• Sonuç bulunamadı

Öz

Çağdaşları Mevlana, Ahi Evran ve Yunus Emre gibi Türk kültür ve düşünce hayatının Anadolu’da şekillenmesinde ve gelişmesinde önemli payı olan Hacı Bektaş Veli, dinin özünü bozmadan ortaya koyduğu hoşgörüyle bu toprakların “evtad-ı erbaa (=âlemin dört yönünde görevlendirilmiş dört velî)” olarak bilinen dört büyük velisinden biri olarak kabul edilmektedir.

Anadolu’nun en kaotik döneminde (13. yy.) yaşamış olan Hacı Bektaş Veli, adına bağlı olarak kurulan Bektaşilik tarikatıyla Osmanlı toplumsal yaşamını birçok yönden etkilemiştir.

1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla Hacı Bektaş Dergâhı da kapatılmış; 1834’te dergâ-ha bir cami eklenerek Bektaşiliğin bir tarikat olarak işlevine son verilmiştir.

Dış avlu (Nadar avlusu), Orta avlu (Dergâh avlusu) ve İç avlu (Hazret avlusu) olmak üze-re üç bölümden oluşan Hacı Bektaş Veli Külliyesi, bugün üze-resmi statüde müze olarak görünse de Aleviler tarafından “Hac” amaçlı ziyaret edilen bir yer durumundadır ve her Perşembe günü ziyarete gelenlerin iştirakiyle “dede/baba” önderliğinde Hacı Bektaş’ın mezarı ziyaret edilerek toplu ayin yapılabilmektedir.

1965’den beri uluslararası düzeyde gerçekleştirilen Hacı Bektaş Veli’yi anma törenleri dolayısıyla yurtiçi ve yurtdışından on binlerle ifade edilebilecek sayıda kişi her yıl Hacı Bek-taş’ı ziyarete gelmektedir. Bu durum Hacı Bektaş ilçesini bir inanç merkezi haline getirmiştir.

İlçe merkezinde bulunan Hacı Bektaş Dergâhı ve Çilehane mevkiinde bulunan kutsal yer ve nesnelere bağlı olarak birçok inanış ortaya çıkmıştır.

Bu bildiride, Çilehane mevkiinde inşa edilen “Şehitlik ve İz Bırakan Aydınlar Gömütlü-ğü”nde son beş yıl içerisinde ortaya çıktığını gözlemlediğimiz özellikle Mahzuni Şerif’in anıt mezarına bağlı olarak oluşan inanışlar ile mercimek tanesi büyüklüğünde ziyaretçilerin ilgisine sunulan “dualı taşlar” üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Hacı Bektaş Veli, Mahzuni Şerif, halk inanışları, dilek taşı, dualı taş.

Abstract

Haci Bektash Veli who played a significant role in shaping and improving the Turkish culture and intellectual life in Anatolia like his contemporaries Rumi, Ahi Evran and Yunus Emre is accepted as one of the four greatest “saints” of these lands (“evtad-ı erbaa” - four saints assigned to the four parts of the world) with the tolerance he introduced without undermining the essence of religion.

Living in the most chaotic period in Anatolia (13th century), Haci Bektash Veli influenced the Ottoman social life in all aspects through the Bektashi Order established under his name.

With the abolition of the Guild of Janissaries in 1826, Haci Bektash Dervish Lodge (Dergah) was closed as well, and with the construction of a mosque as part of the lodge in 1834, the Bektashism was proscribed as a religious order.

Although the Haci Bektash Veli Complex (Külliye) consisting of three units, outer court-yard (Nadar), atrium (Dervish lodge) and inner courtcourt-yard (Hazret), has a museum status offi-cially, it is a pilgrimage (Hajj) site visited by the Alevis. Every Thursday, the mausoleum of Haci Bektash Veli is visited with the participation of the guests to perform a mass ritual led by a “dede”.

Due to the Haci Bektash Veli commemoration ceremonies that have been organized at the international level since 1965, thousands of people from home and abroad come to visit Haci Bektash annually. Thus, Haci Bektaş district has become a faith centre. As a result, several be-liefs have emerged in association with the sacred place and objects in the Haci Bektash Dervish Lodge and the “Çilehane” area.

This paper will examine the beliefs that have emerged in the last five years in “the Cem-etery of Martyrs and Influential Intellectuals” built at the Çilehane area and particularly in relation to the mausoleum of Mahzuni Şerif, and tiny and round “prayer stones” presented to the attention of the visitors.

