• Sonuç bulunamadı

2.1.2.3. Sendika-Yönetim İlişkilerinin Aktörleri

2.1.2.3.2. Sendika Yönetimi

Çağdaş anlamda bir işçi sınıfını ve buna bağlı olarak onların dayanışma örgütü olan sendika ve konfederasyonları yaratan temel etken “sanayi devrimi”dir (Mumcuoğlu,1979:1). Sanayi devriminin getirdiği teknik başkalaşım, o güne değin süregelen toplumsal ilişkileri ve kurumları köklerinden sarsmış, en önemlisi, emek ile üretim araçlarının mülkiyeti arasındaki çözülme ve ayrışmayı kolaylaştırarak, ömür boyu yalnız emeğini satarak yaşamak zorunda olan bir ücretliler sınıfı yaratmıştır.

Anamalın belirli ellerde toplanması ve işgücünün büyük fabrikalara ve kentlere yığılması proleterya adı verilen sınıfın çıkarlarını savunan örgütler olarak sendikaları ortaya çıkarmıştır. Sendikaların ortaya çıkışı ve gelişimleri ülkeden ülkeye değiştiği için hem sendika tanımlarının hem sendika türlerinin hem de sendikacılık anlayışlarının alanyazında yazardan yazara, ülkeden ülkeye değiştiği görülmüştür. Sözgelimi toplumcu anlayışa göre sendikalar üçe ayrılır: (a) devrimci sendikalar; toplumculuk amacını güderler, (b) oportünist sendikalar; işçi aristokrasisi ve bürokrasisi tarafından yönetilerek, ücretlerin artırılması ve iş saatlerinin azaltılması gibi küçük çıkarların giderilmesiyle oyalanırlar, (c) sarı sendikalar emekçi hareketiyle savaşmak için anamalcılarca örgütlenmiştir (Hançerlioğlu, 1994: 133).

Sendikacılık deyimi genel anlamda sendikalaşma hareketlerini dile getirir. Başta emekçi sendikaları olmak üzere, işveren sendikaları, memur sendikaları, yazar sendikaları vb. pek çok alandaki sendikalaşma hareketlerini kapsar. Sendikal hareketin gelişiminin belli bir evresinde ortaya çıkan yeni gereksinimler, sendikaların

“neyi, nasıl yapacağı” konusundaki tartışmaları gündeme getirmiştir. Bunun sonucunda farklı sendikal anlayış ve modeller ortaya çıkmıştır. Bunların belli başlıları aşağıda özetlenmiştir.

2.1.1.3.2.1.1. Sendikaların Amaçları

Sendikaların amaçlarıyla ilgili Can, Akgün ve Kavuncubaşı (2001:336-338) şu bilgileri vermektedir. Örgütler büyüdükçe çalışanların işverenle doğrudan ilişkileri kaybolduğundan sendikalar ortaya çıkar ve çalışanlara işyeri kararlarını etkilemede yardımcı olurlar. Sendikalar iş koşullarını ve çevresini değiştirmeye çalışırlar. Böylece yönetim, nasıl yöneteceğine ilişkin kısıtlamalarla karşı karşıya kalır.

Diğer örgütler gibi sendikalar da açık birer toplumsal sistemdir. Dış çevrelerini etkiledikleri gibi ondan etkilenirler. İşverenin finansal gücü, rakip sendikaların etkinlikleri, enflasyon, işsizlik oranı, hükümet ve uluslar arası rekabet, sendika amaçlarını etkiler. Bununla birlikte sendikaların bazı temel amaçları vardır. klasik anlamda sendika, üyelerinin yaşama koşullarını korumak ve geliştirmek amacı ile işçilerin kurdukları sürekli bir dernektir. Bugünün sendikacılığı ise çalışanların temsilcisi olmakla birlikte, bir ülkenin bütününü, bütün sınıflarını ilgilendirmekte, ekonomik sosyal ve siyasal alanlarda varlığını duyurmaktadır.

