriz. Masuda’ya göre, sanayi toplumunu yaratan kitlesel üretim/tüketim dengesini belirleyen motor teknolojisi ve bu sistemin gerektirdiği toplumsal yapı, günümüzde özellikle bilgisayarlaşmayla ifade edilen yeni tür bir teknolojik devrimle dönüşüme uğradığı için, sanayi toplumuna içkin sosyal dengeler ömrünü tamamlamak üzeredir. Sanayi toplumu ortadan kalkarken, bu toplumun ruhu olarak tanımlanan Rönesans ruhu da aşınmakta, yerini enformasyon devriminin ruhu olan küreselleşmeye bırakmaktadır. Böylelikle, sanayi toplumuna ait parlamenter demokrasi ve bireycilik gibi değerler yerini katılımcı demokrasi ve sinerjizme bırakmaktadır. Her şeyden önce, kitabın kendisinde de oldukça belirsiz olan bu kavramların, önümüzdeki dönemlerde ortaya çıkacağı varsayılmaktadır. Ancak Masuda’ya göre değişim kesindir, çünkü sanayi toplumu, kendisini var eden çok kesin bir aşamada, akli emeğin yerini bilgisayarlara bırakmasıyla aşılmaktadır. Bu nedenle, buharlı motor sanayi toplumunun yaratıcısıyken, bilgisayar buharlı motorla simgeleşmiş mekanik gücün yerini alarak enformasyon toplumunun yaratıcısı olacaktır.

Masuda, Computopia’nın olanaklılığını sanayi toplumuna ait parametrelere doğrudan atıfta bulunarak açıklarken, inanılırlığını ya da geçmişle kurulan güçlü analojiyle gerçekliliğini kanıtlama amacında olabilir, ancak teorisini bu derece somuta indirgeyerek sınırlarını daraltması, özünde var olan teknolojik belirlenimci eğilimlerin daha da görünür kılmıştır. Bu nedenle sanayi toplumu buharlı motora indirgenirken, enformasyon toplumu bilgisayara indirgenmiştir.

Bunun yanında Masuda, sanayileşmeye özgü olduğu düşünülen örgütlenme pratiklerinin (hiyerarşi, bürokrasi ve temsili demokrasi gibi), büyük ölçekli fabrikaların yerini daha küçük ölçekli şirketlere bırakmasıyla beraber aşınacağını, hiyerarşinin yatay örgütlenmelerin artışıyla çözüleceğini, bürokrasinin ortadan kalkacağını ve temsili demokrasi yerine katılımcı demokrasilerin yaygınlaşacağını belirtmiştir. Tüm bunlar olurken, liberal düşüncenin yükseklere çıkardığı invisible hand metaforu yerini goal principle’a bırakarak “görünmez bir elin” düzenlediği piyasalardan ziyade, ortak bir amaç etrafında birleşmiş gönüllü toplulukların işbirliğinin geçerli olacağı varsayılmıştır. Buradan hareketle, kısaca, sanayi toplumuna yöne veren kolonileşme ve emperyalizmin gibi hem hiyerarşik hem son derece anti demokratik hem de bürokratik süreçlerin ortadan kalkacağı öngörülmüştür. Sonuç olarak da, tüm bu olumlu gelişmelerin dayandırıldığı ruh küreselleşme olarak tanımlanmıştır.

Öncelikle, enformasyon toplumuna öncülük eden küreselleşme ruhunun, yeni iletişim teknolojilerinin sağladığı yeni olanaklarla şirket ve örgütlerin hiyerarşik ve merkezi yapılarının sarsılması sonucunda ortaya çıkması ve bunun toplamda bireylerin özgürleşmesi ve demokrasi anlayışının daha da gelişmesine neden olacağına ilişkin bir yönelimin geçerli olduğunu söylemek oldukça güçtür. Küreselleşme sürecinin, daha önce de vurguladığımız gibi dünya çapındaki gelir eşitsizliğini arttırdığı gerçekliği önemle belirtilmelidir. Şirketlerin yönetim mekanizmalarının hiyerarşiden sıyrılması, sermayenin uluslararası alanda daha fazla faaliyet göstermesi anlamına gelen sermayenin küreselleşmesi sürecinin doğrudan sonucudur. Castells (2008: 139) çokuluslu şirketlerin önderliğinde “20. yy.’ın sonunda dünyada toplam mal ve hizmet ihracatının %71’inin, dünya nüfusunun %19’una sahip olan OECD ekonomilerinin elinde” olduğunu belirterek, uluslararası faaliyetlere ait dengesizliğe dikkat çekmiştir.

Kısacası, enformasyon toplumunun ruhu olarak belirtilen küreselleşme, çokuluslu şirketlerin ve gelişmiş, çoğunlukla birkaç ülkenin yararına, tek taraflı gelişen bir sürece işaret etmektedir. Buna bağlı olarak, dünya çapında gittikçe artan gelir eşitsizliği şartlarında, amaç odaklı gönüllü toplulukların bir demokrasi sinerjizmi yaratmasını beklemek, en azından son 30 yıllık döneme bakıldığında oldukça anlamsızlaşmaktadır.

Harvey (1993), kapitalizmin yeni dinamiklerini özetlerken, Masuda’nın üretim sürecinde bilgisayarlaşmayı ele alırken değindiği emek sürecindeki değişimleri incelemiştir. Harvey’e göre (1993: 87-89). üretim sürecindeki esneklik (bilgisayarlaşmayla üretim bandına dayalı, seri üretim biçiminin aşınması) sadece kitlesel üretim bandının terk edilmesi anlamına gelmemektedir. Taşeronlaşma süreci, part-time, öğrenci işçi ve duruma göre mevsimlik/ dönemlik emek uygulamalarıyla, sermaye emek üzerindeki kontrolünü arttırmıştır. Sermayenin yeni düzenlemelerle bir sektörden diğerine daha rahat geçiş yapabilmesi ve kazandığı coğrafi hareketlilik yine emeğin haklarını elde etmesi açısından sınırlayıcı olmaktadır. Bunun yanında artan coğrafi hareketlilik “daha önce olmayan ‘azgelişmişlik’i kendiliğinden üreterek ve birçok gelişmiş kapitalist bölgenin (ABD’nin Pas kuşağı gibi) sanayileşmesini durdurarak coğrafi gelişmedeki eşitsizliği arttırmaktadır.”

Bunun anlamı, Masuda’nın iddia ettiğinin aksine, demokratikleşme değil, emek gücünün bölünmesi ve hak arama yollarının geniş halk kitleleri açısından tıkanmasıdır. Ayrıca Harvey, sermayenin “ademi-i merkezi taktikler aracılığıyla” örgütlenmesiyle belirli bir özerkliği yakalamasının, hem ekonomik hem de politik açıdan iktidarın özerkleşmesi anlamına gelmesinden çok son derece merkezileşmiş bir kontrol anlamına geldiğini vurgulamıştır. “Son on yıllarda çokuluslu sermayenin yoğunluğundaki artışa tanık olundu; fark, iktidarın artan ölçüde özerk gözüken şirketler ve etkinlikler ağı aracılığı ile örgütlenmesidir” (1993: 89).