• Sonuç bulunamadı

3.4 SHP’DE YEREL SEÇİM ZAFERİ VE 1991 GENEL SEÇİMLERİ

3.4.7 Güneydoğu Raporu

Kısaca Güneydoğu Raporu diye anılan bu raporun başlığının tam açılımı “Sosyal Demokrat Halkçı Parti'nin Doğu ve Güneydoğu sorunlarına bakışı ve çözüm önerileri”dir.254 Elli sayfaya yakın bir hacmi olan raporun önsözünde, doğu ve güneydoğu sorunlarının ülke için öncelikli bir yer tuttuğuna işaret edilmekte ve bu sorunların başlıca terör ve şiddet olayları, insan hakları ihlalleri, ekonomik zorluklar, yoksulluk ve yoğun işsizlik, güvensizlik ve kimlik bunalımı şekillerinde karşımıza çıktığı gözlemi yapılmaktadır. Sonra bu raporda, yörenin bir bölümünde yoğun olarak yaşanan sıkıntılar ve güncel sorunlarla ilgili temel siyasal tercihler ve saptamalarla birlikte çözüm önerilerinin ortaya konduğu ifade edilmektedir.255

Birinci bölümde, yirmi bir ilden oluşan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki bugünkü durum ana hatlarıyla ele alınıyor. 1985 yılı sayımına göre Türkiye nüfusunun yaklaşık olarak beşte biri bu yörede yaşamaktaydı. Bölgenin on ilinde halen “Olağanüstü Hal”in yürürlükte olduğu, komşu üç ilde de olağanüstü yönetimin geçerli olduğu göz önüne alındığında, aşağı yukarı beş milyona yakın vatandaşın on iki yıldır sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamaları içinde ömrünü geçirdiği gerçeği ortaya çıkıyor. 256

İkinci bölümde yörenin çeşitli sorunlarına daha ayrıntılı olarak değiniliyor. Hukuksal sorunlar içinde önce, 1983 yılında ara rejimin çıkardığı ve farklı anadillere sahip yurttaşlara kendi anadillerini konuşma, yazma yasağı getiren 2932 sayılı yasanın büyük bir insanlık ayıbı oluşturduğu belirtiliyor. Sonra olağanüstü hal yasasının ve olağanüstü hal kararname ve uygulamalarının özgürlüğü kısıtlayan düzenlemeleri anlatılıyor. Bu ortam içinde teröristlere karşı yürütülen zorunlu mücadelede birçok masum vatandaşın da zarar gördüğü, sıkıntıya düştüğü, ya da haksızlığa uğradığı, örnekleriyle gösteriliyor. Bütün bu uygulamalar sonucunda geniş vatandaş kitlesinin devlete karşı yabancılaşması ve teröre karşı halk desteğinin

254 Sosyal Demokrat Halkçı Parti'nin Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakışı ve Çözüm Önerileri, Ankara, 1990; “Bu raporda SHP Güney Doğu Raporu hazırlıyor ve Kürt realitesini

tanıdığını belirtiyor. Raporda ayrıca demokratik-kültürel haklar ve bölgeye yönelik kalkınma politikaları önerileri var” Bkz. Uğur Büke ile 28 Mayıs 2009 tarihli görüşme; Bkz.

www.ozanormeci.com/userfiles/CHP%20tarihi%20Türkiye%20tarihinin%20eksenidir.ppt. (Son Erişim: 23.04.2009)

255 İnönü, Anılar...,1, s. 238; Dağıstanlı a.g.e., s. 175-180; Adnan Ekmen ile 4 Haziran 2009 tarihli

görüşme.

zayıflaması olasılıklarına dikkat çekiliyor. Bu bölümden bazı ayrıntılar olduğu gibi alınmıştır:

Ekonomik ve toplumsal sorunlara geniş bir bölüm ayrılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatının GAP bölgesi için gerçekleştirdiği bir incelemenin sonuçlarına dayanarak gösteriliyor ki:

1) Bölgede 1965–1980 döneminde meydana gelen iç göç Türkiye ortalamasının iki katı dolayındadır.

