• Sonuç bulunamadı

Gatalar, Zend, Pâzend, Dîrkerd, Bundehişn ve Diğer Eserler

1.5. SASANİLER (MS 224-652)

1.5.4. Sasanilerde Dil ve Edebiyat

1.5.4.2. Gatalar, Zend, Pâzend, Dîrkerd, Bundehişn ve Diğer Eserler

Gatalar, Zerdüşt’ün öğretilerini içeren Avesta (bilgi, marifet) kitabının en eski

parçalarıdır. Bu alanda çalışma yapan araştırmacıların neredeyse tümüne göre Gatalar (Gâsâlâr), büyük ihtimalle Zerdüşt’ün kendi ilahileri ya da onun yaşadığı döneme en yakın metinlerdir.408

Yüzyıllar boyu sözlü biçimde nesilden nesile aktarıla gelen Gatalar’ın yazıya geçiriliş tarihini tam belirlemek mümkün olamamıştır. “Şarkı” anlamındaki “gâs/gâh” kelimesinden türeyen Gatalar’ın, dil olarak Hintlilere ait Vedalar’a çok benzediği, on yedi ilahiden oluşan bu metinlerin bizzat Zerdüşt tarafından yazıldığı düşünülmektedir.

406 Vendîdâd: Avesta’ya düzyazıyla Zerdüşt’ten sonraki dönemde eklenmiş metinlerdir. Yeni Avesta’nın

bir kısmına denir. Neredeyse bütünüyle Zerdüştlüğün yasa ve kurallarından oluşur. Dinî merasimlerde okunan bir kitap değildir. Bu eserin her bir kısmına Fergird adı verilir. En önemli bölümü, öbür dünyada doğru olanları günahkârlardan ayıran, arkasında Şarkı Evi’nin bulunduğu köprüyü (Sırat’ı çağrıştırır) anlatan bölümdür. Dûsthâh, Avesta II/1074; Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Pârsî I, s. 200. “Eski İran Dini Zerdüştçülük” Dinler Tarihi Ansiklopedisi, s. 151. Zerdüşt inanışında şarkı, Eliade’ye göre önemli bir rol oynuyordu. Çünkü cennete verilen isim garô demânâ “şarkı evi” anlamına geliyordu. Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, I, s. 380.

407 A. H. Vidyarthi-U. Ali, Zerdüşt, Hindu, Budist Doğu Kutsal Metinlerinde Hz. Muhammed, (Çev.:

Kemal Karataş), İnsan Yay., İstanbul 1997, s. 11-12.

İran musikisinde yer alan “Gâh”409

da Avestâî bir kelime olan “gâsâ”ya dayanmaktadır.410

Gatalar’ın asıl kısmı “Staota yesnya” adında ritmik bir yapıda oluşturulmuştur. En eski Avesta dili ürünü kabul edilen bu eser, Sanskritçeye de yakındır.411

Gatalar’da baştan sona kadar Zerdüşt’ün, Ahura Mazda ile sır dolu söyleşileri ve

yakarışları da yer almaktadır. Çevirmenlerin yetersizlikleri nedeniyle Zerdüşt’ün sözleri tam aktarılamamış, ilk çevirmenler kendi anlama güçleri oranında bu sözleri çevirebilmiştir.412

Yazılış biçimi olarak Gatalar ile Rig Vedalar arasında da önemli benzerlikler bulunmaktadır. Vedalar ve Avesta’da ortak birçok tanrı ve hükümdar ismi yer almaktadır.413

Darmesteter gibi dilbilimcilere göre Gatalar’ın, diğer metinlere oranla Zerdüşt’e aidiyeti daha güçlü bir ihtimaldir. Bu metinler Zerdüşt’e ait olsun ya da olmasın dönem bakımından onun yaşadığı çağa yakın bir zamanda oluşturulmuştur. Gatalar’ın son kısmında Zerdüşt’ün tanrısına hitaben söylediği “Ey Ahura Mazda, sen karanlığı yarattın, nuru yarattığın gibi…” sözleri, ilk Zerdüşt inancında (yani Mezdâperestîlikte) iyilik ve kötülüğün yaratıcısının, nur ve ışığın, çirkinlik ve güzelliğin ve her şeyin yaratıcısının Ahura Mazda olduğunu tam olarak göstermektedir.414