Dessler, sendikaların amaçlarını, sendika güvenliği ve mali ve diğer haklar olmak üzere iki grupta toplamıştır:

Sendika Güvenliği:Her şeyden önce sendikalar varlıklarını güvence altına almaya çalışırlar. Sendikalar bir işletmede çalışanları temsil etme ve çalışan personel için çok iyi bir pazarlık ajanı olma yolunda mücadele ederler. Bugün sendikacılık birçok ülkede anayasa ve yasalar yoluyla tanınıp sıkı kurallara bağlanmasına karşın sendikacılar, işverenin mahkemeye başvurma, kara liste çıkarma, lokavt, fedai ve casuslar kullanma gibi yaptırımlarıyla uzun yıllar karşı karşıya kalmışlardır.

Uygulamada sendika güvenliğinin beş ayrı türü vardır:

1) Kapalı sistem (closed shop): bir işletmenin yalnızca sendika üyelerini işe alabildiği sistemdir. Birçok ülkede yasaklanmış olmasına karşın geçerli olduğu bazı yerler ve işkolları vardır.

2) Sendikal Sistem (union shop): işletmelerin sendika üyesi olmayan kişileri de işe alabildikleri bu sistemde, işe alınanlar belirlenen sürenin sonuna dek aidatlarını ödeyerek sendikaya üye olmazlarsa işlerine son verilir.

3) Temsili Sistem (agency shop): Bu sistemde işe girmek için sendika üyesi olma zorunluluğu yoktur. Ancak “Sendikal etkinliklerden herkes yararlanmaktadır.” İlkesi gereğince sendika aidatını ödenmek zorundadır.

4) Açık sistem (open shop): herkesin sendikaya üye olma ve olmama özgürlüğü vardır. Yalnızca üye olanlar sendikaya aidatlarını öderler.

5) Üyelik aranjmanlarını sürdürme sistemi: çalışanların bir sendikaya üye olmaları zorunlu değildir. Ama örgütçe çalıştırılan sendika üyeleri sözleşme süresince üyeliklerini sürdürmek zorundadırlar.

Mali ve Diğer Haklar sağlama: Güvenliklerini sağlayan sendikaların en temel diğer amacı, üyelerine daha iyi haklar sağlama yolunda etkinlik göstermektir. Bu etkinlikler sendikal anlayışlara göre oldukça çok farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar, sendikal anlayışlara ilişkin başlıklarda ayrıntılı olarak verilmiştir.

2.1.1.3.2.1.2. Sendikal Anlayışlar

“Sendikal anlayış” kavramı, sendika-siyaset ilişkisi içerisinde anlamını bulan bir kavramdır. Sendikal anlayışlar konusu, sendikaların ortaya çıktığı günden bu yana, tarihsel süreç içerisinde sendikaların devletle, işçi sınıfıyla ve diğer sınıflarla, savaşım hedef ve amaçlarıyla ilgili olarak geçirdikleri değişim ve dönüşümleri içermektedir. Bugün, geçmişten günümüze kadar taşınmış sendikal anlayışların yanında, sendikal hareketin uzun bir dönemdir yaşadığı sorunların, çalışma ilişkilerindeki değişikliklerin vb. ortaya çıkardığı yeni sendikal anlayışlar da söz konusudur. Bu çerçevede, günümüzde varlığını koruyan ve yeni biçimlenen bazı sendikal anlayışlar aşağıda sunulmuştur.

Reformist sendikacılık (İngiliz Sendikacılığı, Trade Unionculuk): ‘Trade – Union’ olarak da adlandırılan ‘İngiliz Sendikacılığı’ aslında ilk sendikal örgütlenmelerdir. ‘Trade – Union’, Türkçe’ye ‘”çalışma birliği/derneği” olarak çevrilebilir. Aynı işi yapanların, aynı uzmanlık düzeyinde olanların ya da aynı işyerinde çalışanların oluşturduğu bu birliklerin özelliği, işçilerin kendi aralarındaki rekabete son vermek, dayanışmayı sağlamaktır.

Fabian hareketle özdeşleşmiş bir sendikacılıktır. Fabianizm, ortaya çıktığı ülke, gelişme biçimi, ve savunduğu ilkeler açısından oldukça özel siyasal bir oluşumdur. Fabianizm işçi hareketinin kıtasal öçekte geriletildiği, burjuvazinin ideolojik egemenliğini kurumsallaştırmaya başladığı, militan mücadelelerin yerini sendikal ve parlamenter savaşımın aldığı bir dönemin ürünüdür. Genel bir kırılma hareketinin ilk çatırtısı olarak değerlendirilen ve İngiliz toplumuna özgü özellikleri olan Fabianist hareket proleteryanın sınıf çıkarlarıyla toplumun çıkarlarını aynı cephede görenlerle ideolojik ve programatik ayrışmayı temsil etmekte ve reformizmin genel özelliklerini taşımaktadır.

