• Sonuç bulunamadı

SHP’yi Sarsan Üç Olay

3.4 SHP’DE YEREL SEÇİM ZAFERİ VE 1991 GENEL SEÇİMLERİ

4.1.7 SHP’yi Sarsan Üç Olay

1993'ün ilk aylarında demokrasi, insan hakları ve laiklik savunucusu Gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun öldürülmesi, eski Maliye Bakanlarından Adnan Kahveci'nin şüpheli bir trafik kazasında, yine sabotaj olasılığı dile getirilen bir uçak kazasında Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in yaşamını yitirmesi Türkiye'nin çok hassas bir süreçten geçtiğini gösteriyordu. 72

Belgesel gazeteciliğin en seçkin örneklerini veren gazeteci-yazar Uğur Mumcu, 24 Ocak günü öğle saatlerinde, Ankara'da otomobiline yerleştirilen bir bombanın patlaması sonucu parçalanarak öldü. Patlama Mumcu'nun evinin önündeki arabasına binip kontağı çevirmesinden sonra meydana geldi.73

Uğur Mumcu'nun ölümü, yurt çapında büyük bir üzüntü yarattı; siyasal parti liderleri, sivil toplum örgütleri ve çeşitli kuruluşlar saldırıyı demokrasiye vurulmuş bir darbe olarak niteledi. Suikastı İslami Kurtuluş Örgütü, İBDA-C, İslami Cihat gibi çeşitli örgütler üstlendiyse de, gerçek suçlu ortaya çıkarılamadı.74

Erdal İnönü’ye Uğur Mumcu'nun hunharca öldürülmesi olayında suçlama yöneltilmiştir. Erdal İnönü herkesi şoke eden bu vahşi cinayetin ardından, görkemli

71 Cumhuriyet Ansiklopedisi 1981- 2000, Cilt: 4, aynı yer. 72 Yalansız, a.g.e., s. 455.

73 1942'de Kırşehir'de doğan Uğur Mumcu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre

avukatlık yaptıktan sonra 1968'de aynı fakültede idare hukuku asistanı oldu. 12 Mart 1971 Muhtırası'nın verilmesinin ardından tutuklanıp yargılanarak 7 yıl hapis cezasına çarptırıldıysa da karar Yargıtay tarafından bozuldu. Yön, “Türk Solu, Emek, Devrim, Ant” gibi dergilerde yazan Mumcu, 1974'te üniversitedeki görevinden ayrılarak “Yeni Ortam” gazetesinde başladığı köşe yazarlığını 1975'ten sonra “Cumhuriyet” gazetesinde sürdürdü. Çoğunlukla günün toplumsal-siyasal olaylarım konu edinen fıkra ve yazılarının derlendiği “Suçlular ve Güçlüler (1975), Sakıncalı Piyade (1977), Bir

Pulsuz Dilekçe” gibi kitaplarıyla kısa sürede geniş ilgi topladı. Bkz. Cumhuriyet Ansiklopedisi 1981-

2000, Cilt: 4, s.393.

cenaze töreni sırasında, başbakan yardımcısı olarak katillerin bulunacağına söz vermişti. Sonraları her vesileyle kimlerden kaynaklandığı anlaşılamayan biçimde bu sözü anımsatılarak İnönü eleştirilmiştir.75

Türkiye, Mumcu'nun cenaze, töreninde tek ses tek yürek olurken, Atatürk ilkeleri ve demokrasi andı içiyordu. Uğur Mumcunun öldürülmesinden altı ay kadar sonra Türkiye, Sivas'ta radikal İslamcıların ayaklanmasına sahne oldu.76

Daha sonra Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenliği'ne katılan yazar, şair ve sanatçıların kaldığı Madımak Oteli, 2 Temmuz Cuma günü aşırı dinci gruplar tarafından ateşe verildi; kıyıma dönüşen bu irtica hareketi sonucunda, çoğu dumandan boğularak 37 kişi yaşamını yitirdi, 43 kişi yaralandı.77

