• Sonuç bulunamadı

138

iradesine boyun eğmeyerek kaderine rıza göstermemesi, bir diğeri ise sahip olduğu değerleri bırakmayarak onu tekrar yaşatmak istemesinden kaynaklanmaktadır.

Jafar ve Jamal babaları öldükten sonra köylüler gibi şehre göç etmeye başlar. Ancak, daha şehir yolunda iken, şehrin o acımasız kirli yüzü ile tanışırlar. Çöl yolunda ilerleyen çocuklar, arabayla geçen bir adamın yardım edeceğini düşünerek arabasına binerler. Çocukları şehre götüren adam onları beraberinde sürükleyerek “Sattar” isimli bir tüccara satar. Filmin daha bu ilk aşamasında izleyiciye şehrin sosyal yaşam döngüsü hakkında fikirler verilmeye başlanır. Toplumsal değerlere pek önem verilmeyen şehirde tüccarlar haksız kazanç peşindedir. Bunun için ise özellikle tüccar kesiminden çoğu kişi kaçakçılık ile uğraşmaktadır. Bu kişiler yetim kalmış veya kimsesiz 10-14 yaş arasındaki erkek çocukları kullanmaktadır. Bunun temel nedeni çocukların çaresiz ve okuryazarlığa dair hiçbir eğitim almamış olmalarıdır. Böylelikle tüccarlar çocukları kandırabilmekte ve onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmektedir. Ancak bunlar arasındaki en önemli sebep, çocukların polisler tarafından yakalandığında kısa bir süre sonra salıverilmesi ve onların tekrardan dükkâna dönmesidir. Jafar’ın yakalanıp nezarete atıldığı sahne ise buna örnek olarak verilebilir. Kısa bir süre sonra nezaretten salıverilen Jafar, tekrardan kaçakçı olarak çalıştığı dükkâna döner. Bunun sebebi yaşça küçük olan çocuklara kaçakçılık yönünden herhangi bir cezai işlem uygulanmıyor şeklinde açıklanabilir.

Yine şehir hayatı üzerinden incelendiğinde filmde Jafar ve diğer baduk çocukların sosyal yaşam alanı içerisinde kendilerine özgü bir biçimde yer almadıkları ve Abdullah isimli tüccara karşılıksız olarak hizmet ettikleri görülür. Dükkânın alt katındaki mahsende kalan çocuklar burada uygunsuz koşullar altında yaşarken aynı zamanda tüm yaşam döngüleri sınır ile şehirdeki dükkân arasında geçmektedir. Çocukların dükkânın mahsenindeki yaşam süreçlerine bakıldığında burada yalnızca yemek yiyerek yattıkları görülür. Kendi doğalarına özgü oyun veya benzeri tavırlar sergilemezler. Dikkat çeken bir diğer unsur ise çocukların duvarlara türlü resimler asmış olmasıdır. Bu resimlerde daha çok ünlü olarak nitelendirebileceğimiz yetişkin kadın ve erkek fotoğrafları yer almaktadır. Bu durum onların ailevi bir özlem çektiğini veya arzu ettikleri yaşam şeklini bize düşündürebilir.

139

Diğer çocuklar gibi mahsende yaşamaya başlayan Jafar, çaresiz bir şekilde zamanla bu süreci kabullenmek zorunda kalır. Buna dair filmde Yusuf karakterinde yer alan çocuk, Jafar’la konuşmasında şunları söyler.

Jafar: Sen Abdullah'ın adamı mısın?

Yusuf: Hayır. Kim birkaç gün, onun için çalışırsa, ona bağlı olur. Jafar: Abdullah'ın akrabası mısın?

Yusuf: Hayır. Abdullah'ın, ailesiyle bir ilişkisi yok. Jafar: Ne demek bu?

Yusuf: Birkaç güne her şeyi anlarsın. Rahat ol. Biraz çalış, her şeyi bileceksin.

Yusuf’un yanından kaçan Jafar, kardeşini aramaya koyulsa da onu bulamaz ve çaresiz bir şekilde tekrar dükkâna döner. Bundan sonra hayatta kalabilmek için Yusuf’un da dediği gibi Abdullah’a bağlı kalır ve bir kaçakçı olarak onun verdiği görevleri yerine getirmeye başlar.