Emekle sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi ve dolayısıyla sınıf mücadelesini reddeden Fabianizm uzlaşmacı bir çizgiye sahiptir. Devleti toplumsal adaletin güvencesi ve aracı olarak değerlendiren bu hareket 1906’da İngiliz İşçi Partisine dönüşmüştür. Sendika-parti ilişkisi açısından bu durum oldukça dikkat çekicidir. İşçi Partisi ile sendikalar arasında organik bağ söz konusudur ve ayrıca sendika üyeleri dolayısı ile aynı zamanda işçi partisi üyeleridirler. Sendikalar, işçi partisini mali yönden de desteklemektedirler. İngiltere’de işçi sınıfının burjuvalaşmasının ve işçi aristokrasisinin sendikal yönetimlere yerleşerek sınıf içinde burjuva hegemonyasının taşıyıcılığını üstlenmenin örneği gösterilerek eleştirilmiştir

Dinsel Sendikacılık: İşlek (2000:36-37) sendikal harekette yol ayrımlarından birinin de dinsel sendikacılık olduğunu belirtmektedir. Egemen sınıfların toplumu denetim altında tutma gereksiniminin ürünü olarak dine başvurmalarıyla ortaya çıkmıştır. Sendikal hareketin sınıf ekseninden uzaklaştırılmasının bir aracı olarak işçi sınıfının gelişiminin merkezi Avrupa’da

ortaya çıkan Hıristiyan sendikacılığı hareketi sınıf hareketinin bölünmesi ve etkisizleştirilmesi rolünü üstlenmiştir.

Dinsel sendikacılığın sendikal harekete yaklaşımını biçimlendiren ve eylemlerine yön veren düşünceler temel olarak papaların kimi “kutsal mektup”larından esinlenmekte, ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte bu sendikaların dini makam ve otoritelerle organik bağlantıları bulunmaktadır. Sözgelimi, Hollanda’da papazlar Katolik sendikalarda yöneticilerin danışmanlığını yapmakta, Belçika’da altı dini yöneticinin oluşturduğu komite sendikalarla ilişkide kilisenin temsilcisi rolünü üstlenmektedir.

Baş düşman olarak Marksistleri gören dinsel sendikacılık, “Hıristiyan işçi, kendini sömüren büyük sanayiciye, tanrı tanımayan iş arkadaşından daha yakın olmalıdır.” gibi papalık bildirgeleriyle yönlendirilmiştir. Dinsel sendikalar zamanla dönüşüm geçirerek “laikleşme” olarak adlandırılan süreçte dinsel dogmaların dayatıldığı yapının yerini, düzene entegre sendikal kurumlar almıştır.

Amerikan Sendikacılığı:“Amerika’da sendikacılık “Partiler Üstü Sendikacılık” olarak adlandırılmış, ekonomik kazanımları hedefleyen, ücret sendikacılığı olarak örgütlenmiştir. Amerikan sendikacılığı; (1) Sendikacılık iş sendikacılığıdır, (2) Sendikalar politik etkinliklerden uzak durmalıdır, (3) varolan politik ve ekonomik dizgeyi değiştirmeye yönelik hiçbir eyleme girişilmemelidir temel ilkelerine dayanır.

Sendikal hareketin tarihinde bugünde etkisini sürdüren en önemli düzen içileştirme operasyonu olarak değerlendirilen Amerikan sendikacılığı özellikle iki kutuplu dünyada anamalcı dizgenin işçi sınıfı içindeki Truva atı rolünü oynayan bir model olmakla eleştirilmiştir. Günümüzde de etkisini sürdüren bu model ABD sendikacılarının mali ve teknik yardımlarıyla diğer ülkelere de, Türk-İş de böyle bir gelişim çizgisi izlemiştir, (İşlek,2000:37) yerleştirilmeye çalışılmıştır.

