• Sonuç bulunamadı

İsmail Hakkı AKSOYAK *

Öz

“Ağaç denizi”, Türkçe bir tamlama olup “çok geniş alan kaplayan gür orman” anlamına gelir. Bu isim tamlaması, ilk olarak Şeyh Bedreddin’in Menâkıp-nâmesi’nde geçer. Menâ-kıp-nâme’de geçen Ağaç Denizi’nin Bulgaristan sınırları içinde yer alan ve Osmanlılar ta-rafından 1371 yılında fethedilen Zağra şehrine yakın olduğu anlaşılıyor. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra aynı ibare, Nazım Hikmet’in Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı adlı eserinde yer alır. Bu da Şeyh Bedreddin’in eserinin, Nazım Hikmet tarafından okunduğu-nu ve yer isminin şiirinde aynen korunduğuokunduğu-nu gösterir. Menâkıp-nâme’de olduğu gibi Nazım Hikmet’in şiirinde de ağaç, su ve orman gibi doğal güzellikler sık sık yer alır. Bu durum, oku-duğu eski metinlerdeki güçlü unsurların Nazım Hikmet’in hafızasına yer ettiğini ve şairin şiir yazarken bu unsurlardan sık sık yararlandığını gösterir.

Anahtar Kelimeler: ağaç denizi, Nazım Hikmet, Şeyh Bedreddin Abstract

The “Sea of Trees” is a noun phrase in Turkish and has the meaning of “a dense forest covering a very extensive area”. This noun phrase was mentioned first in the Menâkıp-nâme by Sheikh Bedreddin. It is understood that the “Sea of Trees” mentioned in the Menâkıp-nâme is located within the borders of Bulgaria and is close to city of Zağra (Stara Zagora), which was conquered by the Ottomans in 1371. After many years passed, the same phrase is in the work titled Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (The Epic of Sheikh Bedreddin, Son of the Simavne Kadi) by Nazım Hikmet. This shows that the work by Sheikh Bedreddin was read by Nazım Hikmet and that the same name place was preserved in the poem. Just as in the Menâkıp-nâme, natural beauties, such as trees, water and forests, were also found frequently in Nazım Hikmet’s poem. This situation shows that the strong elements in the old texts read by Nazım Hikmet remained in his mind and that the poet made use of these elements frequently when writing his poetry.

Key Words: sea of trees, Nazım Hikmet, Şeyh Bedreddin

1. Giriş

Ağaç denizi, denizin sıfatı olarak iki ismin de Türkçe olduğu bir isim tamlamasıdır. Soyut olan bu isim tamlaması ilk olarak Şeyh Bedreddin’in Menâkıp-nâme’sinde geçer (Gölpınarlı, 2017: 321-22):

Düşdi ağaç denizine merhale Üşdi andan başına çok hargele Zagra illerine düşübdi yolı Gör ki n’olısar sonunda iy velî

Ağaç denizi, çok geniş alan kaplayan gür orman anlamına gelmekte-dir. Menâkıp-nâme’de geçen bu yerin Bulgaristan sınırları içinde yer aldığı ve Osmanlılar tarafından 1371 yılında fethedilen Zağra şehrine yakın olduğu anlaşılıyor. Zağra şehri, Eskihisâr-ı Zağra, Zağra-i Eskihisar, Zağra Eskisi ve Zağra; daha sonraları ise yaygın olarak Zağra-i Atîk veya Eski Zağra adlarıyla anılır. Şehrin adının “Atîk” veya “Eski” ile birlikte zikredilmesi, aynı bölge-deki Yenice-i Zağra, Zağra-i Cedîd veya Yeni Zağra’dan ayırt etmek için olsa gerektir. Eski Zağra, Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerinde bir uç kale şehri durumundaydı. Ancak daha sonra Osmanlı sınırlarının genişlemesiyle bir iç şehir haline geldi.

