• Sonuç bulunamadı

3. SOSYO-KÜLTÜREL YAPI BAĞLAMINDA MAJID MAJID

3.2. ALGI

3.2.1. Algı Kavramı

Genel anlamıyla algı, herhangi bir duyu organında tepki uyandıran bir enerji olarak tanımlanır. Bu enerji, fiziksel veya kimyasal yolla alıcıya ulaşır. Diğer yandan algı, duyu organları ile farkına vardığımız ve deneyimlediğimiz bir süreci de ifade etmektedir. Algı kavramı söz konu olduğunda elbette ki algıyı harekete geçirecek duyu organları da bu konuda önemli işleve sahiptir. Bu duyu organları ise görme, duyma, koklama, tatma ve hissetme gibi kabaca beşe ayrılabilir (http://algi.nedir.org/).

Kavram üzerine yer alan diğer tanımlamalardan bazıları ise şöyledir:

“Algı terimi, en geniş kullanımıyla, çevredeki nesneleri ve olayları kavrama, hissetme, anlama, tanıma ve etiketleme ve onlara karşı tepki vermeye hazırlanma gibi genel işlemleri anlatmaktadır” (Gerrig vd., 2012, s. 91).

“Algı, duyu organlarımızca taşınan duyusal verileri örgütleyip yorumlamaktadır. İnsanların çevresindeki yer alan uyaranlara anlam verme sürecidir” (Bakan vd., 2012, s. 21).

Konuya bilimsel açıdan bakıldığında algının daha çok psikolojinin ilgi alanına girdiği görülmektedir. Bu nedenle algılamanın bir diğer ifade şekli olarak karşımıza duyum kavramı çıkmaktadır. Bazı araştırmacılar bu iki kavramı farklı

117

açılardan değerlendirmekte ve ikisini birbirinden ayrı tutmaktadır. Bu bağlamda duyumlar duyular yoluyla edinilen basit deneyimler olarak açıklanırken, algılar basit öğelerden çağrışım yoluyla meydana gelen karmaşık yapılar olarak ifade edilir. Duyum, öğrenmenin etkisine açık değilken algı, tam tersi yönünde öğrenmenin etkisine açıktır. Bu noktada bazı psikologlar algıları dış nedenlere bağlamakta, duyumları ise daha kişisel ve içsel deneyimler olarak görmektedirler. Kısaca duyum, bir duyu organın uyarılması/hissetmesidir. Algı ise uyarılanı/hissedileni kavrama ve anlamadır. İkisi arasındaki temel fark ise duyum bir bütünün parçalarını sezimler, algı ise parçaları bir bütün olarak kavrar ve yorumlar (http://algi.nedir.org/).

Bir başka açıdan bakıldığında algının oluşum şekli; duyu organlarının fiziksel olarak uyarılmasıyla meydana gelen sinir sistemindeki sinyallerden oluşmaktadır. Sonuç olarak algı, bir duyu organında kimyasal veya fiziksel olarak tepki uyandıran bir enerji durumudur. Algı oluşumunda duyu organlarının yapısı ve işleyişi oldukça önemlidir. Algının oluşması için duyuma anlam yüklenmesi gerekir. Böylelikle insan, etkisinde kaldığı duyumu değerlendirerek gerekli gördüğü tepkimeyi sağlayacaktır (https://www.psikolojik.gen.tr/).

Algı olayı temelde bir bağlam üzerinde konumlandırılsa da, işleyiş veya algılama bakımından kişiden kişiye değişmekte kültür, din ve ahlâk bakımından çeşitlilik gösterebilmektedir. Algının bize sağladığı en temel etken ise dış dünyayı tanımamızı, olay ve durumlar karşısında gerekeni yapmamızı sağlar. Aynı zamanda bilgi verir (http://algi.nedir.org/).

3.2.2. Algının Özellikleri

Algı bir süreç bağlamında ele alındığında birtakım özelliklere bağlı olarak kendisini göstermektedir. Bu özellikleri kısaca şöyle açıklayabiliriz

(https://www.psikolojik.gen.tr/):

Algı alanı: Kişinin belli sürede bulunduğu ve uyarıcıları aldığı çevredir. Algı dayanağı: Duyumun meydana gelmesiyle, kişinin önceki yaşantısı, ihtiyaçları, öğrenmesi algı için dayanaktır. Kişinin kültürü, mesleği, değerleri algılamasına yön verir.

Algıda bütünlük: Bir resim, müzik parçası gibi unsurlar bütün halinde algılanır. Bütün onu meydana getiren parçalardan daha farklıdır.

118

Algıda değişmezlik: Kişiler bildiklerini farklı görünmesine rağmen eski hallerine göre algılarlar.

Figür fon ilişkileri: Nesnelerin bulunduğu mekândan daha farklı algılanmasıdır. Burada nesne figür, içinde bulunan ortam fondur. Figür fondan ayrılarak farklı algılanır.

Derinlik algısı: Bu, görme duyusuyla alakalıdır. Nesnelerin yakınlığı ve uzaklığıyla beraber algılanmasına dayanır. Bazı nesneler önde algılanırken, bazıları arkada algılanır. Bu, derinlik algısının varlığını anlatır.

Algıda seçicilik: Duyu organlarına çok sayıda uyarıcı gelmesine rağmen, bunların sadece bir bölümünün algılanmasıdır.

