• Sonuç bulunamadı

İnsanın hem yaşamına, hem de yaşadığı dünyaya bir anlam katabilmesi, yaratıcı güçlerinin ortaya çıkarılması ile olanaklıdır ki bu da, estetik eğitimi gerektirir. Bireyin estetik eğitimini sağlayan sanat eğitiminin okullardaki en önemli uygulama alanlarından biri de "resim-iş" dersidir. Yarattığı teknolojinin esiri olma tehlikesine karşılık resim-iş öğretimi, bireyin insani güçlerini ortaya çıkarabilecek ve bu güçlerle dünyasını bile değiştirebileceğinin farkına varmasını sağlayabilecek bir içeriğe sahiptir (Karayağmurlar, 1991, s.85).

Özellikle ilkokul çağında, bireyin toplumsal bir varlık olarak gelişmesi açısından estetik eğitimi büyük önem taşır. İlkokulda hareketli ve coşku dolu ruhsal yapısıyla çocuk, duyuşsal dünyasının dış etkenlere en açık olduğu dönemi yaşar. Dolayısıyla bu dönem, bireyin estetik eğitiminin en kolay olduğu önemli bir dönemdir. Kendini evrenin merkezi olarak duyumsayan çocuk için resim-iş dersi, kendini dışa vurma, içinde yaşadığı ortamı tanıma, bir değer olduğunun bilincine vararak kişiliğini kanıtlama ortamı demektir. Çocuk bu derste algılama, düşünme ve bedensel eylemlerin de katıldığı süreç içerisinde kendini anlatır (San, 1979, s.63).

Donald’ın Art Education Theories (1992) adlı kitabında belirttiği gibi; "Eğer okullarda sanat eğitimi öğretilemezse, okulların eğitici görevi de azalır. Başarılı bir eğitim; insanı değiştirir ve bu değişim insanda her yönden olmak zorundadır. Kişi, bilgisel açıdan donatılırken, paylaşmayı başarmayı, kendi yeteneklerini sunmayı ve aşmayı öğrenmek zorundadır. İnsanoğlu duygusuz ve sadece beyniyle hareket eden bir canlı olsaydı, belkide sanat eğitimine ihtiyaç olmazdı. Fakat insan düşünen ve hisseden bir canlıdır, işte bu özellik sanat eğitimini vazgeçilmez yapmaktadır. Bilgi; çabuk öğrenilir, çabuk da unutulur. Oysa kişinin duygularına ve düşüncelerine yani insani niteliklerine hitap eden öğrenme, bireyi topluma hazırlar ve ona başarı yolunu açar" satırlarıyla sanat eğitiminin önemini açıkça vurgulamaktadır (Tansuğ, 1979, s.54).

15 Tansuğ’a göre eğitim; kişiye bedensel, zihinsel, ruhsal, toplumsal yönden istenilen davranışların kazandırılmasıdır. Eğitimin amacı, bedeni, ahlaki, mesleki ve estetik yönden sosyal bir kişilik geliştirmektir. Tansuğ "bir çocuk için alfabedeki harf biçimleri düşünceyi somutlaştırırken; sanat biçimleri, düşünceyi ruhsal duyarlılıklarla ortaya koyar" demiştir (Tansuğ, 1979, s.54).

Sanatın gerekliliği konusunda Fischer şunları söylemiştir: ‘’İnsan doğalı değiştirerek ona üstünlük sağlar. Çalışma doğalın değişmesidir. Doğa üzerinde büyü gücünü kullanmayı da tasarlar insan. Büyü yoluyla nesneleri değiştirmeyi, onlara yeni biçimler vermeyi kurar. Gerçeklikte çalışma neyse, insan kafasındaki bu tasarlama da odur. Ta başlangıçtan beri büyücüdür insan’’ (Fischer, 1985, s.5).

Sanat eğitimi; bireyin duygu düşünce ve izlenimlerini anlatabilme yetenek ve yaratıcılığını estetik bir düzeye ulaştırmak amacıyla yapılan çabadır. Sanat eğitimi; gençlere estetik yargı yapabilme konusunda yardımı amaçlarken, yeni biçimleri hissedip, eğlenmeyi ve heyecanlarını doğru biçimlerde yönlendirmeyi öğretir (Hausman,1985, s.9).

