• Sonuç bulunamadı

2 3 An, Saat, Gün, Ay, Yıl, Asır

Âkif Safahat’ında ‘an, saat, gün, ay, yıl, asır’ gibi zaman unsurlarını, genellikle, zamanın gerektirdiği ya da sebep olduğu şartları insanla bağlantılı olarak değerlendirirken kullanır. Safahat’ta insanın asrı değerlendirme biçimini yansıtan

18

örnekler şiirlerde önemli bir yer tutar. Âkif’in içinde yaşadığı dönemi nasıl değerlendirdiğini ortaya koyan ifadeler, İslam ile asrı buluşturma yöntemini de gösterir.

Âkif, bulunduğu asrı ihtiyaçlar ve şartlar açısından değerlendirir. Cehaletle bir yere varılamayacağını, asrın “asr-ı ulûm” olduğunu söyler.19

Cehalete düşman olan Âkif, bütün felaketlerin cehaletten kaynaklandığını düşünür. Bunu aşmak için de asrın gereklerine, gençlere ve geleceğe önem verir.20

Fen ve tekniğini almak üzere Âsım’ın şahsiyetinde yirminci asrın evlatlarının21

Avrupa’ya gönderilmesi hem gelecek için bir hazırlık yapmayı hem de devrin çalkantılı zaman diliminin kabuklarını kırmayı hedefler.

Müçtehid geçinenlerin de asrın ilimlerine vakıf olması gerektiği ifade edilir. Onlar, zamanın bilimde önde gidenlerinden olmalıdır.22 Nitekim yirminci asır bilim ve tekniği etkili kılmakla övünür.23

Asrı İslam’a uygun olarak yaşamak isteyen insan ilmi yalnız asrın ihtiyacı olarak görmez. Çünkü ilim İslam’ın gözdesidir. Oysa yirminci asrın gözdesi olan her şey aşağılıktır. Medeniyet denilen “kahpe” yüzsüzdür.24

19. yüzyıl boyunca yayılmacı ve sömürgeleştirici bir politika ile Avrupalı uluslar pek çok bölgeyi işgal etmiş, bunu da bu coğrafyalara medeniyet götürme söylemi ile gerçekleştirmişlerdir. 20. asırda Anadolu’yu hedef edinen bu tutum, medeniyet maskesi ile 1911 yılı itibariyle büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Bu durumun farkında olan Âkif’in medeniyet hakkındaki söylemleri serttir.25

Medeniyet, sadece teknoloji üretmek, üretim ve tüketim çarkları ile konforu artırmak anlamına gelmez. Medeniyet, teknoloji alanında olduğundan çok insanın

19 Safahat, s. 121,255.

20 Eşref Edib (Fergan), Mehmed Âkif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları, haz. Fahrettin Gün, 2.bsk., İstanbul, Beyan Yayınları, Şubat 2011, 307-308.

21 Safahat, s. 264. 22

Safahat, s. 251. 23 Safahat, s. 366. 24 Safahat, s. 407.

25 M. Fatih Andı, “ ‘Medeniyyet’ Dediğin Tek Dişi Kalmış Canavar?..”, İstiklâl Marşı İstikbâl

varlık ve tabiatla dengeli bir ilişkiye sahip olması ile belirlenir.26

Her ne kadar Batı ve Batıcılar teknoloji üretip insani ilişkileri darmadağın etmeyi medeniyet olarak kabul etseler de bu doğru değildir. Asır asr-ı ulûmdur. Batı’nın ilim ve sanatı asrın medeniyet tasavvuruna hizmet edebilir fakat bu medeniyetin insani yönü İslam ahlakı ile beslenmelidir.

Âkif’e göre eylem ve söylem zıtlığı yaşayan Batı, “asrın maskeli vicdanı”dır: “Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdârımıza!

Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza! Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark’ın, tükürün! Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün! Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere! Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayâsız yüzüne! Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne! Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:

Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!” (s. 187.)

Âkif, medeniyet söylemi ile maske altına gizlenen sömürü ve işgal eyleminin farkındadır. Bu durum öylesine tiksindiricidir ki böyle bir vicdan tükürülecek kadar aşağılık görünür Âkif’e.

