• Sonuç bulunamadı

SELÛKÎLER VE EŞKANİLER (MÖ 321-MS 226)

Seleucos tarafından kurulan Selûkîlerin ilk başkenti Babil idi. İran’ın Helen kültürünün etkisinde bulunduğu bir dönem olarak nitelenen bu uygarlığın başkenti, daha sonraları Selûkiye’ye (Seleuceia) taşındı. Antakya da Selûkîlere başkentlik yapan şehirlerden biri olmuştur.163

Selûkîler döneminde Makedonyalı İskender, İran’a saldırı için hazırlık yapan fakat öldürülmesi nedeniyle düşüncesini gerçekleştiremeyen babası II. Filip’in yerine tahta geçmiş ve III. Daryûş’un (MÖ 336-330) hükümdar olduğu dönemde İran topraklarına kendisi sefer düzenlemiştir. Filip’in öldürülmesi olayında bazı tarihçilere göre doğu ülkelerinde İskender adıyla tanınan oğul Aleksandır’ın da rolü bulunmaktadır.164

160 Yıldırım, İran Edebiyatı, s. 25. 161 Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 56. 162

Pûrrızâ, s. 214; Çiğdem Çıtakoğlu, “İslâm Öncesi Fars Edebiyatında Çocuk Edebiyatının İzleri”, Şarkiyat Mecmuası, Sayı: 16, 2010, s. 19-20; Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 52.

163 Huart, Îrân ve Temddûn-i Îrânî, s. 120. 164 Pîrniyâ, s. 100-101.

Daha küçük yaşta, İskenderin iyi bir eğitim alabilmesine babası tarafından büyük önem verilmiş ve bu düşüncesinin sonucu olarak, İskender felsefe eğitimi alabilmesi için babası tarafından filozof Aristo’nun yanına gönderilmiştir. İskender, yapı olarak kısa boylu ve öfkeli bir görünüme sahipti. Burnu bir kartalın gagası gibi uzun, sol gözü yeşil, sağ gözü ise siyahtı. Musıkiye son derece düşkün bir kişi olan İskender, aynı zamanda etkili bir hitabet yeteneğine sahipti. Yunan şairleri arasında Homer’e büyük değer verir ve onun divanını devamlı yanında taşırdı. Öyleki geceleri yastığının altında bulundurduğu bir hançerin yanında Homer’in divanı da yer alırdı.165

İskender’in İran’a sefer düzenleme nedenleri arasında Hoşâyârşâh’ın Yunan’a düzenlediği saldırıların intikamını almak ve Yunan şehirlerini İran tehlikesinden korumak gösterilse de, bu seferlerdeki asıl amaç toprak kazanmak, servetler elde etmek ve şarkta ün salmaktır. Amacına ulaşmak için şehirleri yakarak elde etmeye kalkışan İskender, Persepolis şehrinde hiçbir güçle karşılaşmamasına rağmen insanların öldürülmesini ve tarihî değere sahip şehrin yağmalanmasını emretmekten sakınmamıştır. İran topraklarının hükümdarı III. Daryûş’un öldürülmesi sonucunda İskender, Babil’i başkenti olarak belirlemiştir. İskender’in MÖ 323 yılında, otuz iki yaşında, bazı rivayetlerde çaresi olmayan bir hastalıktan dolayı, bazı rivayetlerde ise bir içki meclisinde öldüğü varsayılmaktadır. İskenderin ölümü, onun yerine geçecek bir veliahd olmaması nedeniyle ayrı bir sevince neden olmuştur.166

“Fetret ve İnhitat Devri” adı da verilen bu dönem, Büyük İskender’in İran’ı işgali ve Selûkîler Devri (MÖ 330-323) şeklinde de bilinmektedir. Fetret dönemi, İranî rivayetlerin Pers ülkesinin başına gelen en büyük felaket olarak bahsettikleri, İran üstünlüğünün ortadan kalktığı, Yunan unsurunun şark şehirlerine kadar ilerlediği devredir. Bazı tarihçilere göre İskenderin, İran’ın ilmî ve edebî kitâbelerini Yunancaya tercüme ettirdikten sonra asıllarını yok etmesi nedeniyle yaşanan kültürel duraklamanın

