• Sonuç bulunamadı

sandıklar kuruldu meydane Onlar da gittiler yane yane Bu da üçüncü tasfiye dalgası.

Ve dördüncüsü "Ampuller" yanmiyor, bu bir yanılsama desek de nafile. Biz haklı

çıkmak istemiyoruz ama yana yana çıkardık mı karanlıkları aydınlığa ? Ve artık

yeter, şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek İstiyoruz.

Şimdilerde çılgın bir zamanın eşiğindeyiz. En çok da ülkemizde "BARIŞ"

tehlikede... Ama , Nazım Usta'nın dediği gibi: "biz yaşamda imkansızlığı çok

sevdik;fakat asla umutsuzluğu değil"

2. AKP iktidarı döneminde milli eğitim bakanlığında

kadrolaşma, hukuk dışı düzenlemeler ve uygulamalar

657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 76/1 maddesinde "Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit veya 68'inci maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst, kurum

içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler" , "Yer değiştirmeler yer değiştirme suretiyle atanma" başlıklı 72. maddesinde "Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiye'nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır..." 5442 sayılı İl Yönetim Yasasının 8/c maddesinde de "Yukarıdaki fıkralarda yazılı bütün memurların lüzumu halinde il içinde nakil ve tahvilleri mensup olduğu il idare şube başkanlarının inhası üzerine valiler tarafından icra edilmekle beraber mensup oldukları Bakanlıklar veya genel müdürlüklere sebepleriyle bildirilir." hükümlerine yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi yasa atamaları, "cezalandırma" olarak değil "hizmet gereği" olarak gerekli görmüştür.

Anılan yasa hükümleri uyarınca, yer değişikliği konusunda yönetimlere bir takdir yetkisi tanındığı açıktır. Ancak bu yetki mutlak ve sınırsız değildir, idari bir lüzum ve hizmet düşüncesine uygun olarak kullanılabilecektir. Aksi takdirde, yönetimlerin istediği zaman, istediği memuru, istediği yerden, istediği yere atama yetkisi olduğunu, yasa ile yönetimlere böyle bir keyfiliğin tanındığını kabul etmek gerekir ki, bu durumu hukuk devleti ile bağdaştırmak mümkün değildir.

"Sürgün" cezası Türk Ceza Yasasından 1965 yılında çıkarılmıştır. "Sürgün" cezası kişinin belli bir yerde zorunlu ikametidir. Memurların müfettiş raporları sonucu tayinlerinin yapılarak belli bir yerde çalışmaya zorlanmaları da adı konulmamış bir "Sürgün" cezasıdır.

Devlet memurlarına verilecek cezalar Devlet Memurları Yasasında belirtilmiştir. Bu cezalar arasında görev yeri değişikliği gibi bir madde/ceza yoktur. Görüldüğü gibi Milli Eğitim Bakanlığı (diğer bakanlıklarda olduğu gibi) Devlet Memurları Yasasının öngörmediği bir cezayı "Atama ve Nakil Yönetmeliği" ile getirmiştir.

Kaldı ki, sürgün cezasının caydırıcı hiçbir yanı yoktur. Ceza yasalarından çıkarılmasının temel nedeni de budur.

Bu bilgilerin ışığında 3 Kasım 2002 sonrasına bir göz atalım ve AKP iktidarı döneminde milli eğitim bakanlığında yapılan kadrolaşma, hukuk dışı düzenlemeler ve uygulamalar neler olduğuna bir bakalım.

1. AKP İktidarının ilk icraatı, Milli Eğitim Bakanlığı merkez yada taşra teşkilatındaki yönetim kademelerinde (İl ve İlçe Milli Eğitim Müdür ve Müdür Yardımcıları ile Şube Müdürlerinin) vekaleten, geçici olarak veya tedviren görevlendirilenlerin bu görevlendirilmelerinin sana erdirerek eski görevlerine döndürmek ve bu kadrolara yeniden görevlendirme yapmak olmuştur.

Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün tüm Valiliklere gönderilen 28.11.2002 gün ve 115100 sayılı Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu tarafından imzalanan yazısı ile kadro karşılığı veya kadrosuz olarak Valilik yada Kaymakamlık onayı ile görevli personelin görevlendirilmelerinin sona erdirilmesi ve asli görevlerine iade edilmeleri istenilmiş, yine aynı tarihli ve 115106 sayılı emirle sona erdirilen bu görevlere, Valiliklerce görevlendirilme yapılacağı bildirilmiştir. Yazıya göre; İl Milli eğitim Müdürlüğüne, milli eğitim müdür yardımcısı, yoksa şube müdürleri arasından; İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne ise şube müdürleri, yoksa okul müdürleri arasından görevlendirilme yapılacaktır.