Abdullah, çocuklar arasında kontrolü Yusuf ile sağlamaktadır. Yusuf, çocuklara bir anlamda liderlik ederek onları iş sırasında yönlendirir ve hata yapmalarına engel olur. Ancak bir çocuk olarak yapacakları çok kısıtlı olduğundan, gelişen süreçte artık bazı şeyleri kavrayarak kendisi için gizliden gizliye birikim yapmaktadır. Daha önce de bahsedildiği gibi Abdullah’ın verdiği önemli görev sonrası artık işin tehlikesini anlayan Yusuf, çıkarcı biri olarak davranmaya başlar ve yapacağı işten pay ister.

Dolayısıyla çocukların içinde bulunduğu bu sosyal çevre, onlarında zamanla değişmesine ve kaçakçı tüccarlar gibi düşünmesine yol açar. Bunun bir örneği filmde Abdullah’ın Ghulam isimli bir çocuğu kaçak paket sigaraları kendisi için sattığından onu azarlaması ve dövmesidir. Yine buna benzer bir durum da Jafar’da gözükür. Pakistan’a gidip kız kardeşini aramak için paraya ihtiyaç duyan Jafar, Abdullah’ın dükkânından para çalar. Çocukların bu tutum ve davranışları yaşadıkları ortamın acımasızlığı ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle çocuklar yaşadıkları ortamı örnek alarak davranmaktadır.

Çocukların baduk olarak yaşadıkları bu ortama bağlı kalması tüccarların elindeki kız çocuklarında da görülür. Filmin son sahnelerinde Jafar, Pakistan’a

140

gelerek “Sattar”ın yerini bulur ve buradaki tutsak kız çocukları kurtarır. Ancak kız çocuklardan birinin kaçmayarak üzgün bir şekilde kadere boyun eğmesi, onun ne kadar çaresiz olduğunu ve gidecek bir yeri ve ailesi olmadığından korku içinde bulunduğu yere bağlı kalmak zorunda olduğunu gösterir.

Filmde kaçakçı olmayan ve Pakistan tarafında yaşayan Narruddin, diğer kaçakçı çocuklara göre daha rahat bir yaşam sürmekte ancak bir kaçakçı gibi sürekli sınır bölgesinde dolaşmaktadır. Bunun en önemli nedeni Narruddin’in filmdeki konuşmalarından da anlaşılacağı üzere sosyal yaşam alanında kendisini anlayacak ve ona arkadaşlık edecek kimsenin bulunmamasıdır. Bu nedenle sınırdaki insanlara yakınlaşan ve Jafar’la arkadaşlık kuran Narruddin, bir gün okuldan kaçarak dağların arkasındaki bir kahvede kaldığını dile getirir.

Narruddin’in yaşamındaki bu durum filmde Jafar’la ilk konuştuğu andan itibaren başlar.

Narruddin: Ne yazık ki, dün yakalandım. Yoksa onu bulabilirdim. Jafar: Yakalandın mı? Ne için?

Narruddin: Okula gitmem için. Babam okumam gerektiğini söylüyor. Jafar: Okul mu?

Narruddin: Okul yakın ve 24 saat açık. Babam gitmek zorundasın diyor. Ayrıca para da ödüyorlar.

Jafar: Para ne için?

Narruddin: Öğrenim görebilmem için. Jafar: Daha iyi. Çalışmaktan kurtulursun.

Narruddin: Babam da aynı şeyi söylüyor. O kendisini düşünüyor. Annem öldüğünden beri evlenmek için bir bahane arıyor. Yarın okula gitmem gerekiyor. Aksi halde, beni içeri almayacak.

Jafar: Yani, seni tekrar görmeyecek miyim?

Narruddin: Gelip seni görürüm. İstersen sende gel. Babam, seni okula aldırabilir.

141 Narruddin: Bu okulumun adresi.

Jafar’ın okula gitmeyi reddetmesi ve Jamalı düşünmesi, onun daha önce yaşadığı sosyal çevre ve kültür bağlamında ailesine ne kadar bağlı olduğunu gösterir. Diğer taraftan Narruddin’in babası, oğlunu okula gitmeye zorlamasıyla oğlunun aile ve sosyal yaşam alanı içerisindeki yerini açığa çıkartır. Buna bağlı olarak okula gitmek istemeyen oğlunu eve almamakla tehdit etmesi, ailedeki sosyal ve kültürel yaklaşımına ilişkin bilgiyi açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

Narruddin’in sınırda Jafar’la konuştuğu bir başka sahne ise yine buna yönelik ayrı bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Narruddin: Jafar, Jafar! Buradayım! Gel, gel. Selam! Nasılsın? Jafar: Sana mektup yazdım. Aldın mı?

