• Sonuç bulunamadı

Avesta ve Avesta Edebiyatı

1.5. SASANİLER (MS 224-652)

1.5.4. Sasanilerde Dil ve Edebiyat

1.5.4.1. Avesta ve Avesta Edebiyatı

Avesta, İranlıların en eski eserlerinin genel adı ve Mezdâperestîlerin dinî eseridir.

“Avesta” kavramı, Avesta kitabının kendisinde geçmemektedir. Orta Farsçada Abestāg biçiminde geçen bu kavram, Gershevitch’e göre “emir ve buyruk” anlamına gelmektedir.382 Avesta kelimesinin “esas, tamal, asıl metin, sığınma” gibi anlamlara geldiği de düşünülmektedir.383

Avesta’nın adı Evistâ, Bistâk, Ebistağ, Îstâ, Bestâh, Âbestâ, Efestâ, Epestâ, Estâ

ve Setâ biçimlerinde de kullanılmıştır. Tıpkı Zerdüşt’ün yaşadığı dönemin delillerle belirlenememesi gibi, Rig Veda ve Tevrat’tan sonra dünyanın en eski kitabı olarak kabul edilen Avesta’nın yazıya aktarıldığı dönem de tam tespit edilebilmiş değildir.384

Taberî gibi İslâmî dönem tarihçilerinin de aktardığına göre Avesta son derece geniş bir eserdir. West’e göre yirmi bir Nesk’ten oluşan eser, tahminen 345.700 kelimeden oluşmaktadır. Ancak bu geniş eserden günümüze, yaklaşık 83.000 kelime gelebilmiştir. Bu da Sasaniler döneminde yazıya geçirilen en eski nüsha olan büyük

Avesta’nın dörtte biri kadardır.385 Bugünkü şekli Gatalar, Yesnâ, Yeştler, Vendîdâd,

Vîspered ve Horde Avesta olmak üzere altı bölümden meydana gelmektedir. Bazı

dilbilimcilere göreyse Avesta kavramı “tanımak, bilmek, anlamak, ortaya çıkmak” gibi anlamları taşır. Hintlilerin en eski dinî eseri Vîd/Veda da aynı kavrama dayanmaktadır. Ali Ekber Caferi, “Avesta” kelimesinin, kelimenin başındaki olumsuzluk öneki “a”dan hareketle “gizli hazine, gizli sırlar” gibi anlamlara geldiği düşüncesindedir.386

381 Atalay, s. 14-15. 382

Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 22. Ilya Gershevitch, Destûr-i Zebân-i Soğdî-yi Mânuvî (A Grammar of Manichean Sogdian, 1954) adlı önemli eserin yazarıdır. Soğd dili üzerine Teymûr-i Kâdirî tarafından yapılan bir çalışma da Nizâm-i Fi’l Der Zebân-i Soğdî (Basılmamış Doktora Tezi 1370 hş.) adlı eserdir.

383

Oşîderî, Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ, s. 35.

384 Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Pârsî I, s. 169-170, 173-174. 385 Rızâzâde-yi Şafak, s. 33.

386 Dûsthâh, Avesta II/932; Pîrniyâ, s. 421. Nesk: Avesta’da nesk olarak geçer. Kitap ya da büyük bir

eserin her bölümü. Bazen tüm Avesta’yı anlatmak için de kullanılmıştır. “Avesta okumak” anlamında “Nesk okumak” tabiri de kullanılmaktadır. Dûsthâh, Avesta II/1065. Horde Avesta (Pehlevice Hortek Âvestâk/Âpistâk): Küçük Avesta demektir. Bu eser, Âzerbâd-ı Mârespendân tarafından II. Şapûr döneminde (m. 310-379) kaleme alınmıştır. Kiyâyî Nejâd, s. 85. Avesta’nın Almanca “bilmek, bilgi”

Sasanilere kadar sözlü gelenek yoluyla aktarıla gelen Avesta kitabı, Dînkerd’de anlatıldığına göre ilk olarak Erdeşîr zamanında kitap haline getirilmiştir. Bu çalışma Erdeşîr’in Zerdüşt dinine yaptığı büyük bir hizmet şeklinde kabul edilmektedir. Rivayete göre İskender, Avesta’nın Yunancaya çevirisi yapıldıktan sonra asıl nüshasının yakılmasını emretmiştir. Bu yakılma hadisesinden sonra parçalar halinde Avesta’nın mevcut olan metinlerinin toplanması talimatını mûbedân-ı mûbed makamına veren kişi Erdeşîr olmuş fakat Avesta’nın toplanması I. Hüsrev zamanında tamamlanmıştır.

