• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.5 Söz Eylem Kuramı Bağlamında Söz Eylemlerin Genel Tanımı

Söz Eylem Kuramı, söz eylemleri konuşmak ve eylemde bulunmak olarak görür.

Dolayısıyla söz eylem, konuşma ile gerçekleşen canlı, diri, başka deyişle somut bir eylemdir. “Konuşmak eylemde bulunmaktır” (Austin, 1962; aktaran Vater, 2002:172).

Böylelikle bir kişinin diğer bir kişiye teşekkür edebilmesi, onu işe alabilmesi, övmesi,

işten kovabilmesi, rica edebilmesi vb. için, konuşması gereklidir. Dolayısıyla konuşmak eylemi sayesinde gerççekleştirilen eylemlerin her biri söz eylemdir.

Searle’ye göre tipik bir sözlü eylemde bir konuşmacı ve bir dinleyici vardır. Konuşmacı çene, dil ve diğer ses organlarını kullanarak konuşmacı ve dinleyici açısından ortak olarak bilinen, anlamlı sesler çıkarır, böylelikle konuşma eylemini gerçekleştirir. Bu eylemdeki mesajlar, dinleyiciyi kimi zaman bilgilendirir, kimi zaman sinirlendirir, kimi zaman sevindirir, kimi zaman da canını sıkabilir. (Vater, 2002:173).

2.5.1 Söz Eylemlerin Günlük Hayatımızdaki Yeri

Söz Eylem Kuramı’nın kurucusu olan Austin, eylem olarak gördüğü tümcelerle ilgilenir.

(Gross, 1988:158) Aslında Austin’in burada altını çizdiği eylem içerisinde bir eylem de barındıran ve bu eylemin de sözce yoluyla gerçekleştirildiği sözceler, dolayısıyla söz eylemlerdir.

Neredeyse tüm sosyal ilişkiler söz eylemler sayesinde gerçekleşir. Bu da hayatlarımızı olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Örneğin “Buranın da çayı çok meşhurdur.” diyerek çaya davet ettiğimiz, “Bir ömür boyu benim yanımda olmak ister misin?” diyerek evlilik teklifinde bulunduğumuz bir insanı başka bir zaman ise “Seni tanıdığım güne lanet olsun!” şeklindeki bir sözümüzle de bir ömür boyu kaybedebiliriz.

Yaşamımız içinde söz eylemleri doğal yolla kurarız. Ancak bu durumda söz eylemi gerçekleştiren konuşmacının niyeti bazen dinleyici tarafından yanlış anlaşılabilir. Bu durumda da kişiler arasındaki ilişkiler bozulabilir. “Hiç kimse beni anlamıyor.” sözünün altında bu durumun da yatması olası sebeplerden biridir. Bir söz eylemin bir dinleyici tarafından yanlış anlaşılması iki dostun arasını açabilir, anne-baba ve çocuk arasında

çatışmalara sebep olabilir, evlilikte sorunlara neden olabilir, kişileri yalnız ve çaresiz bırakabilir. Bunun sonucunda yalnızlaşan ve mutsuz hale gelen, bu nedenle de kendi kabuğuna çekilip yaşamaya başlayan kişilerin sayısı modern dünyada her geçen gün artmaktadır.

İnsan yalnız kalmamak adına çevresindeki insanlarla iletişim kurmak, ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarını giderebilmek, hayatını kolaylaştırıp insanca yaşayabilmek için, söz eylemlerden faydalanmak zorundadır. Örneğin bir kişinin lokantaya gidip yemek siparişi vermeden önce garsona “Menüyü görebilir miyim?” demesi, doktorun bize “Neyiniz vardı?” diye şikayetimizi sorması, muayene etmeden önce “Üstünüzü çıkarıp uzanın!”

demesi aslında söz eylemlerdir.

Söz eylemler, insanın sırf konuşma organlarını kullanmak için ortaya koyduğu sözlü eylemler değildir. Söz eylemler, insanın öncelikli olarak sosyal ihtiyaçlarını gerçekleştirebilmesi ve insanca yaşayabilmesini sağlar. Bir bebeğin bile ağlayarak aç olduğunu annesine bildirmesi ve annesinin de buna “Çok mu acıktın sen bebeğim?”

diyerek cevap vermesi ve ardından bebeğini emzirerek bebeğin açlığını gidermesi en ilkel düzeyde de olsa bir söz eylem olarak kabul edilebilir. Bu sayede bebek ağlayarak da olsa annesine bir mesaj iletmenin ne kadar büyük bir güç olduğunu tecrübe eder ve bu sayede yavaş yavaş sosyalleşmeye başlar. Bir bebek konuşmayı öğrendikçe yavaş yavaş bebeklik sürecinden çıkmaya başlar ve çok az gramer ve kelime bilgisiyle, üstelik de bozuk bir telaffuzla da olsa çevresindeki insanlarla söz eylemler sayesinde iletişim kurar. Tabii ki bebeklik-çocukluk arasında bir yerde duran bebek çocuklar her bir yetişkin birey gibi, yaşadıkları dilsel iletişimlerde doğal olarak her zaman söz eylemi başlatan verici rolünde olmazlar, bazen de bir başkasının başlattığı söz eylemin alıcısı, dolayısıyla kendilerine ulaşan mesajlara tepki veren kişiler durumunda da olabilirler. Söz eylemler ile şekillenen tüm bu süreçler bebek çocukların sosyalleşmesini daha da güçlendirir ve onları diğer

insanlarla iletişim içinde olan, çevrelerinden etkilendikleri kadar çevrelerini de etkileyen bireyler haline getirmeye başlar.

