• Sonuç bulunamadı

Sadaka, Sadaka-i Fıtır ve Sadaka-i Câriye

İSLÂM’DA SOSYAL HİZMET KAYNAKLARI VE MÜESSESELERİ İslâm’da sosyal hizmet kaynakları ve müesseseleri birbirinden çok kalın

1.1. İslâm’da Sosyal Hizmet Kaynakları 1 Zekât

1.1.2. Sadaka, Sadaka-i Fıtır ve Sadaka-i Câriye

Sosyal hizmetlerin en önemli ayağını mâlî yardımlar oluşturmaktadır. Toplumun geneli sosyal hizmetleri bu yönüyle tanımaktadır. Yukarıda zekâtın sosyal hizmete bakan yönleri hakkında ifade edilenler aynı zamanda sadaka ve çeşitleri için de geçerlidir. Hatta sadaka-i fıtır ve sadaka-i câriyenin daha başka fonksiyonları vardır. Bunlar Aşağıdaki detaylı olarak ele alınacaktır.

Sözlükte doğruluk, doğru söz söylemek, gerçek olmak, sözünü tutmak, sözünde samimi olmak gibi anlamlara gelen “sadaka” kelimesi (çoğulu sadakât), Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine yapılan gönüllü, karşılıksız yardımları ve bu çerçevede verilen para ve eşyayı, “tasadduk” ise sadaka vermeyi ifade etmektedir.33 Sadaka terimi, başta       

31 Örnekler için bkz. Ebû Ubeyd, el-Emvâl, 448-449; Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, IV, 100-102; İbn Ebî Şeybe, Musannef, IV, 504, 516

32 Hamidullah bunun için “İslâmî-sosyal müesseseler” tabirini kullanmıştır. Hamidullah, İslâm

Peygamberi, II, 979.

33 Bkz. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, X, 193-194; Duman, “Sadaka”, DİA, XXXV, 383; Yiğit, Zekât

zekâtın verileceği sekiz grubu sayan Tevbe Sûresi 60. âyet olmak üzere pek çok yerde zekât anlamında kullanılmıştır. Hz. Peygamber, zekât gibi sadakadan da yemeyi kabul etmemiştir.34

Hz. Peygamber, sadakayı devamlı teşvik etmiş, farz olmayan bu sosyal hizmet, yardımlaşma ve dayanışma müessesesini yerine getirmenin öneminin büyük olacağını ve insanı olumsuz sonuçlardan koruyacağını vurgulamıştır.35 Ayrıca Hadislerde; gizli verilen sadakanın faziletinin büyük olacağı ve Rabbin gazabını gidereceği,36 sadakanın kötülüklerden, belâlardan koruduğu37 belirtilmiştir.

Hz. Peygamber, sadakanın sınırlarını o kadar geniş tutmuştur ki, bu vesileyle sosyal hizmetin, yardımlaşmanın ve dayanışmanın pek çok alanda uygulanmasına imkan vermiştir. Hadislerde, erkeğin, eşine su ikram etmesinin sadaka olduğu,38 her verilen borcun sadaka olduğu, hatta sadakadan daha fazla sevap kazandıracağı,39 borçlunun borcunu silen ya da sadaka yerine sayarak almayanın Âhirette ödüllendirileceği,40 ölen kişi adına sadaka vermenin onun için faydalı olduğu,41 kötü bir

efendinin kölesine verdiği sadakadan daha güzel bir sadaka olamayacağı,42 görme engelli bir kimseye yol göstermek, sağır ve dilsiz ile ilgilenmenin sadaka olduğu,43 bineğine binmeye çalışan bir engelliye yardım etmenin, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunmanın44 sadaka olduğu ve uhrevî karşılığının büyük olacağı belirtilmiştir.45

Bu ve benzeri rivâyetler incelendiğinde Hz. Peygamber’in, toplumda dezavantajlı durumdaki hiçbir ferd ve grubu ihmal etmediği açıkça görülür. İşte sosyal hizmetlerin de asıl hedefi bu dezavantajlı grupların desteklenmesidir. Ayrıca Hz.       

