• Sonuç bulunamadı

RESİM EĞİTİMİNDE PEYZAJ ÇALIŞMALARI YOLUYLA ESTETİK DUYUMUN GELİŞTİRİLMESİ

5.2.5. Ahmet Hikmet Onat ‘’Fındıklı Sahili’’ 1927

Eserin Adı: Fındıklı Sahili Sanatçısı: Ahmet Hikmet Onat Yapılış Tarihi: 1927

Boyutları: 150x190 cm.

Bulunduğu Yer: Akbank Resim Koleksiyonu Yapılış Tekniği: Tuval üzerine yağlıboya

Resimde Fındıklı sahilinden bir kesit görülmektedir. Ahmet Hikmet Onat, doğup büyüdüğü yer olan Fındıklı’nın sahilini ve balıkçıların yaşamını resmine konu olarak seçmiştir.

Resmin ön planında, kayıklar ve iki tane tahtadan yapılmış iskele görüyoruz. Öndeki iskelede bir, arkadaki iskelenin ucunda ise iki insan figürü yer alıyor. Resmin sol

67 tarafında ise balıkçı kulübeleri, hemen arkasında bir cami ve caminin de arkasında sürüp giden binalar ve ağaçlar yer alıyor. Resmin sağ tarafında da yelkenli gemiler bulunuyor. Bu manzaranın üzerini ise insana huzur veren bir gökyüzü kaplıyor.

Resimde neredeyse bütün renkler kullanılmış. Sarı, kırmızı, mavi, yeşil, siyah, beyaz ve kahverengi... Sıcak renklere daha çok yer verilmiş. Özellikle kahverengi resimde yoğun olarak kullanılmış. Kullanılan renkler resme sıcak ve samimi bir hava katmış.

Resimde doğal bir ışık var, yani gün ışığından yararlanılmış. Perspektif oldukça gerçekçi. Biz izleyiciye yakın olan, yani resmin en ön planında yer alan nesnelerin renkleri daha belirginken arkalara doğru renkler daha silikleşmiş. Yine nesnelerin boyutları bizden uzaklaştıkça küçülürken, detaylarıda gittikçe azalmış. Ayrıca resimde ki perspektif resme bir derinlik hissi katmış.

Birçok sanatçı içinde yaşadığı toplumun sorunlarından etkilenir ve bunları resimlerinde görselleştirir. Bazen sorunları, olayları, ya da kişileri bire bir çizmek yerine bunu sembollerle anlatma yoluna gidebilirler. Yani renklere, nesnelere birtakım anlamlar yüklerler. Ahmet Hikmet Onat da balıkçıların yaşamına dikkat çekmek için resminde birçok kayık çizmiş, kayıklar burada balıkçıların yaşam karşısındaki umudunu simgeliyor. Adeta bir istanbul aşığı olan Hikmet Onat sadece Fındıklı Sahilini resmetmekle kalmamş aynı zamanda insana huzur veren, insanı rahatlatan manzarasına balıkçıların yaşamından da bir kesit eklemiş (Giray, 1995, s.28).

Resimde denizin üzerine yansıyan güneş ışığı son derece gerçekçi resmedilmiş, insanın adeta iskeleye oturup ayaklarını denize uzatası geliyor. Güneş ışığının denize yansıyan pırıl pırıl görüntüsü, küçük ahşap iskeleler, resmin arkalarına doğru uzayıp giden ağaçların arasında kaybolan şirin küçük evler, tekneler, yelkenliler hepsi oldukça etkileyici ve güzel görünüyor. Bu güzelliğin asıl sebebi ise manzaranın insanı büyüleyen, insana huzur veren etkileyici görüntüsü oluyor.

68 5.2.6. Namık İsmail Yeğenoğlu ‘’Bahar’’1927

Eserin Adı: Bahar

Sanatçısı: Namık İsmail Yeğenoğlu (1890-1935) Yapılış Tarihi: 1927

Boyutları: 50x60 cm

Bulunduğu Yer: Resim Heykel Müzesi, İstanbul Yapılış Tekniği: Mukavva Üzerine Yağlıboya

Resimin en ön planında solda üzerinde beyaz çiçekleri olan bir ağaç görüyoruz. Neredeyse resmin bir bölümünü kaplayan bu büyük ağacın gerisinde arka arkaya bir yamaç boyunca yüksemiş başka ağaçlar yer alıyor. Resmin en üst köşesinde sağda ise çift katlı turuncu boyalı şirin bir ev görülüyor. Çok farkedilmemekle birlikte bu evin de hemen sağında yine turuncu boyalı başka bir ev yer alıyor.