Keywords: Haci Bektash Veli, Mahzuni Şerif, folk beliefs, wish stone, prayer stone.

1. Giriş

Halk inançları/inanışları ve Hacı Bektaş Veli, Türkiye üniversitelerinde ilgi gören çalışma alanlarındandır. Hacı Bektaş Veli’nin yurtdışındaki akade-milerde de rağbet gördüğü bir gerçektir. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Ulusal Tez Merkezi portalı üzerinden “Hacı Bektaş” anahtar kelimesiyle arama ya-pıldığında on yedi yüksek lisans ve üç doktora olmak üzere toplamda yirmi teze ulaşılmaktadır. “Halk inançları” anahtar kelimeleriyle arama yapıldığında iki doktora kırk sekiz yüksek lisans; “halk inanışları” anahtar kelimeleriyle yapılan aramada ise altmış dört adet yüksek lisans tezi listelenmektedir.

Bunlar bize iki şeyi göstermektedir: Birincisi az önce de ifade ettiğim gibi halk inanışları konusuna yönelen ilgi ikincisi ise araştırmacılar arasında inanç ve inanış kelimelerinin kullanımı konusunda bir birliğin olmaması; bu iki kelimenin kavram alanlarını belirleyen nüanslar dikkate alınmadan birbir-leri yerine rahatlıkla kullanılabilmesi.

100 Soruda Türk Folkloru adlı kitabının ilk otuz sorusunu inanışlar nusuna ayıran Pertev Naili Boratav, diğer halk edebiyatı ve halk bilimi ko-nularında olduğu gibi bu konuda da öncü konumunu muhafaza etmiş, “Belli

bir toplumun eski dinlerinden miras alıp kendi çağının şartlarına uygulayarak yaşattığı yeni dininde, yaşam şartlarının gerektirdiğince yeni biçimler, yeni içerikler ve anlatışlarla oluşturduğu inanışlar” (Boratav, 2015: 13) halk bilim-cinin inceleme alanına girer diyerek terimin “inanış” biçiminde kullanılması gerektiğine işaret etmiştir.

İnanç ve inanış terimleri üzerine dikkatini yönelten araştırmacılardan biri de Türker Eroğlu’dur. O, Türklerin Müslüman olmadan önce inandıkları dinlerinden günümüze taşıdıkları bazı unsurların yeni dinlerinin kuşatma ve baskısına rağmen yaşatılanlarını inanış terimiyle karşılamak gerektiğini söy-ler. Yine ona göre Türklerin eski dini olan Gök Tanrı dininin sistemi ve ortaya koyduğu kaideleri kabul etmek iman/inanç kavramı ile açıklanabilir. Bu bağ-lamda, Gök Türklerin bir halk olarak, Gök Tanrı sistemi (dini) içerisinde yer alan “alkarısı”nı bir iye (ruh/melek) kabul etmeleri iman/inanç, “alkarısı” ile ilgili kabullerin günümüzde İslamiyet’i kabul eden Türk toplumlarında ge-leneğe dayalı olarak yaşaması ise “inanış”tır (Eroğlu-Kılıç, 2010: 749-766).

Ele aldığımız konuda çok sayıda çalışmaya imza atmış olan Yaşar Ka-lafat, -her ne kadar ilk yayımlanan çalışmasında “inanç” terimini kullanmış olsa da- “halk inanmaları” ifadesinin daha doğru bir kullanım olduğunu söyler (2017: 109).

Bildirimizin başlığından da anlaşılacağı üzere biz de “inanış” teriminin daha uygun bir ifade olduğunu düşünüyor ve yukarıda izah etmeye çalıştığı-mız şekilde kullanıyoruz.

Sayın Başkan, Değerli Katılımcılar,

Coğrafi olarak Anadolu’nun ortasında bulunan Hacı Bektaş ilçesi, bir inanç merkezi durumundadır. İlçenin dört bir tarafına dağılan ve hepsi Hünkâr’ın adına bağlı bir menkıbe ile delillendirilen kutsal mekânlar bulun-maktadır: “Delikli Taş (Çilehane)”, “Zemzem Çeşmesi”, “Minder Kaya”,

“Kulunç Kaya”, “At Kaya / Yürüyen Kaya”, “Kadıncık Ana Evi”, “Beştaşlar”,

“Hamur Kaya”, “Hırka Dağı”, “Han Bağı” ve “Dede Bağı” (Çiftçi, 2014:

70-80). Burada sıralanan mekân ve nesnelere bağlı olarak ortaya çıkarak günümüze kadar gelen inanışların kaynağının Hünkâr Hacı Bektaş veli oldu-ğu, onunla ilgili menkıbelerin toplandığı Velayetnamelerde kayıtlıdır.