34 Ebû Ubeyd, el-Emvâl, 530-531.

35 “Veren el, alan elden üstündür”, Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, IX, 109; İbn Ebî Şeybe, Musannef, IV, 619; Ebû Ubeyd, el-Emvâl, 525; Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Sadaka, 1; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 124; “Üstteki el alttaki elden daha hayırlıdır. Üstteki el yardım eden, alttaki el ise dilenendir”, Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Sadaka, 8; “Şüphesiz ki sadaka, insanı kötü ve feci bir şekilde ölmekten kurtarır”, Ebû Ubeyd, el-Emvâl, 368; “Yarım hurma ile de olsa ateşten sakının”, Ebû Ubeyd, el-Emvâl, 368; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 148-153.

36 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 177-179. 37 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 161-167. 38 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 190-191. 39 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VII, 33. 40 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VII, 56. 41 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 250-252. 42 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 225, VII, 353. 43 Karagöz, Âyet ve Hadisler Işığında Engelliler, 74-75. 44 Tirmizî, Birr, 75.

45 Bkz.Karagöz, Âyet ve Hadisler Işığında Engelliler, 75; Canbulat, Mehmet, “İslâm’da Sosyal Dayanışmanın Önemi ve Sosyal Dayanışma Müesseseleri”, Hz. Peygamber’in Örnekliği, İslâm’ın Sosyal

Peygamber’in: “Kâbe için bin dirhem hediyede bulunmaktansa şu yüzüğümü sadaka

olarak vermek daha çok hoşuma gider”46 hadisi, İslâm’da insana yapılan yatırımın yani sosyal hizmetin önemini göstermektedir.

Hz. Peygamber, sadaka vermeye yakından başlanmasını tavsiye etmiştir.47 Bir hadisinde Hz. Peygamber, farklı konularda yapılan hayır harcamalarını saydıktan sonra en sevaplı olanın ev halkına yapılan harcama olduğunu belirtmiştir.48 Bu ve benzeri hadisler, yardımlaşma ve dayanışmaya en yakından başlamanın önemini anlatmaktadır. Gerçekten de toplumda mâlî durumu iyi olanlar, en yakınlarını destekleyerek onları muhtaç durumdan kurtarırlarsa, toplumun genel refahı büyük oranda sağlanmış olacaktır. Bu da sosyal hizmetin en önemli hedefidir.

Hz. Peygamber, sadaka veren kişinin, bu işi yaparken kendisini ve ailesini muhtaç duruma düşürmeyecek şekilde davranmasını istemiş, sınırlamalar koymuştur. Nitekim Heysemî’de geçen bir rivâyette, Hz. Peygamber, verilen sadakalarda miktarın makul olması gerektiğini söylemiştir.49 Hz. Peygamber’in, vermeye yakınlardan

başlanması ve sadaka miktarının makul seviyede olması hakkındaki uyarıları konusunda pekçok rivâyet vardır.50 Özellikle şahısların yaptığı sosyal hizmetler açısından Hz. Peygamber’in bu uyarıları önemlidir. Kişinin en yakınındakiler muhtaç durumdayken, onları görmezden gelerek başkalarına destek olmak tutarlı bir davranış değildir. Aynı       

46 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 173.

47 Veren el, alan elden daha hayırlıdır. Sadakanın en hayırlısı, kişiyi başkasına muhtaç bırakmayacak

olan sadakadır. Sadaka vermeye de geçiminden sorumlu olduğun kişilerden başla”, İbn Ebî Şeybe, Musannef, IV, 619; Ebû Ubeyd, el-Emvâl, 525; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 121-122, 125, 192; Ebû

Talhâ’nın bildirdiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Yoksula verilen sadaka, sadakadır. Akrabaya

verilen sadaka ise hem sadaka hem de sıla-yı rahimdir”, Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 183;

48 “Allah yolunda sarf ettiğin dinar vardır, bir kölenin hürriyete kavuşması için sarf ettiğin dinar vardır,

bir miskine sadaka verdiğin dinar vardır, bir de kendi ailen içindeki fertlere sarf ettiğin dinar vardır. Bunların en büyük ecir ve sevaplı olanı ev halkı üzerine sarf ettiğin dinardır.” Müslim, Zekât, 39; ayrıca,

38, 40-44.

49 Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 225.

