• Sonuç bulunamadı

1.4. İşçilerin Yasama, Yürütme ve/veya Yargısal Yoldan Hak Arama Süreci

2.1.3. Sendikasızlığın Hak Aramaya Etkisi

6356 sayılı Sendikalar ve TİS Kanunu’nda sendika; “İşçilerin veya işverenlerin

çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları, ifade eder.” şeklinde

tanımlanmıştır.

Türkiye’nin de kabul ettiği Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 87 sayılı Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin Sözleşme’de, sendikaya üye olma hakkı; “Çalışanlar ve işverenler herhangi bir ayırım yapılmaksızın önceden izin

almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşulu ile bunlara üye olmak hakkına sahiptirler.” şeklinde hükme bağlanmıştır.

1982 Anayasası’nın 51’inci maddesiyle de sendika hakkı güvence altına alınmıştır: “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve

sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.”

Sendika hakkı, 6356 sayılı Sendikalar ve TİS Kanunu’nun 17’nci maddesinde tanımlanmıştır: “On beş yaşını dolduran ve bu Kanun hükümlerine göre işçi sayılanlar,

işçi sendikalarına üye olabilir. Bu Kanun anlamında işveren sayılanlar, işveren sendikalarına üye olabilir. Sendikaya üye olmak serbesttir. Hiç kimse sendikaya üye olmaya veya olmamaya zorlanamaz.”

Uluslararası ve ulusal hukukta çeşitli yasalarla güvence altına alınan temel sendikal haklar, ekonomik ve politik nedenlerle engellenmeye çalışılmaktadır. Kapitalist sistem güç kaybederse, işgücü maliyetleri artacağı düşüncesinden hareketle, işgücü yapısının küçük parçalara bölünmesi sağlanarak, örgütlenme kültürü yok edilmek istenmektedir. Küçük parçalara bölünmek, işgücü piyasasında kendisini atipik çalışma şekli olarak göstermiştir. Atipik çalışmalar yaygınlaştıkça, örgütlenmenin değer kaybedeceği düşünülmüştür. Küçük parçalara bölmenin yetmediği durumlarda; sistemli bir şekilde iş yasaları ihlal edilerek, sendikal örgütlenmelere engel olmaya çalışılmaktadır. İşçiler arasındaki örgüt kültürü yok edildiği zaman, işçileri işten atma tehdidiyle sindirmek veya farklı yöntemlerle işçilerin haklarını aramalarını engellemek daha kolay hale gelebilmektedir (Taşkıran, 2011: 2).

Sendikal hareketin bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de her geçen gün biraz daha zayıfladığı söylenebilir. İşçi sınıfı nicel olarak büyürken, mevcut sendikal hareket buna paralel bir genişleme gösterememekte, hatta daralmaktadır. Bahsedilen daralmanın temel nedenlerinden birkaçı; bütün dünyada sendikaları olumsuz etkileyen küreselleşme, neo-liberal politikalar, esneklik uygulamaları, üretimin sektörel dağılımdaki değişimi vb. şekilde sıralanabilir. Belirtilen faktörlerin Türkiye’ye yansıyan olumsuz sonuçları her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Söz konusu faktörler; ülkeye özgü yapısal, kurumsal, hukuksal ve yasal-siyasal koşullarla birleştiğinde ortaya çıkan durum sendikalar açısından çok daha vahim olabilmektedir. Türkiye’de artan işsizlik, kayıt dışılık, taşeronlaşma, işgücü niteliğinin geliştirilememesi, işyeri ölçeklerinin her geçen gün küçülmesi, ekonomik istikrarsızlık ve belirsizlik, sendika karşıtı işveren ve hükümet politikaları vb. faktörlerin, sendikalaşma oranını önemli ölçüde düşürdüğü söylenebilir (Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2009: 36). Türk sendikacılığında sendikalaşma oranı düştükçe; sendikanın etkinliği azalmakta ve temsil gücü zayıflamaktadır. Neticede işçiler arasındaki güven ve dayanışma duygusu giderek azalmaktadır (Selamoğlu ve Urhan; 2009: 136). Belirtilen nedenlere bağlı olarak, Türkiye’de sendikalı işçilerin oranın oldukça düşük olduğu görülmektedir. ÇSGB’nin 2015 Temmuz ayı istatistiklerine göre sendikalı işçilerin toplam işçiler içindeki oranı sadece %11,21’dir (ÇSGB Temmuz İstatistik, 2015). Özellikle inşaat sektöründe sendikalılık oranının çok düşük olduğu tespit edilmiştir17

. Diğer taraftan, kayıt dışı çalışan işçiler de hesaba katıldığında, sendikasız işçi oranı belirtilen orandan daha yüksek olarak hesaplanabilir.