Sanat eğitimi bireye gereklidir ve yaşamda önemli bir yer tutar. Sanat eğitimi; bireyseldir. Bireyin yaratıcı güç ve potansiyellerini eğitmek, estetik düşünce ve bilinci örgütlemek, estetik yaşamın yapılanmasını temellendirmek için gereklidir. Sanat bireyin sosyal ilişkilerini ayarlamasını, işbirliği yapabilmeyi, doğruyu ifade edip seçebilmeyi, bir işi başlayıp bitirme sevincini tatmayı, paylaşmayı, öğrenme isteğinin artmasını ve üretken olmayı sağladığı için önemli ve gereklidir. Sanat eğitimi, yapıcı analizi öğreterek, belli şekillerde gözlem, özgünlük, buluş ve kişisel girişimi destekleyerek, pratik düşünceyi geliştirir. Olayları, olmadan da beyinde gerçekleştirebilme gücünü arttırır. Bireyin el becerisini geliştirir ve sentez yapmayı öğretir. Canlandırabilme ve fikirlerini kağıda dökebilme yeteneği, hem sanatsal, hem de bilimsel mesleklerdeki kişilerin eğitimsel başarılarına katkıda bulunmaktadır. Sanat eğitimi; hayal gücünü çalıştırarak, dramatize edip, canlandırarak güçleri geliştirecek yaratıcı çabayı yönlendirmek için gereklidir (Whitford, 1929, s. 24). Dolayısıyla resim-iş dersi, diğer derslerin yorgunluğunu atmak ya da boş zamanları daha iyi değerlendirebilmek için

16 değil, yaşamın her döneminde kullanılabilecek yaratıcı ve pratik düşünceleri geliştirmek gibi bir yaklaşımla, okul programlarında önemli bir yere sahiptir.

Yücel Gel sanat eğitiminin gerekliliği konusunda herkes tarafından bilinmesi gereken ilkeleri şöyle sıralamıştır:

Her çocuğun yaratıcı gücü vardır. Sanat eğitimi herkes için gereklidir. Sanat eğitiminde bireysel farklılıklar göz önünde tutulmalıdır.

Sanat eğitimi çocuğa göre olmalıdır.

Sanat eğitimi ustalık ve beceri kazandırmak şeklinde değil estetik duyarlığın eğitilmesi şeklinde anlaşılmalıdır.

Sanat eğitimi dersleri diğer derslerin uygulama alanı olarak düşünülmemelidir. Sanat eğitimi dersleri iki ve üç boyutlu çalışmaları kapsamalıdır.

Sanat eğitimi dersi kuru ve kuramsal bilgi yerine işe ve yaratıcılığa dayandırılmalıdır.

Sanat eğitimi derslerinde gerekli ilgi ortamı yaratılmalıdır. Çevre olanakları göz önünde tutulmalıdır.

Fırsat eğitimine yer verilmelidir.

Çocuğun yaptığı işler bütün olarak değerlendirilmeli ve sergilemeye önem verilmelidir (Gel,1991, s.84).

Sanat eğitimi, beynin tüm fonksiyonlarının kullanılmasını kapsayan, bireyin bilişsel ve duyuşsal ifadesinin yapılanmasıyla ve geliştirilmesiyle estetik gelişimini de hedefler. Kişiliğin estetik yargı alanını geliştirerek estetik görünün ayırt edici gücünü ortaya çıkarır. Estetik görüyle, algılama ve tanımlayabilme sonucunda farkındalık kazandırır. Sanat eğitiminin yanlış anlaşılan bir amacı da olarak bu eğitimin sadece sanatçı yetiştirmeye yönelik olduğu düşüncesidir. Sanat eğitimi; yetiştirilmek durumunda olunan her çocuğu birey olma yolunda yaratıcılığa yöneltip, onun bilişsel ve duyuşsal eğitim ihtiyaçlarını karşılar. Çocukluktan başlayarak estetik algı ve kişilik geliştirimiyle, iyi, güzel ve doğruyu seçerek ifade edebilme üretkenliğini sağlar.