69 Resimde renkler genellikle açık tonlarda kullanılmış. Beyaz, bembe, mavi ve yer yer turuncular göze çarpıyor. Renkler genellikle çok canlı olmadığı için resimdeki turuncular az da olsa dikkat çekiyor.

Resimdeki perspektif son derece gerçekçi. Ağaçların bizden uzaklaştıkça küçülen ve silikleşen görüntüsü, en tepede yer alan evin bize en yakın olan ağaçtan daha küçük resmedilmesi ve formundaki açıların doğru kullanılması bunun bir kanıtı.

Sanatçı resmini rahat fırça sürüşleriyle oluşturmuş. Ağacın beyaz çiçekleri de yine kısa kesik kesik fırça sürüşleriyle çok detaya girmeden, lekesel olarak resmedilmiş. Gün ışığının resimde yoğun olarak hissedilmesi ve sanatçının kullanmış olduğu hızlı ve rahat fırça sürüşleri resmin Empresyonist bir tarzda yapıldığını ortaya koyuyor (Gülce, 2009, s.123).

Resmin en ön planında yer alan ağacın beyaz çiçekli dalları baharın habercisi. Her ne kadar ressam çiçekleri doğada gördüğümüz gerçeği gibi resmetmese de biz gerçek bir çiçekte bulduğumuz güzelliği ve etkileyiciliği buluyoruz bahar dallarında. Hatta asıl hoşumuza giden sanatçının kullanmış olduğu bu rahat, doğal fırça sürüşleri oluyor. Konu bakımından zaten güzel olan bu manzara sanatçının tekniğiyle daha da güzelleşiyor. Güneş ışığının yaydığı enerji içimizi ısıtırken resimde yer yer kullanılan turuncular da bu sıcaklığı destekliyor.

70 5.2.7. Ruhi Arel ‘’Peyzaj’’1929

Eserin Adı: Peyzaj

Sanatçısı: Ruhi Arel (1880-1931) Yapılış Tarihi: 1929

Boyutları: 60x75 cm

Bulunduğu Yer: Özel Koleksiyon

Yapılış Tekniği: Mukavva Üzerine Yağlı Boya

Resimde en ön planda küçük taşların arasından akıp giden tertemiz, berrak bir dere, derenin tam ortasında küçük bir kara parçası ve ağaç yeralıyor. Resmin sağında ve solunda ise arka arkaya sıralanmış, gökyüzüne doğru yükselen sivri uçlu dağlar ve yuvarlak formlu küçük tepeler görülüyor. En arka planda ise oldukça sakin bir gökyüzü resmimizin arka fonunu oluşturuyor.

71 Resimde sıcak ve soğuk renkler dengeli olarak dağılmış. Ama buna rağmen sıcak renkler herzamanki gibi daha dikkat çekici ve parlak görünüyor. Akıp giden derenin bembeyaz berrak rengi saflığın, temizliğin sembolü. Aynı zamanda içimizdeki bütün kötü duyguların, sıkıntıların bu bu akan dereyle akıp gittiğini ve ruhumuzun arındığını huzur bulduğunu söyleyebiliriz. Dağ ve ovalarda ki yeşil tonlar, gökyüzünde ki açık maviler yine huzur verici bir görünümde.

Resimde gerçekçi bir perspektif kullanılmış. Dağların boyları gittikçe küçülürken, renklerde canlılığını yitirmiş. Adeta dağlar puslu bir görünüme bürünmüş. Perspektif resme bir derinlik kazandırmış. Resmin sağında ve solunda yer alan dağların birbiri içine geçip arkalara doğru uzanması dengeli bir görüntü oluşturmuş.

