• Sonuç bulunamadı

İktidar Verilmenin Ve Halef Yapılmanın Şartları

Belgede Kur'ân'a göre azlık ve çokluk (sayfa 169-176)

2. MÜMİN AZLIĞIN ÜSTÜN OLMA DURUMU

2.4. İktidar Verilmenin Ve Halef Yapılmanın Şartları

Övülen mümin azlığın sahip oldukları anlayışlarının iktidar yapılmasının ve

kendilerinin halef yapılmanın şartlarını şöyle tespit edebiliriz: İman, salih amel, ibadet ve şirk koşmamak. Şimdi bunlarla ilgili bazı görüşleri aktaralım:

1) İman

“Kuşkusuz Allah'ın vaadinin gerçekleşmesine gerekçe olan iman gerçeği, insanın tüm hareketlerini içine alan, tüm hareketlerini yönlendiren büyük bir gerçektir. Bu iman bir kalbe yerleşir yerleşmez tümü de Allah'a yönelik olmak üzere derhal çalışma, hareket, onarma ve inşa etme şeklinde kendini açığa vurur. Bunu yapan kişi Allah'dan başkasını memnun etmeyi düşünmez. Bu, Allah'a itaat etmenin, büyük-küçük her konuda onun emrine kayıtsız şartsız teslim olmanın ifadesidir. Bu durum gerçekleştikten sonra nefiste bir arzu, kalpte bir ihtiras ve Hz. Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- yüce Allah'dan getirdiği mesaja uymaktan başka fıtratta bir eğilim kalmaz.

Bu iman; nefsin düşüncelerinden, kalbinin duygularından, ruhun özlemlerindén, fıtratın eğilimlerinden, bedenin faaliyetlerinden, organların işleyişlerinden, ailesinde ve insanlar arasında Rabbinè yönelik tavırlarına kadar, insanı her yönüylé kaplar. Bütün bunlarda insanın Allah'a yönelmesini sağlar. Bu hu$us yüce Allah'ın mü'minleri yeryüzüne egemen kılmasının, dini sağlam temellere oturtmasının ve korkuların güvene dönüşmesinin gerekçesi olarak aynı ayetteki şu cümlede somutlaşmaktadır.”774

“Kuşkusuz istenen iman, bizi harekete, gayrete, aktifliğe, çalışmaya, çabalamaya, mücahedeye, cihada, eğitim yapmaya, yükselmeye, izzete, sebata ve kesin inanca sevk eder.”775

2) Salih Amel

Bütün çeşitleriyle tüm hayır türlerini ve tüm iyilik sınıflarını kapsar. “Amel-i salih

imanın doğal ürünüdür. İman gerçeğinin kalbe yerleştiği anda itibaren başlayan, özden 773Sa’dî, Tefsîru’s-Sa’dî, s. 678.

774 Kutub, Zilâl, IV, 2528.

kaynaklanan harekettir. Çünkü iman, aktif ve harekete geçirici bir gerçektir. Amel, ihsan şeklinde insanın pratiğinde kendini gerçekleştirmeye çalışmadan insanın kalbinde ve vicdanında yerleşip duramaz. İşte islamın iman anlayışı budur. Hareketsiz ve sönük halde beklemesi, müminin içinden dışa çıkıp dışında kendini göstermeden gizli kalması mümkün değildir. Eğer iman bu doğal hareketini sağlayamıyorsa ya zayıftır ya da ölüdür. Tıpkı kokusunu içinde tutamayan çiçek gibi. Nasıl ki çiçekten kokunun yayılması doğal ise imanda da hareketin olması doğaldır. Yoksa iman yok demektir.

Zaten imanın önemi buradan kaynaklanmaktadır. İman bir hareket, bir eylem, bir kurma ve düzeltmedir. Allah'a doğru yöneliştir. İman vicdanın derinliklerine gömülü, gizli, pasif, çekingen, büzülmüş bir şey değildir. Hareket içinde somutlaşmayan sırf iyi

niyetlerden ibaret de değildir. İşte imanı hayatın içinde yapıcı büyük bir güç haline getiren islamın apaçık yapısı ve karakteri de budur.”776

Bu düşüncelere göre Kur’ân’da övülen mümin azlığın başarısının temelinde iman vardır.