50 Kaynaklarda bu konulardaki rivâtler oldukça fazladır. Birkaç örnek aktaralım: Sa’d b. Ebî Vakkas, malının hepsini veya 2/3’ünü hayır için vasiyet etmek istemiş, ancak Hz. Peygamber sadece 1/3’ünü sadaka olarak vasiyet etmesini kabul etmiştir. Müslim, Vasiyye, 5-9; ayrıca bkz. İbn Ebî Şeybe,

Musannef, XII, 518; Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Vasiyye, 4; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VII, 279-281;

Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, IX, 93-95; Ebû Lübâbe b. Abdulmünzir, tevbesi kabul edildiği için bütün malını tasadduk etmek istediği zaman, Hz. Peygamber sadece 1/3’üne izin vermiştir, Mâlik b. Enes.

Muvattâ’, Nüzûr ve’l-Eymân, 16; Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, IX, 106; Ebû Talhâ, Beyruhâ adındaki

bahçesini sadaka olarak vermek istemiş, fakat Hz. Peygamber onu yakınlarına vermesini istemiştir, Müslim, Zekât, 14; ayrıca bkz. Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Sadaka, 2; Buhârî, Vekâle, 15; Tebük seferinden geri kalan Ka’b b. Mâlik, kefâret olarak bütün malını infak etmek istemiş, ancak Hz. Peygamber, bunu kabul etmemiştir, Buhârî, Eymân ve’n-Nüzûr, 24; Abdullah b. Zeyd el-Ensârî bahçesini sadaka olarak vermiş, ancak babası Hz. Peygamber’e gelerek muhtaç durumda oldukları yönünde bazı şeyler söyleyince Hz. Peygamber, bahçeyi sadaka verenin babasına vermiş, baba ölünce de bahçeyi geri almıştır, Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, IX, 165; bahçenin sadakayı verene geri döndüğü rivâyeti de var, Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, Sadaka, IX, 164.

şekilde başkalarına destek olmak isterken kendi ailesini desteğe muhtaç duruma düşürmek çok daha olumsuz sonuçları doğuracak ve toplumdaki sosyal hizmet faaliyetleri konusunda karmaşa yaşanmasına neden olacaktır.

Hz. Peygamber, küçük büyük pek çok hatanın veya günahın sadaka vererek telafi edilebileceğini söylemiş, bu da sadakayı sosyal hizmetler için önemli bir kaynak haline getirmiştir. Meselâ; adak/nezr51 ve kefâret52 iki önemli sadaka verme nedeni olmuştur. Buhârî’de geçen bir hadiste Hz. Peygamber, yeminini bozan ve oruç kefâretinden aciz olan kişinin fakirlere yardım etmesini teşvik etmiştir.53 Gerçekten de kefâret veya nezr nedeniyle pek çok kişi, sosyal hizmetlerin kapsamı içine giren uygulamalar yapmışlardır.54 Hz. Peygamber’in şu hadisi, nezrin toplumu nasıl sosyal hizmete sürüklediğini anlatması bakımından önemlidir: “Nezr, âdemoğluna, kendisine

takdir edilmemiş bir şey getirmez. Lâkin nezr, onu kendisi için takdir edilmiş olan kadere sürükler. Ve nezr sebebiyle Allah cimriden mal çıkarır. Artık o kimse, nezrine sebep olan iş üzerine daha önceden vermediği malı getirip verir.”55

Hz. Peygamber’in yaptığı bu teşvikler, uygulamaya geçirilmiş ve sadaka, sosyal hizmet kaynağı olarak önemli bir işlev görmüştür. Bunun sonucunda pek çok sosyal hizmet uygulaması ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede yukarıda verilen Sa’d b. Ubâde örneği dışında pek çok örnek vardır.56

      

51 Adak/Nezr: Bir fıkıh terimi olarak nezir, dinen mükellef olmadığı halde, kişinin farz veya vacip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allah'a söz vermesi şeklinde tarif edilmiştir. Özel, Ahmet, “Adak”,

DİA, I, 337-340, İstanbul, 1988, s. 338.