Anarko-Sendikalizm: Enternasyonal uygulamaları içinde kendilerine yer bulan Anarko-sendikalizm, anarşizm ve sendikacılık gibi, doğal olarak ilişkilendirilmeleri olası olamayan, iki öğe arasındaki bir çapraz ilişkinin ürünüdür. İşverenle doğrudan savaşıma her şeyin üstünde bel bağlayan bu akımın devrim sonrası toplum düzeni için önerileri, anarşist felsefeye bir katkı teşkil eder. Anarko- sendikalistlere göre geleceğin her türlü otoriteden soyutlanmış ve Proudhon’un “İşletme, hükümetin yerini alacaktır” sözü ile özetledikleri toplum düzeninde sendikalar temel olacaktır. Dolayısıyla, anarko-sendikalistlere göre, toplumsal devrimin ”‘büyük bir aracı” olan sendika, aynı zamanda “gelecek toplumun temel taşı”dır.

Sınıf Sendikacılığı (Marksist-Leninist Sendikacılık): Sınıf sendikacılığı yaklaşımı, 20. yüzyılın ilk yarısında dünya sendikal hareketine egemen olmuş bir anlayıştır (Erdoğdu,2006:77). Bu sendikacılık anlayışı, sendika-siyaset ilişkisinin kuruluş biçemi, sendika parti ilişkisi ve sendikal savaşım ile sınıf savaşımı arasındaki ilişkinin kuruluş biçimine getirdiği değişikliklerle diğer sendikal yaklaşımlardan farklılık göstermektedir. Marx’ın Cenevrede toplanan I. Enternasyonal’in birinci kongresine “Sendikaların rolü, Önemi ve Görevleri Hakkında” adlı bildiri ile sınıf örgütü olarak sendikalar üzerine ilk kez Marksist görüşün temelleri atılmıştır (Aydoğanoğlu,2007:104). Bu bildiriye göre sendikalar, işçi sınıfının örgütlenme merkezleri olmalı, işçi sınıfının tam kurtuluşu için savaşım vermeli ve tüm devrimci hareketleri desteklemelidir.

Marx’ın yalnız sendikaların o günkü durumlarıyla değil gelişme gizilgüçlerini de göz önünde bulundurarak oluşturduğu kuramına göre sendikalar dağınık işçileri bir araya getiren ve onlara ilk sınıf eğitimini veren temel örgütlenme merkezleri, toplumculuk okullarıdır. Bu işlevleriyle sendikalar işçi sınıfının tarihsel rolü açısından vazgeçilmez örgütlerdir.

İzmir Eğitim Sen 1 Nolu Şubenin sendika- siyaset ilişkisi ile ilgili hazırladıkları bir raporda sınıf sendikacılığına ilişkin değerlendirmeleri, özellikle Eğitim Sen’in sendikal değerlerini anlamak açısından oldukça önemli olabilir:

Emekçilerin temel çıkarlarının ancak toplumsal siyasal değişikliklerle karşılanabileceğini, tek başına ekonomik savaşımın yeterli olamayacağını öne süren Lenin ekonomik savaşımın siyasal savaşımla kopmaz bir bağ içinde yürütülmesi gerektiğini söyleyerek sendika-siyaset ilişkisine yeni bir boyut eklemiştir. Sendika ile parti arasında siyasal- ideolojik bir bağ kurulamazsa sendikalar işçilerin örgütü olmaktan çıkarak burjuvazinin siyasetini savunmak durumunda kalır. Bu nedenle sınıf okulu olan sendikalar, sınıfın partisi ile yürütülecek siyasal iktidar savaşımına destek olmalı, anamalcı sömürü düzenini ortadan kaldırmak için uzun süreli bir savaşıma girişmelidir. Bu yapılmayıp anamala karşı günlük sendikal savaşımı yürütenler nedenlere karşı değil sonuçlara karşı savaşım verecekler ve geçici çarelerle “hastalığı” iyileştiremeyeceklerdir.

Kapitalist dünya içerisinde sınıf mücadelesinin önemli bir aracı olan sendikaların işlevleri hep tartışma konusu edilmiş ve Marksist-Leninist sendikacılık bu tartışmalarda önemli bir yer tutmuştur. Kapitalist sistemde zaman zaman önemli haklar elde edilse de bu haklar ilk kriz ile birlikte ortadan kaldırılmaktadır. Kapitalist sistem içinde kalarak, sadece çalışma koşullarını ve ilişkilerini düzeltmeye , iyileştirmeye yönelik dar bir siyasal yaklaşım kalıcı haklar kazandırmamaktadır.Bu haklar ilk kriz ile birlikte bir sabun köpüğü gibi hızla yok olmaktadır. İşte bu nedenle sendikal yaşamda Marksist-Leninist sendikacılık yaklaşımı yer bulmuştur.

