• Sonuç bulunamadı

RESİM EĞİTİMİNDE PEYZAJ ÇALIŞMALARI YOLUYLA ESTETİK DUYUMUN GELİŞTİRİLMESİ

5.2.1. Hoca Ali Rıza ‘’Manzara’’1898

5.2. ESER ÇÖZÜMLEMELERİ

5.2.1. Hoca Ali Rıza ‘’Manzara’’1898

Eserin Adı: Manzara Sanatçısı: Hoca Ali Rıza Yapılış Tarihi: 1898 Boyutları: 43.5x65 cm

Bulunduğu Yer: Eczacıbaşı Müzesi, Türkiye Yapılış Tekniği: Tuval Üzerine Yağlıboya

Resimde sağ ve solda aynı türden ağaçlar görüyoruz. İnce gövdeli, yeşil yapraklı ağaçların üst kısımları adeta bir şemsiyeyi andırıyor. Ağaçların arasından ise uzun ince toprak bir yol uzaklara doğru uzayıp gidiyor. Yolun sonunda da yine belli belirsiz ağaçlar ve bir dağ yer alıyor. Masmavi gökyüzü kar gibi beyaz bulutlarıyla manzaranın arka planını oluşturuyor.

Resimde renkler oldukça canlı kullanılmış. Sıcak ve soğuk renkler bir arada uyumlu görünüyor. En çok kullanılan renkler ise mavi ve yeşil tonları. Sarı, turuncu, beyaz ve

59 kahverengi ise resimde yer alan diğer renkler. Manzara oldukça sakin bir görünümde. Gökyüzündeki maviler ve ağaçlardaki yeşil tonlar izleyiciyi rahatlatıyor ve aynı zamanda izleyiciye huzur veriyor. Tüm bunlar manzarada estetik bir görüntü oluşturuyor.

Perspektif oldukça gerçekçi kullanılmış. Resimde en ön plandan arka plana doğru gittikçe daralan bir görüntü var. Ağaçların boyları küçülürken görüntü de netliğini yitirmiş ve detaylar azalmış. Bu da resimde bir derinlik oluşturmuş. Manzaradaki bu derinlik hissi o kadar etkileyiciki adeta resmin içinde geziniyormuşuz hissine kapılıyoruz. Bu gerçekten çok güzel bir duygu.

Resimde dikey bir kompozisyon kullanılırken, resmin sağında ve solunda yer alan ağaçlar da dengeli bir görüntü oluşturmuş. Sanatçı resminde gerçekçi bir tarz kullanmış. Ağaçlar, çimenler, gökyüzü adeta fotoğraf gibi gerçekçi çalışılmış. En ince detayına kadar her nesne tek tek resmedilmiş. Fırça izleri neredeyse hiç belli olmuyor.

Ağaçların şemsiyeyi andıran üst kısımları gökyüzündeki kabarık beyaz bulutlarla uyum içerisinde. Ortadan geçen uzun ince yol bizi uzaklara götürüyor. Gözümüz boylu boyuna uzanmış sıcak tonlardaki dağlara dalıp gidiyor. Biran da huzurlu bir yolculuk yaparken buluyoruz kendimizi. Ağaçların uzayıp giden gölgeleri ruhumuzu dinlendiriyor. Güneşli günlerde bir ağacın gölgesinde dinlenir gibi hissediyoruz kendimizi. Çimlerin üzerine serpiştirilmiş beyaz çiçekler çok güzel görünüyor. Güneşin aydınlattığı manzara içimizi ısıtıyor. Tüm bu özellikler ve resimdeki her nesnenin birbiriyle olan uyumu estetik bir görüntü oluştururuyor.

60 5.2.2. Ahmet Ziya Akbulut ’’Peyzaj’’1899

Eserin Adı: Peyzaj

Sanatçısı: Ahmet Ziya Akbulut (1896-1939) Yapılış Tarihi: 1899

Boyutları: 25x33cm

Bulunduğu Yer: Rezan Has Müzesi

Yapılış Tekniği: Prestuval Üzerine Yağlıboya

Resmi sağ ve sol olmak üzere iki parçaya ayıran bir dere görüyoruz. Derenin sağında üst kısımları yarım olarak resmedilmiş daha çok ince uzun gövdelerini gördüğümüz sıralı dört tane ağaç yer alıyor. Yine resmin sağında ağaçların arasına doğru uzanan patika bir yol görüyoruz. Resmin sağ tarafı sol tarafına nazaran daha sade. Burada ufak tefek çalılıklar yer alıyor. Derenin üzerinde bir sandal ve bir köprü yer alıyor.

