• Sonuç bulunamadı

4 2 Geçmiş Zamanın Hâle ve Geleceğe Etkis

Gelecek, insanın tam olarak bilemeyeceği bir zaman dilimidir. Âsım’da Âkif ile Köse İmam arasında geçen konuşmaya göre geçmiş geride kalmıştır, gelecek önemlidir. Görünmediği için gelecek bilinmez fakat sezilebilir.154

Geçmişin etkisi ve anın çabası ile geleceğe doğru ilerleyen insan, bu zaman diliminin bilinmezliğini teslimiyet, iman, çalışma, sezgi gibi kavramlarla aşma eğilimindedir.

Zamanın sürekliliği içerisinde yüzünü geleceğe dönen insan, geçmişe sırtını dönmüş olmamalıdır. Bilinçsiz bir şekilde akıntıya kapılmamalı, geçmişi ve anı gerektiği gibi anlayarak, yaşayarak geleceğe ilerlemelidir.

Âkif, Safahat’ta insanı geçmiş-an-gelecek arasındaki etkileşimin bir gözlemcisi ve aynı zamanda bu etkileşimden etkilenen bir unsur olarak değerlendirir. İnsan, içinde bulunduğu anın şuurunda olarak geçmiş ve gelecek yaklaşımını oluşturur. Geçmiş geride kalmış, gelecekse hedef edinilmiştir. Fakat geride kalmış olması geçmişin değerlendirilmesi, ondan faydalanılması ve onun geleceğe ışık tutmasını engellemez. Bu nedenle Âkif, geçmişi bilgi aktarmak üzere kullanmaz. Safahat’ta geçmişin tecrübeleri hâli ve geleceği etkiler.

Tarih içindeki olayların bütünü olan millet, maziden hâle doğru gelen ve sonra akıp istikbale giden bir nehir gibidir. Bu nedenle bir fert beden yaşı olarak elli altmış yaşında olsa bile ruhen, irade ve hürriyetleriyle, örfleri ve inanışlarıyla kendi milletinin tarihi yaşındadır.155

Âkif de insanı bu bakışla zamanın bir parçası olarak görür.

Âkif’e göre insan geçmişten ders çıkarmalı, gününü ve geleceğini geçmişi iyi değerlendirerek şekillendirmelidir. Âkif, bu değerlendirmeleri yaparken genellikle insanı millet ve ümmetin bir ferdi olarak düşünür. İnsanın geçmişle olan sıkı bağı bir millet ve ümmetin ferdi olması vesilesiyle pekişir.

154 Safahat, s. 361.

155

Varoluş şekliyle bir milletin tarihinin ürünü olan insan, geleceğe ilerlerken bu sürekliliğin bir parçası olduğunu unutmamalıdır. İki uzun vaazdan müteşekkil olan

Süleymâniye Kürsüsünde ve Fâtih Kürsüsünde adlı eserlerin vaizleri bu noktada

insanlara rehberlik etme fikri ile konuşurlar. Âkif, onları milleti geleceğe hazırlaması için toplumla buluşturur.

“Cemaat-i Müslimîne artık içtimâiyat lâzım, içtimâiyat! Şarkta, garpta, şimalde, cenupta ne kadar Müslüman varsa zillet içinde, sefalet içinde, esaret içinde yaşadığını; sefil bir milletin elinde kalan dinin kabil değil i’lâ edilemeyeceğini bilmeyen, anlamayan vâizi kürsiye yanaştırmamalı. Vâiz milletin mâzisini, halini bilmeli; cemaati istikbâle hazırlamalı.”156

şeklinde bu fikri ifade eden Âkif’in vaizleri dünyaya, özellikle İslam coğrafyasına hâkimdir. Milletlerin geçmişini, hâlini tahlil eder ve insanları geleceği inşa etmeye çağırır.

Geçmişin izlerini güne ve geleceğe yansıdıkları şekilde değerlendiren Âkif, bir başka bölümde insanın geçmişle olan ilişkisini mizahi bir üslupla eleştirir:

“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi? ‘Târîh’i ‘tekerrür’ diye ta’rîf ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi” (s. 473.)

