• Sonuç bulunamadı

Peygamberlerin Çağrılarına Karşılık Ümmetlerin Tavırları Karşısında Allah’ın Yasası

1. MÜMİN AZLIĞIN ÖVÜLMESİ VE İKTİDAR VAADİ

1.1. Peygamberlerin Çağrılarına Karşılık Ümmetlerin Tavırları Karşısında Allah’ın Yasası

Kur’ân’ı okuyan şunu açıkça görür ki; Allah’ın hikâye ettiği nebî ve resûl kıssaları, onların çağrıları, karşılaştıkları muhalefetler, savaşlar, uğradıkları suikastlar, kavmin davet karşısında işbirliği yapmaları, tehdit savurmaları, tek bir cepheden saldırmaları, daima silahsız ve zayıf yoksullarla, güçlü, her türlü imkâna sahip azgın, zorba ve varlıklı gruplar arasında geçen savaşlar tek bir neticeyle sonuçlanıyor. O da nebevî çağrının ve

yoksulluklarına ve zayıflıklarına rağmen davetçilerin zaferi, güçlerine ve kuvvetlerine rağmen güçlü zenginlerin, meliklerin ve zorbaların ya helâkı, ya bu çağrıya boyun eğmeleri ya da davete icâbet etmeleri. Bu, sürekli böyle devam ede gelen bir durumdur… Şüphesiz ki bu, hakkın gücü ve baki olmaya layık olması; batılın zayıflığı, sığlığı, dağılmaya ve yıkılmaya elverişli olması nedeniyle böyle olmaktadır. Şu ayetler buna işaret etmektedir:

“De ki: ‘ Hak geldi, batıl ortadan kalktı.’ Zaten batıl ortadan kalkmaya

mahkûmdur.”524

“Gerçeği batılın başına çarparız ve onun beynini parçalar; böylece batıl ortadan kalkar. Allah’a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü yazıklar olsun size.”525

“Allah hak ve batıl için şöyle misal verir: Köpük uçup gider, insanlara fayda veren ise yerde kalır. Allah bunun gibi daha nice misaller verir.”526,527

Bu, Allah’ın bütün peygamberlere uyguladığı yasası olmuştur:

KavmiNuh (as)’a şöyle der: “Sana mı inanacağız? Sana en rezil kimseler uymaktadır,

dediler.”528O da çaresizlikten Allah’a sığınıp ona yalvararak şöyle der: “Keşke size yetecek

bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam, dedi.”529 524 el-İsrâ 17/81

525 Enbiyâ 21/18 526 er-Ra’d 13/17

527 Nedvî, Ebu’l-Hasen Ali el-Husenî, en-Nübüvve ve’l-Enbiyâ fî Dav’il-Kur’ân, s. 110–111. 528 Şuarâ 26/111

Şuayb(as)’ın kavmi de ona şöyle söyler: “Dediğin şeyden fazla bir şey anlamıyoruz, şüphe yok ki seni zayıf bir durumda görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim gözümüzde pek itibarın da yoktur, dediler.”530

Firavun da kendisi ve Musa(as) hakkında küstahça ve açık bir şekilde şöyle der:

“Firavun kavminin arasında şöyle seslendi ve dedi ki; ‘Ey kavmim! Şu Mısır’ın mülkiyeti

ve memleketimde akan şu nehirler benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yahut, ben zavallı ve nerdeyse konuşamayan bu kimseden daha üstün değil miyim? Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardım edecek melekler gelmeli değil mi?”531

Peygamberlerin gönderildiği ümmetlere gelince bunların nimetler içinde ve durumlarının her bakımdan gayet iyi durumda olduğu görülüyor.

Hûd(as) kavmine şöyle dedi:

“Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size o vermiştir.”532

Salih(as) da kavmine şöyle diyor:

“Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız?”533

Şuayb(as)’ın kavmine sözü ise şöyle oldu:

“Doğrusu ben sizi bolluk içinde görüyorum.”534

Fakat sonuç ne oldu? Şimdi bunlarla ilgili olarak Allah’ın sözlerinden bir demet okuyalım:

“Onlardan önce nice nesilleri535 yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış,

529 Hûd 11/80 530 Hûd 11/91 531 Zuhruf 43/51–53 532 Şuarâ 26/132–134 533 Şuarâ 26/146-149 534 Hûd 11/84

535Nesiller diye tercüme ettiğimiz el-Karn kelimesi insanlardan bir ümmet anlamına gelmektedir. Çoğulu

altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve artlarından başka bir nesil yetiştirdik.”536

İmam İbn Kesîr şöyle demektedir: “Mal, evlat, ömür, geniş nüfuz, zenginlik ve ordu

bakımlarından (onlara nimetler vermiştir). Bu sebeple ‘Onların üzerine gökten bol ( yani peş peşe) yağmur yağdırmış,’ , ‘Altlarından ırmaklar akıtmıştık (Gökten inen sularla yerden fışkıran pınarları çoğaltmış yani onlar için bir araya getirmiştik)’ , ‘Fakat onları günahlarından ötürü (yani işledikleri yanlışlar ve kötülükler sebebiyle) yok ettik’

,’Artlarından başka bir nesil yetiştirdik yani öncekiler sanki giden dün gibi gittiler ve onları tarih yaptık. Onlardan sonra başka bir nesil getirdik ki öncekiler gibi yaparak helak olup olmayacaklarını deneyelim. Böylece sizler de ey muhataplar! Onların başına

gelenlerin sizin de başınıza gelmesine karşı dikkatli olun! Yalanladığınız resul Allah’ın yanında onların resullerinden daha değerli iken siz Allah’ın karşısında onlardan daha güçlü değilsiniz. Yine siz, Allah’ın lütfu ve ihsanı olmasaydı hemen hesabı görülüp cezalandırılmaya daha layık olurdunuz.537

