• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.7 Başarılı ve Başarısız Söz Eylemler

Bir sözcenin içerisinde alıcıya iletilmek istenen özel mesaj, bazen alıcı tarafından doğru bir şekilde çözülüp anlaşılamayabilir. Bu durumda verici söz eylemiyle ulaşmak istediği hedefe ulaşamamış olacaktır. Bu tür söz eylemler “başarısız” olarak tanımlanır. Diğer taraftan bir söz eylem tam tersi durumlarda ise başarılı olabilir (Ernst, 2002:99)10.

Örnek (23):

Ali: Burası da çok sıcak ve havasız oldu.

10 Peter Ernst tarafından Almanca olrak yazılan Pragmalinguistik isimli kitap (2002) özellikle söz eylem ve metin dilbilim konuları ele almıştır.

Ahmet: Sen git bir yüzünü yıka bence.

(Bu konuşmada Ali’nin amacı aslında Ahmet’ten pencereyi açmasını istemektir. Ancak Ahmet Ali’nin mesajını doğru çözemediği için Ali’nin söz eylemi başarısız olmuştur.)

“Austin edimsel ifadelerin başarılı olabilmesi için üç çeşit gerçekleşme kuralını taşımaları gerektiğini belirtmektedir. (1) Uzlaşımsal etkiye sahip uzlaşımsal bir süreç olmalıdır. (2) Şartlar ve kişiler süreçte açıklandığı gibi uygun olmalıdır. (3) Süreç, doğru ve tam yönetilmelidir. Sıklıkla, kişilerin süreçte açıklandığı gibi gerekli düşünceleri, hisleri ve niyetleri olmalıdır” (Levinson, 1992: 236; aktaran Çelebi, 82).

Çelebi’nin Levinson’dan aktardığı gibi edimsel ifadenin başarılı olabilmesi başka bir ifadeyle bir söz eylemin gerçekleşebilmesi için gerekli olan üç şartı şu örneklerle daha somut hale getirebiliriz: Nikah kıyma yetkisi bir nikah memurunda olduğu için, nikah kıymayı sağlayan söz eylemin mutlaka bir nikah memuru tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Başka bir kişinin böyle bir yetkisi olmadığı için, nikah memuru dışındaki bir kişinin konuşmasıyla nikah kıyılamaz. Nikah memurunun söz eylemiyle nikah kıyabilmesi için nikaha geleceğine dair verdiği söze, başka deyişle nikah kıyma niyetine sadık kalması gereklidir. Nikah memurunun nikah salonuna geldikten sonra da toplumca bilinen nikah kıyma kalıp sözlerini söylemesi getirmektedir. Örneğin bir nikah memurunun “Sizi karı koca ilan ediyorum.” demek yerine “Sizi koca da karı da ilan ediyorum ya!” demesiyle nikah kıyılamaz, hatta böyle bir ifade nikah salonundaki herkes tarafından yadırganıp basına bile yansıyabilir.

Bir söz eylemin başarısız olmasına sebep olan faktörlerden biri de konuşmacı ve dinleyicinin zihinlerindeki bilgi yapılarının farklı olmasıdır. Bunun sonucunda algıladıkları dünya gerçeklerinin birbirleriyle örtüşmemesi sonucunda ortak bir önerme

etrafında buluşamayan konuşmacı ve dinleyicinin aynı dili konuşsalar bile birbirlerini tam olarak anlamaları zorlaşabilir. Bu da konuşmacının edimsöz eylemini en başta başarız hale getirecektir.

Zihinlerimizdeki bilgi yapılarının farklı olması ve bunun sonucunda söz eylemin başarısız olmasının sebeplerinden biri de kültürel farklılıklardır. Bunun sonucunda söz eylemin etkisözü vericinin beklediğinden farklı olabilecektir. Örneğin Anadolu kültüründe eve gelen misafire yemek konusunda ısrar etmek önemli bir yer tutar. Ancak Türkçe bilen Avrupalı bir kişinin böyle bir eve misafir olduğunda, çok fazla yediği için artık doyduğunu ve daha fazla yiyemeyeceğini söylemesine rağmen ev sahibinin yemesi için defalarca ısrar ederse ev sahibinin kendisine inanmadığını ve kendisini yalancılıkla suçladığını düşünerek üzülebilir.