165 Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 34. 166

Mîrbâkırî Ferd, s. 33-34; Pîrniyâ, s. 206. İskender, bir taraftan İran kültürüne ait ögeleri yok etmek için çalışırken, diğer taraftan da kendisini bu coğrafyaya kabul ettirebilmek amacıyla Ahamenişli bir kadınla evlenmiş ve subaylarını da başka Pers kadınlarla evlendirmiştir. İskender’in bu amacının bir parçası olarak Pers kıyafetleri giydiği de aktarılır. Garthwaite, İran Tarihi, s. 64.

boyutunu tarif açısından bu döneme “edebî inhitat devri” adı verilmiştir. İskenderin İran’ı işgal ettiği dönemde, Yunanca İran ülkesinde resmî dil olmuştur.167

İskender’in İran’a saldırısıyla birlikte İran’ın dinî inanışı ortadan kalkmamışsa da

Avesta’nın dağılmasına ve kaybolmasına neden olmuştur. Zerdüştlük geleneğinde ve Dînkerd, Bundehişn ve Ardâvîrâfnâme gibi Pehlevice eserlerde Ahamenişler dönemine

ait Avesta’yı İskender’in yaktırdığı kayıtlıdır. Bu sebeple de İskender, “İskender-i

Gocesteg/Lanetli İskender” olarak anılmıştır.168 İskender’in İran’da yaptığı tahribatın derecesini anlatabilmek amacıyla Âbâdânî’nin “taşlara, sikkelere, mühürlere ve sütunlara kazınanların dışında her şey yakılıp yıkıldı” ifadesi dikkat çekicidir. Bu ifadeden, yaşanan hayatın tümüyle değişime uğradığı da anlaşılabilir.169

Askerî alanda, sanatta, felsefede, mimarîde ve daha birçok alanda Yunan kültürü, Selûkîlerin başlangıcından Eşkanilerin sonuna kadarki dönemde, hatta sonraki dönemlerde de İran kültürünü etkilemiştir. İran kültürü üzerindeki etki Şam, Küçük Asya ve Mısır’da Yunanlıların bıraktığı etkiden farklıdır. Yunan kültürü İran kültürünü tümüyle yok etmeden, Avesta’nın ve İran ruhu’nun yeniden elde edilebilmesi için “Sasani gururu” harekete geçmekte gecikmemiştir.170

Selûkîler’in iç savaşlar ve siyasî gelişmeler sonucu idarenin kontrolünü kaybetmesiyle beraber, Partlar’ın da desteğini alan savaşçı bir grup, Hazar denizinin doğusundan başlamak suretiyle İran’ın tümünde kontrolü ele geçirmiştir. Selûkîler, hiçbir zaman altında bulundukları Yunan egemenliğinden kurtulamayacakları düşüncesine kapılmadılar. Eşkanilerin kurucusu olan Erşek (MÖ 250-248), göçebe kabilesinin de desteğiyle Selûkîlerin hükümranlığının yerine kendi bağımsızlığını ilan etti.171

Eşkanilerin/Partların kökenleri konusunda tarihbilimcileri arasında uzun süre farklı görüşler ileri sürülmüş, bazıları Partların Aryân, bazıları ise Esfer (Çin ve Moğol)

167 Said-i Nefîsî, “Fars Edebiyatı”, s. 262; Atalay, s. 2, 8. İskender, Şarkı Garplılaştırma politikasının bir

gereği olarak bir kısım nüfusun Asya’dan Avrupa’ya, bir kısım insanın da Avrupa’dan Asya bölgesine göç etmesini istemiştir. Bu politika tam gerçekleştirilemese de, bir kısım Yunanlılar İran coğrafyasında İskender tarafından kurulan şehirlere yerleşmiş ve Şarkta Yunan etkisinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 59.