Marksizm tarafından sendikalar üzerine yapılan bu tanımlardan, olması gereken dört ilke ortaya çıkmaktadır. Bunlar: (1) Sendikalar, tüm sınıfı kapsamaları gereken bir örgüttür. (2) Sendikalar, kitlelerinin sınıf bilincini geliştirerek yükseltir, onları komünizm ruhuyla eğitirler (3) Sendikalar, partiyle kitleler arasındaki, yani öncüyle sınıf arasındaki ilişkileri kurarlar. (4) Sendikalar, proletaryanın devrimci partisinin önderliğinde sermayeye karşı mücadele yürütürler”

Marksist Kuram’a dayanan bu anlayış günümüze değin çeşitli biçimlerde var olmuştur. Sendikaların , işçi sınıfının iktidarı ele geçirme mücadelesinde “okul”, “volan kayışı”, “sınıf bilinci kazandırma yeri” olduğunu öne süren bu anlayış günümüze gelinceye değin genel olarak “ sınıf ve kitle

sendikacılığı”, “ sınıf sendikacılığı”, “ demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı” gibi kavramlarla anlatılagelmiştir. Ancak aynı kavram bile, zaman zaman tamamen farklı yorumlanmaktadır. Bu farklılıklar genel olarak sendika-siyaset, sendika-parti ilişkileri üzerinden şekillenmektedir.

Günümüzde sendikal hareket, farklı modellere denk düşen bu tarihsel birikimin kimi uzantılarını taşımaya devam etse de, özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sendikalar yeni liberal politikalara genellikle “uyumlulaşarak” tepki vermeye yönelmişlerdir. Bugün sendikal harekette varolan siyaset ve örgüt kaçkınlığının, uzlaşmacılığın ve teslimiyetçiliğin ipuçları bu birikimin içindedir. Geçtiğimiz yüzyılda ağırlıklı olarak dizgelerarası savaşımla belirlenen ve bu doğrultuda kendi içinden değişik kurguları çıkaran sendikal hareket, artık farklı bir zeminde kurgulanmayı beklemektedir.

19. yüzyılda Avrupa’da sendikacılık toplumu temelden değiştirmeye yönelik toplumcu görüşün etkisinde kalmıştır. Sınıf savaşımı düşüncesinin sendikacılığa egemen olduğu, anamalcılığa karşı tepkilerin örgütlendiği önemli örgütler olarak sendikalar bugün de düşünsel gücünü Marksist kuramdan almaktadır (Ekin,1994:70).

2.1.1.3.2.1.3. Sendikal Anlayışların Eğitim Sendikacılığına Yansımaları

Eğitim iş kolunda sendikal gelişme diğer iş kollarına benzediği kadar onlardan ayrılmaktadır da. Nelson (2001), eğitim sendikalarının küçük de olsa diğer işkollarındaki sendikalardan farklı etkinliklerde bulunduklarını belirtmektedir:

1. Öğretmenlerin ortak sesi olma,

2. Maaşları, diğer yararları ve çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla lobi etkinlikleri, politik eylem ve toplu sözleşme yapma

3. Sözleşmelere ve hukuka uygun çalışma ilkelerini yerleştirmeye çalışma 4. Yakınmalarında ve yasal işleyişle ilgili olarak öğretmenleri temsil etme

5. Yaşam sigortası, gezi indirimi, satın alma hizmetleri gibi doğrudan yarar sağlama

6. Yeni üyeleri örgütleme

7. Geleneksel sendika etkinlikleri 8. Eğitim politikasını etkileme

9. Öğretmenlerin uzmanlığını artırma

Yukarıda sayılan ayrımlar çerçevesinde sendikal anlayışların eğitim iş koluna yansımasının bir sonucu olarak eğitim sendikacılığında üç sendikal modelden söz edilebilir: Eğitim sendikaları ile ilgili araştırmaların çoğunda sınıflandırma, “endüstriyel (industrial-style), mesleksel (professional) ve toplumsal adalet (Social Justice) sendikal anlayışları biçimindedir. Endüstriyel ve mesleksel sendikacılık Kerchner ve Kopich’in “A Union of Professionals: Labor Relations and Educational Reform” adlı yapıtlarında tanımlanmıştır. Toplumsal Adalet Sendikacılığı ise ABD’deki iki büyük eğitim sendikasının 1994’te düzenledikleri etkinlikler sırasındaki tartışmalara dayanılarak tanımlanmıştır.