Dînkerd’de Avesta’nın toplanması Tansar’a (ya da Tûser) nispet edilmiştir.387

Zerdüştîlerin kutsal kitabı kabul edilen ve çok az bir kısmı dışında kaybolan

Avesta, Zerdüştî rivayetlere göre Goştâsp’ın emriyle on iki bin sığır derisi üzerine (bazı

kaynaklarda altın sayfalar üzerine)388 din debîrî yazısıyla yazılmıştır. İskender’in (İskender-i Goceste/g)389 İran’ı fethi zamanında tıp, astronomi ve diğer ilimlerle ilgili kısımları Yunancaya aktarılarak eserin orijinali yakılmış ve denize atılmıştır. Eser, I. Belaş (51-78) zamanında bugün Avesta yazısı olarak adlandırılan yazıyla tekrar kaleme alınmıştır. Avesta, İran dillerinden biri kabul edilen ve eski Farsçaya yakın olduğu düşünülen bir dilde yazılmıştır. Zerdüştîlerin kutsal kitabının kaleme alındığı bu yazı dili, Sasaniler zamanında yaşayan bir dil olmadığı için mûbedler tarafından bile Avesta artık okunup anlaşılamıyordu. Bunun sonucu olarak eserin anlaşılabilmesi için,

Avesta’nın şerhi ve tefsiri şeklinde yazılan ve Zend390 adı verilen başka bir eser de anlamındaki “wissen” sözcüğü ile yakınlığı da olabilir. “Dipnotlar/H. Hatemi”, Mutahhari, Adl-i İlâhî, s. 437.

387 Rypka, s. 96-97; Mîrbâkırî Ferd, s. 50-51; Lukonin, s. 133. Tansar: Sasaniler döneminin dindar ve

doğru sözlü kişisidir. Hîrbedân-ı hîrbed lakabıyla da tanınmıştır. Asıl adı Behrâm Hûrzâd olan Tansar, mûbedân-ı mûbed makamında bulunan bir kimseydi. Erdeşîr-i Bâbekân döneminde müsteşarlık ve bakanlık yapmıştır. Tarihte Nâme-yi Tansar eseriyle şöhret bulmuştur. Kiyâyî Nejâd, s. 140.

388 Bazı kaynaklarda ise ceylan derisi üzerine yazıldığı bilgisi yer almaktadır. Kâdirî, Bâ Dânâyân-i Îrân-i

Bâstân, s. 248.

389

Goceste: Lanetlik, habis, melun. Ateşkedeleri yıktırması, kutsal kitap Avesta’yı yaktırması ve muğları öldürtmesi nedeniyle İskender hakkında Zerdüşt edebiyatında “Mel’ûn İskender” tabiri kullanılmıştır. İskender, İran’ın birliğini ve gücünü bozan bir kimse olarak değerlendirilmiştir. Fakat Şahnâme’de İskender, Zerdüşt edebiyatı eserlerindeki lanetli özellikleriyle değil de, bir İranlı şehzâde olarak yer almaktadır. Bu durum da, Firdevsî’nin eserini ortaya koyarken tümüyle Zerdüşt geleneğine dayanmadığının delili olarak görülmüştür. Bahâr, Costâri Çend Der Ferheng-i Îrân, s. 127-128; Yârşâtır, “Murûrî Ber Târîh-i Siyâsî ve Ferhengî-yi Îrân Piş Ez İslâm”, s. 188; Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 16.

