• Sonuç bulunamadı

161

Mehrullah, şehir içinde bir depoda getir-götür işleri ile uğraşmaktadır. Filmin başında köyüne dönmek için hazırlık yapar. Bu sırada patronu maaşını verirken yaptığı konuşma ile onun uzunca bir süre ailesinden ayrı olduğunu açığa çıkartır.

Patron: Bahşişlerini almıştın ve bu da dört aylık ücretinin yarısı. Kalanını geri geldiğinde vereceğim. Sorun nedir? Belki buraya geri dönmemeyi planlıyor olabilirsin. İşte al.

Bu diyalog aynı zamanda Mehrullah’ın çalışma ortamındaki durumunu ve patronu ile arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Patronu böyle bir söylemde bulunarak bir anlamda Mehrullah’ın hakkını gasp etmekte iken bir anlamda da onu elinde tutmaya çalışmaktadır. Çünkü diyalogda da geçtiği üzere patronu Mehrullah’a “Belki buraya geri dönmemeyi planlıyor olabilirsin” diyerek bu yaklaşımının nedenini açığa çıkartır. Patronunun bu yaklaşımını takındığı yüz ifadesiyle hoş karşılamayan Mehrullah, bir çocuk olarak çaresiz bir konumda olduğundan bu duruma sessiz kalmakta ve bunu kabullenmektedir.

Bu durum köy yaşamı ile karşılaştırıldığında şehir yaşamında özellikle çalışma hayatına bağlı olarak kişilerin kendi menfaatleri doğrultusunda çıkarcı oldukları ve birbirlerine güvenmedikleri anlaşılmaktadır. Buna ilişkin bir diğer izlenim, filmin ilerleyen bölümünde Mehrullah’ın çalıştığı yere tekrar dönmesiyle açığa çıkar. Mehrullah, döner dönmez kalan parasını patronundan istemesine rağmen patronu onu oyalamakta ve tekrar dönmesini fırsat bilerek ona iş yaptırmaktadır. Bu bölümde patronun masasında ekrana gelen paralar, onun Mehrullah’a olan borcunu ödeyebilecek durumda olduğunu gösterirken patronun bunu vermemesi çıkarcı tarafını ortaya koymaktadır. Bu nedenle çalışma hayatına bağlı olarak sosyal çevrenin Mehrullah’ı bu yönlü içine çekmesi onun ahlâkî açıdan değişmesine dolayısıyla patronun kasasından para çalmaya kalkışmasına yol açmaktadır.

Çalışma hayatının Mehrullah üzerindeki bir diğer önemli etkisi ise onu erken yaşta bir yetişkin düşünce formuna bürümesidir. Bu sebeple filmin genelinde Mehrullah’ı hep ciddi bakış ve tavırlar içerisinde görmekteyiz. Kısacası iş hayatı onda erken bir olgunluk yaratır. Ancak bu durum kimi zaman değişkenlik göstererek Mehrullah’ın çocuksu yönlerini de ortaya koymaktadır. Bunlar, köye ilk

162

geldiğinde arkadaşı Latif ile şakalaşması ve yine onunla birlikte şehre gittiğinde denizde oynamasıdır.

Mehrullah’ın çalışma hayatındaki yaşantısına bakıldığında filmde buna dair az bir olguya rastlanır. Bunlardan birisi Mehrullah’ın çalıştığı işyerinde kalıyor olmasıdır. Mehrullah’ın bu yaşantısı, köyünden uzak bir yerde çalışmasından ve ailesine para biriktirmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Zira köyüne dönerken kat ettiği uzun mesafe ve ailesine aldığı hediyeler bunun bir göstergesidir. Bir diğeri ise diyaloglardan anlaşıldığı üzere patronunun ona zam yapmış olmasıdır. Bu durum işyerindeki yaşantısında güvenilir ve işini düzgün yapan birisi olduğu varsayımını ortaya koymaktadır.

Sosyal yaşam alanlarının Mehrullah üzerindeki etkisine bakıldığında, şehir hayatının Mehrullah’ı birçok konuda bilinçlendirdiği ve hayata geniş perskpektiften baktığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple, daha önce yukarıda değinildiği üzere arkadaşı Latif ile yaptığı bir konuşmasında onun hayallerini küçümsemekte ve bir anlamda hayatta bilmesi gereken çok şey olduğunu ifade edercesine ona sert söylemlerde bulunmaktadır.

