• Sonuç bulunamadı

Savuşturma Yasası

Belgede Kur'ân'a göre azlık ve çokluk (sayfa 140-150)

2. MÜMİN AZLIĞIN ÜSTÜN OLMA DURUMU

2.2. İktidara Giden Yolda İlâhî Yasalar

2.2.2. Savuşturma Yasası

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “…Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının

kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.”663Yine: “…Eğer Allah, bir kısım insanları

(kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.”664Buyurmaktadır.

Bu iki ayet hak-batıl arasındaki savuşturma kanunudur. Her ikisi de Allah’ın – kuvvetlerin birbirlerini savuşturması açısından, konjoktürel denge ve gürültülü patırtılı, çalkantılı ve hızla akan hayatın akıntısı içinde çaba sarfetmek bakımlarından-

yeryüzündeki yüce hikmetini açıklığa kavuşturmaktadır. Burada üzerinde karınca sürüleri gibi insan kaynayan uçsuz-bucaksız hayat alanı gözler önüne seriliyor. Bu insan

661 Kardâvî, Yusuf, Evleviyyâtü’l-Hareketi’l-İslâmiyye fi’l-Merhaleti’l-Mugbile, s. 53–54.

662 Tevfik Muhammed Sebü’, Nüfûs ve Dürûs fî İtâri’t-Tasvîri’l-Kur’âniyyi, s. 368–369. (Kısaltılarak) 663 Bakara 2/251

kalabalıkları kesintisiz bir karşılıklı savunma, yarışma ve aralarında itişerek hedefleri peşinde koşuşma halindedirler. Bütün bu olup-bitenler süreci içinde o yüce, hikmet sahibi ve önceden tasarlayıcı (mudebbir) el, bu kalabalıkların tümünün iplerini elinde tutarak aralarında çatışan, yarışan, itişen insan yığınlarını son aşamada hayra, dirliğe, yapıcılığa ve gelişmeye doğru yönlendiriyor.665

Bu iki ayetin tefsiri hakkında bazı müfessirlerin görüşlerini şöyle aktarabiliriz: Taberî: “Eğer Allah, iman ve itaat ehli vasıtasıyla şirk ve isyan ehlini savmasaydı

yeryüzünde bozgunculuk olur, orada bulunanlar Allah’ın yalnızca kendilerini

cezalandırmasıyla helak olur ve orada fitne çıkardı. Fakat Allah bütün yaratıklarına karşı lütuf sahibi ve yaratıklarından fâcir olanı iyi olanla, âsi olanı da itaatkâr olanla savmak sûretiyleonlara karşı kadirdir.”666

Kurtubî İbn Abbas’tan rivayet ederek yaptığı tefsirde şöyle der: “Allah, düşmanı

Müslüman ordularla savmasaydı, müşrikler üstün gelir, böylece müminleri öldürürler, ülkeleri ve mescitleri tahrip ederlerdi.”667

Seyyid Kutub: “Eğer Allah kötü insanların kötülüğünü, başka birtakım insanlar

aracılığıyla savıp önlemeseydi hayat bozulur ve yaşanmaz hale gelirdi. Bunun yanısıra eğer insanlar arasında Allah tarafından öyle yaratılan fıtrî yapılarının gereği olarak menfaat ve kısa vadeli, yüzeysel amaçlar çatışması olmasaydı, bütün enerji birimleri özgür biçimde yarışmaya, yenişmeye ve karşılıklı meşru savunmaya girişir, böylece insanlar tembelliği ve aylaklığı üzerinden silkeleyip atar, potansiyel enerji kaynaklarım tam kapasite ile harekete geçirir, sürekli biçimde uyanık, faal, yeryüzünün üstündeki ve altındaki kaynakları ortaya çıkarma, onun çeşitli güçlerini ve gizli hazinelerini keşfedip kullanma çabasını harcar durumda olurdu.