Tanıklık için beş taşı dile getirmesi, bir taşı hamur gibi yoğurması, cansız kayaya binip yürütmesi, kendisine saldıran iki aslanı taşa çevirmesi ile

elin-deki bıçakla bir taşı dilimlemesi Hacı Bektaş Veli’nin taş merkezli keramet-lerindendir (Gölpınarlı, 1995; Duran ve Gümüşoğlu, 2010; Kurtoğlu, 2015).

Sayılan mekânlar ve nesnelerin dışında Hünkâr’ın ebedi istirahatgâhının da bulunduğu külliye içerisinde birtakım inanışlar ve bunlara bağlı

uygulama-ları gözlemlemek mümkündür. Hacı Bektaş Külliyesinde taş kültüne bağlı olarak tespit edilen en belirgin inanış, Balım Sultan Türbesinin girişinde sol tarafta bulunan yaklaşık 1,5 m boyun-daki mermer silindir taşla ilgilidir. Bu taş, halk arasında “dilek taşı” olarak geçer. Eller taşı çevreleyecek biçim-de halka yapılır ve yukarıdan aşağıya doğru kaydırılarak dilek tutulur. Bu inanışın Velayetnamede bir karşılığı yoktur.

Yukarıda kısaca değindiğimiz Hacı Bektaş’ta belli yerlere ve özel-likle taş kültüne bağlı inanışlar bizden önce birçok defa ele alınıp incelen-miştir (Tanyu, 1968: 140-147; Yavaş, 2006; Çalışkan, 2008; Yavuzer, 2010: 143-168; Oymak, 2010: 20-233).

Bu bildiri çerçevesinde ele alacağımız yeni zamanların ürünü olan ina-nışlar da taş kültüne bağlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu inaina-nışlardan ilki, Velayetnamede Arafat Dağı olarak geçen mevkide tespit edilmiştir. Arafat Dağı bugünkü adıyla Çilehane, ilçenin yaklaşık üç km doğusunda bulunan kayalık bir arazidir. İlçeye göre oldukça yüksek olan bu mevki, adını sol ucun-da ucun-dar bir girişi ve orta kısmının tepesinde yine ucun-dar bir oyuk bulunan kayaucun-dan almıştır. Arafat Dağında “Çilehane”, “Zemzem Çeşmesi”, “Minder Kaya” ve

“Kulunç Kaya” gibi doğal; Yunus Emre, yedi ulu ozan, Âşık Veysel ve Da-vut Sulari gibi şöhret bulmuş ozanların heykelleri ile Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk gibi tanınmış kişilerin mezarlarının bulunduğu “Şehitlik ve İz Bırakan Aydınlar Gömütlüğü” gibi son zamanlarda oluşturulmuş mekânlar bulunmak-tadır. Gömütlüğün yayında ayrı bir avlu içinde Bektaşi dedelerine ait anıt me-zarlar vardır. Yine bu anıt meme-zarlara komşu halk mezarlığı bulunmaktadır ki bu kısım ücretli girişin dışındadır.

Arafat Dağının en yüksek yerinde bir Hacı Bektaş Veli heykeli bulun-maktadır.1 Taş yapıştırmak suretiyle dilek tutulması ilk olarak bu anıtın ka-idesine bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Dilek tutmak isteyen insanların taşları yapıştırmak için uğraşmaları sonucu kaidede onlarca küçük çukur oluşmuştur.

O çukurlarda taş durduranın dileğinin kabul olacağına inanılmaktadır.

Mahzuni Şerif’in 2002 yılında buraya defnedilip bilahare mezar taşı ve heykelinin yapılmasıyla Hünkâr’ın heykel kaidesine bağlı olarak yapılan taş yapıştırarak dilek tutma, Mahzuni Şerif’in heykel kaidesine de aktarılmıştır.