Doğal ışığın kullanıldığı manzarada ışık gölge etkisi de oldukça güzel görünüyor. Gökyüzünde güneşin altın sarısı ışığının, yeryüzündeki çimlere yansıması, manzaraya coşku dolu bir hava katmış. İzleyicinin etkilenmemesi mümkün değil. Yemyeşil çimlerin güneş ışığıyla aydınlanması ileyicide mutluluk hissi uyandırıyor. Resmin güzel bulduğumuz bir diğer özelliği de kendimizi resmin içindeymişiz gibi hissetmemiz oluyor. Yani gözlerimiz dağların arasından uzaklara doğru dalıp gidiyor ve kendimizi resmin içinde hissediyoruz. Böyle bir manzara karşısında doğanın bütün güzelliklerini farkedip huzur buluyor ve hiçbir şey düşünmeden sakinliğin keyfini sürüyoruz.

72 5.2.8. Hale Asaf ‘’Bursa’dan’’1929

Eserin Adı: Bursa’dan

Sanatçısı: Hale Asaf (1905-1938) Yapılış Tarihi: 1929

Boyutları: 47x47 cm

Bulunduğu Yer: İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Yapılış Tekniği: Tuval Üzerine Yağlı Boya

Hale Asaf bu eserinde Bursa’dan bir sokağın görünümünü resmetmiş. Sanatçının daha önce de birkaç kez resmettiği Bursa şehri bu eserinde de son derece sade ve Asaf’ın içinden geldiği gibi rahat fırça sürüşleriyle oluşturulmuş. Resme baktığımızda önden arkaya doğru gittikçe küçülen çift katlı evler görüyoruz. Bu evler 1930’lu yılların mimari özelliklerini en iyi şekilde yansıtıyor. Ahşap çerçeveleri, kapıları, beyaz ve sarı tonlarıyla boyanmış sade renkleri ve birbirine yakın küçük camlı pencereleriyle gördüğümüz bu evlerin arasından, gözümüz Bursadan bir camii’nin minaresine uzanıyor. Oradan da Bursanın yeşil dağlarına ulaşıyoruz. Sokak son derece sessiz ve

73 sakin, bütün pencereler kapalı. Pencereden dışarı rüzgârın gücüyle süzülen ne bir perde, ne de bu güzel yaz gününde dışarda ipte kurumayı bekleyen bir çamaşır var.

Bu sessiz manzaranın içinde hemen dikkatimizi soldan ikinci, beyaz boyalı evin önünde bekleyen siyah çarşaflı bir kadın figürü çekiyor. Hale Asaf’ın diğer manzara resimlerinde figür kullanmayıp, bu resminde figüre yer vermesi ister istemez dikkatleri siyah çarşaflı kadına yöneltiyor. Siyahlar içinde evlerin arasında sıkışmış izlenimi veren bu figür o dönem Bursasında kadınların henüz özgür olamadıklarını bir bakıma ortaya koyuyor. Resmin en arkasında yer alan yeşil dağlarda bizi, bu dar sokakların yarattığı sıkışmışlıktan kurtarıp adeta özgürlüğe, huzura ve rahatlığa eriştiriyor.

Sanatçı sade bir anlatımla oluşturduğu resmini, yine kullandığı sade renklerle de güçlendiriyor. Evlerde kullanılan sarı renk, sessiz sakin sokağa bir hareketlilik ve coşku katıyor. Yeşil tonlarındaki dağlar ve evlerin aralarına serpiştirilmiş birkaç ağaç izleyiciye huzur veriyor. Hale Asaf’ın renk kullanımında ki başarısını bir başka sanatçı Nurullah Berk şöyle dile getiriyor: ‘’ bir sarıyı, bir moru, bir maviyi, taptaze çiçeklerden sızma birer renk gibi tuvalin üzerinde öyle bir koyuşu vardıki, aramak endişesiyle paletlerini kirleten bizler için bu, taktire şayan bir yetenektir’’ der.

Sanatçı resminde gerçekçi bir perspektif kullanmış. Evlerin boyutları ön plandan arka plana doğru gittikçe küçülüyor, renkler canlılığını yitiriyor ve detaylar azalıyor. Perspektifin etkisiyle oluşan derinlik hissi oldukça etkileyici. Adeta kendimizi resmin içinde buluyoruz ve dar Bursa sokaklarından geçip gidiyoruz.

