• Sonuç bulunamadı

Alevi-Bektaşi Kültüründe Bir Aşağılama Sözü: “Şimir”

‘Şimir’ As A Humiliation Word In Alevi Bektashi Culture

3. Alevi-Bektaşi Kültüründe Bir Aşağılama Sözü: “Şimir”

Kerbelâ’da gerçekleştirdiği zulümle İslam coğrafyasının nefretini kazanan Şimir, sonraki yıllarda hem aşağılık bir insan olarak hatırlanmış hem de teşbih yoluyla onun ismi/karakteri üzerinden başka insanların aşağılandığı görülmüştür. Çalışmanın bu bölümünde, önce Şimir için sarf edilen aşağılayıcı sıfatlar ele alınacak, ardından Şimir isminin bir aşağılama unsuru olarak nasıl kullanıldığı izah edilecektir.

Şairlerin mısralarında ve bilhassa maktellerde en çok “Şimr-i lain”

ve “Şimr-i melun” olarak anılmakla birlikte, Şimir için tahkir/aşağılama içeren farklı sıfatlar da kayda geçmiştir. Bunlar arasında “hınzır-sıfat Şimir”

(Durbilmez, 2016: 22); “Şimr-i denî vü hûk-nihâd” (Şener, 2015: 202);

“Şimr-i bî-âr” (Arslan, 2018: 43), “Şimr-i habîs” (Arslan, 2018: 162); “Şimr-i bagl”, “Şimr-i müfsid, münâfık, bî-îmân”, “Şimr-i zâlim” (Hacı Nûreddîn Efendi, 2012: 94-96); “Şimr-i şûm” (Duran, 2012: 89), “Şimr-i hâin” (Duran, 2012: 92); “Şimir kelb” (Kaya, 2009: 44); “Şimr-i nâdân” (Çağlayan, 1997:

103), “Şimr-i degâ” (Çağlayan, 1997: 472); “Şimr-i dûn” (Özkök, 2014:

100) vs. sayılabilir. Şimir için kullanılan sıfatların ortak özelliği, bazen kötü karakterine vurgu yaparak (bî-âr/utanmaz, bî-îmân/dinsiz, degâ/hilekâr, denî/soysuz, dûn/soysuz, habîs/soysuz, hâin, müfsid/fesatlık eden, münâfık/

ikiyüzlü, nâdân/cahil, şûm/uğursuz, zâlim) bazense bir hayvana benzeterek (bagl/katır, hınzır/domuz, hûk-nihâd/domuz yaradılışlı, kelb/köpek) Şimir’i aşağılıyor olmalarıdır.

Kerbelâ’dan günümüze uzanan süreçte, bilhassa Alevi-Bektaşi çevrelerinde, toplum tarafından onaylanmayan vasıfları taşıyan kimseler ile Şimir arasında daimi bir ilişki olduğu varsayılmış, bu kişiler her fırsatta aşağılanmıştır. Mesela Emânet-i Hazret-i Pîr adlı risalede sürekli olarak kadın peşinde koşan zamparalar, lanete gark olmuş şeytani vasıflı kimseler ve lûtîler (oğlancılar) ile Şimir arasında bir bağ kurularak bu üç tip insanın makbul olmadığı açıkça belirtilmiştir:

“İmdi bir kişi zen-pârelik ider ise Hazret-i İmam Hüseyin Efendimizi şehid iden melunun sıfatında görünür (...) ‘Aleyhi’l-lane ve lûtî olan kişi, İmam Hüseyn’in kâtili olan Şimr-i meluna benzer. (...) Daima ol kimse zâhirde ve bâtında mahcûb kalur, feyz bulamaz.” (Kozan, 2013: 25-26)

Şimir isminin bir aşağılama unsuru olarak kullanılması, şiir dünyasında da karşımıza çıkmaktadır. 19. asır Bektaşi şairlerinden Kul Fakır, devrinin

insanlarını eleştirirken bir ara sözü Şimir’e de getirir. Şiirin genelinde devrinden tamamen ümidi kestiğini ifade eden Kul Fakır, azgın insanların Şimir’i bile aratacak kadar kötü işler yapmaya başladıklarını söylemektedir:

