• Sonuç bulunamadı

AHAMENİŞLER (MÖ 700-330)

Parslara mensup oldukları kabul edilen Ahamenişler, bulundukları bölgede kabileleri bir araya toplama başarısını göstererek yönetimlerini güçlendirmiştir. Kûruş (MÖ 559-529) bu devletin en büyük padişahı olarak kabul edilmektedir. Eski İran tarihi açısından büyük bir olay olarak kabul edilen Babil’in fethi, Ahamenişler döneminde gerçekleşmiştir. Akad ve Sümer uygarlıklarının ortadan kalkmasıyla sonuçlanan olay, bölgede yeni gelişmelere kapı aralamış ve bu fethin yarattığı etki uzun zaman sürmüştür. Kûruş’un emriyle İranlı askerler Babillilere karşı şefkatle muamelede bulunmuş ve sonuç olarak önceleri esaret altında yaşamakta olan Yahudiler özgürlüklerine kavuşmuştur. Bu özelliklerinden dolayı Kûruş, Babilliler nazarında yabancı bir padişah olarak değerlendirilmemiştir.125

Kûruş’u İranlılar “baba”, Yunanlılar ise “başkan” ve “kanun koyucu” olarak tanımlamıştır.126

Kûruş, Babil’de istikrarı sağladıktan sonra, sayıları elli bini bulan esir Yahudinin Kudüs’e dönmelerine ve tapınaklarını inşa etmelerine izin vermiştir. Hatta Buhtunnasr’ın yıktığı ibadethanelerini yeniden inşa etmeleri ve içindeki altın ve gümüş eşyaları alabilmeleri için, kendi devletinin hazinesinden yararlanmaları fermanını vermiştir. Bu özelliği nedeniyle, Kûruş tarafından kitap şeklinde toplatılması emri verilen Yahudilerin kutsal metni Tevrat’ta, Yahudi olmamasına rağmen Kûruş’tan “Tanrının meshettiği insan” diye bahsedilmiştir.127

Ebu Reyhân’da geçtiği üzere Kûruş “Beytu’l-Mukaddes’in bânisi” olarak kabul edilmiştir. Yahudilere ait ibadethanenin imarı emri her ne kadar Kûruş tarafından verilmişse de, II. Erdeşîr ve II. Dâryûş’un zamanlarında ancak sonuçlandırılabilmiştir.128

Yahudilerin Kudüs’e dönmelerine Kûruş tarafından izin verilmesinin nedenleri arasında, Babil’in fethi sırasında Yahudilerin ona yardım etmeleri ya da fethetmeyi

125 Rypka, s. 55; Mîrbâkırî Ferd, s. 13-14.

126 Roman Ghirshman, Îrân Ez Âğâz Tâ İslâm, (Çev.: Muhammed-i Muîn), Tahran 1390 hş., s. 143.

Büyük İskender’in, Kûruş ve Dâryuş’un yaptıkları hizmetlerden övgüyle söz edilmesinden dolayı, bu iki İranlı padişahın kabirlerine özellikle gittiği aktarılır. Büyük İskender, Dâryuş’un mezarındaki kitabede yazılı sözlerin kendisi için çevrilmesini emreder. Bu kitabede şu sözlerin yazılı olduğu İskender’e aktarılır: “Ben, bana dost olanların dostuydum. Ben en iyi atlı, en mahir okçu ve büyük avcıların padişahıydım. Her konuda bilgi sahibiydim.” Kûruş, kanun koyucu özelliği bakımından Hammurabi ile de karşılaştırılmıştır. Ghirshman, s. 167-168.

127 Garthwaite, İran Tarihi, s. 27; Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 27.

128 Muhammed Muîn, “Şâhân-i Keyânî ve Hahâmenişî Der Âsâru’l Bâkiye”, Mecmu‘a-yi Makâlât, I,

düşündüğü Mısır ülkesine yakınlaşmak için o bölgedeki Yahudilerden yararlanması sayılmıştır. Yahudiler, ana yurtlarına dönüşlerinin ardından Parslıların yardımıyla ibadethanelerini yedi ay gibi kısa bir sürede tamamlamışlardır.129

Kûruş, yüksek ahlâk yapısı nedeniyle Yunanlı tarihçiler ve felsefeciler arasında “örnek padişah” olarak da övülmüştür. Fethettiği her yerde Babil ve diğer imparatorlukların aksine, farklı inançların mabedlerine karşı son derece saygılı davranmakla kalmamış, bu inanç merkezlerinin tamir edilmesi ve genişletilmesi için de katkıda bulunmuştur.130