Narruddin: Mektup mu? Ben okuldan kaçtım. Jafar: Ne diye?

Narruddin: Sonra anlatırım. Sen ne yaptın? (…)

Jafar: Nerede kalıyorsun şimdi?

Narruddin: Şu dağların ardında, küçük bir kahvede. Geceleri orada uyuyorum. Ghulam Hussain diye bir arkadaşım var. Git!

Jafar: Sonra görüşürüz. Hoşça kal!

Diyaloglardan da anlaşıldığı üzere baba, oğlu Narruddin’i okula gitmesi için zorlamakta ve hatta cezalandırmaktadır. Narruddin ise buna kimi zaman karşı çıkmakta ve başına buyruk hareket etmektedir. Bu durum filmin başında verilen Jafar’ın ailesi ile karşılaştırıldığında, orada çocuklar babalarına bağlı olarak verilen görevi yapmakta ve kuraklık gibi ne kadar zor durumda olurlarsa olsunlar herhangi bir karşı tepki vermemektedirler. Kısaca iki aile arasında açığa çıkan bu tezat durum, sosyal yaşam alanlarındaki farklılıkları ve bu farklılıkların aile yapısına etkisini ortaya koymaktadır. Köyde yaşayan insanlar kültür, aile ve toplumsal değerlere bağlıyken, şehirde yaşayan insanlar daha çok kendi çıkarlarını düşünmekte ve hayatlarını ona göre şekillendirmektedir. Şehir hayatına sürüklenen insanlar her ne kadar köydeki yaşamından kopup gelse de sahip oldukları değerleri

142

geri plana atmak zorunda kalarak şehrin bu acımasız ve çıkarcı yönüne sürüklenmeye başlarlar. Bu durum, filmde Ghafoor’un Abdullah’ın kaçak olarak getirttiği paketten payını Yusuf’dan zorla almasıyla açığa çıkmaktadır.

Abdullah: Niye bu kadar geç kaldın? Yusuf: Bu pakette ne var?

Abdullah: Bu seni ilgilendirmez. Yusuf: Pakette ne var?

Abdullah: Açtın mı paketi? Yusuf: Hayır. Ghafoor açtı. Abdullah: Ghafoor mı açtı? Yusuf: Evet. İçinden payını aldı.

Abdullah: Ne diyorsun? Payını mı? Sen ne yaptın orada? Yusuf: Bu benim işim değil. Niye vuruyorsun?

Abdullah: Kapa çeneni! Seni terbiyesiz velet! Ghafoor neden bu paketi açtı? Yusuf: Bundan bana ne!

Abdullah: Beyinsiz! Salak!

Yusuf: Bu benim işim değil! Senin yaptıklarından neden ben sorumlu oluyorum?

Abdullah: Hayır canım. Hiçbiriyle sorunumuz yok. Sana açıkça soruyorum, Ghafoor'ın paketi açmasına neden izin verdin?

Yusuf: Ben vardığımda, zaten açmıştı. Abdullah: Peki, Ghafoor sana ne dedi?

Yusuf: İçinde ilaç olduğunu bilmediğini söyledi. Abdullah'a bunun adil olmadığını, bizim çalışıp onun para kazandığını söyle dedi. Şimdi ben payımı alıyorum dedi.

Abdullah: Peki.

Yusuf: Paketi açıp bana gösterdi. Bana masum olduğumu ama polis paketi bulursa öleceğimizi söyledi.

143

Abdullah: Ona ödeteceğim bunu. Ben... Ben... Sana güvenim tam. Şu andan itibaren, Ghafoor’un işini sen yapacaksın.

Yusuf: Artık çalışmayacağım.

Abdullah: Çalışacaksın, çünkü bu senin yararına Yusuf. Yusuf: Boşuna çalışıyorum.

Abdullah: Acayip? Yani pay mı istiyorsun? Sorun değil. Sana pay vereceğim. Ghafoor'un payını sana vereceğim.

Yusuf: Ghafoor payını aldı.

Abdullah: Biliyorum, ama sana verdiğim pay farklı. Yusuf: Eğer vermezsen, ne yapacağımı biliyorum.