Medeniyet canavarının gayesi Müslümanları bölüp parçalamak ve sonra yutmaktır.27

Bu nedenle “devr-i hâzır” “devr-i cemiyyet”tir ki ferdî mesailerin sonu hüsrandır, insan tek başına yaşayamaz, bu düşmanla başa çıkamaz.28

Acem Şahı’na çağın zulmü kaldırmayacağı söylenirken29

asrın evladının, Doğu’daki zulmü kederlenmeden izlemiş, hatta celladı alkışlamış olması eleştirilir.30

26 Andı, a.e., s. 273. 27 Safahat, s. 192. 28 Safahat, s. 435-436. 29 Safahat, s. 74. 30 Safahat, s. 310.

Köse İmam da “nesl-i hâzır”ın eski nesilden çok farklı olduğunu söyler.31

Sarıklı görünce aşağılayan bir nesildir bu nesil.32

Âkif’in eleştirdiği bakış açısına sahip olan bir kişi de “yirminci asrın evlâdı”nın din ile ilgilenmemesi gerektiğini söyler. Buna karşılık Âkif, “asr-ı irfân” olan yirminci yüzyılla asıl bu adamın ilgisinin olmadığını ifade eder.33

İlim ve irfan ile yeniden inşa edilebilir zamanlar ve insanlar. Bir zamanın yıkıcılığı, baskısı, korkusu kavuşma ümidi taşınan bir başka zamanın güveni ile bastırılır. İlim ve irfanla dolan yeni neslin yürekleri, bu ümit dolu geleceğe hazırlar milleti. Âkif’e göre, insan her gün yaşamak için çaba içindedir.34

Bir gününü bile çalışmadan, beyhude geçirmemelidir.35

Nitekim insan ve varlık âlemi gibi zaman da çalışmaktadır ve varlığı bu çalışmaya dayanır.36

Çeşitli olayların akışında, insanların tasvirinde de çizgisel zamanla ilgili kullanımlar mevcuttur. Örnek olarak gösterilen, içinde bulunulan çağa uygun insan modeli yanında eleştirilen insanlar da şiirlerde yer alır.

Çağın olumsuz yönlerini taşıyanlar, bir önceki nesil tarafından eleştirilir: “- Zemâne piçleri! Gördün ya hepsi besmelesiz...

Ne saygı var, ne hayâ var. Eğer bizim işimiz,

Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!” (s. 112.)

“-Haydi sen de bunak!

- Bunak, munak deme billâhi çarparım elimi... Aşifteler sizi... Âhir zaman tevekkeli mi!” (s. 77.)

31 Safahat, s. 334. 32 Safahat, s. 366. 33 Safahat, s. 264. 34 Safahat, s. 30-32. 35 Safahat, s. 135. 36 Safahat, s. 226.

Zamanın değişen; belki de değiştirilen ruhu ve bu ruha uymayı tercih edenler dünyanın sonunun yaklaştığı bir dönem olan ahir zaman hissini verir.

Utanıp sıkılma duygusunu yitiren insanlardan söz edildiğinde bu duygunun eskide kaldığı ve “asra göre” hâlet-i ruhiyenin değiştiği ifade edilir.37

Avrupa’da aldıkları eğitimden sonra Batıcı söylemlerle ülkeye dönen aydınlar ve onların takipçileri İslam’ın yasak saydığı ahlak dışı tavırları normal görür hâle gelmiştir ve çevrelerindeki insanlara da bunu telkin etmektedirler. Süleymâniye Kürsüsünde adlı eserde vaizin anlattığı hikâyede de bu tavrın örneği olan birinin dinden, başörtüsünden, kadının toplumsal hayattaki yerinden şikayetle söyledikleri gençleri Avrupa’ya eğitim için göndermeye maddi ve manevi destek verenleri endişelendirmektedir.

Hızlı bir şekilde değer algısı altüst olan insanlar Safahat’ta zaman ifadeleri ile ifade edilmiştir:

“Dün, beyinlerde kıyâmet koparan ‘hikmet’i al, Bugünün zevkine sor: Beş para etmez ciğeri! Gündüzün, başların üstünde gezen ‘şâheser’in, Gece, şâyed, arasan, mezbeledir belki yeri!” (s. 479.)

Bu hızlı değişim bir karmaşanın, bir şuursuzluğun göstergesidir. Toplumun ihtiyaç duyduğu değişimler, toplumun tamamının ya da hatırı sayılır bir bölümünün kabulü, benimsemesi ile gerçekleşir. Sorgulanmadan kabul gören ve değerleri yerinden oynatan her şeye şüphe ile yaklaşmak gerekir. Âkif, bu değişim karşısında sert bir karşı koyuş sergilemektedir.

Bu nedenle Âkif, yirminci yüzyılı anlamadığı için şartların dışına itilmiş biri olarak kendinden söz eder.38

Onun karşı koyuşları birilerini rahatsız etmektedir. Böylece Âkif, zamanın içerisinden zamanın ötesine; yani kendi içine yönelmiştir.