Yahudi kaynaklarının da kendisinden övgüyle bahsettiği Kûruş, İranlı müfessir Allâme Tabatabâî (Tefsiru’l-Mîzân, Kehf 83) ve Ebu’l-Kelâm Âzâd gibi araştırmacılar tarafından Zulkarneyn olarak da tanımlanmıştır.131

Kûruş, hakkında abartılı denebilecek birçok anlatımla eşi benzeri zor bulunur güçte bir padişah olarak tasvir edilmiştir. Kendisinden önce böylesine güçlü bir yönetim kurulmamıştır. Bütün tarihçiler Kûruş’un “başladığı her işi sonuçlandırana kadar mücadele eden ve yaptığı hiçbir işi yarım bırakmayan bir kişilik” olduğu konusunda hemfikirdir. Hakkında çok abartılı anlatımlar bulunan Kûruşla ilgili olarak Auguste Comte Gobineau gibi bazı yazarlar “bu âlemde hiçbir zaman eşi ve benzeri olmayan padişah” tabirini kullanmıştır.132

Ülkesinin sınırlarını Mısır ve Kuzey Afrika fetihleriyle genişleten Kamboçye (MÖ 530-522) Kûruş’un iki oğlundan biridir.133

Herodotos’un anlatımlarında, Pers yasalarına aykırı olarak, anne baba bir kendi kız kardeşiyle evlenen bir kişilik olarak da kendisinden söz edilmiştir. 134

Kamboçye, halkın gönlünde büyük sevgi kazanmış olan kardeşi Berdiya’yı, gelecekte kendisinin iktidarını tehdit edecek bir kişi olarak görmüş ve gizlice öldürmüştür.135

Kamboçye’den sonra iktidara gelen bir diğer Ahameniş padişahı olan I. Daryûş (MÖ 522-486) ülkesinde huzuru sağlayarak padişahlığı yeniden kurmakla yetinmemiş,

129

Huart, Îrân ve Temddûn-i Îrânî, s. 47-48.

130

Zerrînkûb, Rûzgârân-i Târîh-i Îrân Ez Âğâz Tâ Sukût-i Saltanât-i Pehlevî, s. 69.

131 Mîrbâkırî Ferd, s. 14. 132 Pîrniyâ, s. 96-97. 133 Pîrniyâ, s. 98. 134

Herodotos, s. 152-153. Garthwaite’e göre, Kamboçye’nin tiran ve despot olduğu, yerel kültür ve politikaya duyarsız kaldığı algısı Herodotos’un anlatımlarından kaynaklanır. Bu padişaha ilişkin Mısır kaynaklarında ise olumlu düşünceler yer almıştır. Garthwaite, s. 29.

bunun yanı sıra ülke sınırlarını Yunan coğrafyasına kadar genişletmiştir. Ketîbe-yi

Nakş-i Rüstem’den de anlaşılacağı üzere Daryûş, yönetimi daha iyi sağlayabilmek için

ülkesini farklı bölgelere ayırmış ve her bölgeye Yunanlıların “Sâtrâb” dediği bir yönetici tayin etmiştir. Bu yazıttan anlaşıldığı kadarıyla Daryûş, ülkesini yaklaşık otuz eyalete ayırmıştır.136

Padişahın, saltanat ailesinden seçilen yöneticilerin halkı nasıl idare ettiklerini görmek için zaman zaman bizzat bu bölgeleri denetlediği de kaynaklarda yer almaktadır.137

Büyük Daryûş’un iktidara gelmesi Ahamenişler tarihi açısından son derece önemlidir. Bazı tarihçiler, Kamboçye’den sonra Daryûş gibi bir şahsiyetin yönetime gelmemiş olması durumunda, Ahamenişlerin de tıpkı Medlerin tarih sahnesinden hızlı silinmesi gibi bir durumla karşılaşmalarının kaçınılmazlığını dile getirmiştir. Onun eyaletlere dayalı yönetim biçimi, kendisinden sonraki dönemlerde de Yunanlılar, Selûkîler, Sasaniler, Beni Ümeyye Halifeleri ve hatta Abbasiler dönemine kadar etkisini devam ettirmiştir.138