2.7.1 Zihinlerimizdeki Bilgi Yapılarıyla Söz Eylemler Arasındaki İlişki

İnsan, söz eylemleri daha önceden öğrenip zihninde depoladığı bilgileri de kullanarak anlamlandırır. Zihinlerimizdeki bu bilgi yapıları bazen tüm insanlığa ait ortak, evrensel iken bazen de sadece tek bir halkın bireylerinin zihinlerinde yer alan ortak bilgilerdir.

Hatta kimi durumlarda sadece söz eylemi gerçekleştiren iki kişi arasındaki ortak bilgi yapıları da söz konusu olabilir.

İnsanlar söz eylemleri gerçekleştirirken zihinlerinde bulunan bilgi yapıları sayesinde daha doğru bir dilsel iletişim kurabilme şansını yakalar. Bu sayede de farklı sosyal ortamlarda nasıl davranmamız gerektiğini ve ne söyleyip ne söylemememiz gerektiğini en baştan biliriz. Bu nedenle bir cenaze töreninde gerçekleştireceğimiz bir söz eylemin bir düğündekinden farklı olacağını biliriz. Ya da lüks bir restorana gittiğimizde vestiyerdeki görevlinin “Paltonuzu alabilir miyim?” dediğinde de ona “Neden benim paltomu

alacaksınız? Sizi tanımıyorum bile.” Şeklinde bir söz eylem gerçekleştirmememiz zihinlerimizdeki bilgi yapıları sayesindedir. “Bilgi yapısı, konuşucunun sunacağı bilgiyi en etkin şekilde aktarmak amacıyla bağlam içinde sözcesini tümce düzeyinde belli bir şekilde düzenlemesi ya da bilgiyi paketlemesidir.” (Chafe 1976; Vallduvi 1992;

Dalrymple ve Nikolaeva 2011; aktaran Turan, 2013:117).

Bir söz eylem sırasında kullanılan bilgi yapıları sadece o söz eylemi gerçekleştiren verici ve alıcıya ait mikro düzeyde ortak bir bilgi yapısına dayanıyor da olabilir. “Bir sözcüğün anlamı onu sözceleyen konuşmacının ifade etmek istediği şey, o göstergenin standart anlamından uzak bir şeyi ifade edebilir.” (Grice ,1957:381; aktaran Yetkiner, 2009:16).

Dolayısıyla verici ve alıcı arasında ortak bilgi yapıları olduğu sürece aralarındaki iletişim daha sağlıklı bir şekilde yürüyebilir.

Aşağıdaki örnekteki karşılıklı konuşma, verici ve alıcı arasındaki ortak bilgi yapılarının söz eylemin sağlıklı bir şekilde yürümesini sağlaması bakımından tipik bir örnek olabilir:

Örnek (24):

A: “Benim kuzuma götürür müsün bunu?”

B: “Sen merak etme!”

{Yukarıdaki konuşmada kuzunun kim olduğunu A ve B kişileri ortaklaşa bilmektedir.

Böylece aralarındaki söz eylemler sorunsuz bir şekilde yürümüştür. Bu da sadece onların zihinlerinde bulunan ortak bir bilgi yapısı sayesinde gerçekleşir.}

2.7.2 Vericinin Tutumunun Söz Eylemlerin Başarısı Üzerindeki Etkisi

Bir söz eylem sürecinde verici belirli bir maksat ve niyetini ortaya koymakta, alıcı da bunu çözmeye çalışmakta, başka bir ifadeyle vericinin söylemek isteği mesajı çözmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla bir söz eylemin kurucusu olan vericinin gerçek niyetini ve mesajını alıcıya olduğu gibi ulaştırabilme, alıcının da bunu olduğu gibi çözebilmesi bazı durumlarda vericinin tutumuna da bağlıdır.