Bu bağlamda Latif’in sosyal çevre, aile, iş ve ahlâkî gelişim yönleri ele alındığında Mehrullah’dan daha karşıt durumlarla karşımıza çıkmaktadır. Filmde ilk olarak, kendisinin bir köy hayatı sürdüğü ve tarım işleriyle uğraştığı görülmektedir. Film içerisindeki diyaloglardan ise ailesinden yoksun, ahlâkî açıdan saf ve masumca davranışlar sergileyen birisi olduğu anlaşılmaktadır. Onun bu durumu büyük oranda sosyal yaşam alanına dolayısıyla sahip olduğu kültürel ve toplumsal değerlere bağlıdır.

Filmde Latif, Mehrullah ile yaptığı bir konuşmada kendi durumunu özetlercesine şunları paylaşmaktadır:

Latif: Benim yerimde olsaydın ne yapardın? Ben bütün gün eniştem için çalışıyorum ve haftada iki üç kez dayak yiyorum. En azından o senin annen. Ben bu durumdan giderek usanıyorum. Keşke çok param olsa, şöyle 20.000 tümen falan. O zaman kendi köyüme giderdim. Mehrullah, bu sefer beni de giderken yanına alır mısın? (...)

Diyalogdan anlaşıldığı üzere Latif, yaşadığı sosyal çevrenin ve toplumsal yaşamın kendisine dayattığı durumlara maruz kalmaktadır. İlk olarak aile kavramı

163

üzerinden değerlendirildiğinde filmdeki konuşmalarından ve hali hazırdaki durumundan Latif’in bir yetim veya ailesinden ayrı olduğu düşünülebilir. Çünkü yukarıdaki diyalogda da geçtiği üzere eniştesinin yanında çalıştığı ve köyüne dönmek istediği bilinmektedir. Ayrıca Mehrullah’a böyle bir annesi olduğu için ona şanslı gözüyle bakması, aile yaşantısından yoksun bir hayat sürdüğüne dair önemli bir izlenimdir. Diğer taraftan film içerisinde Latif’in ailesine dair hiçbir unsura yer verilmemesi bu konudaki geçerli düşünceyi daha çok pekiştirmektedir.

Bunun dışında Latif’in köy içerisindeki kısıtlı yaşam şekli ve düşünce yapısı Mehrullah’ın köye gelmesiyle değişmeye başlar. Öyle ki, Mehrullah’ın şehirde edindiği tutum ve davranış şekli ve kazandığı para onu da etkilemektedir. Bu sebeple Mehrullah’a bir daha ki sefere kendisini de şehire götürmesini ister. Latif’in tek başına şehre gitmek gibi bir düşüncesinin olmaması ise üç şekilde açıklanabilir. Birincisi bunu sağlayacak parasının olmaması, ikincisi içerisinde bulunduğu yaşam alanının kendisine dayattığı korku ve güvensizlik ve üçüncüsü ailesinden yoksun olduğu için beraberinde bir arkadaşa ihtiyaç duymasıdır.

Latif’in köy hayatı içerisinde çalıştığı işlerde yeteri kadar veya hiç para kazanamaması yine yukarıdaki diyalogdan anlaşılabileceği gibi, arkadaşı Mehrullah’ın kendisine verdiği para ve şehirde ısmarladığı yiyeceklerden de bu sonuca varılabilir. Yaşadığı korku ve güvensizlik duygusu ise yanında çalıştığı ve beraber yaşadığı eniştesinden devamlı olarak dayak yemesinden kaynaklandığı söylenebilir. Özellikle köy yaşamında Latif’in olaylardan uzak durduğu veya hiç direnmeden bildiği her şeyi itiraf etmesi bunun sonucudur. Ancak, Mehrullah’la birlikte şehre gittikten sonra kendisinde oluşmaya başlayan güven duygusu ile olaylara karşı direndiği ve yalan söylemlerde bulunduğu görülür. Buna örnek olarak filmin şehir sahnesinde Mehrullah’ın üvey babasına yalan söylemesi ve ondan kaçmaya çalışması verilebilir.