2) Yörenin GSYİH'daki payı sürekli azalmakta olup, 1979 yılında %8.55 iken 1986 da %7.18'e düşmüştür.

3) Kişi başına gelir farklılığı da artmaktadır: 1979 yılında Marmara ve Ege bölgesindeki kişi başına gelir, Doğu ve Güneydoğu’daki kişi başına gelirin 2,9 katı iken bu oran 1986 yılında 34 katına çıkmıştır.

Bu arada benzer bir durumun Karadeniz Bölgesi için de geçerli olduğuna işaret ediliyor. Marmara ve Ege Bölgesindeki kişi başına gelir 1979'da Karadeniz Bölgesi'ndekinin 1.78 katı iken, bu oran 1986'da 2.10'a çıkmıştır.

4) GAP bölgesinde çiftçi ailelerinin % 38'inin topraksız olduğu görülüyor. Ailelerin dörtte üçü bölgedeki toprakların dörtte birinden azına sahiptir. 5) GAP bölgesinde ekonomi büyük ölçüde tarıma dayanmaktadır. 1985 yılı verilerine göre Türkiye genelinde GSYİH'nın %17,6’sı tarımdan ve %31,5’i sanayiden oluşurken, bu oranlar GAP bölgesinde tarım için %40, sanayi için ise %16'dır. Buna karşılık, GAP bölgesinde gübre kullanımı, traktör kullanımı, Türkiye geneline göre üçte bir oranında daha azdır.

6) Eğitim hizmetleri sayı ve nitelik olarak Türkiye ortalamasının çok altın- dadır. 1987 yılında Türkiye'de okuma-yazma oranı %77 iken GAP bölgesinde %43 düzeyindedir. Güneydoğu bir bütün olarak ele alındığında, okuma yazması olmayan nüfusun 3 milyonu aştığı tahmin ediliyor.257

7) Sağlık alanındaki hizmet olanaklarının genel olarak yetersizliği yanında bölgede çok küçük yerleşim birimlerinin bulunması da yurttaşları istenilen düzeyde sağlık hizmeti alabilmesini engellemektedir.

8) Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi, gelişmemiş alt yapısı, tarım ağırlıklı ekonomisi, tüketim merkezlerine uzaklığı, güç doğa koşulları nedeniyle, tüm

teşvik önlemlerine karşın bugüne kadar özel kesim için çekici bir yatırım bölgesi olmamış, kamu yatırımları da istenen düzeylere ulaşamamıştır.

GAP gibi, Türkiye-Irak ikinci boru hattı gibi ulusal projeler bu değerlendirmenin dışında kalır. Bu projeler tamamlandığında meyvelerinden bütün Türkiye ile birlikte elbette Güneydoğu Anadolu Bölgesi de yararlanacaktır. Ancak bu ulusal projelerle güvenlik amaçlı projeler dışında, doğrudan doğruya bölgeye yapılmış sanayi yatırımları çok yetersiz ölçüdedir. Önceki yıllarda programlara girerek yapımına başlanmış birçok sanayi projesi, 1980'den sonra, yeniden kârlılık değerlendirmelerine tabi tutularak, durdurulmuştur. Türkiye Elektrik Kurumunun 1986 yılı verilerine göre bölgede kişi başına elektrik tüketimi, Türkiye ortalamasının yarısı düzeyindedir.

Raporun üçüncü bölümünde bazı temel saptamalar yapılmakta, sorunların çözümüne götürecek demokratik ilkeler ortaya konulmaktadır. Bu bölümden birkaç cümle olduğu gibi alınmıştır:

“Türkiye etnik köken açısından çoğulcu bir yapıya sahiptir. Birbirinden farklı etnik grupların, dil farklılıklarının, değişik mezhep anlayışlarının varlığı yadsınamayacak sosyolojik gerçeklerdir. Bunun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti, özünde bir siyasal bilinç Cumhuriyeti olarak kurulmuştur. Türkiye'nin kültür zenginliğini, toplumdaki çeşitliliği, farklı ana dillerin varlığını, ülke bütünlüğünün önünde bir siyasal engel olarak görmek ve buna göre politika oluşturmak yanlıştır. Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan terör olayları ile ilgili iki temel yanılgının giderilmesinde toplumun her kesimine önemli görev düşmektedir.”