168 Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Pârsî I, s. 8. 169

Âbâdânî, “Temeddûn ve Ferheng-i Îrân-i Bâstân”, s. 27.

170 İhsan Yârşâtır, “Murûrî Ber Târîh-i Siyâsî ve Ferhengî-yi Îrân Piş Ez İslâm”, Îrân Nâme, Sayı: 66,

1378 hş., s. 189.

kökenli olduklarını ileri sürmüştür. Daha doğru olan ve bugün de kabul edilen görüş ise, Partların İran Aryâîlerine dayandıkları yönündedir.172

Partların yaşadıkları toprakların adı, Daryûş yazıtlarında Persev olarak geçmektedir. Bu kavram Part dilinde Pehlev biçimindedir.173

Ahamenişler kadar güçlü bir saltanat yapısına hiçbir zaman sahip olmayan ve görünüşte baskıcı bir devlet görüntüsü veren Eşkanilerde, padişahların yetkileri kanunlarla sınırlandırılmış değildi. Bu dönemin yöneticileri, şartlar elverdiğinde kendi yerlerine geçme ihtimali bulunan aile fertlerini bile rahatlıkla ortadan kaldıracak kadar müstebid bir siyaset izlemiştir.174

Eşkanilerin neredeyse ilk yüzyılı kendi iktidarlarını kurma ve Selûkîlerin izlerini silme yönünde harcanmıştır denebilir. Sonraki yüzyıl ise, özellikle Rumlarla yaptıkları savaşlarla geçmiştir. Bu imparatorluğun teşkilat yapısıyla ilgili elde pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Konuya ilişkin mevcut bilgiler ise Eşkanilerin münasebette bulundukları Rum, Yunan ve Ermeni kaynaklarına dayanmaktadır. Bu dönemde küçük devletler biçimindeki yönetimlerin hâkim olduğu İran coğrafyasında, Eşkanilerin herşeye rağmen sıradan bir devlet yapısında olmadığı, az sayıda da olsa günümüze ulaşan sikkelerden anlaşılmaktadır.175

Eşkanilerin inanç olarak Zerdüşt dinine mi, yoksa çok tanrılı bir dine mi inandıkları konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ateşkedelerin faaliyetleri, suya gösterilen hürmet, Kitâbe-yi Daryûş ve Nakş-i Rüstem gibi yazıtlarda Ahura Mazda’nın övülmesi, Zerdüşt ruhanîlerinin (muğların) varlığı, bazı hükümdarların bu kişileri himayeleri, Vendîdâd ve Nîrengistân’ın kaleme alınması gibi etkenler Eşkanilerin tümüyle Zerdüşt inancına mensup oluşlarına delil kabul edilmemektedir. Kurban kesme, ölülerin gömülmesi veya yakılması gibi bazı yeni bulgular Zerdüşt inancının Eşkaniler döneminde yaygınlığı konusunda kuşku uyandırmaktadır. İnançlarının ne olduğu tam olarak bilinemese de, Eşkanilerin ilk zamanlar güneş ve ay gibi tabiat unsunlarına tapındıkları varsayılmaktadır. İskender’in İran’ı istilası sonrasında daha önce tapınılan tabiat unsurlarının yanına Zeus, Apollon, Artemis ve Herakl gibi bazı Yunan tanrıları da

172

Pîrniyâ, s. 210; Yârşâtır, “Murûrî Ber Târîh-i Siyâsî ve Ferhengî-yi Îrân Piş Ez İslâm”, s. 192.

173 Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 61.

