• Sonuç bulunamadı

158 Latif: Gel paranı al.

Mehrullah: Parayı getirmemeliydin. Sana kim beni izle dedi? Çek git yoksa bu taşla vururum.

Latif: Sorun nedir? Jandarmaya vuramazdın, şimdi onun yerine bana vurmak istiyorsun.

Mehrullah: Ondan korktuğumu mu sanıyorsun? Eğer annem orada olmasaydı onu öldürecektim. Aptal seni, senin gibi ortalıkta oturup kalacağımı ve haftada 3 kez dayak yiyeceğimi mi sanıyorsun? Ona ne yapacağımı göreceksin. Onu yaptığı her şeye pişman edeceğim. Zavallı dostum. 20.000 tümenin hayalini kuruyorsun. Ama çalıştığım yerde depoda 1.000.000 tümen değerinde stok var. Bu ne kadar paradır biliyor musun? Bu parayı almak ve gelip kız kardeşimi buradan uzaklara götürmek istiyorum.

Bu diyalogdan da anlaşılacağı üzere Mehrullah’ın hayatın olağan hallerini kabul etmeyi reddettiği ve ahlâkî bir değişim içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle kız kardeşlerini artık üvey babasına karşı durarak alamayacağını anlayan Mehrullah, arkadaşına çalıştığı yerdeki paradan ve onu ele geçirmekten söz eder. Bu, Majidi filmlerinde çokça yer alan ahlâk olgusunun insan hayatındaki yeri ile ilgilidir. Genel anlamda masumane bir kişiliğe sahip olan çocuklar, tüm insanlar gibi zor durumda kalınan süreçlerde bir çıkış yolu ararlar ve bu nedenle kendilerini kötü olarak atfedilecek olaylara yöneltirler. Aslında bunu yaparken çoğu zaman masumane duygularına erişmeyi hedeflemektedirler. Mehrullah’da kız kardeşlerini yanına alarak eski aile yaşantısına dönmek istediğinden böyle bir ahlâkî değişime sürüklenir. Bu noktada Jean Piaget’in belirttiği gibi “Çocuk, dış gerçekliğe uyum sağlamadığı ölçüde benmerkezci kalıyor” (Piaget, 1999, s. 7).

Elbette ki bu durumu, ailesinden uzakta yaşadığı sosyal çevre ve çalışma ortamıyla yakından ilgilidir. Mehrullah’ın çalıştığı süreçte yaşadığı şehir hayatı, köy hayatının dar yaşam şekillerinden daha geniş bir boyuta ulaşmakta ve burada yaşama dair birçok öğretiyi edinebilmektedir. Bunun en önemli temsili olarak Mehrullah’ın dört ay gibi uzun bir süre ailesinden uzakta, büyük bir şehirde, yalnız başına çalışarak yaşama tutunması gösterilebilir. Hayattan edindiği bu öğretiler sonucu kendisinde belirgin bir özgüvenin oluştuğu söylenebilir.

159

Mehrullah’ın film boyunca ahlâkî gelişim adına kötü yönde ortaya koyduğu örnek durumlar kısaca; annesine karşı alçaltıcı söylemlerde bulunması, üvey babasına karşı sert tavırlar takınması ve onun evine zarar vermesi, yine üvey babasının tabancasını ve sonrasında motosikletini çalması ve çalıştığı dükkânda kasayı soymaya kalkışması gösterilebilir. Ahlâkî gelişime yönelik iyi yöndeki tutumları ise filmde annesi ve kız kardeşlerine hediyeler alması ve en önemlisi çölde üvey babası ile çaresiz bir duruma düştüğünde üvey babasına giderek daha çok bağlanması ve ona yardım etmeye çalışması verilebilir. Bu noktada, özellikle üvey baba, Mehrullah’ın ahlâkî değişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Öyle ki, Mehrullah’ın kötü yönde tutum ve davranışlar sergilemesi annesinin bir jandarma memuru ile evlendiğini öğrenmesiyle başlar. İlk olarak bu durum kızgınlık belirtileri ile açığa çıkarken daha sonra kızgınlığın da getirdiği hissiyatla davranış ve tutumları kötü yönde şekillenmektedir. Filmin sonlarında ise üvey babası ile çölde yalnız başlarına çaresiz kaldıklarında yapmış olduğu hataların ve bu hataların açmış olduğu kötü sonuçların farkına vararak davranış ve tutumlarını iyi yönde değiştirmekte ve üvey babasına karşı daha iyi hissiyatlarla yaklaşmaktadır.

Öte yandan, yukarıda geçen diyalogdan anlaşılacağı üzere Latif gibi bir duruma düşmekten endişe duyan Mehrullah, üvey babasının aile hiyerarşisi altına girmek istemez ve onu filmin son bölümüne kadar kötü biri olarak algılar. Filmde buna ilişkin yer verilen diğer diyaloglara bakıldığında Mehrullah’ın üvey babasına karşı bakış açısı ve ahlâkî anlamda gelişen tavrı ortaya çıkmaktadır.

Üvey baba, tabancasını çalan Mehrullah’ı aramak için evden ayrılırken karısı ile yaptığı konuşma şu şekildedir:

(…)

Anne (Rubab): Ama geri geldiğinde onu kendi öz oğlun gibi seveceğini söylemiştin. O zaman neden ona söylemedin?

Üvey Baba: Evet, söyledim, yüzlerce defa söyledim. Ama bana hiç şans vermedi. Benim bir canavar olduğumu düşünüyor. Ona ne söylemeliydim? “Baban olmaya çok ihtiyacım var" mı demeliydim? Bana çok zor günler geçirtti (…)

Filmin sonlarına doğru ise Mehrullah, üvey babasının motosikletini çalarak şunları dile getirir:

160

Mehrullah: Benim ailem onlara sığınacak bir yer verecek kadar sokakta kalmadı. Bizim kendi evimiz vardı, ve ben annemin ihtiyaçlarına yardım için çalışıyordum. Sen muhtemelen seninle evlenmesi için onu kandırdın.

Üvey baba: Sana bu saçmalıkları kim anlattı?

Mehrullah: Bana kimsenin söylemesine hiç gerek yok. Senin bir korkak olduğunu biliyorum. Eğer öyle olmasaydın, annemi ve kız kardeşimi benden ayırmazdın.

Üvey Baba: Sana her zaman evimizde yer var.

Mehrullah: Sen annemden utanmasaydın, beni evden tekmeyle kovardın. Yapabileceğin başka hiçbir şey olmadığı için bunları söylüyorsun.

Bu konuda açığa çıkan bir diğer durum ise filmin başlarında Mehrullah’ın üvey babasına karşı kötü yönde davranışlarını arttırarak sürdürmesi üvey babanın ise iyimser ve şefkatli yaklaşımını bu orantı da azaltarak devam ettirmesidir. Ancak filmin son bölümünde çölde yalnız kalmalarıyla bu durum tersi yönde bir kırılmaya doğru yol alır. Mehrullah bir çocuk olarak çöl ikliminin getirdiği zorluklar karşısında üvey babasına git gide daha çok bağlanmakta, üvey baba ise başına gelen bu felaketlerden ötürü üvey oğlunu suçlamakta ve ona karşı daha öfkeli davranmaktadır.

Bunlarla birlikte filmde yer alan Mehrullah karakteri, sosyal çevre ve çalışma hayatı üzerinden değerlendirildiğinde yine birçok unsur ile karşımıza çıktığı görülmektedir. Buna dair bilgiler filmin başında verilmeye başlandığı gibi filmin geneline de yayılır.