• Sonuç bulunamadı

178

Çocukların oyunlarında kültürel bir anlayış görülmektedir. Bu kültürel anlayış maddi durumları iyi, aile çocuklarından maddi durumları kötü, aile çocuklarına göre değişmektedir. Yoksul aile çocuğu elindeki oyuncağın veya sahip olduğu şeyin değerini bilirken, varlıklı aile çocuğu sahip olduğu şeyin pek önemine varmaz. Kısaca değerlendirmek gerekirse; Bir yanda fakirlikten doğan, emeğe ve toplumsal olana saygı varken, diğer tarafta zenginlikten doğan, emeğe ve toplumsal olana saygı yoktur. Dolayısıyla kültürdeki etken özelliklerden birisi maddi açıdan toplumun ekonomik durumudur (Erdoğan vd., 2011, s. 12).

“Oyun insanın kendisinin içinde yaşadığı hayatı öğrenmedir. Oyun kültürü hayatın içinden gelir ve hayatı öğretir. Oyunla çocuk sosyalleşir. Oyun kültürü başkasının hayatından geldiğinde yaratılan da başkasınındır (…)” (Erdoğan vd., 2011, s. 169). 19. yüzyılın tanınmış eğitim felsefecisi olan Carlotta Lombroso ise oyunla ilgili şu açıklamada bulunur: “Oyun, çocuk için bir iştir; çalışmanın yetişkin için oldugu gibi oyun da çocuk için ciddi ve önemlidir; oyun çocuğun gelişim araçlarından biridir ve nasıl bir ipek böcegi sürekli olarak yaprak yeme gereksinimi duyuyorsa çocuk da oyun oynama gereksinimi duyar” (Akt., Elkind, 1999, s. 90).

Son olarak, filmde toplum ve aile yaşamına bağlı olarak açığa çıkan çocuk olgusu filmin son bölümünde daha belirgin bir biçimde ortaya koyulmaktadır. Bu kısımda yarışa hazırlanan çocukların ülkenin çeşitli bölgelerinden gelmiş olması onlar arasındaki yaşamsal farkları büyük ölçüde yansıtmaktadır. Yarışa katılan Ali ve arkadaşları hocaları ile kamyonet arabanın kasasında gelirken diğer çocukların aileleri ile birlikte kendi arabalarında geldiği görülür. Dolayısıyla bu çocukların Ali ve arkadaşlarına kıyasla ekonomik gelir düzeyi daha yüksek aileden oldukları anlaşılır. Bunu açığa çıkaran bir diğer unsur ise Ali ve arkadaşların yarış için kendi spor kıyafetleri olmaması ve hocalarının verdiği tişörtleri giymesidir. Filmde buna dair Ali Rıza ile Ali arasındaki sosyo-ekonomik durumlarını yansıtan kıyafet farklılıları da gösterilebilir.

Yine yarış sahnesinde dikkat çeken bir diğer nokta, yarışa Ali ve arkadaşları hocaları ile gelirken diğer çocukların ebeveynleri ile katılmış olmalarıdır. Filmdeki başka bir sahneden bu durumun aile ekonomisi ve yaşam şartları ile alakalı olduğu anlaşılabilmektedir. Bu sahnede Ali, okula üçüncü kez geç kaldığı için okul müdürü tarafından ebeveynlerinden birini çağırması istenir. Ali’nin verdiği cevaplar ise bir

179

anlamda aile ebeveynlerinin zorlu yaşam şartları altındaki durumlarını ortaya koyar.

(…)

Okul Müdürü: Çık dışarı. Hadi durma. Git. Beni duyuyor musun? Babanla birlikte geri geleceksin.

Ali: Babam şu anda işte öğretmenim.

Okul Müdürü: O zaman yarın seninle gelmesini söyle. Hadi bakalım. Ali: Ama ya-yarında işe gitmek zorunda.

Okul Müdürü: O zaman annenle gel. Ali: Annem çok hasta öğretmenim.

Okul Müdürü: Bahane kabul etmiyorum. Sen çok sorumsuz bir öğrencisin. Bunu, bunu kesinlikle kabul edemem tamam mı? Hadi git. Git, hadi.

Diyalogda ifade edildiği üzere Ali’nin ebeveynleri, yaşam şartlarının zorluklarından ve buna karşı mücadelelerinden ötürü çocuklarına ayıracak vakitlerinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle yarışta Ali ve arkadaşlarının ebeveynlerinin yanında olmaması, sosyal yaşam şartlarının yol açtığı bir durum olarak görülebilir. Diğer yandan, ekonomik düzeyi yüksek aile yaşamlarında ebeveynler çocuklarına ilgi ve destekte bulunurken, ekonomik düzeyi düşük aile yaşamlarında daha çok çocukların ailelerine yardım ve destekte bulunduğu görülür. Bu hem kültürel hem de ekonomik gerekçelere bağlı bir durumdur.

Filmde çocukların sosyal yaşamlarındaki yerine dair en dikkat çeken olgu ise hiç kuşkusuz eğitimdir. Ali ve Zehra’nın gittikleri okul ve eğitim sistemine bakıldığında bu durum belirli ayrım ve özelliklerle kendisini göstermektedir. İkisinin okulu aynı bölgede olmasına karşın Ali’nin gittiği okulda yalnızca erkek öğrenciler, Zehra’nın gittiği okulda ise yalnızca kız öğrenciler eğitim görmektedir. Ali ve Zehra’nın koştukları yollara ve okul binalarının duvarlarına bakıldığında okulların aynı alanda bulunduğu ancak girişlerin ve eğitim verilen kısımların ayrı olduğu izlenimi çıkarılabilir.