Gerçi son aşamada dirlik, huzur, hayır ve gelişme gerçekleşir. Fakat bu olumlu gelişmelerin görülebilmesi için iyilik yanlısı, doğru yol yolcusu ve fedakâr bir cemaatin, sıkı dayanışmalı bir insan topluluğunun ortaya çıkması gerekir. Bu cemaat, yüce Allah'ın kendisine açık açık anlattığı hakkı, kendisini Allah'a ulaştıracak yolu kesin bir şekilde bilir. Yine bu cemaat batılı ortadan kaldırarak yeryüzünde hakkı egemen kılmakla yükümlü

665 Zebâdî, Menhecü’l-Kur’âni’l-Kerîm fî Medhi’l-Kılle ve Zemmi’l-Kesra, s. 190. 666 Taberî, Tefsîru’t-Taberî, II, 403.

olduğunu, bu soylu görevi yerine getirmedikçe, bu uğurda sırf Allah'ın emrini yerine getirmek ve O'nun hoşnutluğunu elde etmek amacı ile dünyada önüne çıkacak her sıkıntıya katlanmadıkça yüce Allah'ın azabından asla kurtulamayacağını da bilir.

Bu çatışmalı hengâmede yüce Allah hükmünü yürütür, takdirini pratiğe uygular; hakka, hayra, dirliğe ve huzura söz üstünlüğü kazandırır; bu çatışmanın, bu yarışın ve bu karşılıklı savunmanın olumlu birikimini, hayır yanlısı ve yapıcı olan gücün avucuna koyar, kazanç hanesine yazar. O hayır yanlısı ve yapıcı güç ki, giriştiği bu çatışma sırasında içindeki en soylu, en onurlu, kendisini hayatta erişebileceği en yüce kemal düzeyine yükseltecek itici yetenekler harekete geçmiş, ortaya çıkmıştır.

İşte bu sebeple Allah’a güvenen az grup sonunda galip gelir ve muzaffer olur…Bu, yeryüzünden fesadın savılmasında ve iyiliğin hayata hakim olmasında Allah’ın yüce iradesini temsil etmesi sebebiyledir. Şüphesiz ki bu grup, muzaffer olmaya layık olan yüce bir gayeyi temsil ettiği için galip gelir.”668

Kuşkusuz kötülük ve sapıklık güçleri şu yeryüzünde hareket etmektedirler. İyilikle kötülük, hidayetle sapıklık arasındaki savaş ise kesintisiz sürmektedir. Yüce Allah'ın insan türünü yarattığı günden beri iman ve zorbalığın, despotluğun güçleri arasında sürekli bir çarpışma vardır.

Kuşkusuz kötülük özü itibariyle serkeştir, azgındır. Batıl vurucu silahlara sahip olur. Hiçbir şeyden sakınmadan her şeyi ezip geçer. Korkmadan öldürücü darbeler indirir. İbadet yerlerinin tümü ister Hristiyanlara, ister Yahudilere isterse de Müslümanlara ait olsun -kutsallıklarına ve Allah'a ibadet için ayrılmış bulunmalarına rağmen- her zaman yıkılma ile karşı karşıya kalırlar. Çünkü batıla göre buralarda Allah'ın adının anılmış olması bir ayrıcalık sayılmaz.. Allah’ın insanları birbirleriyle savması ancak buraları yıkımdan koruyabilir. Yani inancı koruyanların, inancın saygınlığını tanımayan, inancı benimseyenlere haksızlık eden düşmanları savmaları buraları yıkılmaktan korur.669

“Çünkü batıl şımarıktır. Kendisine saldıran, kendisini püskürten denk bir kuvvetle

karşılaşmadıkça azgınlığından vazgeçmez, saldırganlığından geri kalmaz. Hakkın sırf hak oluşu düşmanların ona saldırmasına engel oluşturmaz. Aksine hakkı koruyan, onu savunan

668 Kutub, Zilâl, I, 264–265.

bir gücün bulunması zorunluluktur. İnsan bu özelliklere sahip bildiğimiz insan olduğu sürece değişmez genel bir kuraldır bu.”670

Hakk’ı temsil edenlerin mutlaka, kendisini batılın ve batıl ehlinin azgınlığından koruyacak bir güce sahip olması gerektiği de savuşturma yasasının bir gereğidir. Bu sebeple Allah şöyle buyurmaktadır: “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar

kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.”671

Allah, hak ehline batılın ve batıl ehlinin ortadan kaldırılması için cihadı emretmiştir. Bu konuda birçok ayet vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya

hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.”672

“Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.”673

“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.”674

Hakkın Batılı Savuşturması ve Hakkın ve Hak Ehlinin Galip Olması Konusunda Allah’ın Yasası:

Allah şöyle buyurmaktadır: “…Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar.

Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.”675Zemahşerî ayet hakkında şöyle demiştir:

“Allah’ın batılı yok etmesi ve hakkı kelimeleriyle yani, vahyiyle ve kazasıyla sabit kılması şu ayette buyurulduğu gibi onun süregelen yasasıdır: ‘Bilakis biz, hakkı bâtılın

670 Kutub, Zilâl, IV, 2425. 671 Enfâl 8/60

672 Tevbe 9/38 673 Bakara 2/193 674 Enfâl 8/39 675 Şûrâ 42/24

tepesine bindiririz de o, bâtılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, bâtıl yok olup gitmiştir.’

(el-Enbiyâ’, 21/18)”676

Râzî’nin tefsirinde de bu durum şu şekilde ifade edilmiştir: “Allah’ın batılı geçersiz

kılması ve hakkı yerleştirmesi, onun süregelen yasalarındandır.”677

Müminlerin Yardım Görmesi Hususunda Allah’ın Yasasını İfade Eden Kur’ân Nassları:

Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp

kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.”678

Kurtubî, “Bu, Allah’ın önceden geçen yasasıdır.” Ayetinin tefsiri hakkında şunu demektedir: “Allah’ın daha önce geçmişteki âdeti ve yolu, düşmanlarına karşı dostlarına

yardım etmektir.”679

İbn Kesîr de tefsirinde şöyle demektedir: “Bu, Allah’ın yaratıkları hakkındaki yasası

ve âdetidir. Hak ile batılın ayrışacağı yerde küfürle iman ne zaman karşı karşıya gelse, küfre karşı imana Allah’ın yardımı mutlaka yetişir. Allah’ın Bedir gününde yaptığı gibi hakkı yüceltirken batılı alçaltır.”680

Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki senden önceki peygamberler de

yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi.”681Bu ayetin tefsiri hakkında şu söylenmiştir:

Allah’ın kelimelerinden kasıt, dünya ve ahrette mümin kullarına yardım edeceğini takdir etmesidir. Bu, Allah’ın şu sözüne benzer: “Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz

vermişizdir: Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.”682

676 Ebu'l-Kasım Mahmud İbn Ömer ez-Zemahşeri el-Harezmî,

el-Keşşâf an Hakâikı't-Tenzîl veUyuni'l- Ekâvîl fî Vücühi't-Te'vil, IV, 222.

677Tefsîru’r-Râzî, XXVII, 168. 678 Fetih 48/22

679 Kurtubî, Tefsîru’l-Kurtubî, XVI, 280. 680 İbn Kesîr, Tefsîr-u İbn Kesîr, IV, 192. 681 En’âm 6/34

Zemahşerî şöyle demektedir: “Maksat; Dünya’da sıcak savaşlarda ve tartışma

makamında düşmanlarına üstün gelecekleri, ahrette de onlara karşı üstün oldukları vaadidir.”683

“Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.”684

“Allah böyle hükmetmiştir ve değiştirilemeyen, engel olunamayan ve karşı konulamayan kaderinde ve ilk kitabında ‘muhakkak ki zaferin dünyada ve ahrette kendisine, kitabına, resûlüne ve mümin kullarına ait olduğunu’ yazmıştır”.685

“Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.”686

İbn Kesîr: “İşte Allah’ın eski ve yeni yaratıkları hakkındaki yasası budur. Şüphesiz o,

dünyada inanan kullarına yardım edecektir, onlara eziyet edenlere karşı gözlerini aydın edecektir.