390

Zend, Müslümanların tarihi açısından “zendik” ya da “zındık” sözcüğüne kaynaklık etmesi bakımından da önemlidir. Avesta’yı metne bağlı kalmadan yorumlayanlara “zendik” denilmiştir. İslâm dünyasında ise zındık kavramı, Sünnî geleneğe uymayan yorumlar için kullanılmıştır. “Eski İran Dini Zerdüştçülük” Dinler Tarihi Ansiklopedisi, s. 149. Mezdâîlik inancına tâbi olmayan ya da bu inançtan

kaleme alınmıştır. Andreas ise Avesta’nın Eşkaniler döneminde Aramîce harflerle yazıldığı fakat sonraları yeni harflere aktarıldığı inancındadır.391

Avesta’ya ait bu güne kadar gelebilmiş derlemeler MÖ VII. yüzyıla kadar

uzanmaktadır. Yüzyıllar boyu, sözlü olarak nesilden nesile aktarıla gelen Avesta’nın bu gelenekle taşınmasının nedeni kimi araştırmacılara göre, İran halkının bu kutsal eseri yazabilecekleri bir alfabeye sahip olmamasıdır. Bunun sonucunda İranlılar, MÖ VII. yüzyıldan MS III. yüzyıla kadar Avesta’yı ezberlemek suretiyle taşımıştır. MS III. yüzyılda eserin aktarılabileceği bir alfabe oluşturulmuş ve Zend Avesta adı verilen eser, Hindistan’da Avesta üzerine çalışan ilk batılı araştırmacı Anquétil Duperron tarafından XVIII. yüzyılda batıya tanıtılmıştır.392

Cemil Meriç’in “ihtiyar Asya’yla genç Avrupa arasında ışıktan bir köprü”393 olarak nitelediği Avesta’yı ele geçirmek için Duperron, Parsîliğe meyletmiş bir Fransız askeri rolüne bürünmüş ve Hindistan Zerdüştlerinden ders almış, sonunda bazı kitapları ve bu arada da Avesta’yı iki mendil ve iki gömleğine doldurarak Fransız Doğu Hindistan Cemiyeti’ne kaçırmıştır.394 Sadece ilim merakıyla açıklanamayacak olan ilgi çekici anekdot, batılıların doğu mirasına ait eserleri “taşıma”larının örneklerinden de biridir.

Günümüzde büyük ilgi gören eski İran inanışının kutsal kitabı olarak kabul edilen

Avesta konusundaki çalışmalarla batı dünyasının tanışması Anquétil Duperron’un

dönenler içinde kullanılan zındık kavramı, Tefezzulî’ye göre dinî metinleri şeriata ve geleneğe aykırı yorumlayanlara verilmiş bir isimdir. Dûsthâh, Avesta II/998. “Zandig” kavramı ilk olarak, miladî III. yüzyılda Kertir Kitabeleri’nde mani inanışı mensuplarını tanımlamak için kullanılmıştır. Bu kavram “düalist inanışa sahip olanlar, Zerdüşt’e ait Zend kitabını açıklamak için yazılan bir eser, inançsız ve mülhid, Mani ve Mezdek’in takipçileri, zahirde inanmış fakat gerçekte inançsız kişi” gibi farklı anlamlarda da kullanılmıştır. Zandig/zındık’ın çıkış noktasının, kadınların dinî rehberlik ettiği bir inanışı tarif için “zendîn” olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Nyberg bu kavramın “zand”dan alındığı ve zendîk kavramının da Yunanca gnostic kavramının karşılığında kullanıldığı inancındadır. Bahâr ise zandig kavramının Avestâî “zantay”a dayandığını ve “zan/bilmek” anlamına geldiğini belirtir. Bahâr, Costâri Çend Der Ferheng-i Îrân, s. 353-355.

391 Muhsin Ebu’l-Kâsımî, “Evistâ”, DMBİ, Tahran 1380 hş., X, s. 441.

392 Nefîsî, “Fars Edebiyatı”, s. 261; Uryân, “Kitâb ve Kitâbet Der Îrân-i Bâstân”, s. 216. Uryân, sözlü

biçimde nesilden nesile taşınan Avesta’nın o döneme kadar yazıya aktarılmayışını “gerekli görülmemesiyle” açıklamaktadır. Fakat eserin saldırılar sonucunda kaybolmakla yüzyüze kalması nedeniyle yazıya aktarılması kaçınılmaz olmuştur. s. 218.