2.5.2 Söz Eylem Kuramı Kapsamında Söz Eylemlerin Önemi

“Söz Eylem Kuramı söz eylemler kapsamındaki konuşma eyleminde temel olarak şu iki soruya cevap bulmaya çalışır:

“Konuşarak hangi eylemde bulunuruz? Konuşarak neyin olmasını sağlarız? “(Hindelang 2010:4)

Konuşarak, başka bir ifadeyle söz eylem kapsamındaki konuşmalar gerçekleştirerek çok şey yapabiliriz. Örneğin teşekkür edebilir, isteklerimizi dile getirebilir, ricada bulunabilir ya da emir verebilir, davet edebilir. Yine konuşarak çok şeyin olmasını sağlar ya da çok şeyin olmasına neden olabiliriz. Örneğin konuşarak karşımızdaki kişinin kalbini kırabilir ya da kırılmış kalbini onarabiliriz. Konuşarak karşımızdaki kişinin kendisini çok çirkin hissetmesine sebep olabilir ya da tam tersi kendisini çok güzel hissetmesini sağlayabiliriz.

Nikah memuru isek konuşarak iki kişinin karı koca olmasını sağlayabiliriz. Bir iş yerinin patronuysak konuşarak bir kişiyi işe alabilir ya da onu işten kovabiliriz.

Söz Eylem Kuramı kapsamındaki ‘konuşmak’ ve ‘yapmak’ arasındaki ilişkinin dilbilimsel bir bakış olduğu ve bu nedenle zaman zaman günlük hayattaki anlayıştan farklı olabileceği göz önünde tutulmalıdır. Zira günlük hayatta bazen “Çok konuşuyor, ama bir şey yapmıyor.” vb. sözler duyabiliriz. Ancak konuşmaya Söz Eylem Kuramı açısından bakıldığında boş bir eylem değil, tam tersine bir şey yapabilmenin ve dinleyici üzerinde bir etki oluşturabilmenin ön koşuludur. Zira Söz Eylem Kuramı açısından, konuşmacının kendi sözcesinin içerisine yüklediği mesajın dinleyici tarafından çözülmesi

ve bu mesajdan etkilenmesi de Söz Eylem Kuramı açısından önemli ve değerlidir.

(Meibauer vd., 2007:230)7

Söz Eylem Kuramı’na göre söz eylemlerin gerçekleşmesi için, önce konuşmak ve bu sayede sözceler üretmek gerekiyorsa, sağır-dilsiz kişilerin söz eylemleri nasıl yerine getirdikleri veya onların arasındaki dilsel iletişimin de söz eylemleri barındırıp barındırmadığı sorulabilir. Sağır-dilsiz kişilerin kullandığı işaret dili aslında sesli dilin sembollerle ifadesinden başka bir şey olmadığı açıktır. Zira dilsiz bir kişi de bir sözce kurmak, dolayısıyla bir söz eylemi yerine getirmek ve bunun sonucunda da çevresini etkilemek, değiştirmek vb. isterse önce işaret dilini kullanmak zorundadır. Ancak John Austin ve John Searle’nin mevcut Söz Eylem Kuramı’na göre bir söz eylemin yerine getirilebilmesi için, en önce konuşma organlarını kullanmak ve ilgili sözceyi işitilebilir şekilde seslendirmek gerekmektedir. Bu nedenle sağır-dilsiz kişiler arasındaki iletişimin bu tezin de incelediği sesli konuşmaya dayalı Söz Eylem Kuramı bağlamında nereye oturtulacağının ayrı bir tezde çalışılması gereklidir.

Söz Eylem Kuramı’nın temel çalışma alanı söz eylemlerin bir mesaj, dolayısıyla bir edim barındırmasıyla ilgilidir . Eve gelen bir misafire “Yarın zor bir gün beni bekliyor. Zaten dün gece de az uyumuştum.” diyerek aslında ona “Artık geç oldu, git.” demek olduğunu örnek olarak verebiliriz. Diğer taraftan söz eylemlerdeki mesajların alıcılar üzerinde bir etki bıraktığı da açıktır. Ancak resimler, afişler, reklamlardaki vb. göstergeler ve bu göstergelerin içine yüklenmiş dilsel ya da dilsel olmayan tüm gizli veya açık mesajların etkileri öncelikli olarak Göstergebilim’in çalışma alanına girerler. “Medya önemli bir ekonomik güçtür ve çıktılarının, anlam ve iletilerinin ne söylediği, nasıl söylendiği,

7 Meibauer, J., Demske, U., Geilfuß-Wolfgang, J., Pafel, J., Ramers, K.H., Rothweiler, M., Steinbach, M. tarafından Almanca olarak yazılan Einführung in die germanistische Linguistik isimli kitap (2007) morfoloji, fonoloji, sentaks, semantik ve edimbilim konularını ele almıştır.

bunların kime ulaştığı ve okurlarının, izleyicilerinin üzerindeki etkilerinin ne olacağı göstergebilimin temel inceleme alanıdır.” (Parsa ve Olgundeniz, 2014:9)