174 Christensen, Îrân Der Zamân-i Sâsâniyân, s. 37. 175 Pîrniyâ, s. 255-256.

eklenmiştir. Bu yönüyle Eşkanilerin karma bir inanç yapısına sahip oldukları söylenebilir. Bir diğer önemli nokta da, daha önceden İran inanışında olmayan Tanrıların resmedilmesi ve eski büyüklere ulûhiyet nispet edilmesi geleneğinin de Yunan etkileşimiyle ortaya çıkmasıdır.176

Bazı kaynaklarda ise kimi Eşkani padişahlarının kendilerini “Mezdâperestîlerin Padişahı” olarak adlandırdıkları yönünde bilgiler yer almaktadır. Bu durum, Eşkaniler döneminde resmî bir din olmasa da Zerdüşt inanışının önemli bir yere sahip oluşunu gösterir.177

Eşkaniler döneminde diğer inançların sahip oldukları özgürlüğü göstermesi bakımından, Yahudilerin inançlarını yaşama konusundaki durum önemlidir. Yahudiler, bu dönemde son derece özgür bir ortama sahiptiler. Kaynaklarda belirtildiğine göre Orşelim ve Âvârgî mabetlerinin yıkılmasından sonra (M 70) Filistin’den Babil’e bazı Yahudilerin göç etmesi de bunu doğrulamaktadır. Eşkaniler döneminde özgürce yaşama imkânına sadece Yahudiler değil, Hristiyanlar ve Buda inancı mensupları da sahipti. Buda inancı Kandehar, Kabil, Belh ve Buhara’da yaygınlık kazanmış hatta bu durum Eşkani sarayından bazı şehzadelerin ve devlet büyüklerinin Buda inancına mensup olmalarına kadar varmıştır.178

Selûkîler zamanında yazı dili Yunanlıların işgali nedeniyle Yunanca idi. Eşkanilerin ortaya çıktığı ilk zamanlara kadar Yunanca yazı dili olarak kullanılmış, hatta padişahların isimleri sikkeler üzerine bu dilde nakşedilmiştir. Eşkaniler başlangıçta saray dili olarak Ârâmî dilini kullanmışsa da, MÖ I. yüzyılın ilk yarısından sonra Partî dilini ve yazısını kullanmaya yönelmiştir. “Eşkani Pehlevicesi” adı da verilen bu dil, sağdan sola doğru yazılan ve harfleri birbirine bitişmeyen bir özelliktedir.179

Eşkanilerin Ârâmî yazısını kullandıklarına ilişkin en önemli deliller ise IV. Mihrdâd, I., II., III., IV. ve V. Belaş ile V. Erdevân’a ait sikkelerdir. Mevcut deliller çivi

176

Mîrbâkırî Ferd, s. 40; Jâle Âmûzgâr, “Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm”, Îrân Nâme, Sayı: 66, 1378 hş., s. 308; Pîrniyâ, s. 258-259; Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 76; Pûrrızâ, s. 237.

177 Âmûzgâr, “Edebiyyât-i Zerduştî Be Zebân-i Fârsî”, s. 196. 178 Mîrbâkırî Ferd, s. 41.

179 Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 41-42; Âmûzgâr, Nevvâbî, “Pehlevî, Zebân ve

Edebiyyât”, Dânişnâme-yi Cihân-i İslâm, V. Ârâmî dili, Ahamenişler döneminde Asya ve özellikle de Mısır’dan Hint’e kadar olan bölgede kullanılan uluslar arası bir dil konumundaydı. Ahamenişler döneminden kalan çivi yazısı eserlerinde, dönemin yazıcılarının yetenekli olmayışından kaynaklanan dikkat çekici hatalar tespit edilmiştir. Ghirshman, s. 181-182.

yazısının bu dönemde hiç kullanılmadığı anlamına gelmemektedir. Partların kullandıkları dil, sonraki dönemlerde Pehlevice olarak bilinen ve Eski Farsça ile günümüz Farsçası arasında yer alan bir dildir.180 Partlar, Yunan etkisini kırdıktan sonra, Yunanlılardan çok Hahamaneşleri kendilerine örnek almakla, kadim İran kültürünün canlanmasında çok önemli bir rol üstlenmiştir.181