37 Safahat, s. 216.

38

Dönemin çelişkilerini yansıtan bir ifade de “incelmiş adam devri” ifadesidir. Zihniyeti bağlamında insanı oduna benzeten Âkif, oğullarına kendisine benzemeksizin zihinlerini inceltmelerini öğütler.39

Bu ifade, Âkif’in pişmanlığı anlamına gelmez. Onun kinayeli söyleyişleri bazen mizahi bazen ciddi ifadelerle kendini gösterir.

İnsan neslinin zaman mefhumuna bağlı olan devamlılığını espirili bir dille anlatan Âkif, bayramda Fatih’te toplanan yaşlı insanları anlatırken “tâ dedemiz demlerinden arta kalan, asırlar ölçüsü boy boy asâlı nesil” ifadesini kullanır.40

Saatini ayarlamak isteyen Âkif, iki saatte farklılık görünce espirili bir dille bu durumu kullanılmış olan takvimlerle ilişkilendirir. Toplum kamer ve güneş takvimi ile miladi takvim kullanmıştır. Üç zamanı birlikte takip ederken o gün tek saatle yetinmezler.41

İnsanın zamanı aşmasının asıl yolu ise dünyada bir iz bırakabilmesidir. Çanakkale Şehitleri tarihe gömülse taşacaktır. Çağlara sığmayan bu insanlar ancak ebediyetlere sığabilir.42

Sanatkâr ise içinde bulunduğu zaman diliminde gösterdiği başarı ile “şimdiden geleceği sahiplenen” bir insan olarak düşünülür.43

Almanlar zamanı aşan bir millettir ki diğer kavimler onlara yetişemez. Onları bu duruma ulaştıran da eğitim ve birliktir.44

Âkif’in yaşadığı zaman diliminde zaman ve mekân kavramlarının farklılaştığı görülür. Makineli üretimin ritmine bağlı olarak hızlanan zaman, Safahat’ta da olduğu gibi, durumunu demiryolları ve buharlı trenlerle somutlaştırır.45 Âkif, Berlin’de gördüğü hızlı trenler sebebiyle dakikaların saat gibi işlev gördüğünü, zamanın kısaldığını ifade eder. 46

Derviş Ahmed için ise önceleri saatler bir soluk gibiyken

39 Safahat, s. 475. 40 Safahat, s. 42. 41 Safahat, s. 215-216. 42 Safahat, s. 409. 43 Safahat, s. 494. 44 Safahat, s. 311-312. 45 Işık, a.g.m., s. 50. 46 Safahat, s. 300.

içki içmeye tevbe ettikten sonra saniyeler yıllar gibi gelir ona. Ne kadar hızlı geçmesini isterse istesin zaman geçmek bilmez.47

Zamana göre değişen şiir48

gibi değişen şartlara uyum sağlayan bir unsur da İslam Fıkhı’dır. Köse İmam, uygun olmayan şartlar altında ikinci bir kez evlenmek isteyen bir mahalleliye ilmuhaber yazmaz. Çünkü nikah kıymak insanın şartlarına göre bazen farz, bazen sünnet ve bazen haram olur. Mahalleli adamın durumu haram olan kısma girdiğinden Köse İmam bu isteği reddeder.49

İçinde bulunduğu zor şartlara rağmen çalışan Kör Neyzen’in abası “şedâid-i eyyâma” karşı omzundadır.50

Zamanla yaşam şartları değişir ve insan bu şartlara uyum sağlar.

Safahat’ta en kısa zaman dilimi olan “an”, insanın içinde bulunduğu zaman

dilimini ifade etmesi ve zamanla etkileşimini en ince detayı ile yansıtması açısından yer alır.

Âkif Allah’ın celal sıfatıyla kahrolan milletin her an kahrolduğunu söyler.51 Mü’min hayat ona her an binlerce bela getirse de onları çeker, onlarla boğuşur.52

İnsan pek çok ihtiyacı için her gün dünya üstünde çalışırken bu durumun hakikatini kavrayamayabilir çünkü her an cidal içindedir. Bunu aşmanın yolu da ruhuna hizmet etmesidir.53 Dünya hayatı çözülmeyi bekleyen bir düğümdür ki insan ruhu bunu çözmeden bir an bile rahat edemez.54

47 Safahat, s. 480. 48 Safahat, s. 298. 49 Safahat, s. 344. 50 Safahat, s. 70. 51 Safahat, s. 15. 52 Safahat, s. 17. 53 Safahat, s. 30. 54 Safahat, s. 38-39.