• Sonuç bulunamadı

Çalışma İlişkileri Kuramcılarının Yaklaşımları

2.1.2.2. Sendika-Yönetim İlişkilerinin Kuramsal Temelleri

2.1.2.2.2. Çalışma İlişkileri Kuramcılarının Yaklaşımları

Sendika-yönetim ilişkilerini ele alan önemli yaklaşımların başında "klasik yaklaşımlarıyla" Webb'ler;, "sistem yaklaşımıyla" Dunlop; bu ilişkileri kurumsal ilişkiler olarak gören "kurumsal yaklaşım"; toplumsal bir olgu olarak inceleyen "sosyolojik yaklaşım" ve çıkar çatışmasının üzerinde duran "çatışmacı yaklaşım" gelmektedir (Koray,1992:26).

Klasik Yaklaşım

Endüstri ilişkileri alanında ilk kapsamlı çalışmalar, Beatrice ve Sidney Webb tarafından yapılmıştır. Sendikaların işlevlerine yönelen ilk çalışmalarından sonra sendikayı, ücretlilerin çalışma koşullarını geliştirmek ve korumak için oluşturdukları birlikler diye tanımlamışlardır. Sendikaların işlevleri konusunda üç yöntemden söz eden Webb’ler, çalışma koşullarını belirleme veya bu konudaki yasal düzenlemelerin rolü; endüstri ilişkilerini belirlemeden daha çok sendikaların özellikle toplu pazarlıklar yoluyla zorlayıcı bir rol oynamalarına önem vermişlerdir

Webbler bu ilk çalışmalarında toplu pazarlığa ağırlıklı bir rol vermiş olmalarına karşın, daha sonra sendikaların siyasal etkinlikleri ve yasal düzenlemelerin önemi üzerinde durmuşlardır. Endüstriyel demokrasi kavramını açıklamışlar ve "demokrasi nasıl siyasal alanda bireysel eşitlik ve özgürlükleri yer-

leştirmişse, endüstriyel demokrasinin de endüstri içinde çalışanlara aynı nitelikte haklar ve özgürlükler sağlayacağını" ileri sürmüşlerdir (Koray,1992:27).

Sistem Yaklaşımı

Yapısal-işlevsel toplumsal yaklaşımı endüstri ilişkilerine uygulayan Dunlop, toplumsal sistem içinde endüstri ilişkilerini bir alt-sistem olarak görmüştür. Dunlop'a göre endüstri, ilişkileri sistemi, belirli bir zamanda, belirli aktörler, belirli durum ve koşullar ve sistemi birbirine bağlayan bir ideolojinin bileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Dunlop’a göre, sistemde üç aktör yer almaktadır (Koray,1992:28): (1) işverenler ile temsilcileri, (2) işçiler ile temsilcileri, (3) konuda uzmanlaşmış kamu kuruluşları.

Belirli durum ve koşulların çok çeşitli olabileceğini belirtirken, bunları da üç başlık altında toplamıştır:

1- İşyeri ve işgücünü etkileyen teknolojik özellikler,

2- Aktörleri etkileyen pazar koşulları ve bütçe sınırlamaları, 3- Toplum içindeki güç dağılımı.

Dunlop'un endüstri ilişkilerini oluşturan oyuncuların belirli durum ve koşullar altında, işyerini ve çalışanlar topluluğunu yöneten kuralları koymalarıyla endüstri ilişkileri ortaya çıkmaktadır. Dunlop'a göre bu süreçte ideoloji, bütün oyuncuların yerini ve rolünü, sistem içinde diğerlerine karşı tutumunu belirleyen bir görüşler bütünüdür. Bu bütün toplumun ideolojisinden ayrı ise de, gelişmiş endüstri toplumlarında bu ideolojilerin en azından birbiriyle uyumlu olmaları beklenir (Koray,1992:29).

Kurumsal Yaklaşım

Flanders, endüstri ilişkilerinin konusunun belirlenmiş, düzenlenmiş kurumsal ilişkileri içerdiğini, kurumlaşmamış ilişkilerin endüstri ilişkileri sistemi dışında kalacağını ileri sürmüştür. Flanders’i örnek alan birçok araştırmacı, çalışmalarını var olan kurumlar ve uygulamalar üzerinde yoğunlaştırmışlardır.