61 Resimde yeşil yoğunlukta olmakla birlikte, turuncu, kahverengi ve yer yer sarılar kullanılmış. Yeşilin hem sıcak hem de soğuk tonları manzaranın geneline hakim. Resimde ışık gölge tek bir rengin farklı tonları kullanılarak sağlanmış. Ağaçların ışık alan yaprakları sıcak yeşillerle boyanmışken, gölgede kalan yaprakları soğuk yeşillerle boyanmış.

Resmin tam ortasında yer alan en öndeki ağaç resmi iki eşit parçaya ayırıyor. Ama gözümüz daha çok bu ağacın gerisinde sıralanan ağaçlarla patika yola doğru uzanıyor ve manzarannın içine doğru ilerliyoruz. Resimdeki perspektif bizi manzaranın içine doğru çekiyor. Aynı hisleri dereye bakarken de yaşıyoruz. Derenin üzerinde akıp giden sandal gözümüzü yine resmin derinliklerine çekiyor.

Manzaradaki herşey gerçekçi bir tarzda resmedilmiş. Ağaçların gövdesi, yapraklar, dere ve ağaçlar arasında uzayıp giden patika yolun toprak dokusu doğada gördüğümüz manzarnın aynısını yansıtıyor. Bu güzel manzaranın ışık gölge etkisi de büyüleyici. Ağaçların patika yola düşen gölgesi bu büyüleyici detaydan sadece biri. Sanatçının böyle bir manzarayı resmetmesinin nedeni sadece güzel görüntüsü değil, manzaranın dinlendirici ve insana huzur veren atmosferi. Resimdeki yeşilin huzur verici rengi, ışık gölge etkileri ve derinlik hissi ise bu manzarayı güzel kılan diğer unsurlar.

62 5.2.3. Diyarbakırlı Tahsin ‘’Bouvet’nin Çanakkale’de Batışı’’1917

Eserin Adı: Bouvet’nin Çanakkale’de Batışı Sanatçısı: Diyarbakırlı Tahsin

Yapılış Tarihi: 1917 Boyutları: 93x142 cm

Bulunduğu Yer: İstanbul Deniz Müzesi koleksiyonu. Yapılış Tekniği: Tuval üzerine yağlıboya

Sanatçı ‘’Bouvet’in Çanakkale’de Batışı’’ adlı eserinde tarihten bir günü son derce gerçekçi bir biçimde adeta fotoğraf etkisiyle tuvaline resmetmiş. Resmin konusunu 18 Mart 1915’te meydana gelen Çanakkale deniz savaşı ve bu savaşta Fransızlara ait bir geminin Çanakkale Boğazında batması oluşturuyor.

Bu savaştan kısaca bahsedecek olursak, İngiliz ve Fransızlar İstanbul’u ele geçirmek istiyorlardı. İstanbul’a giden tek yol ise Çanakkale Boğazından geçiyordu. İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerini umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Ama hiçbir şey onların düşündüğü kadar kolay değildi. Zayıf sandıkları türk savunması tüm var gücüyle bu savaşa hazırlıklıydı.

63 Türk savunması düşmana açtığı ateşin yanı sıra denize döşedikleri mayınlarlada resme konu olan Bauvet adlı Fransız gemisini boğazın derin sularına gömdüler. 18 Mart 1915 sabahı saat 10.30’da Bouvet mayına çarparak 10 dakika içinde battı. İşte bu sahne Diyarbakırlı Tahsin’in gözünden biz izleyiciye son derece etkileyici bir biçimde sunulmuş (www. bouvetinbatışı.com, Erişim Tar. 2011).

Resimde patlayan mayınlarla dalgalanan bir deniz görüyoruz. Bu mayınlar Türk savunması tarafından döşenen mayınlar. Bir tarafı alev almış, üzerini siyah dumanların kapladığı batan gemi ise Fransızlara ait Bouvet gemisi. Bu geminin içler acısı bir durumda çaresizce batması zayıf sanılan Türklerin düşman karşısındaki gücünü ve zaferini simgeliyor.

Renklerin bu resimde adeta dile geldiğini görüyoruz. Soğuk renklerin hakim olduğu resimde renklerin uyumu oldukça güzel görünüyor. Özellikle gemiden gökyüzüne yükselen dumanın turuncu, mavi ve mor tonlardaki uyumu mükemmel. Gökyüzünün tertemiz mavisi ise patlayan bombaların, alevlerin dumanıyla kirlenmiş, iç karartıcı bir görünümde. Gökyüzündeki mor renkler savaşta çekilen sıkıntıları yansıtıyor. Aslında resimde hava son derece aydınlık, iç açıcı, huzur verici görünüyor. Fakat alevlerin dumanı etrafı öyle bir sarmışki, resme ilk bakışta güneşin dumanların arasından süzülen ışığını farketmiyoruz. İşte bu ışık sıkıntılı geçen savaşın sonundaki zaferin, başarının ve yeni umutların işareti.