393 Meriç, Bu Ülke, s. 148.

394 Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s. 103; Brown, “Avesta ve Zertuşt”, s. 263. XIX. yüzyılın ortalarından

itibaren İngiliz sömürgesi haline gelen Hindistan’da misyoner kökenli Batılı araştırmacıların Parsîlere ait metinlerle tanışmasıyla birlikte, geleneksel yapılarını koruyan Hindistan Zerdüştîleri de Batılı bakış açısından etkilenmiştir. Bu durum Hindistan Zerdüştîlerinin Hristiyan temelli bir din algısının etkisinde kalmalarına da zemin hazırlamıştır. Alıcı, s. 263.

(1731-1805) çalışmalarıyla gerçekleşmiştir. Hint kültürüne de ilgi duyan Duperron, yirmili yaşlarda Hollanda’da İbranice, Arapça ve Farsça öğrendikten sonra Hint’e gitmiş ve 1771 yılında ilk olarak Avesta’nın Fransızca tercümesini, 1801’de de elli

Upanişad tercümesini yayınlayarak Batı kütüphanesini zenginleştirmiştir. Duperron’un

bu çevirisini Kleuker de bazı notlarla Almancaya çevirmiştir. Sonraları Avesta üzerinde Westergaard, Burnouf, Haug, Spigel, Silvestre de Sacy ve Chr. Bartholomae (1855- 1925) gibi birçok araştırmacı tarafından da çalışmalar yapılmıştır.395

Hint, Doğu kadar Batı düşüncesi için de ilham kaynağı olmuştur. Batı’nın Hint coğrafyasıyla karşılaşmasında, Batılılar kendilerini şaşırtan bu düşünceye ait eserlerden çok sayıda çeviriler yapmıştır. Hint’i merak eden Batı, bu düşünce biçimiyle giriştiği kültürel alış verişler sırasında bir tahrif ve istismar da meydana getirmiştir. Konuyla ilgili Herder’in (1744-1803) İnsanlık Tarihinin Felsefesi eserinde Hind’le ilgili yaptığı tespitler önemlidir: “Brahmanlar Hintli’nin ruhunu öylesine inceltmiş, öylesine saflaştırmıştır ki, Hintlilerle Avrupalılar arasında yapılacak bir karşılaştırma, çok defa ikincilerin aleyhindedir. Dilleri de zariftir Hintliler’in, hareketleri de. Sakin, iyi kalpli, son derece temizdirler… Yaşayışları sadedir. Çocuklarını büyük bir şefkatle yetiştirirler, bütün inançlara saygı gösterir, yabancıların dinlerini hoş görürler. Ne yazık ki, o ülkenin şahane iklimi Hintli’yi fazla uysallaştırmış, fazla insanlaştırmıştır. Huzur içinde yaşarken maceracı kavimlerin istilasına uğramış, barışseverliğini çok pahalıya ödemiştir”.396

Zerdüşt’e ait olduğu kabul edilen tanrının övgüsü, tabiatın vasfı, dua, ahlâkî ve dinî meseleler gibi hususları içeren Avesta kitabı, Sanskritçeye yakın, Hind-Vedâî adı da verilen Bakteryân ya da Zend olarak isimlendirilen bir dille kaleme alınmıştır.397

Avesta’nın ilk defa 1771 yılında üç cilt kitap şeklinde Paris’te yayınlanmasıyla birlikte;

diğer insanlar nazarında Perslerin de kendilerine ait bir dinlerinin olduğu gerçeği unutulduğu için, bu çeviri insanları böyle bir eserin varlığından şüphe duyacak noktaya getirmiştir.398

395

Rypka, s. 50-51; Meriç, Bir Dünyanın Eşiğinde, s. 37-38; Huart, Îrân ve Temddûn-i Îrânî, s. 19.