Eşkaniler dönemindeki Yunan izlerinin dikkat çekici hususlarından biri de, Euripides’in tiyatro oyunlarının Eşkani sarayında sahneye konulmuş olmasıdır. İslâm öncesi dönemde Yunan edebiyatı, sanatı ve eleştiri geleneğinin İran kültürü üzerindeki etkisi belirgin biçimde ortaya konulamasa da, Eşkaniler döneminde seçkin tabakaya mensup kişiler Yunan edebiyatı ve kültürüne aşina olduğu düşünülmektedir. Hatta bazı Eşkani padişahlarının sarayında Yunanca tiyatro eserlerinin sahneye konulmuş olması, bu ilginin göstergesidir.182

Selûkîler ve Sasaniler arasında, Fars edebiyatının önemli bir gelişme kaydettiği dönem olarak kabul edilen Partlar/Eşkaniler döneminden bugüne ulaşan ahlâkî içerikli ögeleri de barındıran eserlerden Dıreht-i Âsûrîk ve Veys u Ramîn183

ile Yâdgâr-i Zerîrân184

gibi daha çok dindışı görünümlü olanlar sayılabilir. Epik ve dinî içerikli destan tarzı ile münazara tarzı şeklinde iki türde gelişmiş olan Orta Farsçaya ait bu

180 Pîrniyâ, s. 260-261; Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 77. 181

Pûrrızâ, s. 268.

182 Zerrînkûb, Nakd-i Edebî, I, s. 182-183; Pîrniyâ, s. 261. Bkz.: Euripides’in Türkçeye çevrilen tiyatro

oyunları: Bakkhalar, Elektra, Medea, Troyalı Kadınlar (Mitos Boyut Yayınları).

183

Bkz. Vilidamir Minorsky, “Veys u Râmîn Âşıkâne-i Pârtî”, Ferheng-i Îrân Zemîn, Yıl 4, 1335 hş., s. 30-73.

184 Zerîr: Lohrasb’ın oğlu, Goştâsp’ın kardeşi, İranlılar ile Turanlılar arasındaki savaşta İranlı savaşçıların

komutanı. Kendisinden, Zerdüşt inanışını yaymak için büyük fedakârlık örneği gösteren bir kişi şeklinde söz edilmiştir. Zerîr’in “bir inanç fedaisi olarak” mücadelesi Yâdgâr-ı Zerîrân’da, Dakîkî’nin bin beytinde ve Şahnâme’de anlatılmıştır. Dûsthâh, Avesta II/998; Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 67. Yâdgâr-ı Zerîrân (Ayādgare Zarērān), Goştâsp ve kardeşi Zerîr’in, Zerdüşt dinini canlandırma düşüncelerini anlatmak amacıyla manzum biçimde kaleme alınmış 3000 kelimeden oluşan bir eserdir. Esere Şâhnâme-yi Gôştâsp adı da verilmektedir. Zerîr, her inanç ve kültürde varolan ‘üstün kurtarıcı insan figürü’nün İran kültüründeki temsilcisi biçiminde de düşünülmüştür. İran’ın ilk dinî destanı biçiminde değerlendirilen Yâdgâr-ı Zerîrân, bir yönüyle de Kerbelâ faciasını ve inandığı değerler uğruna kendi canını ve yakınlarını feda eden Hüseyn b. Ali’yi çağrıştırmaktadır. Wilhelm Geiger, 1890 yılında bu eseri ilk defa tercüme etmiş ve Firdevsî’nin Şahnâme’siyle karşılaştırmalar yapmıştır. 1932 yılında doğubilimci Benvenist, yaptığı araştırmaların sonucunda eserin Eşkaniler dönemine ait olduğunu ve mensur bir özellik arzettiğini tespit etmiştir. Benvenist’e göre Yâdgâr-ı Zerîrân, Sasaniler döneminde değişime uğramış ve bugünkü biçimini almıştır. Hasan İmâmî, “Yâdgâr-i Zerîrân, Nehost Hamâse-i Dînî-yi Îrân”, Mecelle-yi Edebiyyât ve Ulûm-i İnsânî (Dânişgâh-i Bîrcend), Sayı: 1, 1380 hş., s. 7-8. Eliade, Doğu İranlılarda ritüel olarak “ağlama ve dövünmelerin” varolduğunu ama Zerdüştçülüğün, Angra Mainyu’nun icadı olduğunu açıkladığı “ağlama ve dövünmeleri” yasakladığını aktarmıştır. Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, I, s. 399. Bugün Hz. Hüseyin’i anma törenlerinde de benzer bir ritüelin olması ilginçtir.