Gemiden gökyüzüne hafif hafif yayılan dumanın uyumlu renkleri, denizin mayınlarla kabaran ve köpük köpük olan görüntüsü, dumanların arasından süzülen güneşin parlak ışıkları resimde çok güzel ve etkileyici bir görüntü oluşturmuş. Asıl etkileyici olansa sanatçının Çanakkale Savaşını bu denli içten, samimi resmetmesi ve o gün yaşanan duyguları izleyiciye en derinden hissetttirmesi oluyor.

Çanakkale Savaşları, 1. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren, Türk’ün gücünü dünyaya bir daha duyuran, tarihe “Çanakkale geçilmez” sözünü yazdıran büyük bir destandır. Diyarbakırlı Tahsin de Çanakkale destanı’nın yazılmasına vesile olan bir sahneyi adeta belgelercesine tuvaline geçirerek, tüm dünyaya Türklerin Çanakkalede ki gücünü ve zaferini göstermiştir (www. Bouvetinbatışı.com, Erişim Tar. 2011).

64 5.2.4. Namık İsmail Yeğenoğlu ‘’Ankara Kalesi’’ 1927

Eserin Adı: Ankara Kalesi / Eski Ankara

Sanatçısı: Namık İsmail Yeğenoğlu (1890-1935) Yapılış Tarihi: 1927

Boyutları: 160.5x121 cm.

Bulunduğu Yer: İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu Yapılış Tekniği: Tuval üzerine yağlıboya

Resme baktığımızda ilk gözümüze çarpan resmin neredeyse tamamını kaplayan tepeler oluyor. Gökyüzünün mor tonlarındaki ışığı altında, güçlü bir asker gibi duran tepenin üzerinde kaleye bağlı surlar, yapılar ve en tepede de Ankara Kalesi yer alıyor. Türkiye

65 Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’nın (13 Ekim 1923) sembolü olan bu kale biz izleyicilere çok şey anlatıyor.

Sıcak (sarı, kırmızı, turuncu) ve soğuk (mavi, mor) renklerin uyumlu bir şekilde dengelendiği eserde, mavi ve sarı tonları yoğun olarak kullanılmış (Gürtuna, 1998, s.89). Kahverengi ve yeşilin tonlarını da görmek mümkün. Kuru ve ağaçsız zeminde boya, kalın tabakalar halinde uygulanmış. Eserde kullanılan renklerin sembolik anlamlarına baktığımızda; yer yer kullanılan kara lekeler; savaşların vahşetini ve acımasızlığını, kalenin ise bu mücadele ve savaşlara karşı yenilmediğini, dimdik ayakta durduğunu anlatmaktadır. Eserin geneline hâkim olan sarı rengin tonları, mücadelenin önemini vurgulamakta, aynı zamanda kalenin gücünü yansıtmaktadır. Gökyüzünde kasvetli biri görüntü sunan mor tonları, Milli Mücadele sırasında yaşanan acıları ve olumsuzlukları ifade etmektedir. Kalenin eteklerinden zirveye doğru açılan renk değerleri; direnç, azim ve kararlılık sonucunda kazanılan zaferin göstergesidir. Ön planda yer alan evlerde kullanılan beyaz lekeler, verilen mücadeleye halkın da katıldığını ifade etmek için kullanılmıştır. Beyaz lekeler, yeşil ağaç ve çalılıklarla beraber yaşanan savaşlar ve zaferler sonrasında yeni bir yaşama ve umutlu bir geleceğe işaret etmektetir (Hatipoğlu, 2010, s.94).

Perspektif oldukça gerçekçi. Resmin en ön planında yer alan nesnelerin renkleri daha belirginken arkalara doğru renkler biraz daha silikleşmiş. Yine nesnelerin boyutları bizden uzaklaştıkça küçülürken, detaylarıda gittikçe azalmış. Bunun yanı sıra resimde doğal bir ışık kullanılmış, yani gün ışığından yararlanılmış.

Bu resimde bizi etkileyen, bize estetik (güzel) gelen en önemli şey ise resmin bizde hissettirdiği duygular. Özellikle bizim için çok büyük bir anlamı olan ankara kalesinin resimde son derece güçlü ve dimdik ayakta resmedilen görüntüsü renklerin de sembolik anlamlarıyla bütünleşince oldukça etkileyici ve güzel bir görüntü oluşturmuş.

Namık İsmail Yeğenoğlu, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na gönderme yaptığı eserinde, kentin simgesi olan kaleyi konu alarak, yaşadığımız vatan toprağının tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan çok zengin bir kültürel mirasa sahip olduğunu hatırlatıyor. Sanatçı, bu kültürel mirası her koşulda korumamız gerektiğinin ve Türkiye

66 Cumhuriyeti’nin yaşanabilecek tüm olumsuzluklara rağmen bu kale gibi sonsuza dek sağlam ve dimdik ayakta duracağının mesajını veriyor.