Konuşmacı ve dinleyici arasındaki rol dağılımı ve iş birliğinin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için, öncelikle konuşmacının niyet ve maksadını dinleyiciye en uygun bir şekilde dile getirmesi gereklidir. “İletişimi başlatan ya da konuşan kişi olan verici, söylemek istediğini, iletmek istediği anlamı açık, anlaşılır ve doğru bir iletiyle iletmek, aktarmak zorundadır. Kusursuz bir iletişim için vericinin kullandığı “kod” olan doğal dildeki ileti ön plana çıkmaktadır.” (Karataş: 2010:84)

Grice (1975) insan aklına uygun, sağlıklı bir söz eylemin gerçekleşebilmesi için, söz eylemin vericisine bazı görevler yüklemiştir. Böylece söz eylem bir laf kalabalığı olmaktan çıkarak söz eylemin vericisine hizmet edebilir ve bunun sonucunda söz eylemin başarılı olma şansı yükselir. Dolayısıyla Grice, söz eylemin vericisinden sadece gerektiği kadar konuşmasını, yanlış olduğunu düşündüğü bir şeyi söylememesini ya da söylediği şeyin doğruluğundan emin değilse, “sanırım, duyduğuma göre” gibi ifadeler kullanmasını, bağlamdan ayrılmamasını ve belirli bir düzen içinde konuşmasını istemektedir (Lidner, 2014:243-247).

Bir edimsöz edimindeki mesajın alıcıya en doğru bir şekilde iletilebilmesi için vericinin zaman zaman gerektiği kadar kibar olması ve sözcesini buna göre oluşturması gereklidir.

Kibarlığın derecesini belirleyen en önemli unsur konuşmacı ve dinleyicilerin içlerinde

bulunduğu sosyal, kültürel bağlamdır. Örneğin üniversitedeki bir öğrenci hocasıyla konuşurken evindeki küçük kardeşiyle konuştuğu gibi konuşmaz; en azından o dilde sen ve siz ayrımı varsa “Siz” hitabını tercih eder (Yetkiner, 2009:19). Diğer taraftan bir kişinin bir mahalle kahvesine gidip “Zatıalinizden bir çay rica etmemde bir sakınca var mıydı acaba?” şeklinde aşırı kibar bir edimsöz edimi kullanması bu vericinin edimsöz edimini aslında kibar bir hale getirmez, tam tersine böyle bir edimsöz edimi alıcının vericiye karşı olumsuz düşünceler geliştirmesine sebep olabilir.

Vericinin sözcesini gerektiği kadar kibar bir şekilde oluşturması, bir taraftan alıcının kendi onurunu korumasını, diğer taraftan da alıcının rencide olmamasını, utanmamasını, üzülmemesini, kırılmamasını sağlar. Aslında insanlar konuşurken genellikle doğal ve yapmacıksız olarak kibarlığın dozunu ayarlar. Bu çerçevede eve gelen bir misafirimize emredici bir ses tonuyla “Ne duruyorsunuz? Çayları içmek için davet mi bekliyorsunuz?”

şeklindeki bir ifade yerine yumuşak ve kibar ses tonuyla “Çay almaz mıydınız?” vb. kibar olabilecek bir sözce kullanmamız doğru olacaktır. Bu sayede evimize gelen misafirin mahcup olup kendini kötü hissetmesini engellemiş oluruz. Çok yakın bir arkadaşımızın evine misafir olarak gitsek bile arkadaşımıza örneğin “Kalk bana su getir!” veya “Kalkıp bana su getirsene!” şeklindeki bir sözce yerine “Bana su getirir misin?” veya “Bana su getirebilir misin?” gibi dolaylı ve kibar bir sözceyi tercih ederiz. Bu durumu Brown ve Levinson (1978, 1987) ‘Yüz Koruma’ modeli olarak tanımlamışladır. Böylelikle söz eylemi başlatan verici bir taraftan kendisinin diğer taraftan da dinleyicinin itibarını ve onurunu koruyup karşılıklı olarak yüzlerinin kızarmamasını sağlarlar (Yetkiner, 2009:21-25).

Bir edimsöz edimindeki mesajın kibarlığını ya da belirleyen unsurlardan biri de ünlemlerdir. “Ünlemler, biçim, anlam ve işlev özellikleri birlikte değerlendirilmesi

gereken dil unsurlarındandır. Bir dil unsuru olarak, temel unsurlar (isim ve fiiller) gibi ne biçim ne anlam ne de sadece işlevsel özellikleriyle açıklanabilirler.” (Gedizli, 2015: 128)