Şenliğe konuk olan yazar Aziz Nesin'in 1 Temmuz'da yaptığı İslamiyet'e ilişkin konuşmayı bazı yerel gazetelerin çarpıtarak manşetten vermeleri olayları başlatan ilk adım oldu. Bu çarpıtılmış haberlere inanan bir bölüm halkın tepki göstermesini fırsat bilen aşırı dinci bazı kişiler, cuma namazından sonra çeşitli camilerden çıkan cemaatin arasına karışıp kışkırtarak topluluklar oluşturmaya başladılar. Tekbir sesleriyle ve “Şeytan Aziz”, “Sivas Aziz Nesin'e mezar olacak”, “Vali istifa” gibi sloganlarla yürüyüşe geçen gruplardan biri, Hükümet Konağı'nı taş yağmuruna tutarken, bir başka gösterici grubu Aziz Nesin'in kitaplarının sergilendiği Kitap Fuarı'nı tahrip etti. Üçüncü bir grup da Atatürk Heykeli'ne saldırdıktan sonra Pir Sultan Abdal Heykeli'ni yıkıp belediyeye ait bir araca yükleyerek Hükümet Konağı'nın önüne attı. Giderek çoğalan göstericilerin son duraklarıysa Madımak Oteli'nin önü oldu. Mesai saatinin bitimiyle sayısı yaklaşık 10 bine varan kalabalık, saat 19.30 sıralarında polis ve asker barikatını yarıp otele ulaşarak ellerindeki yanar

75 İnönü bu konuda şöyle diyor: “O zaman da böyle bir şey söyledin, (katilleri) niye bulmadın, diye

beni suçladılar. Bulacak olan ben değildim. Bulacak olanları harekete geçirmek için böyle bir şey söyledim. Bu hükümet için ciddi ve namus meselesidir dedim ki, güvenlik organlarımız ellerinden geleni en son noktaya kadar yapsınlar. Yaptılar ama o zaman bulamadılar.” Bkz. Kumbaracıbaşı,

a.g.e., s. 360-361; Fakat Demirel ise daha sonraları Cumhuriyet’ten Evren Değer’in sorularını cevaplarken bu konuda şöyle demiştir: “Hem Mumcu cinayetini hem de diğerlerini aydınlatmak,

faillerini bulmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve hükümetinin borcu olmaktan ziyade görevidir. Rahmetli Mumcu’nun öldürülmesine ilişkin yapılan soruşturmanın kesintiye uğraması veyahut savsaklanması söz konusu değildir.” Bkz. Cumhuriyet, 22 Ocak 1994; Cüneyt Arcayürek, Baba’sının Kızı, Bilgi

Yayınevi, Ankara, 2001, s. 388.

76 Dağıstanlı, a.g.e., s. 217.

77 Hasan Cemal olaylar için gittiği Sivas’ta izlenimi şöyledir: “Madımak Katliamı'nın ertesi günü,

sabahın erken saatlerinde Sivas'taydım. Madımak Oteli'nde yanık kokusu hâlâ insanın genzini yakıyordu. Otuz yedi aydın otelde cayır cayır yanarken, dışarıda ‘kahrolsun laiklik, yaşasın şeriat, tek yol İslam’ sloganları atılmıştı.” Bkz. Hasan Cemal, Kürtler, Doğan Yayınları, İstanbul, 2003, s.155.

cisimleri kapı ve pencerelerden içeriye atmaya başladı. Gelen itfaiye ekiplerinin yangına müdahalesi engellenince Madımak Oteli'ni bir anda alevler sardı. Bu arada yaklaşık 30 kişi arka kapıdan çıkmayı başardı, ama konukların büyük bölümü içeride mahsur kaldı. Saat 20.00'ye doğru Er Eğitim Tugayı'ndan takviye olarak gönderilen acemi erler saldırganlarla otel arasına yerleştirilerek itfaiyenin çalışması sağlandıysa da, o ana kadar, aralarında Asım Bezirci, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen ve ardında, "hoşçakal yakut, bezirgan, gön / hoşçakal eski zaman aktarları / gidiyorum / bu şehri, bu yağmuru, bu düşleri / bu aşkı, bu kavgayı, bu kederi / size bırakarak" dizelerini bırakan Behçet Aysan gibi şair, yazar ve sanatçıların bulunduğu 36 kişi yaşamını yitirdi.78 Beş katlı otelin dördüncü katında bulunan Aziz Nesin ve yanındakiler itfaiye merdiveniyle kurtarılırken, şair Metin Altıok yaralı olarak kaldırıldığı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesinde bir hafta sonra yaşamını yitirdi.79