Eyiler eyliği güder Azgınlar eğriye gider İşleği Şimir’den beter

Ben müminim dese gerek (Özmen, 1998b: 593)

Kul Fakır, başka bir şiirinde bu kez eleştiri oklarını göstermelik “âdillere”

ve sözde “din önderlerine” yöneltir. Şair; adaletten söz ettiği halde Şimir ve Mervan gibi zalimlerin yolundan gidenleri, dedelik yaptığı halde şeytana kulluk edenleri mundar/murdar tenli kimseler olarak nitelendirmektedir:

Ömer Nakıs gibi adalet güder Şimir’le Mervan’ın yolunda gider Şeytana kul olmuş dedelik eder

Huyu aşna olmuş mundar tenine (Özmen, 1998b: 605)

Bir başka 19. asır Bektaşi şairi Hüseyin Fevzî, “bizim” redifli şiirinde

“Zemâne halkının vasfın edeyim/ Acep nice olur hâlimiz bizim” diye söze başlar ve devrinde gördüğü toplumsal aksaklıkları/ eksiklikleri bir bir sıralar.

Hacı Bektaş-ı Veli evlatlarından gelen son postnişin olarak bilinen Hüseyin Fevzî, “eliyle, beliyle ve diliyle” şer işler yapanlar yüzünden akıbetimizin kötü olacağını düşünmektedir:

Şimir hançerini almış eline İblis kemerini takmış beline Küfür doldurmuş ağzı diline

Böyle nasıl olur sonumuz bizim (Özmen, 1998c: 65)

Şimir isminin olumsuz çağrışımları, Anadolu Alevilerinin dilinde hâlâ yaşatılmaktadır. Lakin şu ana kadar yapılan ağız araştırmalarında Şimir’le ilgili ciddi bir kayda rastlanmamış olması ilginçtir.2 Türk Dil Kurumunun hazırlamış olduğu Derleme Sözlüğü’nde Şimir’le ilgili herhangi bir veri yoktur. Anadolu ağızlarında Şimir’e dair tek kayıt, Isparta ağzından yapılan bir derlemede (Yıldız, 2007) yer almaktadır. Bu çalışmada “Şimir gibi, ona bi şey olmaz.” ifadesi kayda geçirilmiş ve burada geçen “Şimir” kelimesinin “kara kuru kimse” anlamına geldiği belirtilmiştir. Dikkatle bakıldığında, derlemede geçen “Şimir” kelimesinin doğru bir şekilde anlamlandırılmadığı aşikârdır.

Zira derlemecinin ifade ettiği gibi burada “kara kuru”, yani “esmer ve çok zayıf” bir kimseden değil, aksine “Ona bi şey olmaz.” denilerek “sağlam bir bedene sahip” birinden bahsedilmektedir. Bu cümleyi “Kötüye bir şey olmaz.”

şeklinde yaygın olarak kullanılan halk sözüyle aynı istikamette düşünmek;

Şimir’in sevilmeyen birisi olduğu ön kabulüyle hareket edip cümlede geçen Şimir’e “bir yolunu bulup karşılaştığı zorluklardan kurtulmasını bilen sevimsiz kimse” şeklinde bir anlam yüklemek daha doğru olacaktır.

Çorum Alevileri arasında da içinde “Şimir” geçen ilgi çekici ifadelere rastlanmıştır. Çorum’un Yenice köyünde yapılan görüşmelerde “Şimir”

kelimesinin iki şekilde kullanıldığı görülmüştür. Bunlardan biri yaramaz çocuklarına kızan ebeveynlerin dilinde yaşamakta, diğeri ise mezhebine bakılmaksızın çevresi tarafından hiç sevilmeyen kimseler için kullanılmaktadır.

İşin ilginç tarafı, görüştüğümüz kişiler Şimir’in Kerbelâ olayındaki rolü hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayıp içinde Şimir geçen cümleleri “eskilerden duydukları için” kullandıklarını ifade etmişlerdir.