Abdullah: Rahat ol. İkimizde ne yapacağımızı biliyoruz. Şimdi aşağıya in. Diyalogdan ve yaşananlardan anlaşılacağı üzere Yusuf, çocuk olduğundan ötürü büyüklerin hatasının cezasını çekmekte ve buna karşı koyamamaktadır. Aynı zamanda bunun kendi işi olmadığını belirterek sosyal yaşam alanı içerisindeki fizyolojik ve psikolojik özelliklerine dikkat çekmektedir. Yine diyalogdan anlaşılacağı üzere Ghafhoor’un tavrı ve sözlerinden Yusuf’ta bir bilinç oluştuğu gözlemlenir. Dolayısıyla Yusuf da içerisinde bulunduğu sosyal yaşam şeklinin adaletsizliğinden ötürü çıkarcı yönünü ortaya koymaya başlar.

Filmde yaşanan bu gelişmelerle birlikte baduk olarak yer alan çocukların çalışma hallerine bakıldığında zoraki bir iş sürecine yönlendirildikleri görülür. Kaçakçı olarak sürdürdükleri bu iş, tehlikeli olduğu kadar acımasızdır. Bu durumu yine sosyal yaşam alanları üzerinden açıklayacak olursak; Jafar ve Jamal’ın köyde kendi istekleriyle babalarına yardım için çalıştıkları görülürken, şehirde buna zorlanmaktadırlar. Bu durumu daha kapsamlı bir ifade ile açıklayacak olursak; Jafar, belki de fiziken kaçakçılıktan daha ağır bir iş olan toprak atmayı babasına yardım için yaparken, kız kardeşi annesi gibi babasına çay demleyerek hizmet etmektedir. Çocuklar bu durumdan şikâyetçi olmamakla birlikte kuraklıktan ötürü köyü terk eden ahali ile birlikte ayrılmaya kalkışmaz veya babalarını buna zorlamazlar. Bu, çoçukların aile içindeki konumları ile alakalı olduğu kadar sahip oldukları değer ve kültür ile de ilgilidir. Şehir hayatında ise Jafar, istemeyerek de

144

olsa zorla kaçakçılık işine yönlendirilirken, kız kardeşi de yine istemeyerek başka bir adamın (tüccar Abdullah) eşi olarak hizmetine verilmektedir.

Bununla birlikte, filmde Jafar ve diğer baduk çocukların kaçakçı olarak ne kadar zor ve tehlikeli bir işte çalıştığı gözler önüne serilir. Buna ilk olarak çocukların kamyonet bir arabanın kasasına dışarı taşacak biçimde yerleşmesi gösterilebilir. Daha sonra sınır bölgesine gelindiğinde yoldan sınır hattına kadar çölde yürümek zorunda kalırlar. Sınır hattına geldiklerinde burada polislere yakalanmadan dikenli teller arasında kaçak malları alıp satarlar. Polis geldiğinde ise hiç vakit kaybetmeden kamyonete kadar koşarak yetişmeye çalışırlar. Kamyonetin sürücüsü ise kaçakçılara karşı oldukça düşüncesiz tavır ve davranış sergileyerek yetişenleri bekler yetişemeyenleri almadan oradan ayrılır. Hatta kimisi hareket halinde iken bile kamyonete binmeye veya koşarak yetişmeye çalışır.

Kamyonet sürücüsünün insani değerlerden yoksun davranışı, onun filmin bir bölümünde kaçakçıları taşıdığı esnada polislerin yol kontrolü yapması ile daha belirgin bir biçimde açığa çıkar.

Kamyonet Sürücüsü: Aşağı atlayın. Arıyorlar. Polis noktasından sonra duracağım. 15 dakika. Geç kalırsanız, giderim.

Çocuklar, bu zor şartlar altında çalışmalarına rağmen üstüne bir de işlerindeki hatalardan dolayı Abdullah’dan azar işitmekte ve dayak yemektedirler. Bununla ilgili Abdullah’ın Yusuf’a kızdığı ve onu dövdüğü sahneler verilebilir. Bu sahnelerde ironik bir biçimde açığa çıkan çelişki; tüccar Abdullah’ın çocukların eğitimsiz olduğunu ve onların fiziksel ve zihinsel anlamda yapacakları işlerin kısıtlı olduğunu bildiği halde çocuklara bir yetişkinmiş gibi davranmasıdır. Çocuklar ise