Sard’ın Yunanlılar tarafından ateşe verilmesi haberi Büyük Daryûş’a ulaştığında, büyük bir öfkeye kapılmıştır. Öyle ki, bu öfkesinin sonucunda Yunanlılardan intikam alma arzusuyla hizmetçilerinden birine, her gün sofraya oturduğunda kendisine üç defa “Ey Şah! Atinalıları unutma!” diye hatırlatmada bulunmasını emretmiştir. Ülkesini daha iyi yönetebilmek için üç bölgeye ayıran Daryûş’un en önemli hizmetlerinden biri de, son derece etkili bir haberleşme sistemi gerçekleştirmiş olmasıdır. Geniş bir coğrafyaya sahip olan ülkesinin her köşesinden haberdar olabilmek için, zeki ve güvenilir kişileri “padişahın gözü ve kulağı” olarak her tarafta görevlendirmesi de Daryûş’un etkili yöneticiliğinin bir başka göstergesidir.139

Ahamenişler iktidarı, aslında uzun bir tarihi kapsamakla birlikte iktidarın güçsüz ve halktan uzaklığı nedeniyle başarısız bir dönem olarak değerlendirilmiştir. Bu yönetim devresi iradesiz, şehvetperest, tembel ve anlamsız şeylerle meşgul olan padişahların yönetimi nedeniyle birkaç bin kişiden oluşan Yunan ordusunun, hiçbir güçle karşılaşmaksızın Trâbûzân’a kadar rahatça gelebildiği bir dönem olması nedeniyle

136

Mîrbâkırî Ferd, s. 15; Pîrniyâ, s. 109.

137 Âbâdânî, “Temeddûn ve Ferheng-i Îrân-i Bâstân”, s. 29. 138 Pîrniyâ, s. 127.

eleştirilmiştir. Eleştiriye konu olan bir diğer husus ise, coğrafyasında çevre iktidarlarla mücadele ederek güçlenmekte olan Makedon Filip’e karşı Yunanlıları desteklememiş olmasıdır.140

Öğüt metinlerinde, neden en çok eleştiriye konu olan hususların başında şehvetperestlik, tembellik ve boş şeylerle meşgul olma gibi hasletlerin geldiği, Ahameniş iktidarının yıkılışı hatırlandığında daha fazla anlam kazanmaktadır.

Ahamenişler dönemi toplumsal tabakalarına ilişkin araştırmacıların farklı görüşleri mevcuttur. Bu dönemde, padişah ve saray seçkinlerinin toplumda çok özel bir konuma sahip oldukları kesindir. Yazıtlardan da (Nakş-i Rüstem) anlaşıldığına göre hükümdar, yetkisini yaratıcı Ahura Mazda’dan almıştır.141

Ahamenişlerde de toplumun en azından ruhanîler, savaşçılar ve çiftçiler olarak üç sınıfa ayrıldığı düşünülmektedir.142 Ruhanîler bu dönemde toplumun en önde gelen sınıfıydı. Ruhanîler arasında bilginler, müneccimler, doktorlar ve öğretmenler yer alırdı. Ruhanîler savaşta bile orduyla birlikte bulunurdu. Beyaz renk elbise giyen bu kimseler, sarayda da hazır bulunur ve hiçbir dinî merasim onların katılımı olmadan icra edilmezdi.143

Kûruş tarafından temeli atılan ve Daryûş’un eliyle ikinci defa birliği sağlanan Ahamenişlerde, farklı millet ve inanç mensupları özgür bir ortamda yaşama imkânına eriştiler.144

Bu dönemde kırk altı farklı ırk, inanç, dil ve mezhebe mensup insan kendi coğrafyalarında huzur içerisindeydi. Merkezî Ahamenişler yönetimi, kendisine tâbi olan farklı bölgelerdeki her kesimin kendi inanış ve kültürüne göre yaşamasına hiçbir müdahalede bulunmamış; padişahın yönetiminin kabul edilmesi, belirlenmiş malî

140

Pîrniyâ, s. 160.

141 Pûrrızâ, s. 182-183. Ahura Mazda, Zerdüşt’ün Avesta’da tek tanrı için kullandığı isimdir. Ahura

Mazda ismi bugünkü Farsçada Hurmezd, Hurmuzd, Ormezd, Ormozd, Hurmezd ve Hurmuz şeklinde kullanılmaktadır. Aynı şekilde Fars kültüründe Hudâ, Hudâvend, Yezdân da bu anlamlarda kullanılmıştır. Oşîderî, Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ, s. 19.