“Şimir” sözünün ilk kullanımı, ebeveynlerin yaramazlık yapan çocuğa/

çocuklara “Şimirlig yabmayı bırah/bırahıñ!” (KK-1, KK-2, KK-3) diye bağırmalarıyla karşımıza çıkmaktadır. Anne-babalar, çocuğu yaramazlık yaptığında önce onu sakin bir dille uyarmakta ve çocuktan hem kendilerine hem de etraftakilere rahatsızlık veren tavrını sürdürmemesini istemektedir.

Lakin çocuk yaramazlık yapmakta ısrarcı olursa son uyarı olarak ona “Şimirlik yapmayı bırak!” diye bağırmaktadırlar. Şimir’in Hz. Hüseyin’i şehit ettiği ve esir alınan kadınlara türlü eziyetlerde bulunduğu hatırlandığında onun yaptıkları bir Alevi için hayli kızılacak ve asla onaylanmayacak bir davranıştır.

Gelenek içerisinde çocukların aşırı rahatsızlık veren halleri, teşbih yoluyla Şimir’in rahatsızlık veren davranışlarıyla özdeşleştirilmektedir. Görüştüğümüz kişiler, bir çocuğa “Şimirlik yapmayı bırak!” diye bağırdıklarında bunun son uyarı olduğunu ve devamında mutlaka o çocuğun canını yakacak bir eylemde bulunduklarını ifade etmişlerdir.

“Şimir” sözünün ikinci kullanımı ise, karakteri sevilmeyen kişilerden bahsedilirken “Yav, bırah şo Şimir’iñ dölünü!” (KK-1, KK-2) denilerek yaşatılmaktadır. İşin ilginç tarafı, bu söze maruz kalan kişi bir Alevi de olabilmektedir. Bilhassa ahali arasında “yalancı, üçkâğıtçı, düzenbaz, işe yaramaz” gibi sıfatlarla yaftalanan kişiler için “Şimir’in dölü/Şimir soylu”

denildiği görülmektedir. Görüştüğümüz kişiler, “Şimir soylu” olarak

nitelendirilen kimselerin selamını almaktan ve onlarla bir dost meclisinde oturup çay içmekten mümkün olduğunca sakındıklarını söylediler. Burada

“selam” ve “çay” unsurlarının Şimir’le yan yana getirilmesi dikkate değerdir.

İslami törede selam veren ve selam alan kişiler birbirlerinden “emin” olan ve temiz bir kalple karşısındakine esenlik dileyen kimselerdir. Haliyle bir kişi karşısındakini “Şimir” diyerek ötekileştiriyor ve selamını almaktan dahi imtina ediyorsa, onun samimiyetinden “emin değil” demektir. Çay ise demlenişinden içilişine kadar başlı başına bir ritüeldir. Anadolu insanının gözünde çay içmek, sadece bir sıvıyı tüketmek değil aynı zamanda dostane bir sohbete de kapı aralamaktır. Kahvenin köylere kadar girmediği eski dönemlerde, bilhassa uzun kış gecelerinde, misafirler için soba üzerinde bir demlik çay hazırlamak özel bir ritüel gibiydi. Haliyle ağırlanan misafir de odun sobasında demlenen çay gibi “özel” olmalıydı. Misafir ahali tarafından kötü huylarıyla tanınan bir kimseyse, ona manevi değeri yüksek olan o çaydan ikram etmek ve onunla çay eşliğinde dostça bir sohbete girişmek pek uygun olmayacaktır. Bu arada görüştüğümüz kişiler, “Şimir soylu” olarak nitelendirdikleri bir kimse istenmediğini bildiği halde misafirliğe gelirse ona da çay ikram ettiklerini, lakin bu çayın yeni demlenmediğini, gün içerisinde içilip demliğin dibinde kalan çayın ısıtılmış hali olduğunu ifade ettiler. Bu tavır, hadisenin üzerinden yüzyıllar geçse de Şimir’e duyulan öfkenin ve onun soyundan geldiği varsayılan kişileri değersiz görmenin başka bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