“Aktif iman hakikati, kişiyi ve toplumu yok olmayan büyük hayat uğrunda sınırlı ve fani ömrü feda etmeye sevkeder. Küçük kişiyi otorite gücün, maddî gücün demir ve ateş gücünün karşısında dimdik durdurur. Bir de bakmışsın ki bunların hepsi mümin ferdin muharik inancı karşısında hezimete uğramıştır. Bütün bu güçleri hezimete uğratan kişi, sınırlı ve fani gücü olan kişi değildir, fakat o, kendisinden bu ruhu çıkaran devasa

büyüklükteki güç ve bitip tükenmeyen, kesilmeyen ve zayıflamayan fışkıran kaynaktır.”777

Salih amel, hayatta Allah rızasına iliştirilen her şeyi içine alan geniş çerçeveli bir kavramdır.

İslâm, sâlih olan ve insanın aklına gelmeyen, kendisini Allah’a yakınlaştıracak şekilde sâlih amele dönüştürebileceği birçok ameli kabul etmiştir. Bu amellerden her birisiyle insanın gözyaşını silebilir, sıkıntıda olanın sıkıntısını hafifletebilir, mazluma destek olabilir, mağlup olanın tökezlemesine engel olabilir, yüklü borçlunun borcunu ödeyebilir, şaşkına yol gösterebilir, cahili bilgilendirebilir, yaratıktan kötülüğü savabilir, her canlıya faydalı olabilir… Sırf Allah rızası için olduğu müddetçe bütün bunlar salih amel

sayılmıştır.778

776 Kutub, Zilâl, VI, 3966- 3967. 777 Kutub, Zilâl, VI, 3353.

Şüphe yok ki Allah Teâlâ kullarına, yeryüzünü salih kullarına bıraktığını bildirince, bunun anlamı, ıslah etmenin, kılınan rekatlerden veya oruç tutulan günlerden daha engin olduğudur. Kuşkusuz ki ıslah işi, beşerin gücü dâhilindeki her şeyi tüm yönleriyle bilmeyi gerektirir. Çadırın sınırının doğruluğunu ve düzgünlüğünü bilmeyi gerektirir. Bu çadırın içinde olan hiçbir zayıf kişi bedbaht olmaz, hiçbir mazluma hor davranılmaz, itip

kalkılmaz… O, açlığa ve kargaşaya karşı güvencedir, bu günün ve yarının yolları için emniyettir… Yetenekleri ve kişilikleri geliştiren, melekeleri açığa çıkaran, kamu ve özel hizmet alanlarını koruyan akıl ve vicdan özgürlüğünün garantisidir.779

Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki, nezdimizdeki saklı belgelerden sonra peygamberlere indirdiğimiz kutsal kitaplara da "Ancak salih, yapıcı kullar yeryüzünün varisleri olabilirler" diye yazdık.”780

“…En sonunda yeryüzünün egemenliği iman ile salih amele birlikte sahip bulunan salih kulların eline geçecektir, yeryüzüne onlar varis olacaklardır. Onlar iç dünyalarında olsun, yaşayışlarında olsun iman ile salih amel unsurlarını birbirinden ayırmazlar.

Tarihin hangi döneminde olursa olsun kalpte yer eden iman ile onun dışa yansıması olan pratik hareket bir millette birlikte bulununca o millet yeryüzünde önderliği elde eder, şu yeryüzüne varis olur. Ama bu iki temel unsur birbirinden ayrılınca terazi sarsılır, denge bozulur. Maddi araçları ellerinde bulunduranlar kimi zaman yeryüzünde üstünlük

sağlayabilirler. Bu durum, mü'min görünenlerin maddi araçları ellerine geçirmeye eğilimli olmadıkları, mü'minlerin kalplerinin insanı salih amel işlemeye, yeryüzünü kalkındırmaya ve yüce Allah'ın insana yüklediği halifelik görevinin gereklerini yerine getirmeye iten gerçeklerden yoksun oldukları zamanlarda sözkonusu olur…

Yüce Allah'ın konumu şudur:

'Ancak salih, yapıcı kullar yeryüzünün varisleri olabilirler."781 3) İbadet

İbadetin anlamı: Sözlükte, tazim yapmak için boyun eğerek ve kendisini küçülterek

itaat etmektir. Çok ezilip zelil olduğu zaman düz bir yol oluşması bu anlamdadır.782