Âkif, milletlerin kötü hatıralarının tekrarlanagelmesinde insanın ibret almamasını bir gerekçe olarak gösterir. Fakat ibret almak tarihin kötü yanlarını ön planda tutmak değil, iyi taraflarını da değerlendirmektir.157 İnsanın yaptığı kötü işleri geçmişe dayandırması da Safahat’ta eleştirilir.158

Süleymâniye Kürsüsünde adlı eserde vaiz, Rusya’da baskı zamanında insanların

özgürlük fikrini öldürmek için öldürüldüğünü fakat kanla sulanmış bu topraklardan ekilen gövdelerin yarın fışkıracak olduğunu ifade eder. Toprakta biriken gövdeler

156 Ersoy, “Hasbıhal”, Mehmed Âkif Ersoy’un Makaleleri, s. 52. 157 Safahat, s. 107.

158

tarih ve hürriyet bilincini yüreklerde de biriktirir. Böylece zamanı geldiğinde bu birikim, hakkı elde etmeyi sağlayacaktır.159

Âkif, Âsım’da çocukluktan beri ümitsizlikle aşılandıklarını, onlara kapkara bir gelecek sunulduğunu ifade eder. Bu nedenle son iki üç yüz yıldır gençlik serpilmemektedir. Gençlerin geleceğe inancı bitmiş vaziyettedir. 160

“İstibdâd” adlı şiirde Acem Şahı’nın Rusya’dan getirdiği Kazak askerler nedeniyle baskı ve zulüm altında kalan halkın istikbal ümidi bitmiştir.161

“San’atkâr” şiirinde Sanatkâr da vatanının perişan hâli nedeniyle geleceğe attığı adımların yok olduğunu söyler.162

Fakat Türkistan’da o dönemin gençlerinde “ufak bir gayret” başlamıştır. Bir gün bu gayret parlayacak, Türkistan yeniden işlenerek yeni bir nesil yetiştirilecektir. Dönemin çabası, meyvesini gelecekte verecektir.163

Hind gençlerinin güzel özellikleri ifade edilerek şu sonuca ulaşılır: “Böyle evlâd okutan milletin istikbâli,

Haklıdır almaya âgûşuna istiklâli.

Yarın olmazsa, öbür gün alacaktır mutlak...

Uzak olmuş ne çıkar? Var ya bir âtî ona bak!” (s. 160-161.)

Anı iyi değerlendiren milletler, gelecek için umutlu olmayı hak ederler. An içinde gösterilen çabanın, yapılan çalışmaların mutlaka gelecekte karşılığı vardır. Burada geleceğin inşasında eğitimin önemi de dile getirilmiştir.

Süleymâniye Kürsüsünde adlı eserde vaizi evinden uğurlayan Hindli bir yaşlı,

vatan sevgisine yeterli derecede sahip olmadıklarını ifade ederek kıyamete kadar aşağılık bir durumda olacaklarını söyler. Onun genç oğlu ise günleri esirlikle geçiyor olsa da coşmaya hazır olan yüreklerin gelecekte görüleceğini söyler. Dönemin şartlarında esaretle yaşayan Müslümanları mazileri ile değerlendirir. Böyle mazisi

159 Safahat, s. 152. 160 Safahat, s. 388. 161 Safahat, s. 75. 162 Safahat, s. 495. 163 Safahat, s. 157.

büyük bir ümmet, sonsuza kadar üzerinde taşıyacağı zillete mahkûm edilemez. Bu hakikati gösterecek nesil de vakti gelince kendini gösterecektir.164

Yine aynı eserde vaiz, halkın içinde bulunduğu kötü gidişatın vatanı izmihlale götürdüğünü ifade eder. Geleceğin bu istenmeyen hâlini yansıtırcasına “geleceğin pençesine düşmek” ifadesi kullanılır ve bundan önce milletin uyanması istenir.165

Onlar uyanmazsa gün batacak ve “leyl-i nedâmet” çatacaktır. Bağımsızlığı yitirmek aydınlığın yok olması ve karanlığın baş göstermesidir âdeta. Bu zaman, buhranlı bir zamandır. 166

Geçmişte pek çok hatalar yapılmış ve millet bundan çok derin yaralar almış olabilir. Fakat özünde hâlâ kuvvet sahibi olan millet, an içinde kendini düzeltirse kurtuluşunu hazırlamış olur. Bunun yolu da elbirliği ile gayret etmektir. Âkif, bu durumu yaşamış olan bir milleti örnek verir. Savaş sonrası tutsak olan milletin ileri gelenleri dönemin ihtiyacı olan yenilikleri tartışarak mahalle mektebi açarlar. Elbirliğiyle gayret ederek tutsaklıktan kurtulurlar.167

Âkif, Safahat’ta kendi geçmişi ile ilgili bazı aktarımlarda bulunur. “Fâtih Camii” şiirinde çocukluk zamanını hatırlar ve o günlerden hatıralarını anlatır.168 Bir başka şiirde kız kardeşi omzunda, buzlu bir yolda yürüdüğünü hatırlar.169

Yine “Hasta”170

şiirinde ve “Bebek yâhud Hakk-ı Karâr”171 adlı şiirde de geçmişten hatıralar yer alır.