İlginç olan hiç sorumluluğu ve suçu bulunmayan Erdal İnönü'nün bu olay nedeniyle eleştirilmesi ve kıyasıya suçlanmasıdır. Oysa İnönü olayları saat dört beş sularında İstanbul'da öğrenmiş, sürekli bilgi alarak sorumluları uyarmıştır. Erdal İnönü’nün Özel Kalem Müdürü Uğur Büke konuyla ilgili olarak şunları söylüyor:

“Bir toplantı için İstanbul’da bulunan Erdal Bey’e Ankara’dan aranıldığı bilgisi geldi. ‘Sivas’ta bir grup insan toplanmaktaydı.’ Hemen vali Karabilgin’i aradım ‘duruma hâkimiz hiçbir sorun yok’ denildi. Ben hemen bu notu Erdal Bey’e ilettim. Erdal Bey telefonla gerekli görüşmeleri yaptı. Vali ve İçişleri Bakanıyla konuştu. Onlarda ‘duruma hâkimiz’ dedi. Anladım ki, Genelkurmay Başkanı ve İçişleri Bakanı Sivas'a gidiyor. Bizde Ankara'ya döndük. Uzaktan seyredip, bir şey

78 Cumhuriyet Ansiklopedisi 1981- 2000, Cilt: 4, s.394.

79 Kıyımın ardından kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi; Vali Ahmet Karabilgin, Belediye Başkanı

Temel Karamollaoğlu ve Emniyet Müdürü Doğukan Öner'e görevden el çektirildi. Olayın sanıklarının yargılanmalarına Ekim 1993'te başlandı. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nusret Demiral, Ağustos 1994'te 124 sanıktan 29'unun idamını, 38'inin 15 yıla kadar ağır hapsini, 57'sinin de beraatini istedi. Ayrıca, Aziz Nesin de olayların sorumlusu olarak gösterildi ve hakkında idam isteğiyle suç duyurusunda bulunulması istendi. Savcılığın Aziz Nesin'e yönelik bu suçlaması kamuoyunda tepkiyle karşılandı ve “kıyımın sorumlularını aklamaya yönelik bir girişim” olarak değerlendirildi. Aralık 1994'te sonuçlanan davada 26 sanık 15'er yıl, 60 sanık 3'er yıl hapis cezasına çarptırılırken, öteki sanıklar beraat etti. Mahkeme, olayların tahrikçisi olduğu gerekçesiyle Aziz Nesin hakkında suç duyurusunda da bulundu; ancak Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı Nesin hakkında kovuşturma yapmaya gerek görmedi. 37 kişinin dumandan boğularak ya da diri diri yanarak öldüğü kıyınım saldırganları, karar açıklanınca cezayı çok bularak hep bir ağızdan tekbir getirmeye başladılar ve “Ya İslam, ya

ölüm”, “Zafer İslam'ın olacaktır” gibi sloganlarla cihat çağrısı yaptılar. Bkz. Cumhuriyet

yapılmadığı söylendi. Müdahale etme imkânı olmayan bir zamanda olaylar oldu. Ondan sonra müdahale etmek nasıl mümkün olacak? Erdal Bey’e niye kızarlar? ‘Sen niye bir uçak kiralayıp ta Sivas’a gitmedin?’ Benim çıkardığım sonuç budur. 80

Dağıstanlıya göre: “Cenaze töreninde hükümete öfke yağıyor, istifa etmesi isteniyordu. ‘Mollalar vurdu, İnönü uyudu’ sloganları cenazeye katılanlar tarafından hep bir ağızdan söylenirken; törene Genel Sekreteri Cevdet Selvi ile birlikte katılan SHP lideri ve Başbakan Yardımcısı İnönü, bu kez öfkeye şahit oluyordu.” 81

Daha sonra Onur Kumbaracıbaşı kendi kitabında Erdal İnönü’den şöyle aktarmaktadır: “Ben onlarla telefonla konuşarak, ‘Kontrol altında olacak mı,' diye elimden geldiği kadar yardım etmeye çalıştım. Ama yetmedi. Bu yüzden suçlanmam haklı değil. Tabii olay fecidir. Ama ben hükümette olduğuma göre de onun sorumluluğunu kabul ediyorum. Bundan kaçamazsınız. Beni suçlamak tamamıyla duygusaldır. Felakete uğrayan insanlar, sanatçılar, yazarlar, Alevi kökenli insanlar. Bu insanlara sempatim olduğu biliniyor. Bu doğru. Dolayısıyla iş şuraya geldi: 'Bizi seven bir insan başbakan yardımcısıyken bu iş nasıl oldu?’”82