779 Gazâlî, Muhammed, Sırr-u Teehhüri’l-Arab ve’l-Müslimîn, s. 123. (Kısaltılarak) 780 Enbiyâ 19/105

781 Kutub, Zilâl, s. IV, 2400.

Şerî ıstılahta ibadet; “Söz ve zahirî ve batini amel bakımından Allah’ın sevdiği ve razı

olduğu her şeyi kapsayan bir isimdir.”783 İslâm’da İbadet Anlayışı

“Söz ve zahirî - batini amel bakımından Allah’ın sevdiği ve razı olduğu her şeyi kapsayan bir isimdir. Namaz, oruç, hac, doğru söz, emanete riayet, anne-babaya iyilik, akrabalarla bağları koparmamak, ahde vefa, iyiliği emredip kötülüğe karşı çıkmak, kâfirlerle ve münafıklarla cihat etmek, komşuya, yetime, düşküne, yolcuya iyi davranmak. Gerek insanlardan, gerek hayvanlardan olsun başkasına ait olan şeylere göz dikmemek, dua etmek, Allah ve Resûlü’nü sevmek, Allah’tan korkmak, yönünü ona çevirmek, dini yalnız ona has kılmak, hükmüne sabretmek, nimetlerine şükretmek, kazasına rıza göstermek, ona tevekkül etmek, rahmetine ümit beslemek, azabından korkmak… vs. ibadettir.”784

Geçmiş zamanın başarılı dönemlerinde bu ümmet, her alanda yapacağı icraatları bu ibadet anlayışına göre yapmıştır. Bu ümmet gerçek imana sahipken ve gerçek ibadeti tatbik ederken öyle olmuştur. Onun anlayışında ahlak, müslümana farz olan ibadetin bir parçası olmuştu. Gerek insanlardan, gerekse hayvanlardan olsun hizmet eden varlıklara karşı gösterilen davranış, dua ve Allah sevgisi tarihte eşi görülmemiş muhteşem

uygulamalardandır. Yarım asırdan daha kısa bir zamanda İslâmî fetih, doğuda

Hindistan’dan batıda Atlas Okyanusu’na kadar uzandı. Bu, tarih boyunca eşi görülmemiş hayret verici bir hızdır. Kazanç, fethedilen topraklar olmamıştır, ancak en büyük kazanç, Allah’ın nuruyla hidâyete eren ve Allah’ın dinine dalga dalga giren kalpler olmuştur.785

İbadet Üç Şeyi Kapsar

1) Allah’ın zatında, isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde bir olduğuna kesin iman. 2) Bir olan Allah’a, kullarına farz kıldığı ibadetlerleyönelmek. Yine vicdanda,

organlarda ve hayatta her hareketimizle ona yönelmek. Başka bütün duygulardan ve Allah’a ibadet manası taşıyan her şeyden soyutlanmak.

783 İbn Teymiye, el-Ubûdiyet, Mektebet-ü Dâru’l-Meârif, I. Baskı, Riyat, 1983/1404, s. 4. 784 İbn Teymiye, el-Ubûdiyet, s. 4.

3) Haram-helâl, iyi kötü, mubay haram olmaları bakımlarından Allah’ın indirdiği şeylere sarılmak. Bu üçünden herhangi birisi ihlâl edildiği zaman tevhidin hakikati eksilmiş ve insanları İslâm’dan çıkaran şirke kapı aralanmış demektir.786

4) Allah’a ortak koşmamak:

Sa’dî şöyle der: “İbadette tevhit, kulun, tüm iradesini, sözlerini ve fiillerini Allah’a

has kılmadan tamamlanmaz. Hatta tevhide aykırı olan en büyük şirki her yönden terk etmesi gerekir. Bu yönlerden birisi de Allah’tan başkasına her hangibir ibadet şekliyle yönelmektir. Bu tevhidin gerçekleşmesi ve tamamlanması küçük şirki terk etmekten geçer. Bu da kendisiyle büyük şirke vesile kılınan her şeydir. Allah’tan başkası adına yemin etmek ve riya gibi basit kabul edilebilecek şeyler buna örnek verilebilir.787

Allah’a ortak koşmanın hakikati: “Allah’a ibadet edilir gibi yaratığa ibadet etmek

veya Allah’a tazim etmek gibi ona tazim etmek yahut da rubûbiyet ve ulûhiyet özelliklerinden bir türüyle ona yönelmek.”788

Şirkin çeşitlerini şöyle belirtebiliriz: 1) Rubûbiyette şirk

2) Ulûhiyette şirk

Sa’dî şöyle der: “Şirk iki çeşittir: Allah Teâlâ’nın Rubûbiyetinde şirk koşmak. Allah’la

beraber başka yaratıcıyı kabul eden Seneviyye Fırkası’nın şirki gibi.