142 Jâle Âmûzgâr, “Edebiyyât-i Zerduştî Be Zebân-i Fârsî”, Dânişkede-yi Edebiyyât ve Ulûm-i İnsânî-yi

Dânişgâh-i Tahrân , Sayı: 71, 1348 hş., s. 197. Fransız bilgin Georges Dumézil, Hint-Avrupa toplumunun rahipler, savaşçılar ve hayvancılar/çiftçiler olarak üç sınıfa ayrıldığını ortaya koymuştur. Eski Hindistan’da ise toplumsal sınıflar brāhmana’lar (rahipler, kurban törenlerini yönetenler), kşatriya (askerler, cemaatin koruyucuları) ve vaiśya (üreticiler) biçiminde üç kısma ayrılmıştır. Yeni Avesta’da da toplum rahipler (āthra.van), savaşçılar (rathaē-štar) ve hayvancılar-çiftçiler (vāstryō.fšuyant) biçiminde üç sınıfa ayrılmıştır. Bu toplumsal tabakalar da kendi içerisinde farklı gruplara ayrılırdı. Herodotos İranlı İskitler’in de de üç sınıfa ayrıldığını kaydetmiştir. Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, I, s. 238; Christensen, Îrân Der Zamân-i Sâsâniyân, s. 110-111.

143 Beyânî, s. 190.

ödemelerin yapılması ve savaş durumunda asker verilmesi gibi talepler, bağlı bölge yönetimlerinin yerine getirmesi gerekli hususlar olarak benimsenmiştir.145

Bazı araştırmacılara göre, henüz Zerdüştîlik inancının resmîlik kazanmadığı Ahamenişler döneminde, farklı inanç ve kültürlere mensup kişilere gösterilen hoşgörülü yaklaşımın da katkısıyla, ülke sınırları son derece genişlemiştir. Farklı inançlara gösterdikleri aşırı hoşgörü, Ahamenişlerin nasıl bir inanca mensup oldukları konusundaki soruların cevabını zorlaştırmıştır. Araştırmacılar bu konuda kesin bir sonuca ulaşamamıştır.146

Pîrnîya, Ahamenişler döneminde padişahların, halkın ve muğların ayrı ayrı inanca mensup oldukları yönünde bir bilgi aktarmaktadır. Diğer bazı araştırmacılar, Ahamenişlerin inanç olarak Zerdüştîliğe mensup olmadıklarını, bu döneme ait padişahların yazıtlarında Ahura Mazda’nın adının kullanılmasının da onların Zerdüşt inancına bağlılıklarını göstermeyeceği düşüncesindedir. Fakat farklı kaynaklarda Ahamenişler döneminde muğların etkinliği konusunda yazılanlar da dikkat çekicidir. Muğlar bu dönemde öylesine önemli bir konumdaydı ki, kurban törenleri muğlar olmaksızın icra edilmezdi. Merasimler sırasında bazı dinî ilahiler okunurdu. Okunan ilahilerin Gatalar’dan mı, yoksa başka bir eserden mi olduğu henüz netlik kazanmamıştır. Muğlar zâhidâne bir hayat yaşamaları nedeniyle Yunanlılar ve diğer yabancılar tarafından hikmetin temsilcisi gibi de görülmüştür. Bu muğların inanışlarının Zerdüştî inancıyla farklılık arzettiği de kaynaklarda yer almaktadır.147

Zerrînkûb’a göre büyük olasılıkla Ahameniş padişahları, Med kavimleri ve Parslar Kûruş ve Daryûş’tan sonraki dönemlere kadar Aryân Mezdâîliği inancını taşıyorlardı. Ahura Mazda’ya tek bir tanrı olarak değil, belki de büyük bir ilâh olarak tapınıyorlardı. Sonraki dönemlerde diğer tanrılara tapındıkları da bazı padişah yazıtlardan anlaşılmaktadır.148

Ahamenişler döneminde geçerli olan Zerdüştîlik ile Medler dönemi Zerdüştîliği arasında, zaman içerisinde toplum hayatına yerleşen bidatlardan dolayı farklılıklar ortaya çıkmıştır.149

145 Pîrniyâ, s. 163.

146 Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 53; Pûrrızâ, s. 203. 147

Zerrînkûb, Rûzgârân-i Târîh-i Îrân Ez Âğâz Tâ Sukût-i Saltanât-i Pehlevî, s. 295; Mîrbâkırî Ferd, s. 17; Pîrniyâ, s. 167, 169.