Süddî der ki: Allah’ın herhangi bir kavme göndermiş olduğu hiçbir resul yoktur ki kavmi onunla savaşmamış olsun veya hakka çağıran bir inananlar topluluğu göndermemiş olsun ki kendileriyle savaşılmamış olsun. Allah o nesli yok ettikten sonra onlara yardım edecek, dünyada iken kendilerine bunları yapanlardan kanlarını isteyecek bir başka kavim gönderir. Peygamberler ve müminler, dünyada savaşmışlardır, dünyada galip gelen, kendilerine yardım edilenler de onlardır.”687

“Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. Müminlere yardım etmek de bize düşer.”688Ayetinin tefsirinde şöyle denmektedir:

683Zemahşerî, Tefsîru’z-Zemahşerî, IV, 67. 684 Mücâdele 58/21

685 İbn Kesîr, Tefsîr-u İbn Kesîr, IV, 229 686 Gâfir 40/51

687 İbn Kesîr, Tefsîr-u İbn Kesîr, IV, 83–84. 688 Rûm 30/47

“Burada müminler için Allah’ın kendilerine yardım etmesini hak edecekleri bir lütuf ve onurlandırma vardır. Ayetin zahiri resüllerden sonraki ümmetleri de kapsamak üzere dünyada ve bütün müminler için genel olduğu yönündedir.”689

Allah’ın yardımının gelmesinin şartları da vardır. Bunları şöyle ifade edebiliriz: Yüce Allah mesajını yüklenen ve onu koruma pozisyonunda olan kimselerin

beceriksiz "tembeller" olmalarını dilememiştir. Büyük bir vurdumduymazlıkla davranan, bir sıkıntıya uğradıkları ya da bir saldırı ile karşı karşıya kaldıkları zaman, sadece namaz kılmak, Kur'an okumak ve Allah'a dua etmenin dışında hiçbir çaba sarfetmeden gayet kolay biçimde zafer kazanan kimseler olmalarını istememiştir.

“Evet, namaz kılacaklardır. Kur'an okumaları, bollukta ve darlıkta dua ederek Allah'a yönelmeleri gerekecektir. Ama tek başına bu tür bireysel ibadetler onların Allah'ın

mesajını omuzlamaya lâyık kimseler olmalarını sağlamaz. Bunlar savaş için önceden hazırladıkları azık, çarpışma esnasında kullanmak üzere depoladıkları gıda, batıla karşı koyarken güvenip dayandıkları cephane niteliğindedirler. Bunu, takva, iman ve Allah'a bağlılık duygularıyla arttırırlar.

Yüce Allah, mü'minlere yönelik savunmasının bizzat kendi elleriyle gerçekleşmesini, böylece savaş meydanında olgunlaşmalarını dilemiştir. Çünkü tehlikeyle karşı karşıya kaldığı, savmak ve savunmak durumunda olduğu, saldırgan kuvveti püskürtmek için var gücünü topladığı durumların dışında, insanın bünyesinde yeralan potansiyel enerji her zaman uyanıp harekete geçmez. Bu durumda insanın bedensel yapısında yeralan her hücre rolünü oynamak için kendisine bahşedilen yetenekleri devreye sokar, ortak operasyon için diğer hücrelerle dayanışma içine girer, sahip olduğu yetenekleri son noktaya kadar kullanır, özünde barındırdığı gücü sonuna kadar harcar. Kendisi için takdir edilen en son noktaya, kendisi için hazırlanan kemal derecesine ulaşır.

Allah'ın davasını yüklenen bir ümmetin tüm hücrelerinin uyanması, tüm güçlerinin toplanması, tüm yeteneklerinin işlevini yerine getirir durumda olması, tüm enerjilerinin biraraya gelmesi gerekmektedir. Bu ümmetin gelişmesini tamamlaması, olgunlaşması, bunun sonucunda da o büyük emaneti yüklenip gereğini yapması için bu bir

zorunluluktur.”690

689Alûsî, Tefsîru’l-Âlûsî, XXI, 52.