Gatalar’da büyücülük ve hayvanların kurban edilmesi yasaklanmaktadır. Gatalar’a göre insan, iyi ve kötü arasında kendi tercihini yapmak ve sonuçlarından da

sorumlu olmakla görevlidir. Metinlerdeki anlayış “iyi düşünce, iyi davranış ve iyi söz” şeklinde özetlenmiştir.415

Avesta’nın mevcut bir bölümü olan Gatalar’ın diğer bölümlerden farklı olduğu, konunun uzmanları tarafından da vurgulanmaktadır. Şiirsel yapıda olan bu bölüm, dil olarak da diğer bölümlere göre farklılık arzetmektedir. Avesta dili üzerine de çalışmaları olan ve 1906 yılında İncil’i Yunancaya çeviren James Hope

409 Türk musiki makamları arasında da çârgâh ve segâh adında makamlar bulunmaktadır. Çârgâh, Türk

mûsıkîsinin 1 numaralı basit makamı ve anadizisidir. Segâh ise Türk müziğinin en eski makamlarındandır. Kuvvetli bir zühd ve açık bir hüzün bildirir. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yay., Ankara 1999, s. 152, 929.

410 Mîrbâkırî Ferd, s. 21; Dûsthâh, Avesta II/1040; Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 24. 411 Rızâzâde-yi Şafak, s. 35.

412

Târâpûrvân, “Felsefe-i Mezheb-i Zertüşt”, s. 877-878.

413 Yıldırım, İran Edebiyatı, s. 27-28. 414 Şeriati, Dinler Tarihi, s. 387.

Multon da, 1913 yılında yayınlanan eserinde Gatalar’ın Zerdüşt’ün sözleri olduğu yönünde görüş ortaya koymuştur.416

Zend, yüzyıllar boyu ezber yoluyla sözlü olarak nesilden nesile aktarıla gelen Avesta’nın yazıya geçirilmiş biçimine denilmektedir. İskender zamanında kaybolan

eserin tekrar toplanma ve yazıya aktarılma tarihi tam bilinememektedir. Avesta’nın, Eşkaniler döneminde I. Belâş’ın hükümdarlığı zamanında ya da Sasaniler döneminin başlangıcında toplanmaya başlandığı, yönetiminin temelini dine dayandıran Erdeşîr-i Bâbekân zamanında Tansar’ın rehberliğinde birleştirildiği ve I. Şapûr zamanında da bu çalışmalara devam edildiği düşünülmektedir. II. Şapûr zamanında Avesta’nın toplanması işi tamamlanmış ve sonraki dönemlerde ise tefsirleri yaygınlaşmaya başlamıştır. Enûşîrvân döneminde Veh Şapûr (Weh-Sapur) başkanlığındaki mûbedler

Avesta’nın yirmi bir Nesk’ini incelemeden geçirmiştir. Bu kitaba ait çok az bir kısım

bugüne kadar gelebilmiştir.417

Dilinin eskiliği nedeniyle mûbedler bile anlamakta zorlandığı Avesta’dan sıradan insanların yararlanmasının imkânsızlaşması, bu dönemde yaşayan din adamlarını kutsal kitabın tekrar insanların hayatına taşınabilmesi için çalışmalar yapmaya mecbur etmiştir. Yapılan çalışmaların sonucunda Avesta, ilk olarak Orta Farsçaya aktarılmıştır. Salt çeviriler olmaktan ziyade açıklayıcı nitelikteki şerh ve tefsirleri de içinde barındıran yeni metinlere Zend adı verilmiştir. Tümü mevcut olmayan Zend metinlerinden

Zendîsnâ, Vîspered,418

Vendîdâd, Horde Avesta, Hîrbedistân, Nîrengistân ve Âvgemedîçâ’nın isimleri aktarılmaktadır. Bunlar arasında en geniş olanı Hîrbedistân ve Nîrengistân, en güvenilir olanı ise Vendîdâd’dır.419

Bazı araştırmacılar, Pehlevi yazısının okunmasındaki güçlük ve dilin unutulmaya yüz tutması nedeniyle, Hindistan’a göç eden Zerdüştî âlimlerin kendi inançlarıyla ilgili metinleri ve duaları Avesta yazısıyla kaleme aldıkları ve bu eserlere de Pâzend adı