Endüstriyel Sendikacılık: Ekmek ve tereyağı sendikacılığı olarak da betimlenen endüstriyel sendikacılık, ABD’de 1960’ların sonlarıyla 1970’lerin başlarında egemen olan daha çok militanca ilişki biçimine dayanan sendika modelidir. Bu dönemde eğitim yöneticileri öğretmenleri geleneksel sendika duyarlılığı içinde birer işçi gibi görmüşlerdir. Daha iyi ücret, sosyal haklar, emekli maaşı, kadar baskıcı müdürlerden ve okul kurullarından işlerini korumak amacıyla grevler yapılmıştır. Sendika yöneticileri ile okul yöneticileri birbirlerini düşman gibi görmüşlerdir.. Bu modelde sendikalar, öğretmen haklarına öncelik vererek öğrenci ilgilerini göz ardı etmekle eleştirilmiştir.

Ücretler, çalışma koşulları, iş güvenliği gibi temaların öne çıktığı toplu sözleşmenin bu endüstriyel modeli, bu dar vizyonuyla okulları etkilemekte yetersiz kalmış; öğretimle yakından ilgili toplumsal ve kültürel gereksinimler, öğrenme niteliği ve daha geniş toplumsal ilişki göz önünde tutulmamıştır. Bu dönemde yüksek düzeyde merkezileşmiş yönetimle yüksek düzeyde merkezileşmiş sendika, ikili görüşmelerle okul politikalarını belirlemiştir. Endüstriyel sendikacılık modeli, öğretmen haklarını koruma adı altında dar kapsamlı ayrıcalıkları ve yeteneksizliği

korumakla suçlanmıştır. Bugünse mesleksel konular, atama, yükselme ve öğretmen ödemeleriyle ilgili alanlarda öğretmen haklarını korumayı ikinci plana itmiştir.

Mesleksel Sendikacılık: Mesleksel sendikacılık, endüstriyel modelin zayıflığından ve okul reformuna duyulan gereksinimden doğmuştur. Yerel düzeyde, son otuz yıldır, öğretmen sendikacılığının mesleksel modeli diye adlandırılabilecek bir sendikacılık hareketi ortaya çıkmıştır. Kerchner ve Koppich bu modeli, okul iyileştirmenin merkezine sendikaları koyan, esneklik, sorumluluk yüklenme ve yüksek standart özelliklerini bir arada toplayan sendikacılık anlayışı olarak tanımlamışlardır. Bu anlayışa göre öğretmenler, işleri gereği yöneticilerle karşılıklı bağımlılıklarını anlamış, yüksek öğretim standartlarını gözeten uzmanlardır (Kerchner ve Koppich, 1993).

Endüstriyel sendikacılığın “onlara karşı biz” sloganı yerine, çoklu ilgileri gözeten ortak bir çalışma sorumluluğu bu modelde öne çıkarılır. Eğitim reformu toplu görüşmelerde önemli bir yer tutar. Tom Mooney ve A. Urbanski gibi sendikacıların sendikaları da işin içine çeken kariyer yükseltme ve ortak değerlendirme programları önerdikleri ve uyguladıkları görülür. Bu çalışmaların genel amacı, Amerikalı çocukların daha iyi öğrenmelerini sağlayan, daha yüksek başarılara ulaştıran reformları yükseltmek için ulusal eğitim sendikalarını yeniden yapılandırmaktır. Gittikçe karmaşıklaşan ve farklılaşan dünyada bütün öğrenciler için yüksek başarımlı okulları kurma ve yaşatma bu modelin özünü oluşturmaktadır. Çatışmadan yerine işbirlikli ilişkiye dayalı mesleksel sendikacılık modeli, Tablo 2.2’te endüstriyel sendikacılık modeli ile karşılaştırılmıştır.

Tablo 2.2.