Çek tarihçisi Constantin Jreçek, Ağaç denizi ibaresinin Kuman Türkleri tarafından aynı yere ad olarak verilen Tele-orman (Deli Orman) adından gel-diğini belirtir. Deli-Orman ve Ağaç denizi nitelemelerinin her ikisi de Türk-çe olarak deli, gür orman anlamına gelmektedir (Acaroğlu, 1988: 132). Hem ağaç hem de deniz en eski Türkçe kelimelerdendir. Ağaç, bir türü ifade eder ve çokluğu çağrıştırır. Deniz sözcüğü de bir şeyin bolluğu anlamında olup sıfat tamlamasında ilk sözcük olarak sık kullanılır. Bu tamlamada ise ağacı bol yer anlamıyla alışılmış olan ilk sözcük olarak değil de ikinci sözcük olarak kul-lanılmıştır. Âşıkpaşaoğlu, tarihinde Deli Orman’ı Ağaç Denizi diye zikreder (Öztürk, 2013). Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere Türkçede bir konuda-ki aşırılığı/çokluğu özellikle de ormandakonuda-ki ağaçların sıklığını anlatmak için

“deli” ve “ağaç” sıfatlarının kullanıldığını söyleyebiliriz. Anadolu’da kimi yerlerdeki ağaçlık yerlerin de Ağaç denizi olarak adlandırıldıkları görülmek-tedir. Kâmusu’l-aʻlâm’a göre İzmit sancağının kuzey kısmında geniş bir takım ormanlardır ki isminden de anlaşılacağı gibi; birbirlerine bitişik, yapışık, yan yana bulunan (mülâsık) dik ve sık ağaçlar ağaçlar olup içlerinde hayli kereste

ve odun kesilirmiş (Şemseddin Sami, 1306: 224). Sami Güngör de Deli Or-man’ı Bulgaristan’da Türklerin en toplu olarak yaşadıkları bölgelerden biri olarak hatırlatıp Şumnu, Razgard, Eski Cuma ve Karadeniz kıyısında Var-na’yı bu bölgeye ait olarak sayıyor (Güngör, 1961: 201). Ağaç denizi, Ana-dolu’nun kuzeybatısında Kocaeli ve Bolu yöresinde bulunan ormanlar olup yüzyıl öncesine kadar Kocaeli’nin doğusundan başlar Bolu’dan çok ötelere kadar uzanırdı ve gerçekten adına uygun bir görünüm verirdi.

Ağaç denizi, İzladi ve Varna savaşları üzerine yazılan Anonim Gazavât-nâme’de “Der beyān-ı düzme” başlığı altında şu şekilde yer alır: “Düzme didükleri harîfi çıḳardı. Düzme çün bu hâli görüp hātırı perîşân oldu ve oradan kalkup Aġaç Denizi’ni arzūlayup gitti. Günlerde bir gün Düzme Agaç Deni-zi’ne dahı gelüp naṣb-i hıyām idüp karār eyledi. Haber Edreneye geldi. Düz-me Agaç Deñizi’ne gelüp daġın öbür yanın cümle zabt eyledi dediler” (İnalcık ve Oğuz, 1989). Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde de Ağaç denizi ifadesi ge-çer. Mehmed Fahreddin-i Bursevi’nin, Gülzar-ı İrfan adlı biyografik eserinde ise “Feth-i İznikmid” başlığı altında yer alır: “Kocaeli livasında İzmid beldesi eskiden beri büyük bir şehir olup bu şehrin dört fersah uzağında bir kazâ-yı vâsi olup vasatında bir göl-i deryâmânend ve civârında Agac Denizi tabir it-dikleri hoşa giden ağaçlar bulunmaktaydı.” (Güzel, 2018)

Ağaç, kutsal kitaplarda ve Velâyet-nâme’de oldukça fazla geçer. Velâ-yet-nâme’de “ağaç” sözcüğünün diğer 13-15. yüzyıllar halk tipi eserlerinde olduğu gibi fazla geçmesi şaşırtıcı değildir. Özellikle Alevi-Bektaşi metinle-rinde “ağaç”a yer verilmesi doğaya verilen önem kadar bu metinlerdeki Türk-çe kelime kullanma oranının yüksek oluşu ile de ilgilidir. Tebdiz sisteminde 600 eser içinde yapılan taramada ağaç 333 yerde geçmektedir. Burada geçen 333 sözcüğün 14’ünün de Velâyet-nâme’de bulunması oldukça yüksek bir oranla eserde yer aldığını gösterir.

Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Destanı’nda belli bir ormanlık alanı belirten Ağaç denizi, aynı anlamıyla Nazım Hikmet’in Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Destanı adlı eserinde şöyle geçmektedir:

“Bu esnada Ağaçdenizi’ndeki Bedreddin hali terakkide idi. Her taraftan birçok halk yanına toplandılar.” (226)

“Bir gece bir denizde yalnız yıldızlar ve bir yelkenli vardı, Bir gece bir yelkenli geçip Karadeniz’i, Gidiyordu Deliorman’a, Ağaçdenizi’ne” (239)

“Bu orman ki Deliorman’dır gelip durmuşuz demek Ağaçdenizi’nde ça-dır kurmuşuz” (240)

2. Sonuç

Başta Velâyet-nâme olmak üzere Şeyh Bedreddin Destanı’nda ve tara-dığımız diğer metinlerde doğa ile ilgili ögelerden ağaç ve yer adı olarak ağaç denizi sık geçmektedir. Türkçenin gücünü gösteren bu isim tamlaması sadece tarihsel metinlerde kalmamış Türkçenin önemli şairi Nazım Hikmet tarafın-dan da sık sık kullanılmıştır. Nazım Hikmet de başta Velâyet-nâme olmak üzere Şeyh Bedreddin Destanı’nı okuyarak bu eserlerde Türkçenin gücünü gösteren Ağaç denizi gibi bir tamlamaya şiirinde aynı biçimde ve anlamda yer vermiştir.

Kaynaklar

Acaroğlu, M. Türker (2006). Bulgaristan Yer Adları Klavuzu. Türk Tarih Ku-rumu.

Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyya Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

Aksan Doğan (2009), Nazım Hikmet Şiirinin Gücü. Bilgi Yayınevi

——. (2014), Anadilimizin Söz Denizinde. Bilgi Yayınevi

——. (2015), Türkçenin Sözvarlığı, Bilgi Yayınevi

Bursalı Mehmed Tâhir (1333). Osmanlı Müellifleri. 3.C. İstanbul: Matbaa-i Âmire.

Buzaş, Lilien, Hikâye-i Âl-i Osman, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1990.

Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latifî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nü-zemâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.

Faik Reşat (1311/1312-1895/1896). Eslâf. İstanbul. Âlem Matbaası. Cilt I-II.

s. 81

Gölpınarlı, Abdülbaki (2017) Şeyh Bedreddin ve Menakıbı, İstanbul, Kapı Ya-yınları, s.321-322

Güngör, Sami (1961). Coğrafya Sözlüğü. İstanbul: MEB Yay. s. 201.

Güzel, Bilal (2018). Mehmed Fahreddin-i Bursevi ve Gülzar-ı İrfan İsimli Biyografik Eseri. Gazi Üniversitesi. Tamamlanmamış Doktora Tezi.

İnalcık, Halil ve Mevlüt Oğuz (1989). Gazavât-ı Sultân Murâd B. Mehemmed Han. Ankara. Türk Tarih Kurumu Yayınları

İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Âlî, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara:

AKM Yay.

İsen, Mustafa (2009). Varayım Gideyim Urumeline. İstanbul: Kapı Yay.

Karabey, Turgut, Bülent Şığva-Yusuf Babür (2015). Menakıb-ı Hace-i Cihan ve Netice-i Can. Akçağ Yayınları Ankara.

Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-Şuarâ. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmanî. İstanbul. C. III. s. 493.

Nazım Hikmet (2002). Benerci Kendini Niçin Öldürdü Şiirler 2, İstanbul:

YKY.