416 Brown, “Avesta ve Zertuşt”, s. 265. 417

Mîrbâkırî Ferd, s. 65. Zend (Zand) kelimesinin gerçek anlamı belirsizdir. Fakat “bilgi” ve “açıklama ve aydınlık” anlamında kullanılmış olabilir. Gershevitch-Boyce, s. 82. Avesta’nın derlenmesini destekleyen I. Belâş’ın (MS 51-78) bu çabasıyla, onun çağdaşı Rumların meşhur zalim hükümdarı Neron’un dört İncil’in toplanması için gösterdiği çabanın aynı ya da yakın dönemde gerçekleşmiş olması dikkat çekicidir. Muhammedî, Târîh ve Ferheng-i Îrân, I, s. 312.

418

Vîspered, “Vispe ratavo” biçiminde iki parçadan meydana gelen bir kelimedir. Yıl boyunca çeşitli zamanlarda okunan duaları içerir. Karmaşık ve zor cümlelerden oluşan eserin her bölümüne “kerde” adı verilmiştir. Toplam yirmi yedi “kerde”den oluşmaktadır. Rızâzâde-yi Şafak, s. 34.

verildiği inancındadır. Pehlevice metinlerin Pâzend diline aktarılması İslâmın ilk yıllarından, hicri VIII. yüzyıla kadar devam etmiştir.420

Diğer bazı araştırmacılara göre Pâzend, Sasaniler döneminde Pehlevice kaleme alınmış olan Zend’in tefsirine denilmektedir. Pâzend, Pehlevice ile Yeni Farsça arasında kullanılan ve Yeni Farsçaya daha yakın olan bir dile isim olarak da verilmiştir. Bu dilde de birçok eser kaleme alınmıştır. Pâzend diliyle yazılmış eserler arasında Şikend

Gomânîk Vîzâr, Mînû-yi Hired, Zend-i Vehmen Yesn, Ardâvîrâfnâme, Yâdgâr-i Câmâspî, Hîşkâri-yi Rîdegân, Âferinhâ, Duâhâ ve Bundehişn gösterilebilir.421

Bu eserlerin bazıları Avesta yazısıyla, bazıları ise Parsî yazıyla kaleme alınmıştır.422

Dînkerd, Avesta ve çevirilerine dayanılarak yazılmış, Zerdüşt ansiklopedisi

mesabesinde bir kitap olarak kabul edilmektedir. “Dînkerd” kelimesi “dinî ameller ve davranışlar” anlamına gelmektedir. Zend Âgâhi adıyla da bilinen ve IX ciltten oluşan bu eserin I., II. ve III. cildinin bir kısmı mevcuttur. Eserin yazarları, farklı dönemlerde yaşayan birçok kişiden oluşmaktadır. Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ adı da verilen

Dînkerd’de, eserin yazarlarından ikisinin ismi yer almaktadır. Bu yazarlar arasında,

halife Me’mun zamanında yaşamış olan Âzer Fernebiğ Ferruhzâdân ve Âzerbâd Emîdân (ö. hicri 318) da bulunmaktadır. Zerdüşt inancının ansiklopedisi şeklinde de nitelenen eserde tarihî olaylar, Keyûmers’in yaratılışı, tanrılar, inançla ilgili hususlar, öğüt muhtevalı metinler ve Zerdüşt’ün hayatı gibi konular yer almaktadır.423

Bundehişn ve Gozîdehâ-yi Zâdesperem, Zend üzerine kaleme alınmış olan diğer

eserlerdendir. Bundehişn otuz altı bölümden oluşmaktadır. İlk telifinin Sasanilerin son dönemine ait olduğu düşünülmektedir. Yaratılış konusunu içermesi bakımından önemli görülen eserde dünyanın yaratılışı, yıldız bilimi, nehirler, dağlar ve bitkilerin adları gibi konular yer almaktadır. Bundehişn-i Îrânî ve Bundehişn-i Bozorg adıyla iki metni mevcuttur.424

420 Rypka, s. 48; Mîrbâkırî Ferd, s. 22; Yıldırım, İran Edebiyatı, s. 377-378.

421 Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 52-53; Afîfî, Esâtîr ve Ferheng-i Îrânî Der Niviştehâ-

yi Pehlevî, s. 466-467; Yıldırım, İran Edebiyatı, s. 386-387.