Sanatçının yapmacıklıktan uzak, son derece doğal ve içten resimleme tekniği son derece güzel. Manzaraya bakan herkes adeta kendinden birşeyler buluyor ve bu sokaklarda kendini yabancı hissetmiyor. Kimisi çocukluğuna, kimisi gençliğine dönerken kimiside buram buram tarih kokan bursa evlerinde yeni hayallere dalıyor. Sanatçının izleyicide yaşattığı bu duğgular resmi daha etkileyici ve güzel kılıyor.

74 5.2.9. Fikret Mualla ‘’Haliç’’1930

Eserin Adı: Haliç

Sanatçısı: Fikret Mualla Yapılış Tarihi: 1930 Boyutları: 350x254 mm

Bulunduğu Yer: Füreya Kılıç koleksiyonu. Yapılış Tekniği: Kâğıt üzerine suluboya

Yaptığı resimleri kendine has tarzıyla son derece başarılı bir biçimde tuvaline aktaran sanatçı bu eserinde Süleymaniye Caminin deniz kıyısından görünümünü resmetmiş. Eserin ön tarafında Eminönü sahilini ve tekneleri görüyoruz. Deniz kenarından başlayan evler yukarıya doğru bir merdiven gibi sıralanmış. İzleyicinin gözü ise adeta bu merdivenin basamaklarından zirveye doğru ulaşıyor ve oradaki Süleymaniye camisine yöneliyor.

75 Sarı bir kâğıdın üzerine çizilen manzaranın siyah renkli kontürleri, yani çizgileri son derece belirgin. Her ne kadar evler karışık gibi görünsede bir evi diğerinden rahatlıkla ayırabiliyoruz.

Gökyüzüne baktığımızda havanın bozmak üzere olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden resimdeki renklerde aşağıdan yukarıya doğru bir koyulaşma görülmekte. Genel olarak sıcak renkler (sarı, kırmızı, turuncu) resmin aşağısında yer alırken, gökyüzünde soğuk renkler (mavi, yeşil tonları) kullanılmış. Denizin açık mavi tonları huzur verici bir görünüyor.

Resme baktığımızda içimizi ısıtan, bize coşku veren, ışıl ışıl bir manzara görüyoruz. Bizde bu etkiyi uyandıran en önemli şeylerden biri sanatçının sarı rengi resmin genelinde yoğun olarak kullanması. Ayrıca evlerin çatılarında kullanılan turuncularda içimizdeki bu coşku hissini daha da artırıyor ve resimde güzel bir görüntü oluşturuyor.

Evlerin sıralanışı ve arkaya doğru gittikçe küçülmesi resimde perspektif olduğunu gösteriyor. Caminin en tepede, zirvede yer alması onun kutsal, ilahi, yüce bir mekân olduğunu gösteriyor. Yatay bir görüntü oluşturan denize karşılık evler dikey bir görüntü oluşturuyor. Kompozisyondaki bu denge güzel görünüyor.

Sanatçı İstanbul manzaralarında önemli bir yeri olan Süleymaniye Camiine duyduğu hayranlığı resim diliyle anlatmış. Pek çok kez resimlere konu olan bu yapıtı kendine has resimleme yöntemiyle ele almış olan Fikret Mualla’nın o tarihlerde bu konuyu seçmesinin sebebi ise yaşadığı şehir olan İstanbul’a duyduğu hayranlık. Sanatçı bu hayranlığını o kadar sade ve o kadar doğal resimlemişki, bize, bütün detaylardan uzak, asıl olanın, yani özün resmedildiği coşku, heyecan ve huzur dolu etkileyici, güzel bir manzara sunuyor.

76 5.2.10. Nazmi Ziya Güran ‘’Küçüksu’dan’’ 1930-35

Eserin Adı: Küçüksu’dan

Sanatçısı: Nazmi Ziya Güran (1882-1937) Yapılış Tarihi: 1930-35

Boyutları: 42x62 cm.