148 Zerrînkûb, Rûzgârân-i Târîh-i Îrân Ez Âğâz Tâ Sukût-i Saltanât-i Pehlevî, s. 127. 149 Beyânî, s. 218.

II. Erdeşîr, yazıtlarında ilk defa Mitra ve Anahita isimleri geçen Ahameniş padişahıdır.150

II. Erdeşîr’in yazıtlarında Mihr (Mitra) ve Nâhîd (Anahita) kavramlarının bulunması, bu dönemlerde Mihr üzerine yemin içilmesi ve bu unsura tapılması gibi hususların Avesta öncesi dönemde gerçekleştiği düşünülmektedir. Halkın inandığı unsurlar arasında Ahura Mazda’nın dışında dört unsur daha yer alıyordu. Bunlar: 1- Nur (güneş ve ay), 2- Su, 3- Toprak ve 4- Rüzgâr. Hint arka planına dayanan muğların inanışında, ölülerin gömülmesinin uygun görülmemesi ile padişahların kendileri için mezar yaptırmaları da dönemin farklı inanışlarına işaret olarak kabul edilebilir. Bazılarına göre Ahamenişler ay, güneş ve diğer tabiat unsurlarına tapınıyordu. Bazıları ise henüz bu dönemde resmîlik kazanmamış olsa da, Ahamenişlerin Zerdüşt inancına taptıkları görüşünü ortaya koymuştur.151

Ahamenişler döneminde toplumun inançları Hintlilerin inançlarına benzemekteydi. Güneş, ay, yıldızlar ve diğer tabiî güçlere inanan halk, bu unsurlar için muğların huzurunda kurban kesiyordu. Kimilerine göreyse Ahamenişler güneşe tapıyorlardı.152

Yunanlı tarihçiler Herodotos ve Ksenefon’un anlatımlarında da Ahameniş döneminin ahlâk anlayışından ve şahlara ait bazı hususlardan bahsedilir. Herodotos’un anlatımlarında İranlıların doğum günlerine önem verdikleri, o günlerde özel yemekler hazırladıkları, çok eşlilik anlayışının toplum içinde hâkim olduğu ve suya özel bir hürmet duydukları da yer almaktadır.153

Ahamenişler döneminde kullanılan dil ve edebiyat konusuna bakıldığında, çok yaygın olmamakla birlikte özellikle yöneticilerin, kendi zamanlarındaki önemli olaylar için kaleme aldırdıkları kitabelerde kullanılan ve Eski Farsça adı verilen bir dilin varlığından söz edilir. Benzerliği nedeniyle bu yazıya çivi yazısı adı da verilmiştir. Elamlılar ve Babilliler arasında yaygın biçimde kullanılmış olan çivi yazısı, soldan sağa doğru yazılan, son derece zor ve çok işaretli bir dildir. İranlılar bu yazı dilinden

150

Huart, Îrân ve Temddûn-i Îrânî, s. 75.

151

Pîrniyâ, s. 169-171; Ghirshman, s. 318; Huart, Îrân ve Temddûn-i Îrânî, s. 93. Eski İran’da ateş, toprak, su ve rüzgarın mukaddes kabul edilmesi inancı Zerdüşt öncesi Muğların inanışına dayanmaktadır. Muhammed Muhammedî, Târîh ve Ferheng-i Îrân, I, Tahran 1385 hş., s. 308.

152 Mîrbâkırî Ferd, s. 17. Aryâîler, Veda Çağı’nda basit bir inanışa sahipti. Bu dönemde Aryâîler güneş,

ay, yıldızlar, gökyüzü, dağlar, nehirler ve şafak vakti gibi unsurlara tapar ve bunlar için kurban keserdi. Aryâîler, bu yararlı ve nuranî varlıkları, “parlak unsurlar” anlamında “Davos” diye adlandırmıştır. Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 6.

yararlanabilmek için, alfabe üzerinde sadeleştirmeye gitmiş ve harflerin sayısını azaltmıştır.154

Eski Farsçaya ait, padişahların çivi yazısıyla kaleme alınan yazıtları dışında Ahamenişlerden günümüze kitâbî yazıyla (cursive) eser kalmamıştır. Öyleki sözlü kültürün etkisini bilmeyenler, bu dönemlerde padişahların dışında kalan insanların yazıdan yana nasipsiz olduklarını düşünebilir.155

Nitekim bazı araştırmacılar Ahamenişler döneminde çivi yazısının sadece bu kitabelerde kullanıldığını aktarmaktadır.156