422

Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Pârsî I, s. 216.

423 Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 53; Mîrbâkırî Ferd, s. 66; Yıldırım, İran Edebiyatı, s.

388-389.

İlk yaratılış anlamına gelen Bundehişn’in önemli bölümleri de yaratılış hakkındadır. Farklı yazarlar tarafından kaleme alınmış olan eserin son yazarı olarak, hicri III. yüzyılda yaşamış olan Âzerfernebiğ gösterilmektedir. Bu eser, İslâm’ın başlangıç yıllarından hicri VI. yüzyıla kadarki dönemde birden fazla yazar tarafından kaleme alınmıştır. Efsanelerle karışık bir anlatıma sahip olan ve kıymetli görülen eser dünyanın yaratılışı, Ehrimen’in yeryüzünde ortaya çıkması, ölümden sonra dirilişte korkutucu yaratıklar, İran coğrafyası, dağları, nehirleri, padişahları ve kahramanları gibi birçok konuyu içermektedir. Bundehişn’in önemli yayınları yapılmıştır. Batıdaki yayını E. W. West, Farsçadaki yayını ise Mihrdâd Bahâr tarafından yapılmıştır.425

Anquétil Duperron, 1734 yılında Hindistan Farslarından elde ettiği Bundehişn’e ait farklı Pehlevice metinleri Avrupa’ya getirmiş ve 1771 yılında Fransızca bir çevirisini yayınlamıştır. Danimarkalı Rask (1787-1832) da, 1825 yılında Bundehişn’nin beş yüzyıllık geçmişe sahip bir nüshasını Kopenhak’a getirmiştir. Ayrıca 1851 yılında Westergaard tarafından Bundehişn’in bir taş baskısı yayınlanmış, 1864 yılında Haug, 1863 yılında Windischman ve 1865 yılında ise Spigel tarafından eser Almancaya çevirilmiştir. Almanca bir başka çevirisi ise, daha önceki metinlerden yararlanılarak Ferd Justi tarafından 1868 yılında yapılmıştır.426

Gozîdehâ-yi Zâdesperem de Mezdâperestî inanışına ilişkin yaratılış ve yeniden

diriliş konularını içeren eserlerdendir. Otuz beş bölümden oluşan eserde dünyanın yaratılışı, Zerdüşt’ün hayatı, dinin tarihi, insanın ten, can ve ruhtan oluşumu, dünyanın yok oluşu ve yeniden diriliş gibi konular işlenmiştir. Farsçada ve Avrupa dillerinde birçok araştırmacı tarafından hakkında çalışmalar yapılan bir eserdir. Gozîdehâ-yi

Zâdesperem’i kaleme alan Zâdesperem, hicri III. yüzyılda yaşamıştır. Söz konusu

eserde Ormuzd’un vasfı, denizler, nehirler, ırmaklar ve dağlardan da söz edilmektedir.427

Daha önce Pehlevice ya da Part diliyle kaleme alınmış olan ve İslâm sonrası dönemde Arapçaya aktarılan eserler arasında Kelîle ve Dimne, Veys u Ramîn, Vâmık u

Azrâ, Hezâr Efsâne, Belûher ve Buzâsf, Sindbâdnâme ve Tûtînâme gibi kitaplar da

425

Dûsthâh, Avesta II/948-949; Rypka, s. 100-101; Mîrbâkırî Ferd, s. 66-67.

426 E. W. West, “Edebiyât-i Pehlevî”, (Çev.: Rukiye Bihzâdî), Çîstâ, Sayı: 61, 1368 hş., s. 23-24.

427 Dûsthâh, Avesta II/1045; Mîrbâkırî Ferd, s. 67; Âmûzgâr, “Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm”, s.

bulunmaktadır. Özellikle Kelîle ve Dimne eseri başta olmak üzere, bu eserlerde öğüt muhtevalı sözler de yer almaktadır. Eserler yazıya geçirilmeden önce uzun zaman sözlü destan biçiminde nesilden nesile aktarılmıştır. İslâm öncesi İran’da, eski Mısır kültüründe de olduğu üzere sözlü kültürün etkinliği nedeniyle eserler yazıya çok daha sonraki dönemlerde aktarılmıştır.428