Sanat eğitimi insanın (kişinin) genel eğitimi içinde kendine özgü yöntem ve ilkeleri olan özel bir alandır. Sanat eğitiminin gereği üzerine düşünürken ister istemez ‘sanatın

17 gerekliliği’ düşüncesi öne çıkmaktadır. Öte yandan gerekliliğine inanılmayan ya da ne kadar gerekli olduğu tam anlamıyla ortaya konulmamış düşünsel temelleri oluşmamış bir eğitim alanında ne kadar başarılı olunabileceği açıktır. Kabul etmek gerekir ki, uzmanların ve yöneticilerin, sanat derslerinin bilgilenme ve deneyim kazanmak için en etkili araç olduğuna ve görsel yetiye sahip olmadan üretken düşünmenin kesinlikle hiçbir alanda mümkün olamayacağına kesin olarak inanmadıkları sürece öğretim planlarında sanata önemli bir yer vermeye hiç ama hiç hakları olmamalıdır (Gençaydın, 1990, s.48).

Sanat eğitimi; özgünlük, gözlem yapabilme, buluş ve kişisel yaklaşımları destekleyerek pratik düşünceyi geliştirici kurgu ve beceriyi geliştirerek sentezleme sürecini yapılandırır. Salt sanatsal uğraşı dışında, sanatsal olgu veya ürünlerle alımlayıcı olarak sanatsal sürece ortak olması duyguları ve duyarlılığı harekete geçirerek zihinsel süreçlerin canlı tutulmasını sağlar. Bilimsel ya da sanatsal alanda olsun fikirleri canlandırabilme, araç-gereçlerle sunabilme yetisine katkıda bulunur. “Sanat eğitimi de aynı yaşam gibi çocuğu farklı uyaranlardan yola çıkartarak düşüncede öznel bir bütünselliğe ulaştırır. Bu nedenle mutlaka sanat eğitiminde farklı disiplinlerdeki sanatlardan yararlanmak ve çocukların yaratıcı düşüncelerini değişik şekilde ifade etme fırsatları tanımak gerekir” (Abacı, 2003, s. 261).

Sanatsal eğitimden salt görsel ve plastik alandaki eğitim değil, tüm ifade tarzlarını kapsayan bir eğitim anlaşılmalıdır. Zekâya dayalı duyumların ve duyguların, bilinç, usavurma, hüküm verme gibi güçlerini toplayan, bireydeki nesnel dünyadan imgelerin öznel aktarımlarıyla keşfine ve anlatımına olanak tanıyan her alanı içine alır. Bu eğitim; değerlerle düşünmeyi, nitelikleri fark etmeyi öğrenen bireyin estetik bakış ve görüş alanında, sığ beğenileri aşarak çok daha derin anlayışları geliştirir. Böylelikle, bireyin sanat eserlerine olduğu kadar çevreye olay ve olgulara ve bunlara dâhil olan her türden nesneye estetik ölçütlerle bakabilme becerisini kazandırır. Sanatsal sürece (uygulayıcı veya izleyici olarak) ortak edilen birey, düşünsel çabayla seziş, biliş ve oluş öğelerini kullanarak estetik görü ve algıyı yaşam biçimine dönüştürebilir.

“Görülüyor ki, sanat eğitimi birey için içinde yaşadığı dünyayı kavramada, karşılaştığı problemleri çözmede, gördüğü, hissettiği şeylere karşı reaksiyon göstermede son derece

18 önemli bir rol üstlenir ve sanat eğitimi bir bütünlük içerisinde düşünüldüğünde birey ve toplum için can damarı durumundadır. Çünkü genel eğitimin hem bilişsel hem duyuşsal hem de psiko-motor alandaki hedeflerine hizmet verir. Böylece bireyin estetik, fiziksel, zekâ gelişimlerine katkıda bulunur ve yaşamın bütünselliği içerisinde sanat yoluyla eğitimini sağlar. Bu yolla eğitimde, iletişimde, estetik beğenide bütünlük sağlanmış olur” (Gel 1994, s. 40).

“Burada şunu vurgulamak isterim ki, küçük yaştan başlayarak çocukları yaratıcı kılmaya en uygun alan, sanatsal alandır ve bu açıdan sanat eğitimi, genel ve tümel eğitim ve öğrenim içinde genişlikle, yaygınlıkla yer alması gerekli bir düzence (disiplin)dir” (San 2003, s.25).