Seyyid Kutup da şunu söylüyor: “Kavminden bir grup Resûl’ün davetine icabet etmiş, onun aracılığıyla kendilerine gelen şeye inanmışlardı… olması gerektiği gibi yalnızca Allah’a tapmışlar ve boyunlarından herhangi bir yaratığa hesap verme yularını çıkarmışlardı.. Böylece Müslüman oldular..“Müslüman bir ümmet” oldular. Onun kavminden başka bir grup davete icabet etmeyip onun getirdiği şeyi inkâr ettiler,

Allah’ın dışında onun yaratıklarına hesap verme durumunda oldular ve İslâm’a girmeyerek câhiliyede kalmaya karar kıldılar. Bu sebeple “müşrik bir ümmet” oldular. Tek kavim Resûl’ün daveti karşısında iki ümmete ayrıldı: Müslüman ümmet, müşrik ümmet. Bu tek kavim aynı kökten ve aynı ırktan olmakla beraber risaletten önceki gibi tek bir ümmet olmadı. Soy-sop bağı, vatan ve ortak çıkar bağı..vs. bağlar, risaletten önce

öncekini bir sonrakine bağlayan âlem. Numan b. Beşîr’den rivayet edilen bir hadiste Hz Peygamber(S) şöyle buyurmaktadır: “İnsanların en hayırlısı benim çağımdır(karnım), sonra onları takip edenler, daha sonra da onları takip edenler (Sahîh-i İbn Hibbân, Hadis no: 6727) . Bir görüşe göre karn 60, 70, 80 veya 100 yıl olduğu söylenen bir zaman parçasıdır. Bu görüşe göre hadisçilerin çoğunluğu bu zaman parçasının 100 yıl olduğunu şu hadisle delillendirmektedirler: Nebî(S), Abdullah b. Büsr’e; “Bir karn yaşarsın” demiştir. Nahhâs

Abdullah’ın yüz yıl yaşadığını söyler. Karnın birincil anlamı; boynuzlu bir hayvanın çıkan boynuzu gibi çıkan şeydir. (el-Câmi’u li Ahkâmi’l-Kur’ân, VI, 360–361)

536 En’âm 6/6

olduğu gibi aralarındaki bağları sağlamlaştırmadı..Risaletle beraber tek kavmi birleştiren veya ayıran başka bir bağ ortaya çıktı ki o da inanç ve yol..bağıdır. Bu bağ tek vücut olan kavmi, bir araya gelmeyen ve beraber yaşamayan iki farklı ümmete ayırıyor.

Bu durum bu iki ümmetin her bir inancı arasındaki farklılığın açığa çıkmasından sonra oluyor. Resul ve onunla beraber olan Müslüman ümmet inanç, yol ve hesap günü esası üzerinde kökleşmişler, risaletten önceki müşrik ümmet ise güçlerini ve ümmetlerini esas almışlardır..Böylece yollar ayrılmış, milliyetler farklılaşmış ve bir araya gelmeyen ve beraber yaşamayan, tek milletten doğan iki ümmet olmuştur.

Müslümanlar kavimlerinden inanç, yol ve hesap günü bakımından ayrılınca Allah iki topluluğun arasını ayırdı, müşrik ümmeti helak etti, müslüman ümmeti kurtardı ve bu kural tarih boyunca geçerli oldu.”538

Seyyid Kutub, Allah’ın elinin, zalimlere aralarında Müslümanlar varken uzanmayacağını ifade etmektedir:

“Muhakkak Allah Sübhânehû’nün eli, ancak müslümanlar onlardan ayrıldıktan sonra

zalimleri yok etmeye uzanabilir. Kendi kavimlerinden ayrılmadığı ve uzaklaşmadığı, dinlerinin, yollarının ve metotlarının onlarınkilerden ayrı olduğunu açıkça

duyurmadıkları sürece Allah’ın eli aralarını ayırmak, müminlere zafer vadini gerçekleştirip zalimleri yok etmek için uzanmaz…

Kutub’a göre müminlerle zalimlerin aralarının ayrılması şöyle gerçekleşir:

Birinci adım, insanları İslâm’a girmeye davet etmekle ve ortak koşmadan yalnız Allah’a boyun eğmekle ve hiçbir surette yaratıklardan herhangi birisine boyun eğmeyi reddetmeye çağırmakla başlar, sonra bu tek kavim iki kısma ayrılır, yalnız Allah’a boyun eğen muvahhid müminler tek bir saf veya ümmet olarak durur, Allah’ın yaratıklarından birine boyun eğen müşrikler ise diğer bir saf olarak durur, sonra müminler müşriklerden ayrılır. Daha sonra da insanlık tarihi boyunca süregeldiği gibi Allah’ın müminlere zafer ve müşrikleri yok etme vadi gerçekleşir. Pratik olarak ayrılmadan önce davet süresi uzun sürebilir. Fakat bilinçli bir inanç ayrılığının ilk andan itibaren tamamlanması gerekir. Tek kavimden doğan iki ümmet arasındaki ayrılık gecikebilir. Bütün davetçiler için kurban gitmeler, işkenceler ve acılar artabilir veya bunlardan daha kötüleri olabilir. Ancak.. Allah’ın ayırma(hak ile batıl arasında hüküm verme) vadi şüphesiz ki gelecektir. 538 Kutup, Fî Zilâli’l, IV, 1946–1947.

Allah, insanlık tarihi boyunca işleyen yasasına muhalefet etmeyecektir. Bu, zamanla ve mekânla kayıtlı olmayan süregelen yasasıdır…”539