52 Kefâret: Fıkıhta kefaret, dinin belirli yasaklarını ihlal eden kimsenin hem ceza hem de Allah'tan mağfiret dilemek maksadıyla yükümlü tutulduğu köle azat etme, oruç tutma. fakiri doyurma ve giydirme gibi mâlî veya bedeni nitelikli ibadetlerin genel adıdır. Yaran, Rahmi, “Kefâret-Fıkıh”, DİA, XXV, İstanbul, 2002, ss. 179-182, s. 179.

53 Buhârî, Keffâretü’l- Eymân, 1-4; Hatta bazı rivâyetlerde, yemin kefâreti olanların fakire yardım etmelerinin yanında, köle azad etmelerini ve sadaka vermelerini teşvik ve tavsiye etmiştir, Abdürrezzâk San’ânî, Musannef, VIII, 616, 617, 623

54 Bunlardan birinde Huzeyfe b. Yemân, babasının diyetini sadaka olarak bağışlamıştı, İbnü’l-Esîr, el-

Kâmil, II, 153; Sa’d b. Ubâde, nezrini yerine getiremeden ölen annesinin nezrini yerine getirerek, onun

adına bahçe bağışlamıştır, Buhârî, Kitâbu’l-Eymân ve’n-Nüzûr, 30; ayrıca bkz. Abdürrezzâk San’ânî,

Musannef, IX, 86-87; Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Akdiyye, 52

55 Buhârî, Kitâbu’l-Eymân ve’n-Nüzûr, 26.

56 Mesela, II. Akabe Bey’atinin 12 nakîbinden biri olan Berâ b. Ma’rûr, vefat etmeden önce malının 2/3’lük kısmını Hz. Peygamber’e ve Allah yolunda harcanmak üzere vasiyet etmiştir, Şulul, Hz.

Peygamber Devri Kronolojisi , Kasım, Hz. Peygamber Devri Kronolojisi, İstanbul, 2011, s. 379; Ebû’d-

Dahdâh isimli sahâbî, infaktan bahseden Bakara sûresinin 245. âyeti nâzil olunca, 600 hurma ağacını içeren bahçesini bağışlamıştır, Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, XI, 249; Yukarıda da aktarıldığı gibi Ebû Talhâ, çok sevdiği Beyruhâ adındaki bostanını sadaka olarak vermiştir, Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Sadaka, 2; Buhârî, Vekale, 15; Müslim’deki rivâyette, Ebû Talha, sadaka olarak vermeyi düşündüğü bahçesini, Hz. Peygamber’in tavsiyesi ile akrabalarına vermiştir, Müslim, Zekât, 43; ayrıca 42; Hz. Ömer, elindeki değerli arazisini, arazinin kökünü, alınıp satılmamak, lakin mahsulü infak olunmak üzere sadaka olarak vakfetmiştir, Buhârî, Muzâra’a, 14; Hz. Osman, Müslümanlara pahalı su satan bir Yahudi’ye ait olan

Hz. Peygamber, sadaka vermek kadar sadakaya aracılık etmenin de önemini vurgulamıştır.57 Bunun sonucunda İslâm tarihinde hayra aracılık eden pek çok vakıf kurulmuştur. Rivâyetlerden anlaşıldığına göre bu aracılık hizmeti bir köle tarafından da yapılabilmektedir.58 Bu yaklaşım İslâm’ın köleliğe, dünya tarihinde eşine rastlanmayan bir bakış açısı getirdiğini göstermektedir. Dünyanın en özgürlükçü ve ileri ülkelerinde bile XX. yüzyıla kadar köleler insan yerine konulmamış ve hayvanlara bile reva görülmeyen davranışlara muhatap olmuşken, İslâm’ın VII. yüzyılda kölelere karşı sergilediği bu insani tutum, insan hakları açısından örnek alınmalıdır.