Bunlardan birincisi, demokrasinin, insan haklarına saygının, hukuk devleti ilkelerine uymanın, karşılaştığımız sorunların çözümünü zorlaştıran bir ayakbağı olduğunu sanma yanılgısıdır. Oysaki demokratik yapı, çözüm için elimizdeki en sağlam dayanaktır. Demokrasi içinde hak arama yollarının sonuna kadar açılması, teröre karşı mücadeleyi halkın desteklemesi için önemli bir etkendir.258

İkinci büyük yanılgı, yanlış politikaların ve şiddete dayalı uygulamaların yol açtığı haksızlıklara, şoven ve baskıcı yaklaşımlara tepki olarak gelişen bir umutsuzluk ortamına düşmektir. Bu umutsuzluk, ülke bütünlüğü içinde sorunların çözülebileceğine inançsızlıktır. Umutsuzluğa ve inançsızlığa dayalı politikaların bazı

siyaset çevrelerinde ortaya çıkması ve bunu silahlı eyleme dönüştürme girişimleri önemli bir yanılgıdır. Bu politika ve girişimlerin yöreye, yöre halkına ve ülkeye yarar getirmeyeceği açıktır.

Raporda bu saptamalar yapıldıktan sonra SHP'nin temel siyasal tercihleri ifade ediliyor: 259

“Bütün sorunların, ulusal bütünlüğü koruyarak, üniter devlet yapısı içinde çözülebileceğine inanıyoruz. Ulusal sınırlar içinde yaşayan insanların farklı etnik kökenden gelmeleri, farklı kültürel, mezhepsel, dinsel özellikler taşımaları bir arada yaşamaya engel değildir. Yüzyıllar boyunca da engel olmamıştır. Sorunlar ve sıkıntılar demokrasi kuralları tam işletilerek aşılacaktır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu sorunu da, Kürt sorunu da Türkiye'nin demokratikleşmesi, demokratik hakların geliştirilmesi konuları ile iç içedir. Başka önemli bir siyasal tercih de ‘yurttaşlık’ kavramının ön plana çıkarılmasıdır. ‘Yurttaş’ kavramı, Cumhuriyetin bireylerinin bir arada yaşamasını anlamlı kılan, beraberliğe içerik ve zenginlik katan bir siyasal kimlik kavramıdır. Sosyal devlet yapısını gerçekleştirirken amacımız, insan unsurunu sürekli önde tutmak, yurttaşların etnik kültür ve mezhep başkalığından ötürü horlanmadığı bir toplum düzenine ulaşmaktır.”

Raporun dördüncü ve son bölümünde öneriler sıralanıyor:

a) Bölgenin ekonomik ve sosyal geriliğini gidermeye dönük politikalar devlet eliyle ve tüm siyasal, sosyal ve ekonomik kesimlerin katılımını sağlayarak hızla yürütülmelidir. Bu maksatla bir özel bölgesel kalkınma planı uygulanmalıdır.

b) Eğitim ve sağlık hizmetleri bölgesel kalkınma planı içinde ele alınarak aleyhteki durumun hızla düzeltilmesine girişilmelidir. Farklı kültürlere saygının bir gereği olarak toplumsal ilişkilerde, değişik kültür karakterlerinin, folklorun, geleneklerin, özel günlerin değerlendirilmesini ve kutlanmasını önleyen yasaklayıcı anlayışlara son verilmelidir.

c) Ekonomik ve sosyal önlemlere koşut olarak genel çerçevede bir demokratikleştirme paketi ele alınmalıdır. Bu paket içinde Anayasadan