396 Meriç, Bir Dünyanın Eşiğinde, s. 52. 397 Atalay, s. 4-5.

Bugün elde bulunan Avesta’nın el yazmasının milâdî 1268 ya da 1287 yılına ait olduğu düşünülmektedir.399

Avrupa’da 1771 yılında Avesta eseri yayınlanana kadar, eski İran’ın peygamberi olarak adlandırılan Zerdüşt, eski Yunan ve Rum dünyasında “büyük bir bilgin ve filozof” şeklinde tanınmaktaydı. Anquétil Duperron tarafından

Avesta’nın çevirisinin Avrupa’da yayınlanmasıyla birlikte, iki yüzyıla yakın bir

dönemde birçok araştırmacı bu eser üzerine araştırmalar yapmıştır. Bazı araştırmacılar çalışmalarına bir ömür vermiştir. “Eski İran’ın peygamberi” olarak tanımlanan Zerdüşt’ün öğretileri, bazı araştırmacılara göre sadece eski İran dünyasına hitap etmekle sınırlandırılamaz. Tarihsel süreç içerisinde birçok önemli şahsiyet gibi Zerdüşt’ün de öğretileri unutulmuş veya değiştirilmiş, kişiliği etrafında ise farklı anlatımlar oluşturulmuştur.400

Avesta’nın Avrupa’da yapılan bu çevirisinin anlaşılması ve kabul görmesi

yaklaşık bir buçuk asır boyunca, özellikle eski Hint inanışı ve Vedalar üzerine yapılan çalışmaların sonucunda mümkün olmuştur. Çalışmalar sonunda araştırmacılar, Sanskrit dilinin de yardımıyla Anquétil Duperron için anlaşılması mümkün olmayan mefhumları anlama imkânına erişti. Zira Zerdüşt inanışının anlaşılabilmesi için hem o döneme ait İran inanışının, hem de İranlılarla aynı kökenden gelen ve dilleri de birbirine benzeyen Hintlilerin inanışının da bilinmesi gerekir.401

Avesta, içerdiği Tanrının övülmesi ve tabiatın tasviri gibi bölümler nedeniyle de

edebî bakımdan önemli kabul edilmektedir. Gatalar’da yer alan güzel ritmik söyleyişler, yakarış ifadeleri ve ruhsal şiirler o dönemin dinî hissiyatını göstermesi bakımından son derece değerlidir.402

Bugün Zerdüşt Edebiyatı şeklinde de adlandırılan Avesta Edebiyatı, Zerdüşt inancı mensuplarının Sasanilerin yıkılışı ve İslâm’ın İran’a yerleşmesi sonrasında Pehlevice ve Pâzend diliyle vücuda getirdikleri ya da Farsçaya aktardıkları eserler için kullanılan bir tabirdir. Bu alanda yapılan çalışmalar daha çok Avesta anlatıları,

399

Zerşinâs, Zebân ve Edebiyyât-i Îrân-i Bâstân, s. 22.

400 Târâpûrvân, “Felsefe-i Mezheb-i Zertüşt”, s. 877-878. “Hristiyanlar başka türlü anlar Zerdüşt’ü, dinsiz

başka türlü, Mecusiye, Museviye, filozofa, din bilginine apayrı şeyler söyler Avesta. Bize gelince… İslâm’ın gümrah ruhu, ateşgedelerin titrek ışığını söndürdükten sonra, mubidler Hint’e göçer. Zerdüştçülük soluk bir hatıradır artık, günden güne unutulan bir hatıra”. Meriç, Bu Ülke, s. 148.

401 Larnes Brown, “Avesta ve Zertuşt”, (Çev.: Ferhâd Âbâdânî), Berresîhâ-yi Târîhî, 1345 hş., Sayı: 5-6,

s. 264, 266.