Algı yanılmaları: Günlük yaşamda uyarıcıların farklı algılanmasıdır. 3.2.3. Bireysel ve Sosyal Algı

“Algılama sürecinde en önemli etmen bireydir. Bireyler, algılanan aynı kavrama ilişkin farklı algısal nitelikler ortaya koyabilirler. Bunun nedeni algı sürecindeki seçici dikkat, seçici algısal değişkenler ve seçici algısal kalıcılıktır.” Algılama sürecinde bireyin bulunduğu ortam da algılama olayına etki eden önemli bir unsurdur. Bu ortam kendisini doğal alan ve sosyo-kültürel alan olarak gösterir (Erişti vd., 2013, s. 48).

Bireyin içinde yaşadığı topluma bağlı olarak oluşturduğu tutum ve davranışlar toplumsal veya sosyal algıyı oluşturmaktadır. Bu bağlamda bireyi, toplumsal norm ve değerler üzerinden kavradığı olayları toplumsal açıdan değerlendirmek mümkündür. Kavramı açıklamak gerekirse; toplum içerisinde yer alan her bireyin ortak norm ve değerler üzerinden birtakım olayları algılaması, kavraması ve bunun sonucunda gerektiği yönde tutum ve davranışlar içerisinde bulunması şeklinde tanımlanabilir (http://www.algioperasyonu.com/). Kısaca; “Bireyin içinde yaşadığı toplumun etkisi ile kişi, nesne ya da durumları algılayıp tutumlar oluşturmasına sosyal algı denir” (Atalay vd., 2013, s. 19).

Sosyal davranışın edinim şekli çok yönlü olmakla birlikte, bunlardan en bilineni bireyin daha çocukken sosyal çevredeki diğer insanlar üzerinde gözlemlediği tutum ve davranışları sergilemesi ve hangilerinin sosyal algı

119

içerisinde uygun olup olmadığını ayırt etmesidir. Bu durum aynı zamanda sosyalleşme olgusunu açığa çıkartır (http://www.algioperasyonu.com/).

“Sosyalleşme insanın başka insanlar ile karşılıklı etkileşimi sonucunda belli bir toplumun, yapma, duyma ve düşünme biçimlerini öğrenme ve benimseme sürecidir. İnsanın, toplumun ve çeşitli grupların bir üyesi haline gelmesi, değer, tutum ve davranışlarını kurumsallaşmış normlara uygun olarak tanım- layabilmesidir” (Çelik, Akt., Atalay vd., 2013, 20-21).

(…) Sosyalleşme bireyin davranışlarının, değerlerinin, standartlarının, yeteneklerinin, tavırlarının ve güdülerinin belli bir toplumun arzu ettiklerine uyması için biçimlendirildiği, yaşam boyu devam eden süreçtir. Bu süreç; akrabalar, arkadaşlar, öğretmenler gibi toplumda kabul gören değerlere ve bireyden beklendiği gibi davranmaya uyum sağlaması için bireye baskı uygulayan kişileri ve okul, ibadethane gibi kurumları içerir. Bunların içinde aile en etkili biçimlendirici ve sosyalleşmenin düzenleyicisi konumundadır (…) (Gerrig vd., 2012, s. 319).

Sosyalleşme ile sosyal algı arasındaki ilişki karşılıklı etkileşime dayanır. Birey, toplumun etkisi ile olay ve durumlara karşı belli bir tutum geliştirir. Gerçekleştirmiş olduğu bu tutumun pozitif veya negatif yönde olmasını etkileyen unsur ise bireyin sosyal algı düzeyidir. Bu algı düzeyi doğrultusunda geliştirilen tutum ve davranışlar kişinin sosyalleşmesine doğrudan etki eder. Böylelikle gelişen sosyal algı düzeyi, bireyin toplumsal yaşamdaki rolünü de aktif hale getirir (Atalay vd., 2013, s. 19-20).

Sosyalleşmenin basamaklarından olan sosyal algı, bireyin başkalarının davranışlarını gözlemlemesine ve başkalarının yaptığı bu davranış ve eylemlerin neticelerinin neler olduğunu öğrenmesine dayanır. Sosyal öğrenmeye yönelik olan bu durum, sosyal algı düzeyinin artmasıyla çok yakın bir bağlantı içerisindedir. Öyle ki, sosyal algı düzeyi arttıkça sosyal öğrenme de gelişir. Bu da sosyalleşmeyi daha aktif yapar.

Sosyal algının işleyiş durumu ele alındığında; insanın bu algılama şeklinde yalnız olmadığıdır. İnsan, içinde yaşadığı topluma ve bu toplumda sahip olduğu değerlere bağlı olarak karşılaştığı uyarıları daha değişik şekilde algılayabilmektedir. Bu durum toplumun geliştirdiği değer ve normlar ile yakından alakalıdır. Öte yandan birey, çevresinde varolan öğeleri ve gelişen olayları toplumun istediği şekilde algılayabilir (Atalay vd., 2013, s. 20).

120

Kişiyi sosyal algıya iten temel etmen ise bireysellikten kurtulmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden toplumsal yaşama entegre olmak için her türlü sosyalleşme aracını kullanmaya çalışır. Bu süreçte karşımıza çıkan sosyal algı düzeyi “(…) bireyin sosyal ihtiyaçlarına cevap bulmak için gösterdiği çabayı arttırmakta ya da azaltmaktadır. Bireysel etkileşim pozitif ya da negatif yönde gelişirken sosyo-kültürel değerlerin benimsenmesi de sosyal algı düzeyi ile doğrudan ilintilidir.”

Sosyal algı düzeyini belirleyen ilk ve temel yapı ise aile’dir. Birey, toplumsal yaşama yönelik birtakım davranışları ve temel normları burada kazanır. Daha sonra okul ve iş ortamlarında sosyalleşme durumunu arttırır ve kendi şahsiyetini bularak geliştirir (Atalay vd., 2013, s. 21).