“Ankara'da cenaze töreni oldu, felakete uğrayan insanların yakınları geldi. Hükümette en yüksek düzeyde ben vardım, "Başbakan gelmedi, bir iki bakan vardı. Ben gittim orada durdum. Tabutlar önümden geçerken, 'İstifa, istifa!' diye bağırdılar. Hiç sesimi çıkarmadım. Orada durdum, hepsini izledim, görevimi yaptım. Çünkü ben bunu sorumluluk diye gördüm. Ama kendi yanlışımdan dolayı değil. Hükümetin, içinden veya başka mekanizmalardan bir şekilde buna engel olması gerekiyordu”. 83

İşte yine böyle bir dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi'nde yaşanan olaylar günlerce kamuoyunun gündemini işgal etti. İSKİ olayları ile ilgili haberler romantik başladı. Trajedi ile devam etti.

Ergun Göknel'in ikinci eşi Nurdan Erbuğ'dan boşanması sonrası Nurdan Erbuğ'un aldığı çok önemli ayrılık tazminatını ve bu tazminatın kaynağı hakkında

80 Uğur Büke ile 28 Mayıs 2009 tarihli görüşme.

81 Dağıstanlı, a.g.e., s.218; Oysa Uğur Büke bunu tam tersini ifade etmektedir: “Geniş Alevi kesimleri

İnönü’ye kızgın değildir. Siyasi çıkarlar elde etmek isteyen bazı mihraklar olayı hep körüklemişlerdir. Bunu neden rahatça söylüyorum? Daha sonra Erdal Bey siyasete dönmeye karar verdiğinde çeşitli Alevi gruplarıyla toplantılar yapmıştır veya davet edilmiştir. Eğer öyle kitlesel bir tepki olsaydı Erdal Bey’i davet etmezlerdi, destek vermezlerdi.” Uğur Büke ile 28 Mayıs 2009 tarihli görüşme.

82 Kumbaracıbaşı, a.g.e., s.359. 83 Kumbaracıbaşı, a.g.e., s.360.

basına açıklaması ile başlayan İSKİ olayı, aylarca kamuoyunun ve medyanın gündeminde kaldı. 84

Gazetelerde yayımlanan bu haber üzerine, Sosyaldemokrat Halkçı Partili (SHP) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen, İçişleri Bakanlığına başvurarak 35 milyon lira maaşlı genel müdürün, “güven kaybı” nedeniyle görevden alınmasını istedi.85 İçişleri Bakanlığının bu isteği yerinde bulmasıyla Göknel, 19 Temmuz'da görevden alındı.86 Basında çıkan yazıları ihbar kabul eden Fatih Cumhuriyet Savcılığı da, Göknel hakkında soruşturma başlatarak yurtdışına çıkmasını yasakladı. 87

13 Eylül'de avukatıyla görüşürken bir mahkûmun bıçaklı saldırısına uğrayarak göğsünden yaralanan Göknel'e toplam olarak 17 yıl hapsi istendi. 30 Eylül'de İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde başlayan klor davası 13 Mayıs 1994'te, Göknel'in 8 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılması, Sözen ile Bezmen'in ise aklanmasıyla sonuçlandı. Aynı mahkeme 31 Ekim 1994'te, “ihtilasen zimmet” suçundan yargıladığı davada Göknel'i 3 yıl hapis cezasına çarptırırken, Nurdan Erbuğ'dan alınarak adli emanete yatırılan 8 milyar liraya da el konuldu.88

Sonraki yıllarda Ergun Göknel İSKİ olayını şöyle değerlendirmiştir: “İSKİ olayının öncelikle siyasi bir boyutu var. Belli bir siyasi görüşe sahip olan bir