Kurumsal yaklaşımı savunanlar, endüstriyel ilişkiler sisteminin "çoğulcu" niteliğini öne çıkarmaktadırlar. Toplumda çıkarların farklı farklı olması kaçınılmazdır; bunu görmezden gelmek ve bastırmak yerine bu çıkarları uzlaştıracak yöntemleri bulmak gerekir. Bulunacak yöntemler toplumu ve sistemi parçalamaktan korur; onların varlıklarını sürdürmelerini sağlar (Koray,1992:29)..

Endüstri ilişkileri sistemi içinde de uzlaşma sağlayıcı mekanizmalar bu amaca hizmet edeceklerdir. Kurumsal yaklaşımcılar, toplu pazarlık süreci ile siyasal uzlaşma sürecindeki benzerliklere dikkat çekerek endüstriyel ilişkiler dizgesinde "çatışmanın kurumsallaştırılması"nı öne çıkarmışlardır..

Toplumbilimsel Yaklaşım

Diğer yaklaşımları, insan ve insan davranışlarını önemsemeksizin yalnızca kurumlan incelemekle yetindikleri için eleştiren toplumbilimsel yaklaşım endüstri ilişkilerindeki insanın bu ilişkileri belirleyen rolünü vurgular; çalışanların işe uyumları, işdoyumları, çalışma çevresiyle dış çevre koşullarının etkileşimi gibi bir çok etkenin dikkate alınması gerektiğini dile getirir.

Bu yaklaşımla çalışanların tutum ve davranışlarını inceleyen araştırmacılar, yönetimde davranış bilimlerinin de önemini vurgulamışlardır. Örgütlerin yönetiminde insan ilişkilerine daha çok önem veren ve insan kaynaklarını en iyi biçimde kullanmaya yönelik yönetim felsefeleri ortaya çıkmıştır . Özellikle gelişmiş ekonomilerde belirli doyum noktalarına ulaşmış, buna karşın öğrenim ve beklenim düzeyi yükselmiş çalışanların, çalışma yaşamında ortaya çıkardıkları sorunlar değişik olmaktadır.

Bu sorunlara ilişkin araştırmalar da bir yandan çalışanı çevreleyen koşullara ağırlık vererek sosyolojik bir yaklaşımı benimserken,öte yandan çalışanı bireysel tutum ve davranışlarıyla ele alan davranış bilimlerine ağırlık vermektedirler. Bu tür yaklaşım ve araştırmaların örgütsel verimlilik üzerinde önemle durulan çağımızda, örgüt ve yönetim modelleri üzerinde büyük etkiler yaptığı da bir gerçek olmaktadır

(Koray,1992:30).

Çatışmacı Yaklaşım

Emek ve sermaye arasındaki çıkar çatışmasının uzlaşmaz olduğunu ileri süren Marksist yaklaşım, bugün de endüstri ilişkilerinde yer alan bir görüşü ortaya koymaktadır. Ücretin ve karın ters orantılı olduğunu söyleyen Marx'a göre, endüstrileşmenin hız kazanması ve sermayenin büyümesi emek-sermaye karşıtlığını arttıran bir etken olmakta ve işbölümü ile makine kullanımı genişlediği ölçüde çalışanlar arası yarışma büyümekte ve ücretler kısıtlanmaktadır. Günümüzde endüstri ilişkilerinde uzlaşmaz çıkarlardan söz edenler, daha önce açıklanan. yaklaşımlara ilişkin çeşitli eleştiriler getirmektedir. çatışmacı yaklaşımı benimseyenler için tüm bu yaklaşımlar, ya var olan kurumlar ve uzlaşma sağ!ayıcı süreçler üzerinde durmakta, ya da emek-sermaye arasındaki çıkar çatışmasının ortaya çıkış nedenleri üzerinde durmayarak endüstri ilişkilerinde temel ilkeler yerine yöntemlerle uğraşmaktadırlar. Oysa, ancak, üretim sürecinde birbirine karşıt güçlerin varlığının benimsenmesiyle, işçi işveren ilişkilerinde düzen ve süreklilik getirmeyi amaçlamış kurum ve mekanizmaların neden düzensizlik ve çatışmayı önleyemediğini açıklamak olanağı bulunabilecektir (Koray,1992:30-31).