Yani bilenen bir inanış yeni bir kişi ve mekâna bağlı olarak yeniden üretilmiş-tir.

Mezar taşlarına, türbe duvarlarına taş yapıştırmak suretiyle dilek tutmak yaygın bir ritüeldir. “Bu uygula-mayla belirli bir dileğin gerçekle-şip gerçekleşmeyeceğine yönelik bir sınama söz konusudur.” (Oy-mak, 2007/2: 1362).2 Bu uygula-ma aynı zauygula-manda ölülerin ruhani-yetinden medet ummak anlamına gelir. Görüldüğü üzere inanışa konu olan mezar taşı ve türbe du-varının yerini burada anıt kaidele-ri almıştır.

Sayın Başkan, Değerli Canlar,

Hacı Bektaş’ta tespit ettiğim ikinci inanış da taş kültü ile ilgilidir. 10 Mart 2018 cumartesi günü Hünkâr’ı ziyarete gittiğimde Müzenin girişinde orta yaşlarda –bana göre Hacı Bektaşlı olmayan- iki bayanın ziyaretçilere avuçlarındaki bir şeyleri göstermeye/vermeye çalıştıklarını gördüm ama pek dikkate almadım. Yanımdaki misafirimle müzeye girdik. Müze çıkışında gi-rişte gördüğüm o kadınlardan birinin bana doğru yöneldiğini gördüm. Bana doğru yaklaşıp avcunda bulunan mercimek tanesi büyüklüğündeki taşları gös-terip, “harmandan, esas yerinden toplanmış dualı taşlar” diyerek uzattı. Halk bilimci olmanın merakıyla taşların ne işe yaradığını sordum. Taşların öncelik-le kısırlık giderici olduğunu aynı zamanda mide ve bağırsak rahatsızlıklarına da iyi geldiğini söyledi. Bunların aynı zamanda dilek taşı olduğunu “Ne niyet-le yutulursa o niyetin/diniyet-leğin gerçekniyet-leşeceğini söyniyet-ledi. Hatta yanında bulun-durduğu “yeşil” tabir ettiği yaklaşık 5x5 ebadındaki parlak bir kumaşa merci-mek tanesi büyüklüğündeki taşlardan üç beş tane koyup yanımdaki genç mi-safirime (Mehmet Koca) verip bunları bereket ve bolluk için yanında taşıması gerektiğini söyledi. Biz de birkaç ku-ruş bahşiş kabilinden para vererek bu alış verişi sonlandırdık.

Buradaki inanca konu olan mer-cimek büyüklüğündeki taşların top-landığı “harman yeri” Çilehane/Arafat Dağındaki Delikli Taş mevki olmalı diye düşündüm. Orada, taşların üst üste konularak dilek tutulduğunu görmüştüm. Dikkatli bakınca mercimek tanesi büyüklüğündeki taşların oralardan toplandığına kanaat getirdim.

Ortaya atılan bir inanışın toplum tarafından kabul görebilmesi o inanışın kutsal bir köke, kişiye, nedene bağla-nabilmesiyle mümkün olur. Mercimek

tanesi büyüklüğündeki taşları gelen ziyaretçilere sunanlar, o taşların “harman yeri”nden yani Hünkâr’ın çilesini tamamladığı /olgunluğa eriştiği mekândan toplandıklarını söylemek suretiyle taş ve kutsallık arasında bağlantı kurmuş oluyorlar. Çilehane mevkiinde gerçekten bu tür taşların bulunması da insanlar arasındaki inanma oranını artırıyor.

Hacı Bektaş Veli Velayetnamelerinde Hünkâr’ın kerametleri arasında örtü altındaki buğdayı, mercimeği taşa çevirmesi ile kendisine inanmayan bir erkeğin yuttuğu iki tane taştan hamile kalıp ikiz doğurduktan sonra ölmesi de yer almaktadır:

Hacı Bektaş’ın buğdayı, mercimeği taş etmesi.

Hacı Bektaş, bir gün, Sulucakaraöyük’ün doğu tarafına çıkmıştı. Köylüler, ekini biçer-lerdi, Kırşehri’nden şahne gelir, ölçerdi, ondan sonra onları çeç ederler, üstünü sapla ör-terlerdi. Gene, âdet olduğu gibi buğday, arpa ve çavdarı döğüp savurmuşlar, çeç etmişler, yağmur bozmasın diye üstünü sapla örtmüşlerdi.