Avesta edebiyatı kapsamında kaleme alınan Pehlevice eserlerden bazıları da şunlardır: Vîştâsb Yeşt, Hurmuzd Yeşt, Behrâm Yeşt, Haduht Nesk, Âteş-i Niyâyiş,

Hûrşîd Niyâyiş ve Âbân Niyâyiş. Dinî, ahlâkî ve kelâm konularına ilişkin eserler

arasında ise Dâdistân-i Dînîk, Rivâyât-i Pehlevî, Şikend Gomânîg Vîzâr, Şâyest Nâ

Şâyest,429

Penc Hîm-i Âsurûnân, Nâmehâ-yi Minûçehr, Câmasbnâme ve Mâtikân-i Yûştferyân eserleri sayılabilir. Din dışı eserler arasında ise Mâdîgân-i Hezârdâdistân Der Hukuk, Kârnâme-yi Erdeşîr-i Bâbekân, Ferheng-i Pehlevî, Yâdgâr-ı Zerîrân, Şehrhâ-yi Îrân, Şigoftî ve Erzîşmendî-yi Sîstân, Husrev-i Kubâdân ve Rîdekî, Mâh-i Ferverdîn Rûz-i Hordâd, Dıreht-i Âsûrîk, Gozâriş-i Şetrenc, Âyîn-i Nâmenivîsî, Peymân-i Kethudâyî, Dârû-yi Hursendî, Âmeden-i Şâh-i Behrâm-i Vercâcend ve Hîm u Hired-i Ferruhmerd gibi birçok eser kaleme alınmıştır.430

Bu eserlerden İslâm’ın ilk yıllarında Arapçaya çevrilmiş olanlara ait nüshalar mevcut değildir. Eserlerin yazımında milâdî VIII. ve IX. yüzyılda kullanılan Pehlevice ile XI. yüzyılda kullanılan Pehlevice birbirinden farklıdır. Bu eserlerde, Sasani dönemi Pehlevicesinden daha çok Yeni Farsçaya dönüşen bir dil kullanılmıştır.431

Sasaniler döneminin ihtişamı güçlü bir askerî yapıya sahip olması, tarım ve ticaretin son derece gelişmişliği ile din ve devlet arasında sağlanan güçlü uyumla açıklanmaktadır. Sasaniler, sahip oldukları değer yargıları ve özellikleri bakımından düşmanları tarafından da “saygıdeğer rakipler” olarak görülmüştür. Bu başarı “ordusuz

428

Uryân, “Kitâb ve Kitâbet Der Îrân-i Bâstân”, s. 216-221; Gershevitch-Boyce, s. 123.

429 İyilik ve kötülük arasındaki fark, günahlar, sevaplar, evlilik gibi farklı dinî konuları içeren bu eserin

aslı ve ait olduğu dönem hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır. Eserin geçmişi E. W. West’e göre çok eski zamanlara gitmemektedir. Eserin bir nüshası Oxford’da (Ouseley Collection in the Bodleian Library at Oxford 116/56) bulunmaktadır. Âmûzgâr, “Edebiyyât-i Zerduştî Be Zebân-i Fârsî”, s. 194- 195.

430 Uryân, “Kitâb ve Kitâbet Der Îrân-i Bâstân”, s. 222-224. 431 Pîrniyâ, s. 452.

krallık olmaz, varlık olmadan ordu olmaz, maddî zenginlik olmadan varlık olmaz, adalet olmadan maddî zenginlik olmaz” biçiminde formüle edilmiştir.432

432 Garthwaite, s. 80, 85. Ülke yönetimi, savaş sanatı, temizlik ve görgü kuralları, adaletli yönetim, tıp

ilmi, giyim ve yemek kültürü konusunda Sasanilerden çok şey öğrenmiş olan Araplar, Sasanilerden derin bir saygıyla söz etmiştir. Huart, Îrân ve Temddûn-i Îrânî, s. 189-190.