Pehlevice ve Pâzend dili risalelerinden oluşmaktadır. Günümüze kadar ulaşan Avesta edebiyatı eserlerinde, Zerdüşt ahlâkının dinî ve felsefî inanışı ile ve bazı ibadet ve davranış biçimleriyle ilgili bilgilere ulaşmak mümkündür. Bu bilgilere ek olarak bazı tarihsel ve coğrafî konulara ilişkin veriler de eserlerde yer almaktadır.403

Değişen zaman ve dilin etkisiyle, bu eserlerin tam anlaşılabildiğini söylemek güçtür. Özellikle İslâm sonrası edebiyatta, eskilerin o eskimeyen edebiyatlarının izlerini sürmek son derece heyecan verici olacaktır. Fakat bu alanda yeterli çalışmalar yapılmış değildir. Daha çok yazıya geçirilme veya yayınlanma tarihlerine dayanarak ait oldukları dönem hakkında tahminler yürütülen eserlerin, gerçekten ait oldukları dönemi net biçimde belirlemek, sözlü İran geleneğinin zenginliği hatırlandığında mümkün görünmemektedir. Zerdüşt Edebiyatı yaklaşık milâdî X. yüzyılda İran’dan göç ederek Hindistan bölgesine yerleşen Zerdüştîlerin ortaya koyduğu çabalarla şekillenmiştir. Fars dilindeki bu edebiyat dört başlık altında tasnif edilebilir:

1- Tam olarak günümüze ulaşmış ve bu edebiyatın özünü teşkil eden risaleler:

Zerduştnâme404

ve hicri VII. yüzyılda Moğollar döneminde yaşamış olan

Zerduşt Behrâm Pejdu’nun Hezec bahrindeki Ardâvîrâfnâme eseri, Mînû-yi

Hired ve Sed Der Nesr ve Sed Der Bundehişn gibi.

2- Avesta’dan çevrilen fakat tam olmayan kısımlar ve ravilerin mektupları.

3- Zerdüşt inanışıyla doğrudan ilgili olmasa da tarihe ilişkin olan eserler.

Şâhnâme, Mukaddimehâ-yi Şahnâme, Dâstân-i Cemşîd ve Nahîd gibi.

4- Bugün anlaşılması güç olan, Pâzend dilinde bazı dualar. Sî Rûze, Ormuzd Yeşt,

Hûrşîd Niyâyiş gibi.405

Zerdüşt inancındaki bazı hususlar Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim’in öğretileri ile benzerlik göstermektedir. Zerdüşt öğretilerinin Hz. Muhammed tarafından da teyid edildiğine ilişkin bazı saptamalar da yapılmıştır. Zerdüşt, Hindu, Budist Doğu

Kutsal Metinlerinde Hz. Muhammed adlı eserde bu benzerlikler şöyle sıralanmaktadır:

403 Rızâzâde-yi Şafak, s. 32.

404 Zerdüşt’ün hayatına ilişkin anlatımlardan oluşan bu eser üzerine E. W. West, F. Rosenberg, C. Rempis

ve H. Masse gibi batılı araştırmacılarca çalışmalar yapılmıştır. 1904 yılında Rosenberg tarafından (le livre de Zoroastre, Petersbourg 1904) Fransızca çevirisi yayınlanan eserin Farsçadaki yayını ise Muhammed Debîr-i Siyâkî tarafından Zerâtuştnâme (Tahran 1338 hş.) adıyla gerçekleştirilmiştir. Âmûzgâr, “Edebiyyât-i Zerduştî Be Zebân-i Fârsî”, s. 176.

1- Evrenin altı zaman dilimi içerisinde aşamalı olarak yaratılması. Ahura Mazda ilkin gökleri, sonra sırasıyla suyu, yeri, bitkileri, hayvanları ve insanları yaratmıştır.

2- Beşer: Maşâya ve Maşâyana (erkek ve dişi) adıyla bilinen bir çiftten meydana gelmiştir. Maşâyâ erkek manasını taşır.

3- Yaratıcının Nuh tufanıyla varlığı yok edeceğini bildirmesi.

4- Nuh’un (Yim) ilk şeriat getiren peygamber kabul edilmesi. Vendîdâd’da406 (Vendîdad Fargard, II, 4) Nuh’un peygamberlik görevini başaramaması nedeniyle Zerdüşt’ün ikinci şeriat koyucu olarak gönderildiği düşünülmektedir.

5- Mesih ve diğer peygamberlerin, gelecekte gönderilecek bir elçinin gelişini haber vermesi gibi Zerdüşt de kendisinden sonra Soşyant’ın (Soişgant âlemlere rahmet anlamına gelir) geleceğini haber vermektedir.407