eserlerin yazıya geçirilişleri, genelde İslâm sonrası dönemlerde gerçekleşmiştir. Epik ve dinî içerikli eserlere örnek olarak E. Benvenist tarafından Ayatkar-i Zareran adıyla yayınlanan kitap, münazara tarzına ise Dıreht-i Âsûrîk gösterilebilir. Avrupalı araştırmacılar ile İran ve Hindistanlı Zerdüştîlerce günümüzde de insanların okuyup anlayabileceği biçimde yayınları yapılan bu eserlerde, eski İran inanç ve kültürüne ait ilginç bulgulara ulaşmak mümkündür.185

Alman Haug, İngiliz Edward Williams West ve Fransız Darmesteter gibi araştırmacıların da teşvikleriyle, Hindistanlı Parsîler hem birçok Zerdüşt inanışına ait metnin yayınlanmasını, hem de Avrupa ve Amerikadaki kütüphanelere bazı eserlerin hediye edilmesini sağladılar.186

Partlar dönemi İran edebiyatı üzerinde Yunan hikâyelerinin etkisinin yaygın olduğu düşünülse de, bu etkileşimin örneği olarak bugüne gelebilen bir hikâye bulunmamaktadır. Bu anlatılar Ermeni edebiyatını bile etkilemiştir. Vâhâgen (Vahagne, eski Ermenistan putu) şarkısında mısra örnekleri görülmüştür.187 Araştırmacılara göre

Sindbâdnâme Destanı da İran dilinin tekrar canlandığı, kitap ve kitabelerin

oluşturulduğu Eşkaniler döneminde kaleme alınmıştır. Sasaniler kadar geniş ve güçlü bir devlet olmayan Eşkaniler döneminde, kaleme alındığı tahmin edilen yaklaşık yetmiş kitaptan sadece bir kaçı günümüze ulaşabilmiştir.188

Eşkanilerin/Partların aile hayatına ilişkin kesin bilgiler bulunmamaktadır. Bununla birlikte, onlarla çağdaş komşu olan kültürler üzerinden elde edilen verilere göre Partlarda birden fazla kadını nikâhına alma geleneği yoksa da çok eşli bir aile hayatının varlığı kabul edilmektedir. Ayrıca Part padişahlarının, gittikleri savaşlara çok sayıdaki eşlerini de götürme gelenekleri vardı. Birçok tarihçinin nefretle aktardığı “mahremlerle evlilik” hususunda Herodotos, Kamboçye’ye ilişkin bir anlatımda bulunmuştur. Plutark (m. 46-125) ise Ahamenişler padişahı II. Erdeşîr ile ilgili bir bilgiyi aktarmıştır. Fakat bazı Parsî Zerdüşt yazarlar mahremlerle evlilik konusunun varlığını reddetmektedir. Onlara göre “kızkardeş (hâher)” kelimesi Eşkanilerde gerçek kızkardeş anlamına gelmemektedir. Şehzadelerin bütün kadınları, Partî padişahlarca “kızkardeş (hâher)”

185 Rypka, s. 105; Tahsin Yazıcı-Mürsel Öztürk, “İran” DİA, T. D. V. Yay., İstanbul 2000, XXII, 414,

416; Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 39; Yıldırım, İran Edebiyatı, s. 27, 61.

186 Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Pârsî I, s. 27. 187 Rypka, s. 68.

olarak adlandırılmaktaydı. Zira bunlar tek bir aileye mensuptu ve amcakızları da aynı sıfatla anılmaktaydı.189