İKİNCİ BÖLÜM

ÖĞÜT KAVRAMLARI: ETİMOLOJİ VE İÇERİK

Öğüt, kelime anlamı bakımından “başkasının hata ve kusurunu gidermek için

gösterilen çaba; iyiliği teşvik ve kötülükten sakındırmak üzere verilen tavsiye; başkasının faydasına ya da zararına olan hususlarda bir kimsenin aydınlatılması ve bu yönde gösterdiği gayret” şeklinde tanımlanmıştır. Öğüt kavramını karşılamak için

nasihat kavramının yanı sıra, başka birçok eş anlamlı kelime de kullanılmıştır. Farsça

kökenli kelimeler arasında yer alan pend ve enderz’le birlikte, Türkçe öğüt ve Arapça

hikmet kavramı, hem bu tarz eserlerin içeriğine, hem de bu türe ait eserlere isim

olmuştur. Muhatapların iyiliği için çaba göstermek amacıyla söylenen ya da kaleme alınan bu türden eserlerin yazarlarının en önemli görevi, Mâverdî’ye göre “bir öğüt verici olarak sonuç almak değil; iyi, güzel ve doğruyu göstermektir.”433

Nasihat kavramı, muhatapları doğru, iyi, güzel ve faydalı olana ulaştırmak

amacıyla söylenmiş olan ve içinde hayır ve iyi düşünceyi barındıran sözler için kullanılmaktadır. Nasihat etmek aynı zamanda dostluk ve muhabbetin gerçek bir göstergesidir. İyi niyetle söylenmiş sözler muhataplar üzerinde olumlu etkiler yaparken, nasihat tarzında da olsa kötü maksatla söylenmiş sözler ise dinleyenler üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır.434

Öğüt denilince akla gelen ve belki de her öğüdün verilişindeki maksadı ifade eden

hikmet kavramının, Kitâb-ı Mukaddes’in birçok yerinde “zihnî kabiliyet, ustalık”

anlamında kullanılan İbranice hokhmah kelimesiyle aynı semitik köke dayandığı düşünülmektedir. “Eşyanın hakikatini bilme, güzel ve isabetli işler yapma” anlamındaki

hikmet, bazı düşünürlere göre Allah’ın yalnızca peygamberlere veya Müslümanlara bir

lütfu değildir. Bu kavramla ilişkili olan tefekkür fiili, sonuçlardan sebeplere gidebilen “aklî bir yöneliş” olarak kabul edilmektedir.435

Bazı İslâm düşünürlerine göre Allah’ın dilediği kimseye verdiği hikmet’in

(Bakara:269) nebîler hakîmi ve hakîmler nebîsi olan son peygamberin getirdiği şer’î

433

Çağrıcı, “Nasihat”, s. 409.

434 Mahmûd Denvâlî, “Felsefe-i Nasihât ve Râhnumâî”, Mecelle-yi Danişkede-yi Edebiyyât ve Ulûm-i

İnsânî-yi Tebrîz, Sayı: 153-154, 1374 hş., s. 191.

bilgilere nisbeti içinde anlaşılması gerekir. Allah’ın verdiği hikmet’in Eflâtun, Aristo ve Câlînûs gibi filozofların yahut onların izinden gidenlerin görüşleri anlamına gelmeyeceğini belirten Şehâbeddin Mahmûd el-Âlûsî’nin yanı sıra, Fahreddin Râzî gibi İbn Kesîr de hikmet’in peygamberliğe hasredilemeyeceğini ileri sürmektedir. Birçok Müslüman düşünüre göre hikmet, en yüksek beşerî tecellisi nübüvvet olan daha kapsamlı bir kavram şeklinde algılanmıştır. Bu düşüncenin ürünü olarak Müslümanlar arasında hikmet’in peygamber olmayanlara da verilebileceği yönünde bir inanç oluşmuştur. Bu meyanda Müslümanlar arasında “Her nebî hakîmdir. Ancak her hakîm nebî değildir” sözü meşhur olmuştur.436

Tercüme faaliyetlerinin başlamasıyla birlikte hikmet kavramının daha çok “felsefe, felsefî ilim, aklî ilimler” karşılığında kullanımı yaygınlık kazanmıştır. Grekçe felsefî eserlerin Arapçaya tercümesi sırasında, felsefe şeklinde Arapçalaştırılmış olan Grekçe philo-sophia kelimesinin hikmet sevgisi anlamına gelmesiyle bağlantılı olarak,

hikmet terimi felsefî anlamlar kazanmış ve zamanla İslâm felsefî ilimler sisteminin

genel adı olmuştur.