Resûlüllah (S)’ın ashabını böyle yetiştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Daha büyük bir yardım için müminlere yardım gecikebilir:

Tıpkı Mekke’nin fethinde olduğu gibi, en büyük zaferi hak etmeleri ve ona

kavuşmaları için gerekli olan yapılanma sağlandıktan sonra; Allah onlara daha büyük, daha mükemmel, daha sürekli ve pratik hayatta ve umumi insanlar içinde daha etkili bir zafer murat ettiği için müminlere yardımını geciktirebilir. Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.”691

“…Mekke’nin fethinden sonra İslâm’a insanlardan bir çok gruplar yoğun bir şekilde giriyorlardı; insanlar birer ikişer İslâm’a girdikten sonra, kabileler İslâm’a toptan giriyorlardı.”692

Hak ehli ile batıl ehli arasındaki savuşturma yasasının nöbetleşe olması da Allah’ın yasalarından birisidir:

Allah şöyle buyurmaktadır: “…O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz

(zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.)…”693

Ayette geçen günlerden maksat: “Zafer ve başarı zamanları ve bu zamanların

müminlerle ve düşmanlar arasında dönüşümlü olmasıdır. Yani, zafer ve üstünlük bir defa müminlerin lehine, diğer bir defa da düşmanların lehine döner. Bu dönüşüm, hak ehli ile batıl ehli arsındaki savuşturma konusunda Allah’ın yasalarından birisidir. Bu dönüşümün hak-batıl arasında nöbetleşe olmasında şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü haklı olan için kesin ve garanti olan şey, akibetin eninde sonunda kendi lehlerine olduğudur. Fakat gerçekte dönüşümün iki tarafın çalışmalarına bağlı olduğunun bilinmesi gerekir.

Sebeplerini tanıyıp tam anlamıyla hakkına riayet etmeyen kimseler için üstünlük sözkonusu olmaz. İki taraf arasında üstünlük ve zafer konusundaki dönüşüm, kişiyi birleşmeye,

sebata, sağlıklı düşünmeye, sağlam azmetmeye, tam hazırlıklı olmaya ve gücü yettiği kadar kuvvet hazırlamaya götüren amellere bağlı olunca, müminlerin üstünlük ve zafer için

691 Nasr 110/1–3

692Zemahşerî, Tefsîru’z-Zemahşerî, IV, 810–811. 693 Âl-i İmrân 3/140

gerekli olan bu işleri ve bunlara bağlı olan şeyleri yapmaları gerekir ki nöbet düşmanlarına değil, kendilerine gelsin.”694

“Bir dönem insanlığın komutası tamamen doğunun elindeydi. Romalılar ve Yunanlılar ortaya çıkınca komuta Batı’ya geçti. Sonra onu, doğuya; Mûsevî, Îsevî ve Muhammedî risâletlerin bulunduğu doğuya iade etti. Sonra doğu büyük bir uykuya daldı ve Batı yeniden atağa kalktı. Nöbet, Allah’ın yaratıkları hakkındaki yasası gereği ikinci bir defa Batı’ya geçti.. Bu durumda sıra Doğu’ya gelmektedir.

Bu hiçbir şekilde hayal değildir. Aksine o, doğru tarihin hükmüdür. Eğer bu gerçekleşmezse: “… Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü

(şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.”695,696

Allah şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem

dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.”697

Zemahşerî, tefsirinde şöyle demektedir: “Kuşkusuz Allah Teâlâ, iki yurtta tamamen

onları, muhaliflerine karşı zafer ve huccetle üstün kılar. Allah’tan bir imtihan olmak üzere bazen dünyada mağlup olsalar da, âkibet onların lehinedir.”698

Âlûsî de şöyle der: “Kuşkusuz biz resüllerimizi ve onlara tabi olanları dünya

hayatında hüccetle, zaferle ve onlar için kâfirlerden intikam alarak üstün kılacağız. Burada, imtihan olmak üzere üstünlüğün bir şekilde kâfirlere verilmesinde şaşılacak bir durum yoktur. İmtihan olmak üzere üstünlüğün kâfirlere geçmesi, yasaya halel getirmez. Zira ibret genellikle akibetlerde görülür.”699

Burada şöyle bir soru akla geliyor: Allah önceki kavimlerde olduğu gibi niçin mucizelerle ve ayetlerle kâfirlerden intikam almıyor?