Kız ve erkek öğrenciler arasındaki diğer ayrımlara bakıldığında kız öğrencilerin okula üniforma ile gittikleri erkek öğrencilerin ise sivil kıyafetle gittiği

180

görülmektedir. Bir başka ayrım ise kız öğrencilere bayan öğretmenlerin erkek öğrencilere ise erkek öğretmenlerin ders vermesidir. Eğitim sistemindeki bu anlayışın ülkedeki İslami geleneğe bağlı bir yönetim ve yaşam şeklinden kaynaklandığı bir gerçektir. Bununla ilgili konuya çalışmanın ikinci bölümünde değinilmiştir.

Öğrencilerin eğitim hayatındaki dikkat çeken özelliklerinden birisi de onların öğretmenlerine karşı olan tutum ve davranışlarıdır. Bununla ilgili olarak Ali karakterinin okula her geç kaldığında öğretmenleri ile konuşurken parmak kaldırarak söze başlaması gösterilebilir. Aynı durum Zehra’nın eğitim hayatında da geçerli bir kuraldır. Bunların dışında öğrencilerin eğitim gördükleri okul, yaşanılan sosyal çevrenin ekonomik boyutunu da gözler önüne sermektedir. Ali ve Zehra’nın gittiği iki okulun binası da filmde yer aldığı üzere oldukça eski ve her yönü ile yıpranmış bir haldedir. Bu durum, daha önce bahsedildiği gibi çocukların yer aldıkları sosyal yaşam alanlarını belirtir niteliktedir.

Yönetmen, aynı zamanda Ali ve Zehra üzerinden çocuk karakterlerin eğitim hayatlarının aile içerisindeki yansımasını aktarmaktadır. Buna örnek olarak filmin ilk bölümünde Ali ve Zehra’nın ebeveynleri ile iç içe yaşadıkları tek odalı evde ders çalışmaları gösterilebilir. Burada önemli olan nokta, aynı oda içerisinde yaşamalarına karşın ebeveynlerin çocukların eğitimlerine duyarlı olmalarıdır. Bunun en önemli göstergesi evde bulunan televizyonun çocuklar ders çalışırken kapalı tutulmasıdır. Bir başka sahnede ise yemek yerken televizyonun açık olduğu görülür. Aile içerisinde yer edinmiş bu yaşam tarzı aynı zamanda belli bir kültürel anlayışında göstergesidir. Çünkü televizyonun yalnızca yemek sırasında açılması ve gün boyunca kapalı tutulması, ailede genel kabul görülmüş bir kuralın izahıdır. Televizyonun vakit geçirmeye yönelik bir araç olduğu genel anlamda kabul görüldüğünden aile ebeveynlerinin buna karşı tutumundaki nedeni de açığa çıkmaktadır.

Çocuk karakterler üzerinden açığa çıkan ve filmin temel yapı taşını oluşturan bir diğer önemli konu ise Ali’nin ayakkabısını kız kardeşi Zehra ile paylaşmasıdır. Açığa çıkan bu durum, ilk olarak Zehra’nın ailesine duyurmadan ders çalıştıkları sırada abisine defter üzerinden yazı yazmasıyla başlar. Bu şekilde tartışılmaya başlanan konu Ali’nin ayakkabısını kız kardeşiyle paylaşması ve onu ikna etmesiyle son bulur. Kardeşlerin deftere yazı yazarak yaşamlarındaki ufak bir

181

ayrıntının kendileri için nasıl önemli bir sorun olduğunu izleyiciye aktarması, yönetmenin sinema dili ile de yakından alakalıdır. Onun kullanmış olduğu bu metafor izleyiciye hayat dersi verir niteliktedir.

Kardeşlerin bu sahnede gerçekleştirdikleri konuşma şu şekildedir:

Zehra: Ali, yarın okula neyle gidicem. Ayakkabısız okula gidemem ki, öğretmenim bana çok kızar.

Ali: Ne kadar aptalsın. Onların yerine terliklerini giyebilirsin.

Zehra: Sana çok kızgınım. Önce ayakkabılarımı kaybettin. Şimdi de bana okula giderken terlik giy diyorsun.

Ali: İstersen benim ayakkabılarımı giyebilirsin. En azından bu hiç ayakkabı giyememekten iyidir.

Zehra: Sana çok kızgınım.

Ali: Benim spor ayakkabılarımı giyebilirsin. Sen okuldan gelince ben giyerim.

Zehra: Senin ayakkabılarını giymek istemiyorum.

Ali: Tanrı aşkına! Yalvarırım benim ayakkabılarımı giy! Bu senin olsun (yeni bir kurşun kalem verir.)

Diyalogda Ali’nin ayakkabılarını giymesi için kız kardeşini ikna etmeye çalışması ebeveynlerinin duymasından ziyade onların yeni bir ayakkabı alacak paralarının olmamasından kaynaklanmaktadır. Buna ilişkin olarak filmin bir başka