4. Sonuç

İslam tarihinde büyük yıkımların başlangıcı olan Kerbelâ olayı, 10 Ekim 680 (Hicrî 10 Muharrem 61) tarihinde bugün Irak sınırları içinde kalan Kerbelâ’da vuku bulmuştur. Bilindiği gibi Hz. Hüseyin ve yanındakilerden oluşan küçük bir grup, Emevi halifesi Yezid bin Muaviye (I. Yezid)’ye bağlı güçlü bir ordu tarafından Kerbelâ’da katledilmiş; sağ kalan az sayıdaki kadın ve çocuk ise türlü aşağılamalara maruz kalmıştır. Bu olaylar esnasında Hz. Hüseyin ve beraberindekilere en çok zulmedenlerden biri, Anadolu’da

“Şimir” adıyla bilinen Şimr bin Zi’l-Cevşen’dir. Şimir; Yezid’in emirlerini yerine getiren Kûfe valisi Ubeydullah bin Ziyad’ın ılımlı bir tavır takınarak Hz. Hüseyin’le barış anlaşması yapmasına mani olmuş, 10 Muharrem günü Hz. Hüseyin’i şehit edip başını bedeninden ayırmış, Hz. Hüseyin’e bağlı kadın ve çocukların bulunduğu çadırları askerlerine yağmalatmıştır. Bütün

bunlar Şimir’in lanetle anılmasına sebebiyet vermiş; sonraki dönemlerde, bilhassa Alevi-Bektaşi çevrelerinde, kötü amelleri yüzünden toplum tarafından dışlanan/değersiz görülen kişiler ile Şimir arasında daimi bir ilişki kurulmuştur.

Şimir’in adı şiirlerde ve maktellerde her zaman lanet içeren sözlerle bir arada anılmıştır. Bu cihanda soyunun kuruması, ahirette daima azap çekmesi, Allah’ın rahmetinden ilelebet mahrum kalması en çok dillendirilen beddualardandır. Anadolu Alevileri Şimir’i lanetle anmakla yetinmemiş, onun karakteri üzerinden başka insanları aşağılama yoluna da gitmiştir.

Zamparalık ve lûtîlik (oğlancılık) yapanların, göstermelik âdillerin, sözde din önderlerinin, “eliyle, beliyle ve diliyle” şer işler yapanların Şimir’in soyundan geldiği varsayılmış; bütün uyarılara rağmen söz dinlemeyip yaramazlık yapan çocukların, halk arasında “yalancı, üçkâğıtçı, düzenbaz, işe yaramaz” gibi sıfatlarla yaftalanan kişilerin Şimir huylu/soylu oldukları dile getirilmiştir.

Anadolu Alevi-Bektaşi kültüründe Şimir isminin olumsuz çağrışımları hâlâ yaşatılmakla birlikte, gerçekleştirilen ağız araştırmalarında bugüne kadar Şimir’le ilgili ciddi bir kayda rastlanmaması ilginçtir. Bu çalışma vesilesiyle, Alevi-Bektaşi kültürünün hâkim olduğu yerlerde yapılacak ağız araştırmalarında “Şimir” ismine daha çok odaklanılması ve yeni yeni kullanımlarının ortaya çıkarılması temenni edilmektedir.

Sonnotlar

1 Hz. Hüseyin’i kimin şehit ettiği hususunda başka iddialar da bulunmaktadır. Kaynaklarda Şimr bin Zi’l-Cevşen’den sonra adı en çok anılan kişi “Sinan bin Enes”tir: Arslan-Erdoğan, 2009: 31; Fığlalı, 1998: 520; Köksal, 1984: 177; Mevlana Azad, 1982: 52-53.

2 Ufuk Tavkul’un hazırlamış olduğu Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü’nde “Şimir”

kelimesinin “kirli, pis” ve “cimri, pinti” anlamlarına geldiği görülmektedir (Tavkul, 2000:

365-366).

Kaynaklar