İbn Mukaffa (ö. 142/759) Kelîle ve Dimne çevirisinde hikmet’i, felsefî bilgi’nin karşılığı olarak kullanmıştır. İslâm dünyasında ilk Müslüman filozof kabul edilen Yakûb b. İshak el-Kindî de philo-sophia’nın karşılığı olarak felsefe ile birlikte zaman zaman hikmet terimini de kullanmıştır.437

İslâm öncesi Fars edebiyatında öğretici edebiyat türü ahlâk, din ve hikmet konuları üzerinde padişahlar, din adamları ve bilge kişilerin ortaya koydukları eserler aracılığıyla gelişmiştir. Bu eserler ve hikmet içerikli risaleler pendnâmeg ya da

enderznâmeg biçiminde adlandırılmıştır. Bilgi ve tecrübenin özü olarak da

nitelenebilecek olan bu eserler kısa cümleler (maximes) biçimindedir.438

İslâm sonrasında olduğu gibi, İslâm öncesinde de İran edebiyatında da son derece zengin bir geçmişe sahip olan ahlâk içerikli eserlere enderz, pend, vesâyâ, uhûd, tovkiât,

âyinnâme ve tacnâme gibi farklı isimler de verilmiştir. Öğretici edebiyat türü, Fars

436 Kutluer, “Hikmet”, s. 504. 437 Kutluer, “Hikmet”, s. 506.

şiirinde irfan düşüncesinin gelişmesiyle zaman içerisinde daha büyük bir gelişme de göstermiştir.439

İslâm, Hint, İran, Arap, Çin ve Yunan gibi farklı inanç ve kültürlere ait felsefî ekollerin ortaya koyduğu mistik düşüncelerin bileşkesi olarak da tarif edilen irfan

düşüncesi sayesinde hem tasavvuf, hem de öğüt edebiyatı son derece geniş bir içerik ve

ifade gücü kazanmıştır.440

Özellikle Sasaniler döneminde gerçekleştirilen çeviri faaliyetleri sayesinde zenginleşen bu düşünce biçimi, İslâm sonrası dönemde de etkisini sürdürmüştür. Arthur Christensen, Îrân Der Zamân-i Sâsâniyân eserinde (s. 454-456) İslâm öncesi dönem eserleri olan Mînû-yi Hired ve Ardâvîrâfnâme’de yer alan bazı ifadelerin, İslâm sonrası şairlerden Ömer Hayyâm’ın rubaileriyle aynı çağrışımı yaptığı görüşündedir. Bu konular “malını iyi yerden kazanmak, muhtaçlara yardım etmek, şerefli fakirliğin haksız biçimde elde edilen zenginlikten üstün olması, bir musibetle karşılaşan insanın sabır göstermesi, dünyanın insanların gelip geçtiği bir kervansaray gibi görülmesi” biçiminde ifade edilmiştir.441

Hikmet ya da pend’in “ortak akıl ürünü” kabul edilme anlayışının bir parçası

olarak, tarihî malumat içermeyen pendnâmelerin söyleyenlerini kesin olarak tespit etmek güçtür. Ritter’e göre, sadece bir isim değişmesiyle herhangi bir başka kimseye mal edilebilme özelliğinde olan bu eserler İslâmlaşma sonrası dönemde, eski inanışlarına bağlı kalmak isteyen bir takım kimselerin İslâmiyeti kabul edemedikleri için Pehleviceyi canlandırmak ve eski dinlerini devam ettirmek istemelerinin ürünü olarak yazıya geçirilmiştir.442

Orta Farsça edebî ürünlerinin en önemli kısmını pendnâme ya da enderznâme adı verilen öğüt metinleri oluşturmaktadır. Gerek öğüt metinleri, gerekse Ardâvîrâfnâme

439 Ahmed Tamîm Dârî, Kitâb-i Îrân: Târîh-i Edeb-i Pârsî, Tahran 1379 hş., s. 239. İrfan düşüncesinin

İslâm öncesi İran’daki karşılığı öğüt geleneğidir. Din sahibi hiçbir varlığın irfan düşüncesinden