84 Kartay, a.g.e., s.361; İSKİ olayı ile bir zamanlar Türkiye'nin gündemine damgasını vuran Ergun

Göknel, yayımladığı son kitabı “Ağlayayım mı Güleyim mi? Medya, Yargı ve Politikanın İSKİ Sınavı” adlı kitabıyla, yaşanan olayları kendi bakış açısından anlatıyor. O dönemde yaşananların yargıya yansıyan boyutlarının kronolojik bir şekilde anlatıldığı kitapta, ayrıca medyada bu olaylarla ilgili olarak yer alan birçok habere de veriliyor. Ergun Göknel, o dönemde birçok olayın medya tarafından yanlış olarak duyurulduğunu söylerken, kitabı da bu yanlış anlamaları ortadan kaldırabilmek adına hazırladığını belirtiyor. Sürekli değişiklik geçiren ve çağdaşlaşmaya çalışan bir toplumun geçirdiği evrelerden birine çok yakından tanık olduğunu belirten Göknel, Türkiye'nin belli hedeflere ulaşabilmesi için bütün bunları yaşaması gerektiğini söylüyor. Bkz. Ergun Göknel, Ağlayalım mı

Gülelim mi?, Medya, Yargı ve Politikanın İSKİ Sınavı, Büke Yayınevi, İstanbul, 2004; Ayrıca yine

Ergun Göknel, Başarısız Başarı Bir İstanbul Macerası, Truva Yayınları, İstanbul, 2005 ve Ergun Göknel, Sanık Dut Ağacı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003, kitaplarına da bakılabilir.

85 Cumhuriyet Ansiklopedisi 1981- 2000, Cilt: 4, s. 401.

86 Ergun Göknel görevden alınmasıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Sosyal demokrat düşünceye

inanmış birisi olmasaydım, olayların bu kadar büyütülmeyeceği düşüncesindeyim. Asıl hedef ben değildim. Gerçek hedef arkamdaki siyasal düşünceydi. SHP'nin de ötesinde o siyasal düşünceyi yıpratmak ve yok etmekti.” Bkz. Göknel, Ağlayalım mı …, s.15.

87 Cumhuriyet Ansiklopedisi 1981- 2000, Cilt: 4, aynı yer; Daha sonra İSKİ’de yaşananlar SHP'nin

başını ağrıtacaktı. Erdal İnönü'den sonra SHP Genel Başkanlığına seçilecek olan Murat Karayalçın, önce 10 yıllık hesapların incelenmesini isteyecek, bu inceleme sonucunda aynı kuruluştan bir kez 50 milyon lira bağış alınabileceği hükmüne uyulmadığı anlaşılınca; Anayasa Mahkemesinin kararını beklemeden 1 milyar 235 milyon lira parayı hazineye iade edeceklerini açıklayacaktı. Hakkında dava açılan İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel de 8 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılacaktı. Bkz. Dağıstanlı, a.g.e., s. 219.

partinin, ele geçen ilk fırsatta, ne şekilde hırpalanabileceğinin iyi bir örneğini gördük orada. İkinci olarak oluşan kamuoyunun, yargıyı ne şekilde etkileyebileceğini gördük. Bu etkinin sonucunda doğru olmayan ya da tartışılabilir kararlar ortaya çıktı. Medya da bu konuda hiç iyi bir sınav vermedi. Bu olayda dönemin SHP yönetimi de son derece yanlış davranışlarda bulundu. Bu olaylar ilk telaffuz edildiği dönemde, beni görevden alabilirlerdi, beni bir şekilde uzaklaştırabilirlerdi, doğru veya yanlış benden hesap sorabilirlerdi. Bunu yapmadılar. Bu olaylar sırasında medyanın gerçek hedefinde, Nurettin Sözen, SHP ve sosyal demokrat hareket vardı. Bir söz vardır: ‘Eşeğini dövemeyen semerini döver’ diye. Ben bu olayda semer durumundaydım.” 89

Bir evliliğin boşanma ile sona ermesinde verilen çok önemli değerdeki özel tazminatın olağan dışı bir şekilde basına açıklanması ile ortaya çıkan İSKİ olayı sosyal demokrat partilerin yolsuzlukla savaş ve dürüstlük iddialarına gölge düşürdü. Bu olay SHP'nin de kamuoyunda büyük güven yitirmesine ve çöküşüne yol açan nedenler arasında yer aldı. 90

4.2. SHP’DE İNÖNÜ’SÜZ DÖNEM VE SHP–CHP BİRLEŞMESİ