694Reşit Rıza, Tefsîru’l-Menâr, IV, 147–148. 695 Mâide 5/54

696 Bennâ, Hasan, Mecmûat-ü Rasâil, s.276. 697 Gâfir 40/51

698 Zemahşerî, Tefsîru’z-Zemahşerî, IV, 172. 699Alûsî, Tefsîru’l-Âlûsî, XXIV, 76.

Bu soruya cevap verebilmek için mutlaka bu dinin doğasının ve yolunun bilinmesi gerekir. Allah şöyle buyurmaktadır: “Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam

alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister.”700

Allah “hidayeti; gayretin, kabul etmenin ve olumlu yanıt vermenin bir meyvesi kılmayı

dilemiştir. Beşer hayatındaki hayat sistemini gerçekleştirmeyi, beşerî gayret vasıtasıyla ve beşerî güç sınırları dâhilinde tamamlamayı dilemiştir.Bunların tümüne, insanın sarf ettiği çaba oranında ve pratik hayat koşulları dâhilinde ulaşmasını dilemiştir.”701

İlâhî nizamın gerçekleşmesi ancak, ona tam anlamıyla inanan bir topluluğun yüklenmesi, güçleri oranında ona uygun hareket etmeleri, onu hayatlarının ödevi ve en büyük gayeleri edinmeleri ile mümkündür. Ayrıca diğer insanların da kalplerinde ve pratik hayatlarında gerçekleşmesi için çaba sarf etmeleri ve bu gaye için hiçbir çabadan ve hiçbir enerjiden kaçınmamaları ile mümkün olur. Bu topluluk hem kendilerinin hem de

başkalarının ruhlarındaki beşerî eksiklikler, heva ve bilgisizliklerle mücadele eder. Bu metoda karşı koymak için beşeri eksiklik, heva ve bilgisizliği kışkırtanlara karşı mücadele eder. Bütün bunlardan sonra bu metodu, beşer fıtratının gücü oranında gerçekleştirmiş olur. Üstelik insanları fiilen bulundukları noktadan ele alır. Bu metodun aşamalarında ve

uygulanışında insanların pratik durumlarından ve bu olgunun gereklerinden hiçbir zaman habersiz olmaz. Sonra bu topluluk sarf ettiği çaba, başvurduğu hareket yöntemleri ve bu yöntemleri seçmekteki isabeti oranında kendi içinde ve insanların nefislerinde savaşta bazan zafer kazanır bazan da bu savaşta yenik düşer. Herşeyden, her çabadan ve her araçtan önce burada, bir başka önemli husus yer almaktadır. O da, bu topluluğun bu gaye için herşeyden soyutlanması, bu metodun gerçeğini bizzat temsil etmesi, bu metodu koyan yüce Allah ile sürekli ilişki içinde olması, O'na bağlanması ve O'na güvenip

dayanmasıdır.702

“Hak ehli Allah Teâlâ’nın, yasasını yürürlüğe koymasını bekleyerek, çalışıp yorulmadan tembel tembel oturmazlar. Aksi takdirde onlar hakkı temsil etmiş olmazlar, tembel tembel oturarak hak ehli olmuş olmazlar.”703

700 Muhammed 47/4 701 Kutub, Zilâl, I, 526.

702 Kutub, Zilâl, I, 528. (Kısaltılarak) 703 Kutub, Zilâl, II, 1091.

“Hak, kendisini yükseltecek kararlılıklara, kendisini götürecek dirseklere, hakkın karşısında eğilen kalplere, onunla bağ kuracak ruhlara vs.. ihtiyaç duyar… Şüphesiz ki Allah’ın dünya hayatındaki yasası gereği hak, beşerî gayrete ihtiyaç duyar.”704

Belgede Kur'ân'a göre azlık ve çokluk (sayfa 140-150)