• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1. İŞ KANUNUNA GÖRE FESİH OLGUSU

1.2. Türk İş Mevzuatı Açısından İş sözleşmesi ve Önemi

1.2.5. İş sözleşmesi ve Genel Borç İlişkisi

Borçlu, alacaklı ve borcun konusundan oluşan üçlü ilişkiye genel olarak borç ilişkisi adı verilmektedir. İnsanlar günlük ihtiyaçlarını kapitalist üretim sisteminde esas itibariyle birbirleri ile kurdukları iş ilişkisi ile yerine getirmektedirler. İş ilişkisini kurma noktasında ise işçi ile işveren arasındaki ilişki iş sözleşmesi ile kurulmaktadır. İş sözleşmesi en doğal görünümlü bir borç ilişkisidir. Üstelik bu borç ilişkisi her iki tarafa da tam borç yükleyen bir borç ilişkisidir. Çünkü iş sözleşmesi ile işçi çalışma borcunu üstelenirken, karşılığında ücret alacağını hak kazanır. Tersinden bakıldığında ise işveren iş sözleşmesi ile ücret ödeme borcunu üstlenirken, karşılığında işçinin emeğinden yararlanmaktadır.

İşte bu yönüyle de düşündüğümüzde insanlar bir gün içerisinde ihtiyaçlarını gidermek için bilerek veya bilmeyerek onlarca borç ilişkisine girer ve ihtiyaçlarını tatmin ederler.

44

Borç ilişkisinin kökeninde borç kavramı bulunmaktadır. Borç17 kavramını dar ve geniş açıdan inceleyebiliriz. Dar açıdan borç, ilişkinin taraflarından birisinin borcun konusu olan edimi yerine getirmekle yükümlü olduğu, karşı tarafın ise bu edimi isteme hakkına sahip olduğu durumdur(Kayar, 2013:7).

Geniş anlamda borç kavramı ise, borç ilişkisine giren tarafların karşılıklı borçlu ve alacaklı durumunun söz konusu olduğu ilişkidir ki en güzel örneği yukarıda da verdiğimiz gibi iş sözleşmesidir. Geniş anlamda borç ilişkisi aynı zamanda yan edimler varsa onları da kapsar(Zapata,2014:2). Örneğin işverenin işçisinin ücretini banka aracılığıyla ödemesi ve ücret pusulası vermesi de yan edimleri ile olan geniş anlamlı bir borç ilişkisidir.

Borç ilişkisinin üç tane unsuru bulunmaktadır. Bunlar borçlu, alacaklı ve borcun konusu olan edimdir(Kayıhan,2010:52).

-Alacaklı: Borç ilişkisinde borçludan edimi yerine getirmesini isteme hakkına sahip olan taraftır. Borç ilişkisinde talep hakkına sahip olan kimseyi ifade etmektedir. Örneğin bahçeyi çapalamak için bir kimseye ödeme yapan kimse, bahçenin çapalanmasını isteme yönüyle alacaklı konumuna gelir.

Alacak hakkının sınırlarını ise dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması prensipleri belirler. Bu sınırlar ile birlikte alacak hakkının bazı özellikleri de hukuken bünyesinde taşıması gereklidir. Bunlar ise;

-Edimin borç ilişkisinin doğduğu anda imkânsız olmaması gerekmektedir.

-Edimin konusunun emredici hukuk kurallarına, genel ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olmaması gerekmektedir.

-Edimin borcunun konusunun yer ve zaman itibariyle objektif olarak belirlenebilir nitelikte olması da gerekir(Doğan, 2014:390).

-Borçlu: Borç ilişkisi içerisinde alacaklıya karşı borcun konusunu yerine getirmekle yükümlü olan kimse borçludur. Örneğin bir beyaz eşya mağazasından ücretini verip satın alınan laptopu satıcı alıcıya teslim etmek borcu altına girdiği için satıcı bu ilişkide borçlu durumuna gelmiş olmaktadır.

17 Borç aynı zamanda geleceğe yönelik bir güvenme, inanama ve kredi fikrini kapsayan bir olgudur. Bu yüzden de borç ilişkisinin kurulması ve işleyişinin sağlıklı olabilmesi için bir kültür birikim, bir hukuk sistemi ve güvene ihtiyaç bulunur(Tahiroğlu, 2005:11).

45

-Edim (Borcun Konusu): Borç ilişkisinde alacaklının borçludan talep edip, alacaklının yerine getireceği davranış borcun konusunu oluşturmaktadır. Borcun konusu bir şeyi yapmak, yapmamak veya vermek şeklinde kendini göstermektedir.