Yalan söylemek ve yalancıdan uzak durmak gibi hususların da yer aldığı Ahamenişler dönemi yazıtları Eski Farsça, Elam ve Babil diliyle kaleme alınmıştır. Döneme ait kırka yakın yazıt bulunmuştur. Bunlar arasında en önemli yazıtın Daryûş’un emriyle yapılan eser olduğu kabul edilmektedir. Bisutûn Yazıtı bu padişahın en çok tanınan ve en geniş yazıtıdır. Üç dilde kaleme alınmış olan ve Farsçası yaklaşık iki bin kelime olan yazıt, Kirmanşah yakınlarında Bisutûn ya da Yağma adı verilen bölgede bulunmaktadır. Büyük Daryûş’un yazıtında Aryâîlerin tanrısı olarak “Ahura Mazda”nın adı yer almaktadır.157

Yazıtta “Bu dünyayı yaratan büyük ilâh Ahura Mazda’dır. Gökyüzünü, iyiliği ve kötülüğü yaratan odur. Daryûş yegâne padişah ve kanun koyucu oldu. Ben, şahların şahı büyük Daryûş’um” anlamında sözler yer alır.158

Ahamenişler döneminde dile ait ürünlerin sözlü gelenek yoluyla, nesilden nesile aktarıla gelmesi nedeniyle, elimizde siyasî ve yönetime ilişkin yazıtların dışında eser bulunmamaktadır. Avesta da sözlü gelenek biçiminde uzun dönemler aktarıla gelmiştir. İslâm sonrası dönemde de bu sözlü gelenek etkisini devam ettirmiş, hatta Firdevsî,

Şahnâme (Krallar Kitabı) eserini vücuda getirirken sözlü gelenekten de genişçe

yararlanmıştır.159

Ahamenişler döneminden günümüze kadar gelebilmiş eserler arasında

154 Rypka, s. 61, 64; Mîrbâkırî Ferd, s. 22-23; Pîrniyâ, s. 180; Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 52. 155 Uryân, “Kitâb ve Kitâbet Der Îrân-i Bâstân”, s. 217.

156

Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 15.

157

Mîrbâkırî Ferd, s. 23; Pîrniyâ, s. 184; Rızâzâde-yi Şafak, s. 30; Larnes Brown, “Avesta ve Zertuşt”, (Çev.: Ferhâd Âbâdânî), Berresîhâ-yi Târîhî, 1345 hş., Sayı: 5-6, s. 268.

158 Ghirshman, s. 117. Bisutûn Yazıtı, Daryûş’un tahta çıkışının ve muhaliflerine meydan okuyuşunun bir

bakıma “manifestosu” olarak da görülebilir. Yazıtın üst kısmında Ahura Mazda olduğu düşünülen figür, sağ eliyle Daryûş’u kral ilan ederken, sol eliyle de hükümdarlık yüzüğünü padişaha uzatır. Bu yazıtın vermek istediği mesajlardan biri de “hükümdara karşı gelmenin kozmik ve ahlâkî düzeni bozmakla” eş anlamlı görülmesidir. Garthwaite, s. 44-45.

çeşitli madenler üzerine yazılmış olan levhalar, taşlar, kerpiçler, mühürler ve kaplara işlenmiş metinler bulunmaktadır. Bu eserler dönemin tarihi ve medeniyetine ilişkin bilgiler vermesi bakımından son derece önemlidir.160

Ahamenişler döneminin en önemli eğitim merkezi olan Babil’de kadîm eğitim ve öğretimler Babilli kâhin ve muğlar tarafından yapılmaktaydı. Kadîm eserleri Akadca, Sümerce, Elamca ve Aramice dilleriyle okuyorlardı.161

Bu dönemde çocukların eğitimi konusuna bakıldığında, çocukların ailelerinin mensup oldukları meslekle ilgili eğitime tâbi tutuldukları dikkat çekmektedir. Kız çocuklarının daha çok ev işlerini öğrenmeye yönlendirildiği Ahamenişlerde, erkek çocuklarının ait oldukları toplum katmanı ve meslek grubunun dışında bir eğitim alabilmeleri şahın özel iznine bağlanmıştır. Will Durant’a göre eğitim merkezleri, hem eğitimde verimliliğin sağlanması, hem de çocukların avam ağız ve kültürüyle büyümemesi için yerleşim yerlerinin dışındaki sakin bölgelere kurulmuştur. Eğitimin yapıldığı kurumlar ise tapınaklar ya da tapınakların yakınlarında yapılmış özel merkezlerdir.162