Hacı Bektaş, eteğini açıp harman sahiplerinden bir şey istedi, bir şeyimiz yok dediler.

Hünkâr, bir şey olmasın dedi, geri döndü. Çeç sahipleri, çeçlerini açtılar, gördüler ki ne kadar arpa, buğday, mercimek, nohut varsa taş olmuş. Bu büyü dediler, onlar taş olduy-sa ne çıkar, altınımız akçemiz çok. Hünkâr giderken bu sözlerini duydu, güvendiğiniz altınınız akçeniz de öyle olsun dedi. Hepsi de koşup evlerine vardılar. Gördüler ki altın-ları, akçeleri de taş olmuş. Hünkâr’a vardılar, Erenler Şahı dediler, insana nasip olacak tanelerin hepsi taş olmuş, hiçbir işe yaramaz. Hacı Bektaş, işe yarar dedi, bizi sevenlere armağanımız olsun, oğlu kızı olmayan kadınlar, üç gün oruç tutsunlar. Cuma gecesi, diş-lerine değdirmeden bu tanelerden birini yutsunlar, o gece helâllariyle Ulu Tanrı ona bir oğlan nasip eder. Mercimek yutarsa kızı olur. Kesesinde taşırsa altını, akçesi eksik olmaz.

Erenlerin kerametiyle bu ana kadar o taş olan taneler, yerin dibinden, taş içinden kayna-yıp çıkar (Gölpınarlı, 1995: 34; Duran ve Gümüşoğlu, 2010: 327, 329).

Bir erkeğin çocuk doğurması.

Hünkâr’ın, o taş olan buğdayı yutan kadın erkek doğursun, mercimeği yutan kız dediğini, erenleri inkâr eden birisi duydu. Bu taşları yutmaktan ne çıkar ki deyip iki buğday tanesi aldı, yuttu. Erenlerin kerameti, Tanrı kudretiyle adam, gebe kaldı. Günden güne karnı şişti. Zamanı gelince ağrısı tuttu, çok zahmet çekti.

Olayı, Hünkâr’a bildirdiler, çare yok dedi, o adam ölür. Fakat ölünce karnını yarın, evlâ-dınızdan iki oğlan zuhur eder. Adam ölünce karnını yardılar, iki oğlan zuhur etti. Çocuk-lar, ölmediler, büyüdüler. Onların soyu hâlâ vardır, Ankara yakınındadır, onlara buğday oğulları derler (Gölpınarlı, 1995: 34-35; Duran ve Gümüşoğlu, 2010: 331).

İlk menkıbede geçen buğday ve mercimeklerin taşa çevrilmesi, veliye inanmayan kimselerin cezalandırılmalarıyla ilgilidir. Taşa çevrilen buğday tanesini yutmak suretiyle erkek çocuk; yine taşa dönüşen mercimek tanesini

yutmak suretiyle de kız çocuk sahibi olunabilmesi ise cezalandıran velinin merhameti/lütfu olarak değerlendirilebilir.

Sayın Başkan, Değerli Katılımcılar,

Halk inanışları üzerine yapılan çalışmalarda bir inancın kaynağı ve ne zaman ortaya çıktığının tespiti cevaplanması en zor soru olarak karşımıza çı-kar. Göz şahitlerinin bulunduğu zamanda –bu çalışmamızda olduğu gibi- bir inanışın ortaya çıkış zamanını en yakın tarihle tespit etmek mümkün olabilir ama kim ya da kimler tarafından oluşturulduğunun tespiti son derece zordur.

Burada sözlü ürünlerin bir özelliği olarak karşımıza çıkan “anonimlik” dev-reye girmektedir.

Hacı Bektaş ilçesinde kutsal kabul edilen yerler ve bu yerlere bağlı olarak oluşan inanışların her biri velayetnameye göre Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin bir kerametine bağlı olarak ortaya çıkmıştır. 669/1270’te vefat eden Hacı Bek-taş’ın menkıbelerinin kayıt altına alınması en erken tarihli (1624/1625) vela-yetname nüshasını esas alırsak onun ölümünden 300 yıl sonraya tekabül eder.

Bu geçen zamanda zarfında Hünkâr’la ilgili anlatıların sözlü gelenek yoluyla korunduğunu ve zamanı gelince de halk arasındaki rivayetlerin yazıya geçiril-diği anlaşılmaktadır.