Türkiye’de esas itibariyle işçi sendikaları tüm işçileri temsil etmektedir. Buna karşın, sendikalı ve sendikasız isçilerin menfaatleri her zaman örtüşmeyebilir. Bir sendikaya üye olmanın sağlayacağı bir takım faydalar bulunmaktadır. İşçilerin kayıt dışı çalışmasına yol açan bir diğer muhtemel sorunun sendikasızlık olduğu söylenebilir. Sendikalı işyerlerinde kayıt dışı istihdam sorununun daha az olduğu, yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkan bir bulgudur (Andaç ve Çukur, b.t.: 1).

17 2015 Temmuz ayında, işkollarındaki sendikalaşma oranı şöyledir: Avcılık, balıkçılık, tarım ve ormancılık (%26), gıda sanayi (%13), madencilik ve taş ocakları (%19), petrol, kimya, lastik, plastik ve ilaç (%10,5), dokuma, hazır giyim ve deri (%9,5), ağaç ve kâğıt (%8), iletişim (%23), basın, yayın ve gazetecilik (%6), banka, finans ve sigorta (%32,8), ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar (%6), çimento, toprak ve cam (%20,6), metal (%15,7), inşaat (%2), enerji (%25), taşımacılık (%8,5), gemi yapımı ve deniz taşımacılığı, ardiye ve antrepoculuk (%7,9), sağlık ve sosyal hizmetler (%6,8), konaklama ve eğlence işleri (%3,5), savunma ve güvenlik (%27,9), genel işler (%27) (ÇSGB 2015 Temmuz İstatistiklerinden yararlanılarak yazar tarafından hesaplanmıştır.)

İşçi sendikaları, işçilerin haklarını kullanmalarını destekleyen kurumların başında yer almaktadır. Yapılan birçok araştırma neticesinde sendikaların, çalışma hayatına ilişkin kuralların işyerlerinde uygulanması konusunda etkili olduğu tespit edilmektedir. Ayrıca sendikalar, işçilerin hakları konusunda bilgi sahibi olmalarına da yardımcı olabilmektedir. Benzer fonksiyona sahip diğer bir grup ise, işyeri kurullarıdır. İşyeri kurulları işletmelerde daha çok iş sağlığı ve iş güvenliği alanında oluşturulmakta olup, işçilerin söz konusu alandaki haklarını kullanmalarına yardımcı olmaktadır. Belirtilen kurumların desteklenmesi, çalışma mevzuatının uygulanması ve işçilerin haklarının korunması açısından oldukça önem arz edebilmektedir. Ancak kayıt dışı istihdam gibi en temel yasal düzenlemelerin bile uyulmadığı çalışma biçimlerinde, sendikal örgütlenme ve işyeri kurullarının etkinliği tartışılabilir (Seçer, 2010: 113). Diğer yandan işçiler tarafından sendika üyeliği, işsiz kalmanın kaynağı olarak görülebilmektedir. Böyle bir ortamda, işçiler üyeliğin yaratacağı riskleri sendika ile aşacaklarına ve üyeliğin kendi lehlerine bir durum yaratacağı ihtimaline inanmamaktadır. Böyle bir durumda, sendikaların işçiler için önemini kaybettiği söylenebilir. Ancak diğer yandan çoğu işçi haklarının savunulması ve hak aramada etkili olunması açısından, sendikaların işgücü piyasasında olması gerektiği işçiler tarafından savunulan bir durumdur (Selamoğlu ve Urhan, 2009: 149).

Sonuç olarak, sendikasızlığın ve toplu iş sözleşmesi eksikliğinin yaygın olduğu Türkiye’deki işçilerin, sendikal yollarla veya toplu şekilde hak arama özelliklerini kaybettikleri söylenebilir. ÇSGB istatistiklerine göre 2011 yılında özel sektör içinde bağıtlanan toplu iş sözleşmesi sayısı 735, kapsadığı işyeri sayısı 7.015 ve kapsadığı işçi sayısı ise 280.823’tür. Aynı yıl özel sektörde 9 adet grev meydana gelmiştir. Greve katılan işçi sayısı 557, greve katılan işyeri sayısı 26’dır. Aynı yıl hiç lokavt olmamıştır (ÇSGB, 2012: 50). 2011 yılında, 5510 sayılı SSGSS Kanunu’na göre 4/1-a sigortalı sayısı ise 11.547.134’tür (SGK İstatistik, 2011). 2011 yılında toplam sigortalı işçi sayısı içinde %2,4 işçinin toplu iş sözleşmesinden yararlandığı tespit edilmiştir. Toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının az olmasından, işçilerin haklarının savunmasız bırakıldığı sonucu çıkarılabilir.