Korporatist Yaklaşım

Ulusal kalkınma söylemleriyle yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra Batı’da devlet-toplum ilişkilerinde çoğulcu modelin dışında yer alan korporatizm adı verilen yeni oluşumlarla karşılaşılmıştır. Korporatist kuramın öncülerinden P.C. Schmitter, çoğulculuk ve sendikalizmin seçeneği olarak gösterdiği korporatizmi çıkar temsili yapılanması olarak tanımlamaktadır. Emek ile sermaye arasındaki çelişki ve çatışmaları uzlaştırarak devlet-işveren-işçi ya da işveren-işçi arasındaki işbirliğini sağlayarak ekonomik etkinlikleri daha sorunsuz sürdürmeyi amaçlayan bu modelde çıkarlar devlet tarafından tepeden yapılandırılmakta ve biçimlendirilmektedir. Bunları sağlamanın aracı yasal düzenlemelerdir. Devlet bir yandan çıkar örgütlerinden bazılarına yapısal ve eylemsel ayrıcalıklar tanıyıp kollarken diğer

yandan da örgütlerin işlev alanlarını temsi edeceği çıkarları, üyelerinin niteliklerini, örgütün yapısını, uygulayacağı eylem biçimini ve örgütlerde liderlerin kimlerden ve nasıl oluşacağını denetlemektedir. Örgütün kendisi de katıldığı iktisadi planlama ve gelir politikaları kurumlarında alınan kararların yürütülmesini üyeleri üzerinde uygulayacağı disiplin ve denetimle sağlayarak toplumsal kontrol mekanizması işlevi görmektedir. Ayrıcalıkları belirleme inisiyatifiyle devlet, korporatist uygulamalarda belirleyici rol ve öneme sahiptir (Akkaya,2007:157-161).

Korporatizmi büyük çıkar örgütlerinin, yalnız çıkarların anlatımında ve uzlaştırılmasında değil, aynı zamanda değerlerin bir otoriteye bağlı olarak dağıtılması anlamında kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında birbirleriyle ve devletle işbirliği yapmaları olarak tanımlayan Lehmbruch (1977:94), böylece devlet bürokrasisi ve çıkar örgütlerinin iç içe geçtiğini, bu nedenle çıkarların temsilinin geleneksel anlamını yitirerek onun yerini hem devlet hem de çıkar gruplarınca girişilen üst düzeyde bir işbirliğinin aldığını belirtmektedir.

Toplumsal sınıflar açısından sonuçları eşit ve simetrik olmayan gönüllü katılım ve taahhüdün kriz dönemlerinde zorlayıcılığa dayanan korporatizmin devletçe sağlanan yapısal korporatist nitelikler ve toplumsal kontrol yöntemleri işveren örgütlerine göre işgören örgütlerini daha çok etkileyip kısıtlamaktadır. Bu anlayış korporatist politikalara katılan işgören örgütlerine işverenlere oranla daha büyük darbe vurmakta işgören örgütleri dizgeyle bütünleştirilmekte, sınıfsal istemleri benimsenebilir sınırlara indirgenmektedir (Offe,1981:148-150).

Sonuç olarak korporatizm, kamu ögütleri aracılığıyla yürütülen, siyasi temsille devlet müdahalesini birleştiren çıkar temsilinden daha çok çalışma ilişkileri dizgesi içinde katılımla istemlerin ılımlılaştırılıp işçi sınıfının disipline edilmesidir (Akkaya,2007:164) Son yıllarda neo önekiyle korporatizmin üçlü işbirliği ile eş anlamda kullanılan sosyal diyalog kavramı yanında, zaman içinde farklı anlamlara gelmekle birlikte, "ulusal düzeyde işbirliği, ortak istişare, katılmalı yönetim, sosyal ortaklık, sosyal uzlaşma, ortak işbirliği, neokorporatizm, konsensus, toplumsal uzlaşma, sosyal anlaşma gibi kavramlar da kullanıldığı görülmektedir (Çetik ve