Endüstriyel ve Mesleksel Eğitim Sendikacılığı

ENDÜSTRİYEL EĞİTİM SENDİKACILIĞI MESLEKSEL EĞİTİM SENDİKACILIĞI Emek ve yönetim arasındaki ayrılığı vurgular:

• Yönetimle öğretim işinin ayrılığı

• İşin tasarımı ile uygulanması arasındaki ayrılık

• Güçlü hiyerarşik bölünme

Slogan: “ kurullar politika üretir, yöneticiler yönetir, öğretmenler öğretir.”

Okul çalışmasının ortak niteliğini vurgular:

• Katılık komiteleriyle öğretimsel ve yönetsel çalışma arasında belli belirsiz bir ayrım ve öğretmen pozisyonlarını yönetme

• Takım çalışması içinde okul programlarını tasarlama ve planlama

• Yok edilmiş hiyerarşi, yerindenyönetim Slogan: “Hepimiz, her birimizden daha akıllıyız.”

Düşmanca ilişkileri vurgular:

• Hoşnutsuzluk temelinde örgütlü öğretmenler

• Çoklu depresif-tembel öğretmenler, yeteneksiz yöneticiler

• Kazan/kaybet türü toplu sözleşme • Sınırlı sözleşme konuları

Slogan: “Onlara karşı biz.”

Çalışanlarla yöneticiler arasında karşılıklı bağımlılığı vurgular:

• Eğitimi iyileştirme gereksinimine dayalı örgütlenme

• çok yönlü beceri uygunluğu ve yönetim ile sendikanın kapasiteleri

• ilgiye dayalı toplu sözleşme

• geniş sözleşme ve diğer anlaşma konuları Slogan: “İyi bakmazsanız; iyi görmeyiz.” Öğretmenleri korumaya vurgu:

• bireysel yarar • dış kalite denetimi Slogan: “Her yakınma haklıdır.”

Öğretimi korumaya vurgu:

• bireysel yarar ve kamu yararını birleştirme

• iç kalite denetimi

Slogan: “Sendika yeteneksiz öğretmenlerin savunucusu değildir.”

(Kaynak: Kerchner, C. and J. Koppich. (1993) A Union of Professionals: Labor Relations and Educational Reform. New York: Teachers College Press.

http://63.197.216.234/crcl/mindworkers/Journart.cfm?pid=6)

Tablo 2.2’ye bakıldığı zaman mesleksel sendikacılığın yeni yönetim teknikleri ile yaygınlaştırmaya çalışılan neoliberal çalışma kültürünün öğretmen sendikacılığına yayılmış biçimi diye düşünülebilir.

Toplumsal Adalet Sendikacılığı Modeli : Endüstriyel ve mesleksel sendikacılığın yetersiz olduğunu düşünen Peterson (1997), her iki modelinde okullarla daha geniş toplumsal istekler arasında ilişkiyi, olanak eşitliği, eşitlik, ve ırk

gibi, dikkate almadığını belirtmektedir. Üçüncü model olan toplumsal adalet sendikacılığı konuyu bütünsel bir çerçevede tartışmaya yardım edebilir. Bu model her iki sendika modelinin güçlüklerinden çıkar. Bütün tarafların eşit bir sorumluluk yüklenmeleri temeline dayanır. Toplumsal adalet sendikacılığı, temel öğretmen haklarını ve öğretmen isteklerini koruma gereksinimini dile getirmekle birlikte öğretmenlerin kalıcı yararlar sağlamalarının daha çok mesleksel sendikalarla ve toplumsal adalet sorunlarını ele alarak gerçekleşebileceği düşüncesine dayanmaktadır.

ABD’de 29 öğretmen sendikası, sendika içi demokrasi, bütün çocuklara hizmet veren bir eğitim reformu, diğer toplumsal örgütlerle işbirliği ve geniş anlamda eşitlik sorunu açısından toplumsal adalet sendikacılığını tartışmışlardır. Bu tartışmada öne çıkan düşünceler şöyle sıralanabilir: (NCEA, 1994):

• Eğitim reformu, eşitlik ve toplumsal adalet standartlarıyla sürdürülmeli, herkes için yüksek beklentiler ve eğitimsel mükemmelliği kapsamalı

• Bu düşünce merkezinde sendikalar örgütlenmeli ve gerçekten ekonomik adalet için dövüşülmeli

• Öğretime gereken değeri vermek için geçmiştekinden daha az neden yoktur