Bu yazı üzerine sayıları 1041'i bulan, (Bakanlığa göre, 576) müdür, müdür yardımcısı ve şube müdürlerinin görevlendirilmeleri sona erdirilmiş ve asli görevlerine döndütülmüşler, Bakanlık Personel Genel Müdürlüğünün 2.12.2002 gün ve 115108 sayılı Genelgesi uyarınca da valiliklerce yeniden görevlendirme yapılmıştır.

Bu işlemlerin iptali için sendikamızca açılan davada, Danıştay 5. Dairesi, yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir.

2. Kadrolaşma amacıyla yapılan diğer bir uygulama da, MEB Yönetici Atama, Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırılarak yerine MEB Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliğinin yürürlüğe konulmasıdır. Bu Yönetmeliğin iptali için de Genel Merkezimizce dava açılmıştır. Yeni yönetmelikle kadrolaşmayı kolaylaştıracak yeni kurallar getirilmiştir.

a) MEB kendisine, eğitim yöneticiliklerine görevin gerektirdiği nitelikleri taşısın ya da taşımasın, dilediğini getirme olanağı yaratmıştır. Bundan böyle, sözgelimi beş yıl eğitim uzmanlığı yapmış iki kamu görevlisinden biri il milli eğitim müdür yardımcılığına, öteki müsteşarlığa atanabilecektir (m.27/2). Belli ki AKP iktidarı, eğitim alanında nitelikli kadrolardan yoksun olmasının doğurduğu boşluğu, eğitimi yönetecek ve denetleyecek görevlere atanacak olanlarda aranacak nitelikleri en aza indirerek doldurma, yandaşlarını, hizmet içi eğitim gibi sıkıcı bir aşamadan geçme (!) yükümlülüğünden kurtarma yolunu seçmiştir.

b) Yönetici atama yönetmeliğinin hukuka uygun biçimde düzenlendiği izlenimini verebilmek için özel çaba harcandığı belli olmaktadır. Yönetmelik, eğitim yöneticiliklerine kariyer ve liyakat ilkelerine (m.5/b), hizmetin gereklerine (m.5/c) göre atama yapılacağını kurala bağlamış; ancak, bu ilkelerin yaşama geçirilmesini sağlayacak biçimde düzenlenmemiştir. c) Eski yönetmelik, yurt dışı eğitim örgütünü de kapsamına

almıştı. Yeni yönetmelik, bakanlığın yurt dışı örgütünü kapsam dışında bırakmıştır. Bu, Türkiye dışında görevlendirilecek eğitim yöneticilerinin seçiminde tam bir kuralsızlığın, kayırmacılığın ve ayrımcılığın egemen olacağı anlamına gelmektedir. Belli ki AKP, yurt dışındaki örgütsel gücünü arttırmak istemektedir. Bakanlığın, yurt dışı örgütüne yapılacak yönetici atamalarının "dokunulmaz alan" olarak bırakılmasına özen göstermesinin başka bir anlamı olamaz. d) Şeflik ve şube müdürlüğü sınavına başvuracakların

gereksinimin iki katından çok olması durumunda eleme yapılması öngörülmektedir. Eleme, özel bir puanlamadan yararlanılarak yapılacaktır. 3797 sayılı yasanın atamalarda ölçüt olarak kullanılmasını öngördüğü "hizmet puanı" yerine özel bir puanlama türünün geliştirilmesi, hukuka aykırı olduğu gibi, kayırmacı bir tutum takınılacağını göstermektedir.

e) Sınav kurulu üyelerini seçme yöntemi belirsizdir (m.17). Ayrıca, bu kuruluda (KİK kararları göz ardı edilerek) eğitim iş kolunda kurulmuş yetkili sendikanın temsil edilmesine olanak tanınmamıştır. Bu iki olgu birlikte değerlendiğinde sınav kurulunun, sınav sonuçlarını etkileyecek biçimde oluşturulmasının tasarlandığı sonucuna varmak kaçınılmaz olmaktadır.

3. Kadrolaşmaya cliğer bir örnek de, 22.8.2003 gün ve 2003/70 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı genelgesidir. Bu genelgede, "...kurum müdür başyardımcısı ve müdür yardımcılarının yetersiz veya isteksiz olmaları

durumunda, kurumun sevk ve idaresinde zafiyet oluşacağından eğitim öğretim