Bu bağlamda Latif’in ahlâkî durumu değerlendirilmeye alındığında yine belli başlı değişimler ve farklılıklar ile karşımıza çıkmaktadır. İlk olarak, paraya ihtiyacı olduğu halde Mehrullah’ın fırlattığı paraları toplayıp tekrar kendisine vermesi ahlâkî açıdan doğru bir yaklaşım olarak gösterilebilir. Bu durum Latif’in arkadaşlık bağıyla alakalı olduğu gibi sahip olduğu toplumsal değerlerle de ilgilidir. Ancak Latif’in buna karşın bir başka durumu ise anne Rubab’ın Mehrullah’a Latif ile

164

birlikte yemek göndermesinden sonra açığa çıkar. Mehrullah’ın para fırlattığı sahnede Latif ile anne Rubab arasında şu diyalog geçer:

Anne (Rubab): Latif, Mehrullah bir şey yedi mi?

Latif: Elbette yedi. Benden daha çok yedi. Ona biraz daha yiyecek götürmemi ister misiniz?

Anne (Rubab): Evet.

Mehrullah, annesinin gönderdiği yemeklere kayıtsız kalmasına karşın Latif’in bu söylemi, ahlâkî açıdan her ne kadar doğru bir yaklaşım olmasa da kendi durumunun çaresizliği ve zorluğuna dayalı masumane bir yalan olduğu anlaşılır. Kendisinin ailesinden yoksun olması ve bir anne yemeğine hasret olması onu böyle bir yalan söylemeye iter.

Latif’in ahlâkî açıdan değişimine yönelik bir başka unsur ise daha önce belirtildiği gibi Mehrullah’ın üvey babasına yalan söylemesi ve Mehrullah’ın kaçması için yardım etmeye çalışmasıdır. Onun bu durumu aynı zamanda değişen sosyal yaşam alanlarıyla içten içe bağlıdır. Köy yaşamı içerisinde toplumsal ve kültürel değerlere daha çok ağırlıklı verildiğinden Latif’in bu değerlere bağlı olduğu ve bunlara aykırı davranmaktan çekindiği görülmektedir. Ancak şehir hayatında toplumsal ve kültürel değerlerdeki noksanlık kişisel menfaatleri ön plana çıkardığından Latif’inde bu yönde hareket etmesine dolayısıyla ahlâkî açıdan kötü sayılabilecek tutum ve davranışlar sergilemesine yol açmaktadır.

Son olarak, filmde geri planda tutulan ve Mehrullah için bir amaç niteliği taşıyan kız kardeşler ele alındığında, onların köy hayatı içerisinde anne ve üvey babaları ile yaşadıkları görülür. Henüz yaşça küçük olmaları bazı sosyal olguları yeteri kadar algılamalarını engellerken, yaşadıkları bazı olayları da bir oyun olarak görmektedirler. Buna örnek olarak Mehrullah’ın kız kardeşlerini üvey baba ve annesinden saklamak için eski evin tandırına gizlemesi verilebilir. Bu durumu sorgusuz ve karşı koymaksızın kabullenen kız kardeşlerin ise bunu bir oyun olarak algıladıkları anlaşılmaktadır. Aynı zamanda abileri Mehrullah’a karşı aşırı sevgi beslemeleri de kız çocukların bu tutumunu açıklar niteliktedir.

165

Burada dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise, kız kardeşlerin abileri Mehrullah’ı sevmelerine karşın, anne ve babalarının sözlerinden çıkmaması ve yaşamlarını onlarla birlikte sürdürmesidir. Bu durum çocukların anne ve babalarına olan bağlılıklarından kaynaklandığı gibi yaşça doğruyu ve yanlışı tam olarak kavrayamadıklarından da gelmektedir. Buna karşın filmde, Mehrullah’ın yaşça daha büyük olduğu ve içerisinde bulunduğu sosyal çevrenin etkisiyle bir bilinç oluşturduğu, bu sebeple yaşananları sorgular bir hale geldiği görülmektedir.

Kız çocukların ailedeki yaşayış biçimlerine bakıldığında ise küçük kız kardeşlerin daha çok oyun oynadığı, diğerlerinden biraz daha büyük olan kız kardeşin ise bazı ev işlerinde annesine yardım ettiği görülür. Büyük kızın annesine ev işlerinden yardım etmesi ise aile içerisindeki konumunu belirlemekle birlikte toplumsal yaşamdaki rolünü de bir anlamda açığa çıkarmaktadır.