Hünkârın vefatından 700 yıl sonra onun bir kerametine (ceza-mükâfat) bağlı olarak “harman yerinden toplanmış dualı taş” inanışının ortaya çıkması;

günümüz modern tıbbının çare olamadığı/bulmadığı kısırlık konusuna getir-diği mistik çözüm olsa gerek.

Bu tür inanışların ortaya çıkmasında ve yerleşmesinde, inanca konu olan velinin hayatta iken göstermiş olduğu kerametler ve öldükten sonra da insan-lara yardım edeceğine inanılan olağanüstü ruhani gücün, velinin türbesinde veya ondan kaldığı düşünülen eşyalarda simgesel olarak devam ettiği düşün-cesi etkili olmaktadır. Böylelikle, türbenin toprağı –bildirimize konu olduğu şekliyle kutsal yerden toplanan mercimek büyüklüğündeki taşlar-, türbede bulunan çeşitli eşyalar; velinin ruhaniyetinden yardım dileme, hastalıklardan korunma veya günahlardan arınma amacıyla ziyaret eden kişiler tarafından kutsanır ve kişiyi tatmin eden simgesel bir nesne olarak saklanır (Ocak, 1997:

8-9).

Arafat Dağı/Çilehane mevkii, inanışlara konu olan doğal yapısı (çilehane, zemzem çeşmesi, kulunç kaya); “Şehitlik ve İz Bırakan Aydınlar Gömütlüğü”,

“Karanlıktan Aydınlığa İnsanlık Anıtı”, Yedi Ulu Ozan, Âşık Veysel, Davut Sulari, Nazım Hikmet anıtları; Mahzuni Şerif, İlhan ve Turhan Selçuk’un me-zarları ile zenginleşen bir inanç merkezi durumuna gelmiştir. Mahzuni Şerif anıtı ve harman yerinden toplanmış dualı dilek taşları örneklerinde olduğu gibi buralarda kültlere konu olacak birtakım yeni inanışların oluşması kuv-vetle muhtemeldir. Bu gelişmeler Hacı Bektaş ilçesinin inanç merkezi olma özelliğini pekiştirerek devam ettireceği anlamına gelir.

Sonnotlar

1. Hacıbektaş Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler biriminden telefonla aldığımız bilgiye göre Hünkâr’ın heykeli 1990’lardan sonra dikilmiştir.

2 Sivas merkezde kendi adına bağlı mahallede türbesi bulunan âlim, şair ve devlet adamı Kadı Burhaneddin (ö. 1398)’in hece taşı da bizim ortaokul yıllarında (1978-1981) sınavlardan önce uğrayıp dilek tutmaya çalıştığımız yerler arasındaydı. Hece taşına cam ya da taş yapıştırmaya çalışırdık. Cam ya da taş yapışırsa o gün gireceğimiz sınavlardan geçer not alacağımıza yorumlardık.

Kaynaklar

Boratav, Pertev Naili. (2015). 100 Soruda Türk Folkloru / İnanışlar, Töre ve Törenler, Oyunlar. Ankara: Bilgesu Yayınları.

Çalışkan, Barış. (2008). Hacı Bektaş Velî Külliyesi Etrafında Oluşan İnanış-lar. Yayımlanmamış Araştırma Projesi, Ahi Evran Üniversitesi, Fen-E-debiyat Fakültesi Türk Dili ve EFen-E-debiyatı Bölümü. Kırşehir.

Duran, Hamiye ve Dursun Gümüşoğlu. (Haz.) (2010). Hünkâr Hacı Bektaş Velî Velâyetnâmesi. Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları.

Eroğlu, Türker ve Hatice Çiğdem Kılıç. (2010). “Türk İnançları ve İnanışlar”.

Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi. S. 49, s. 749-768.

Gölpınarlı, Abdülbâki. (Haz.) (1995). Vilâyet-Nâme / Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Betâş-ı Veli. İstanbul: İnkılap Kitabevi.

Kurtoğlu, Orhan. (Haz.) (2015). Yozgatlı Nihânî Velâyet-Nâme-i Hâcı Bek-taş-ı Velî. Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları.

Ocak, Ahmet Yaşar. (1997). Kültür Kaynağı Olarak Menâkıb-Nâmeler Meto-dolojik Bir Yaklaşım. Ankara: Türk tarih Kurumu Yayınları.