Allah’ın ulûhiyetinde şirk koşmak. Allah’la beraber başka varlıklara tapan, yaratılmış şeyleri ona ortak koşan ve ulûhiyetin özellikleri konusunda onları Allah’a denk tutan müşrikler gibi.”789

Kitab ve Sünnet’te şirkten sakındıran birçok Nass gelmiştir. Kur’ân’dan örnekler:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.”790

786 Kutub, Muhammed, Vâkı’una’l-Muâsır, s. 34; Kutub, Zilâl, VI, 3387. (Kısaltılarak) 787Sa’dî, el-Fetâva’s-Sa’diyye, s.13.

788 Abbâd, Abdürrezzâk, Şeyh Abdurrahman es-Sa’dî ve Cuhûduhû fî Tevzîhi’l-Akîdeti, s. 178. 789 Sa’dî, er-Riyâdu’n-Nadra, s. 244.

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.”791

“Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.”792

“(Resulüm!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun (bilfarz) Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!”793

Bunlar övülen mümin azlığın nasıl bir techit inancına sahip olduğu hakkında bize fikir vermektedir.

Şirkin yerilmesi konusunda şu hadisleri aktarabiliriz:

Abdullah b. Mes’ud (Ra)’ten rivayete göre o, Resûlüllah (S)’i şöyle derken işitmiştir:

“Kim Allah’a bir şeyi ortak koşarak ölürse ateşe girer.”794

Câbir b. Abdillah (Ra) rivayete göre o, Resûlullah (S)’i şöyle derken işitmiştir: “Kim

Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ona kavuşursa Cennet’e girer.”795

Şunlar şirkin etkileri hakkında da şunları söyleyebiliriz:

1) Fıtrat nurunu söndürür. Allah şöyle buyuruyor: “Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce

ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.”796

2) Âl-i cenab nefsin hedeflerini yok eder: “Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın

hanifleri (O'nun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o,

791 Nisâ 4/116 792 Hacc 22/31 793 Zümer 39/65

794 Müslim, Kitâbü’l-Îmân, Bâb-ü men mâte Lâ Yüşrikü billâhi şey’en I, 93, No:92 795 Müslim, Kitâbü’l-Îmân, Bâb-ü men mâte Lâ Yüşrikü billâhi şey’en I, 93, No:93 796 Nûr 24/40

gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.”797

3) İzzet-i nefsin ve sahibinin zelil kullukta bulunmasını yok eder: “Onlar: Andolsun,

eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.”798

4) Beşerî nefsin bütünlüğünü parçalar: “Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip

olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.”799

5) İşleri boşa götürür: “(Resulüm!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle

vahyolunmuştur ki: Andolsun (bilfarz) Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!”800

Bunlar şirkin bazı etkileri ve Rabbanî hâkimiyetten uzaklaştıran şeylerdir ve Kur’ân’da övülen mümin azlık bunlardan azade idi.

İktidar ve halef olmanın hakikati konusunda ise şunları söyleyebiliriz:

“Kuşkusuz bu, salt bir hükümranlık, üstünlük, galibiyet ve hâkimiyet değildir. Bu egemenlik saydığımız tüm unsurları ıslah etme, onarma, yapma, yüce Allah'ın insanların uyması için belirlediği hayat sisteminin gerçekleşmesi ve bu yolla yeryüzünde kendisi için takdir edilen ve yüce Allah'ın kendisine bahşettiği onura yaraşan olgunluk düzeyine ulaşma uğruna kullanılması şartına bağlıdır.

Yeryüzüne egemen olma; onarma ve ıslah etme gücüne sahip olmadır, yıkma ve bozmaya değil. Adalet ve huzuru sağlama imkânına sahip bulunmadır, zulüm ve baskıya değil. İnsanlığı ve insanlık düzenini üstün bir düzeye ulaştırmaktır, fert ve toplum olarak insanlığın hayvanlık düzeyine yuvarlanmasına neden olmak değil…

Dinin yeryüzünde sağlam temellere oturması; kalplere yerleşmesi, hayatı düzenleyip yönlendirecek konuma gelmesi ile gerçekleşir.”801

797 Hacc 22/31 798 Münâfikûn 63/8 799 Zümer 39/29 800 Zümer 39/65

Belgede Kur'ân'a göre azlık ve çokluk (sayfa 169-176)