Hz. Peygamber sadakanın, insan onurunu kırmayacak şekilde verilmesi gerektiğini özellikle vurgulamıştır. İnsanların kendilerinin yemekten imtina ettiği gıdanın sadaka olarak verilmesini hoş karşılamamış, bu konuda uyarılarda bulunmuştur.59 Gerek devlet, gerek sivil toplum kuruluşları gerekse şahıslar, dezavantajlı gruplara yönelik yardım yaparken kişi onurunu kırıcı davranışlardan kaçınmalı ve bunu bir reklam vasıtası yapmamalıdırlar. Üzülerek ifade edelim ki, günümüzde yardımda bulunulan kişinin evine kameralarla gidilerek, evdeki şahısların afişe edilmesi, yapılan yardımın reklam vasıtası haline getirilmesi gibi insan onurunu zedeleyeci uygulamalar oldukça yaygınlaşmıştır. Özellikle muhtaçlara destek amacıyla kurulmuş, İslamî kimliğe sahip olduğunu ileri süren sivil toplum kuruluşlarının bu konuda çok daha hassas davranmaları gerekmektedir.

İslâm’da sosyal hizmet kaynaklarından biri de “fıtır sadakası” veya diğer adıyla “fitre”dir. Sözlükte "yaratmak, icat etmek; kesmek, yarmak, ikiye ayırmak" manalarına gelen “fıtr" kelimesi; oruca son vermeyi, orucu açmayı (iftar) ifade eder. Bundan dolayı Ramazan Bayramına “îdü'l-fıtr” denildiği gibi Ramazan ayını yaşamanın, onun mükâfât ve bereketinden faydalanmanın bir şükran belirtisi olarak verilen sadakaya da “sadakatü'l-fıtr” (sadaka-i fıtr) veya “zekâtü'l-fıtr” denilmektedir. Bu tamlama kısaltılmış olarak “fıtra” ve Türkçe'de “fitre” şeklinde kullanılmaktadır. Oruca son       

Rûme kuyusunu satın alarak halkın kullanımına sunmuş ve halkın su sıkıntısını gidermiştir, Halîfe b. Hayyât (Ö. 240/854), Târîhu Halîfe b. Hayyât, Thk. Süheyl Zekkâr, Beyrut,1993, s. 128; Muhayrîk, Uhud savaşına giderken mallarını (7 adet bahçesini) hayır işlerinde kullanılmak üzere Hz. Peygamber’e vasiyet ederek vakfetmiştir. Medine sadakalarının çoğu bu Muhayrîk’in malındandı, İbn Hişâm, I, 518; Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Sadaka, 2;

57 “Mal sahibinin emrini kâmilen ve derhal gönül hoşluğu ile infaz eden ve emredilen sadakayı emrolunan

kimseye veren Müslüman, sadaka veren iki hayır sahibinden birisidir”, Müslim, Zekât, 79.

58 Köle olan Umeyr, Hz. Peygamber’e: “Ben sahiplerimin malından herhangi bir şey sadaka olarak

verebilir miyim?” diye sorduğunu, Hz. Peygamber’in de ”Evet, her birinize iki yarım ücret vardır”

buyurduğunu anlatmıştır, Müslim, Zekât, 82, 83. 59 Mesela, bkz. Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 172.

verme anlamına gelen “fıtr” ile yaratılış anlamına gelen “fıtrat” aynı anlama gelirler.60 Fıtır Sadakası, ailenin bütün fertleri için hatta bayram namazı vakti öncesinde doğan her çocuk için de vaciptir.61 Hatta gayrimüslim kölelerin fitreleri de sahipleri tarafından verilmiştir.62 Bu bilgiler, İslâm’da toplumdaki küçük-büyük, hür-köle bütün bireylerin sosyal hizmete katılımının sağlandığını göstermektedir.

Hz. Peygamber’in, Fıtır sadakasının Bayram namazından önce verilmesini emretmesi63 dikkat çekicidir. Bunun en önemli nedeni, imkanı yerinde olmayan insanların hiç değilse bayram sırasında kalplerinin yoklukla meşgul olmasının önlenmesi, sıkıntılarının giderilmesi, böylece az da olsa ihtiyaçları karşılanmış olarak bayram coşkusuna, sevincine katılmalarının sağlanmasıdır. Çünkü bazılarının bayram ederken bazılarının ihtiyaç içinde kıvranması, fakirin hem toplum hem de ailesi nezdinde mahcubiyet duyması, bayrama ve toplumsal ilişkilere leke düşüren, onur kırıcı bir durumdur.