Akkaya, 1999:28-33; Ekin, 1997, 14). Diğer Yaklaşımlar

Hollinshead, Nichols ve Tailby, (2004:7) yukarıda verilenlerden farklı bir sınıflandırma yapmıştır. Birlikçi, çoğulcu, Marxçı, sistemci, feminist ve postmodern olmak üzere çalışma ilişkilerine yaklaşımları sınıflandırmıştır. Koray’ın sınıflandırmasından farklı olarak İşyerinde ve dışarıda cinsiyetler arasında yapısal eşitsizlikleri öne çıkaran ve çalışma örgütlerinde erkek ayrıcalıklarına dikkat çeken feminist yaklaşım ve küreselleşmenin dayandığı ve insan kaynakları yönetimini öne çıkararak endüstriyel ilişkileri bireyselleştiren postmodern yaklaşımı içeren tablo 2.1. aşağıda verilmiştir.

Çalışma İlişkileri Kuramları

BAKIŞ

AÇILARI SOYAĞACI STATÜ İŞYERİ ÖZELLİKLERİ GÖSTERGE

Birlikçi Günümüzde, Yönetim yetkisinin üstünlüğü ile birleşik post-endüstriyel

Çalışma ilişkisinin tek yanlı yönetim kontrolünün basmakalıp bütünleşmesi

Tek yanlı kontrol uygulayıcı her

şeye gücü yeten yönetim Tek yanlı başarıma dayalı ödeme, İletişime önem verme, Başarım değerlendirme

Çoğulcu sendikayı yasallaştıran çağdaş demokrasi düşüncesini yansıtır,

kimi karar verme alanlarında sınırlı yetki paylaşımınI benimseyen basmakalıp yönetim yaklaşımı

İlgili temel kısımların sınırlı

yetki paylaşımı İlgili grupların görüşünü alma, Paydaş bakış açısı

Marksçı 19. yüzyılın ortasında kabul edilemez eşitsizlikleri yaratan anamalcılığın çözümlemesi

İşyerinde ve işyeri dışında çıkarların karşıtlığını öne çıkaran toplum kuramı

Sömürüye ve yapılandırılmış eşitsizliklere odaklanır

Çatışmadan kaynaklanan devamsızlık, Sabotaj,

Yanlış bilinç ve yanlış tüketicilik

Sistemci Savaş arası, Disiplini destekleyen yalancı bilimsel kavramsal çözümlemelerin önemi

Disiplini, sınıflandırmayı görmek için kavramlaştırma

İlkelerle dengeli yönetilen Kurumlar,

Çevreden etkilenen açık sistemler, girdiler ve çıktılar

Betimsel araçların etkililiğinin geliştirilmesi,

Uluslararası karşılaştırmaya yönelik alan

Feminist İki aşama, ilki

ataerkilliğin varlığını fark etme,

İkincisi Erkek egemenliği fark edilen endüstriyel ilişkiler

İşyerinde ve dışarıda cinsiyetler arasında yapısal eşitsizlikleri öne çıkaran toplum kuramı

Kurumlara, kültüre ve dolayısıyla işyerlerine iyice yerleştirilen erkek ayrıcalıkları

Politikayı ve çalışma koşullarını iyileştirmek için ajitasyon

Postmodern Bilginin özelliğini tartışma Öznel bireyi öne çıkarma Verinin yorumlanması ve Veriyi doğrulama

Dünyanın bilimsel ve deneysel açıklamalarına tepki,

Bireysel deneyim ve anlamı vurgulama

Çok anlamlılıktan ve karşıt duygulardan kaynaklanan tartışmalı anlamların olduğu İşyerinin postendüstriyel dünyasına inanma

Artık ideolojilerle birleşmiş bir insan kaynakları yönetimi söylemi benimser

konuya göre uygun bir yaklaşımı benimsemek yapılacak her çalışma için geçerlidir. Ancak kimi zaman değişik yaklaşımların birbirini tamamlaması da düşünülebilir. Örneğin bir toplumdaki sendikalaşma olgusu, gerek kurumsal yaklaşım, gerek sistem yaklaşımı, gerekse de sosyolojik yaklaşımla incelenebileceği gibi, bu yaklaşımların tümünü birden dikkate alacak bir çalışma yapmak da olasıdır.