Öztürk, Necdet, Âşıkpaşazade Tarihi (Osmanlı Tarihi 1285-1502). Bilge Kül-tür Sanat Yayınları. İstanbul 2013

Sezen, Tahir (2006). Osmanlı Yer Adları, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını nu:21.

Şemseddin Sami (1306). Kamusulalam. İstanbul

Tuman, Mehmet Nail (2001).Tuhfe-i Nâilî. Divan Şairlerinin Muhtasar Bi-yografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.

EKLER

1. Evliya Çelebi Seyahatnamesi

Bu şehrin me’kûlât [u] meşrûbat [ve] mahsûlâtının memdûhâtından şeh-rin cânib i şarkîsinde olan dağlara ağaç denizi derler, âdem gâ’ib olur. Bi-em-rillahi Te‘âlâ anda dıraht ı azîmler var kim eflâke ser çeküp her birinin sâye-sinde on bin koyun sâyelenir, güneş te’sîr etmez, bî-had ü bî-pâyân dağlardır.

Bu kûh ı hıyâbân içre gûnâgûn tahtalar biçilir. Bıçkı değirmenları vardır kim ta‘rîf ve tavsifi mümkün değildir. Mısra‘,

“Şenîden ki bûd mânend dîde”

mazmûnunca ibret-nümâ çarh-âsiyâb ı mâ i cârilerdir. (Evliya, C.2: 85)

“Ziyâretgâh-ı Geyve: Hazret i Burhân. Osmâncık ile gelüp bunda me-dfûndur.

Andan cânib i şimâle cisri ubûr edüp nehr i Sakarya kenarınca Ağaç de-nizi nâm çengelistân ve hıyâbân-ı ormanistândır kim ehl i beled olmayan garî-bü’d-diyâr âdemlerin niçesi gâ’ib olmuş vahşî canavarlara ve kuttâ‘u’t-tarîk harâmîlere harem olmuş bir bî-amân dağıstân yerdir. Bu kuyâğıstânda eyle gûnâgûn dıraht-ı müntehâlar var kim kadd [ü] kâmetleri eflâke ser çekmiş şecer i azîmlerdir kim şems i âteş-tâbın te’sîri yokdur, eyle sâye-dâr dağlar-dır. Tefne ve ardıç ve çam ve uhlamur dırahtlarının şükûfeleri râyihasından âdemin dimâğı mu‘attar {olur} bu kûh-ı hıyâbân içre niçe bin tahta biçecek bıçkı değirmenları ve niçe bin gemi kerasteleri kesici kâtı‘u’ş-şecer-i bî-mer-hemet Etrâkları vardır. Fursat bulurlarsa âyende vü revendeden benî Âdem dahi keser. Bu dağlar dörd sancak yer hudûdında vâkı‘ olmuş, hakkâ ki ağaç deryâsıdır. Bir tarafı Bursa sancağında nihâyet bulur ve İzmit sancağı ve Bolu sancağı ve Kocaili sancağı hadlerinde cümle ağaç denizi vardır. Dâiren-mâdâr bir ayda devr” (Evliya Çelebi, c.2: 345)

2. Âşıkpaşazade Tarihi

“Sultan Mehmed dahı Sirez’e vardı kim Selanik düşe. Bu tarafda Sima-vuna kadısı oğlu kim Ağaçdenizi’ne girmişdi.” (123)

“Aağaçdenizi’nde durarak hadem ve haşem hayli şevket hâsıl etdi.” (124)

“Tunadan geçüp Agaç Denizi’ne girdi.” (s.73) “Simavna kadısı Şeyh Bedreddin Ağaç Denizi’nden çıktı ve birkaç kendü gibi bed-bahht sufileri zağara ovası’na gönderdi.” (s. 74) “Andan şeyh Bedreddin Ağaç denizinden haylî hadem ü haşem bed-baht sufiler şeyh Bedreddin’in yanına cem oldular.

* Prof. Dr. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Türkiye, alkanm@gazi.edu.tr

** Doktora Öğrencisi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye, yurtoglug@hotmail.com