259 Rapor, güneydoğu sorununa farklı bir yaklaşım getiriyordu. Sorunun, ulusal bütünlük korunarak,

üniter devlet yapısı içinde çözülebileceği vurgulanıyor, insan haklarına saygı gösterilmesi ve hukuk devleti ilkelerine uyulması isteniyordu. Bkz. Bila, a.g.e., s. 385.

başlayarak ilgili tüm yasal düzenlemeler demokratik hukuk devleti ilkeleriyle, uyumlu hale getirilmelidir. Sorgulama ve yargılama gibi temel yöntemleri kapsayan yeni bir adalet reformu yapılmalıdır. Ülke bütünlüğünden ayrılan bir yönetim anlayışı izlenimi veren bölge valiliği uygulamasına son verilmelidir.

d) Kürt kimliğini kabul ederek, Kürt kökenliyim diyen yurttaşlara, bu kişiliklerini yaşamın her alanında istedikleri gibi ve özgürce belirtme hakkına sahip olmaları olanağı sağlanmalıdır. Bu çerçevede anadil yasağı ile ilgili her türlü düzenleme yürürlükten kaldırılmalı, yurttaşların anadillerini serbestçe konuşabilmeleri, yazabilmeleri, öğretebilmeleri, bu dillerde değişik kültür etkinliğinde bulunmaları güvence altına alınmalıdır. Yasağın kalkması ile bu dillerde yayın yapma olanağı da sağlanmış olacaktır. Öte yandan hiç kuşku yok ki Türkçe, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dili olarak kalacak ve eğitim dili olarak kullanılacaktır. Toplumdaki değişik kültür ve dillerin, tarihe ve kültürlere saygı anlayışı içerisinde akademik bir çalışma olarak araştırılması, devlet eliyle düzenlenmeli, bu amaçla “araştırma birimleri ve enstitüler” kurulmalıdır. 260

Raporun son bölümünde, bölgede yurttaşların can ve mal güvenliklerini korumak ve terör hareketlerini etkisiz hale getirmek için büyük özveri ile çalışan güvenlik güçlerinin mücadelesine destek verilmektedir. Terörle savaşmanın zorlukları üzerinde durulmakta ve bu uğraşın başarısı için, örgütlenme, yurttaşlar ve uluslararası ilişkiler boyutlarında ayrı ayrı önlemler alınması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu çerçevede profesyonel kadrolara gittikçe daha fazla görev verilmesi, güvenliğinin sağlanmasında güçlükler olan uzak ve küçük yerleşim yerlerinin halkın rızasıyla birleştirilmesi, birçok sakıncaları görülen köy koruculuğu uygulamasına son verilmesi, yurt dışından terör örgütlerine sağlanan yardımları durdurmak için her türlü diplomatik girişimlerin yapılması gibi öneriler ileri sürülmektedir.

Burada geniş bir özeti verilen bu rapor yurt içinde ve dışında büyük ilgi uyandırdı. Tepkiler genellikle olumlu idi. Gerçi ilk yayınlandığında basında bazı ters yazılar, insafsız eleştiriler de çıktı. Rakip partilerin sözcüleri raporu ya küçümsediler

ya da tehlikeli buldular. Başbakan Özal da basına yaptığı bir değerlendirmede raporu sakıncalı bulduğunu belirtti. Devlet Güvenlik Mahkemesinden partiye gelen bir yazıda, bu raporu kimlerin yazdığı soruluyordu. Erdal İnönü yanıt olarak: “MYK üyelerinin birlikte hazırladığı, Parti Meclisi'nde onaylanmış ve böylece SHP'nin bu konudaki görüşlerini bildiren resmi rapordur. Birkaç kişinin görüşü değildir.” diye yanıt verdi. Bunun üzerine her hangi bir soruşturma yapılmadı.261 SHP'nin Güneydoğudaki çeşitli sorunlara yaklaşımında her zaman yol gösteren temel belge haline geldi ve öyle kaldı.262