Fıtır sadakası, usûl ve fürû’ yönünden zekâtla aynı olmakla birlikte zekâttan birkaç noktada farklılık göstermektedir. Fitrenin, zekâtın verileceği sekiz gruptan sadece fukarâ ve yoksullara verilebilmesi bu farklardan biridir. 64 Ayrıca zekât bir servet vergisi olduğu halde, fitre bir baş vergisidir. Kadın-erkek, hür-köle, büyük-küçük ayırımı yapılmaksızın herkes için ödenir. Bu yönüyle fitre geniş bir mükellef kitlesi tarafından yerine getirilmektedir.65 Bu genişlik sosyal hizmetin toplumun her kesimi tarafından yerine getirilmesi gibi bir sonucu beraberinde getirmektedir. Yani sadece yardım alan, tüketen değil aynı zamanda kendisinden daha düşük seviyede birine destek olan, bunun için çalışan, didinen bir insan tipi ortaya çıkmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber, Buhârî ve Müslim’de aktarılan bir rivâyette her Müslümanın sadaka vermesinin gerekli olduğunu söyleyince, ashâb imkanı olmayanların nasıl bir yol izleyeceklerini sormuşlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: ”El emeğiyle çalışır, hem kendisine faydalı       

60 Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-Muhît, II, 108-109; Yavuz, Yunus Vehbi, “Fitre”, DİA, XIII, İstanbul, 1996, ss. 160-161, s. 160.

61 Hz. Osman, anne karnındaki çocuk adına da fıtır sadakası vermekteydi, İbn Ebî Şeybe, Musannef, IV, 632; Abdullah b. Ömer, Hz. Peygamber’in, Ramazan’da fitreyi, Müslümanlardan kadın-erkek, hür-köle herkes için bir sâ’ hurma ve bir sâ’ arpa olarak tayin ettiğini aktarmaktadır, Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Zekât, 52; Müslim, Zekât, 12-16.

62 Mesela Abdullah b. Ömer, Hayber ve Vadi’l-Kuradaki kölelerinin fitresini verirdi, İbn Ebî Şeybe,

Musannef, IV, 552; Mâlik b. Enes. Muvattâ’, Zekât, 51.

63 Buhârî, Fıtr, 1; İbn Ebî Şeybe, Musannef, IV, 544, 548; Müslim, Zekât, 22, 23. 64 Yeniçeri, İslâm’ın Dayanışma-Paylaşma Medeniyeti, 360-361.

65 Yavuz, “Fitre”, DİA, XIII, 160-161; Canbulat, “İslâm’da Sosyal Dayanışmanın Önemi ve Sosyal Dayanışma Müesseseleri”, 121-122.

olur hem de tasaddukta bulunur” buyurarak66 yardımda bulunanların halkasını mümkün olduğu kadar geniş tutmuştur. Fıtır sadakasında toplum bütün fertleriyle bu halkaya dahil edilmiştir.

İslâm’da sosyal dayanışma kaynaklarından biri de “sadaka-i câriye”dir. Kelime olarak devam eden, sürekli olan anlamına gelen bu terim, kaynağını Hz. Peygamber’in, Müslim’de geçen şu meşhur hadisinden almıştır: “İnsan ölünce artık onun sevap

kazanma imkanı bitmiş olur. Ancak geride sadaka-i câriye, insanların faydalandığı ilim ve bir de kendisine dua eden hayırlı bir evlat bırakanlar sevap almaya devam ederler.”67 Buradaki sadaka-i câriye tabiri, aslında vakıf olarak somutlaşmıştır.

Hz. Peygamber'in hadisinde yer alan “sadaka-i câriye" kavramının ne anlama geldiği, İslâm medeniyetindeki vakıf müessesesinin işleyişiyle ortaya çıkan sosyal hizmetlerin boyutlarına bakılarak çok daha net anlaşılabilir. İslâm dünyasının her yanında bulunan mescidler, camiler, okullar, medreseler, imâretler, tekkeler, zâviyeler, kütüphâneler, misafirhâneler, hastâneler, çeşmeler, sebiller, hamamlar, yollar, köprüler, kervansaraylar ve daha pek eser sadaka-i câriye anlayışının cisimleşmiş halleridir.68 Aşağıda “vakıf” başlığında örnekleri verileceği için “sadaka-i câriye” konusunu kısa geçiyoruz.