Örneğin işçi ile işveren arasındaki borç ilişkisinde işçinin borcu sözleşmedeki hizmeti yapmak şeklindedir. Bunun yanında işçi, bu borcu yerine getirirken aynı zamanda işvereni ile haksız rekabet yapmama şeklinde de borç yüküne girer. Buna karşılık işverenin borcu ise işçinin iş görmesinin karşılığında onun ücretini vermek şeklindedir. Vermek borcunun zıt anlamlısı olarak vermemek diye bir edim şekli bulunmamaktadır. Edimi çeşitli yönleriyle sınıflayabiliriz(Zapata, 2014:6-11),

-Yerine getiriliş biçimi açısından: aa)Olumlu edim

bb)Olumsuz edim

-Borçlunun kişisel özelliklerinin önem taşıyıp taşımamasına göre: aa)Şahsi edim

bb)Maddi edim

-Belirleme şekline göre: aa)Cins edim

bb)Seçimlik edim

-Parçalanıp/parçalanamamaya göre aa)Parçalanabilen

bb)Parçalanamayan

Buna göre iş sözleşmesinde işçinin borcu; olumlu, şahsi, cins ve sürekli bölünmez bir borç olarak karşımıza çıkarken işverenin borcu ise; olumlu, maddi, cins ve sürekli bölünmez bir borç olarak karşımıza çıkar. Dikkat edilecek olursa tek fark borcun kişisel özelliğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü iş hukukunda da en önemli özelliklerden birisi işçinin kişiliğinin önemli olmasıdır ve iş görme borcunda işçinin kişiliği önem taşır. Buna karşılık işverenin borcu maddi bir nitelik taşımaktadır ki iş ilişkisinde işverenin kişiliğine yönelik bir vurguda bulunmamaktadır.

46

Borç ilişkisinde borcun kaynağı da üç şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlar sözleşme18, sebepsiz zenginleşme19 ve haksız fiildir20. Bunlar içerisinde en yaygın olan borcun kaynağı sözleşmedir. İşçi ile işveren arasındaki borç ilişkisinin kökeninde de sözleşme bulunmaktadır. Sözleşme ile kurulan borç ilişkisinde ise ya tek taraflı borç yüklenilir ya da sözleşmenin her iki tarafına borç yüklenilir. Örneğin bağışlama veya miras tek tarafa borç yüklerken, sözleşmelerin büyük bir kısmında her iki tarafa da tam borç yükleme vardır. Örneğin alım satım sözleşmeleri, iş sözleşmesi gibi. Burada alacaklının alacak haklarını elde edebilmesi için öncelikle karşı tarafa bir edim yerine getirmesi gerekir ki bu yönüyle sözleşmenin her iki tarafı hem alacaklı hem de borçlu olmaktadırlar(Zevkliler,2013:269).

Çalışma ilişkisinin başlangıcında kurucu unsur iş sözleşmesidir. İş sözleşmesinin gerçekleşebilmesi için iki temel aktöre ihtiyaç bulunmaktadır. Bu aktörler işçi ve işverendir. İşçi ve işveren kavramları ise sanayi devriminin bir sonucu olarak ortaya çıkan kavramlardır. Dolayısıyla modern çalışma ilişkilerinin ortaya çıkması ve çalışma mevzuatının düzenlenmesi noktasında da sanayi devrimi temel faktördür.

Bu nedenle çalışmanın bu bölümünde Türk çalışma mevzuatının oluşumu sanayi devrimi ile paralel olarak incelenmiştir. Türk çalışma mevzuatının oluşumunun ise sanayi devriminin gerçekleştiği ülkelere göre farklı oluştuğu yaptığımız okumalar neticesinde belirlenmiştir. Özellikle sanayi devriminin yaşandığı ülkelerde çalışma mevzuatı özel sektör tecrübesi ve uygulamalarda yaşanan problemlerin tespitinden sonra şekillendiği ve bu yönüyle de işçilerin ihtiyaçlarını doğrultusunda şekillendiği görülmüştür. Buna karşılık ülkemizde ise gerek Osmanlı devleti döneminde gerekse de Cumhuriyet ile birlikte mevzuatın oluşumunda güçlü bir devlet etkisinin olduğu görülmüştür.

Ülkemizde düzenlenmiş olan çalışma mevzuatında işçi ile işveren iş sözleşmesini imzaladıkları andan itibaren birbirlerine karşı alacaklı ve borçlu sıfatına sahip olmaktadırlar. Bu ilişkiyi hukuki olarak ilk düzenleyen temel kanun olan Borçlar

18 Hukuki işlemi kuran ve hukuki sonuç doğurmak amacıyla açıklanmış olan irade açıklamalarına genel olarak sözleme adı verilir(Öğüz, 2013:12).

19 Herhangi bir haklı neden olmaksızın bir kimsenin malvarlığının diğer bir kimsenin malvarlığına karşı artmasına sebepsiz zenginleşme adı verilir. Aynı şekilde emeğinde haklı sebep olmaksızın zenginleşmesini de bu durum kapsar(Ergüne, 2013:92).

20 Türk borçlar Kanunu 49 maddesine göre haksız filli, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla bir başkasının mal yada şahsına zarar vermesi durumudur.

47

Kanunu ve işçi-işveren ilişkileri için özel düzenleme olan İş Kanunlarında koruma, gözetme borçlarının hepsi işverene yüklenmiş bulunmaktadır.

Çalışmanın ikinci bölümünde ise iş sözleşmesinin sona erme nedenleri derinlemesine incelenecek ve üçüncü bölümde de işçinin haklı nedenli feshine bağlanan hukuki sonuçlar hakkında bilgi verilecektir.

48

BÖLÜM 2. İŞ HUKUKU AÇISINDAN İŞ SÖZLEŞMESİNİ SONA