Bulunduğu Yer: İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu Yapılış Tekniği: Tuval üzerine yağlıboya

Nazmi Ziya Güran bu eserinde Üsküdar’ın bir semtini, Küçüksu’yu resmetmiş. Resmin tam ortasında 1806 yılında Mihrişah Valide Sultan adına yapılmış olan ‘’Küçüksu Çeşmesi’’ yer alıyor. Çeşmenin etrafında deniz kenarı boyunca sıralanmış büyüklü küçüklü yemyeşil ağaçlar var. Burası bir mesire alanı; yani insanların gezinti ve piknik yaptığı, oturup dinlendiği, eğlendiği bir alan.

Işıl ışıl bir hava, yemyeşil ağaçlar ve masmavi bir deniz. Bu manzarada ki herşey insanı dinlendiriyor ve izleyiciye huzur veriyor. Güneşin ağaçlara ve toprağa yansıyan altın sarısı ışığı içimizi ısıtıyor.

77 Resmin solunda, ağaçların hemen altında oturma bankı ve masa görüyoruz. İnsanın bu huzurlu manzarada yürüdükten sonra orada denize karşı oturup dinlenesi, bu güzel ağacın gölgesinde piknik yapası geliyor. Resmin sağ tarafına baktığımızda mesire alanında yürüyüş yapan insanları görüyoruz. Belki az sonra bizim oturmak istediğimiz bankta oturup piknik yapacaklar, belki de sadece bir gezintiden ibaret kalacak, bu güzel manzaradaki yürüyüşleri. Sanatçı o kadar huzurlu resmetmişki Küçüksuyu, insan ne olursa olsun bir kere bu manzaradan geçip gitmek istiyor.

Resimde genellikle sıcak renkler kullanılmış. Özellikle güneşin altın sarısı rengini manzaranın genelinde görmek mümkün. Sarı rengin resimde yoğun olarak kullanılması, resimde bir coşku ve heyecan duygusu yaratıyor. Ağaçlarda kullanılan yeşiller ve küçük suyun mavi tonları resme huzur katıyor ve izleyiciyi dinlendiriyor. Böyle bir manzara karşısında insanın kendini mutlu hissetmemesi imkânsız. Renklerin bize hissttirdiği bu heyecan, coşku ve huzur izleyicide resme karşı bir beğeni uyandırıyor.

Resimde ışık ve gölgeyi net olarak görebiliyoruz. Açık havada yapılan bir resim olduğu için doğal ışık; yani gün ışığı kullanılmış, perspektife de dikkat edilmiş Küçüksu Çeşmesi’nin formu perspektif kurallarına uygun resmedilirken, resmin ön. planından arka planına doğru renkler ve detaylar netliğini yitirmiş.

Küçüksuyu diğer manzaralardan farklı kılan şey, Küçüksuyun geçmişte insanların eğlenmelerine katkısı olan bir mekân olması. Hafta sonları burası piknik yapmaya gelenlerle dolup taşar. Peçeli hanımlar, sarıklı erkekler, çocukların neşeli gülüşleri... Her çeşit halk tabakası bu sevimli ve dinlendirici yere gelir. Yaşlı hanımların ellerinde çubukları, gençlerin ise el aynaları olur; sayısız selâmlar alınıp verilir. Gezici şeker satıcıları ve sucular epey para kazanır. Meyve satıcıları renkli üzümler ve altın sarısı kavunlarla bir aşağı bir yukarı gezinir. Kısaca masallardan bir gün yaşanır küçüksu da (Pardoe, 1938, s.4). Tüm bunları göz önünde bulundurunca, Nazmi Ziya Güran’ın bizi geçmişe götüren, adeta o günleri yaşamamızı sağlayan ‘’Küçüksu’’ resmi güçlü anlatımıyla izleyiciyi etkiliyor ve izleyiciye güzel geliyor.

78 Sanatçı bu resminde kalabalık bir günden ziyade, Küçüksu’yun sessiz ve sakin, huzur verici bir gününü resmetmeyi tercih etmiş. İzleyiciyi bu huzurlu manzaranın sakinliği karşısında dinlendirmek ve dikkatleri insanlardan çok manzaraya çekmek istemiş.