• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KURAMSAL ÇERÇEVE VE METODOLOJİ

2.2. Söylem Analizi

Sosyal alanlarda bilimin icrası temelde üç ana yaklaşım üzerinden gerçekleştirilir. Bu üç yaklaşımdan -pozitivist, yorumlayıcı ve çatışmacı- hangisinin seçildiği toplumsal gerçeğin gözlemlenmesi, ölçülmesi ve anlaşılmasında farklı tavır alış ve yolları sunmaktadır (Neumann, 2010: 120). Yorumlayıcı bilim genel olarak; toplumsal olarak inşa edilen anlam ve değerlerin göreceliğine değinir ve bu göreceli unsurların anlaşılmasına katkı sağlar. Bu yöntemlerden biri olarak inşacılık, toplumsal gerçekliğin doğasını anlama yolunda; bireylerin deneyim ve yaşantılarının toplumsal olarak inşa edildiğini ancak bu yaratılan gerçekliklerin son derece gerçek sonuçları doğurduğunu iddia eder. İnşacılık, anlamın gerçekliği biçimlendirdiği kabulüyle toplumsal gerçekliğe dönük sorgulama sürecidir (Neumann, 2010: 130-133).

Bu çalışmanın konusu ve inceleme nesnesi model olarak yorumlayıcı yaklaşımın, kuramsal dayanak olarak inşa kuramının ve yöntem olarak söylem analizinin kullanılmasını beraberinde gerektirmiştir. Bu metodolojik seçimler çalışmada kültür olgusunun incelenmesi ve bu incelemenin Türk Dış politikası karar vericilerinin söylemleri üzerinden gerçekleştirilmesi ile dış politika davranışlarının gözlenebilir olmasına karşın sonuçları ya da çıktılarının ulaşılamaz niteliğinden kaynaklanmaktadır. Bu üç husus; yani inceleme konusu, sahası ve verileri; çalışmada nitel araştırma tekniklerinden söylem analizine başvurulmasını gerektirmiştir. Yorumlayıcı yaklaşım ve inşa kuramının bir aracı olarak söylem analizi; olay ve olguların, bir inşa biçimi olan söylemler üzerinden analiz edilmesidir. Çalışmanın kuramsal dayanağı ile uyum içinde olan söylem analizi yöntemi; Türk dış politikası karar vericileri davranışlarının nasıl bir süreç içinde inşa edildiğinin takip edilmesine olanak vermektedir.

Söylem analizi; metinlerin içerdiği anlam, uyandırdığı çağrışım ve imaların keşfedilme süreci olarak ifade edilebilir (Parker, 1999: 194). Analiz edilen metinler; resmi olan ya da olmayan tüm yazılı kaynaklar ile bütün konuşma biçimlerini kapsamaktadır. Çünkü

94

bunların tamamı söylemler ile yüklüdür. Diğer bir deyişle hem yazılı hem sözlü tüm ifadeler söylemlerden oluşmaktadır (Potter ve Wetherell, 1987: 7).

Gündelik hayat; diyalektik süreçlerin sonucunda ortaya çıkan ve topyekûn günümüz dünyasını oluşturan çeşitli unsurları barındırmaktadır. Unsurların dengeli ve düzenliliğini işaret eden tam bir homojenliğe ise bu dünyanın neredeyse hiçbir alanında rastlanamamaktadır. Dünyamız, aksine farklılık ve çokluklardan oluşmakta; ideolojik bölünmüşlük ve çoklu kimlikler gündelik hayatın her alanında karşımıza çıkmaktadır (Wodak ve Meyer, 2009: 13). Gündelik hayatın sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik gibi çok çeşitli ve yapısı itibari ile birbirinden farklılık sergileyen alanları vardır. Bu alanların tamamında var olan söylemlerin sosyal hayatın tüm yönleri ile yakın ilişkisi kurulabilir. Çünkü söylem bir meta eylemdir ve bu bağlamda eylemin bireyi dışlayan varlığı ve eylemin eyleme gelme süreci ile ilgilenir. Söylem analizi bir metnin politika ya da edebi niyetle yazılmasında bağımsız olarak tüm metinler için uygulanabilirdir. Metinleri açıklayan ve anlam kazanmalarına olanak sağlayan kavramlar aynı zamanda analiz edilmesini de mümkün kılarlar (Sözen, 2017: 18). Bu doğrultuda söylemler; sosyal, siyasi, kültürel ve iktisadi alanlar gibi, gündelik hayatın bütünüyle ilgilidir (Sözen, 2017: 11).

Söylemler; doğrudan bireyler tarafından değil sosyal durumlar tarafından oluşturulan yaratılardır. Söylemler aracılığı ile anlamlar var olur ve bu anlamlar aracılığıyla toplum ile bağ kurulur. Söylemler aracılığıyla yaratılan anlamlar, toplumun kullandığı semboller ile ilişki kurarak belirli bir konu ya da olay hakkında nasıl düşünüleceği ve bunun nasıl anlamlandırılacağı hakkında genel bir kılavuz sağlarlar. Böylece iç veya dış politika olgularının, belirli bir toplum tarafından ele alınma şekli, hakkında ne düşünüldüğü ve nasıl değerlendirildiği noktalarında söylemler tarafından yaratılan anlamların etkili olduğu söylenebilir (Potter, 1996: 35).

Söylem aslında tek bir şekilde ele alınmayan, farklı ele alışlar dolayısıyla farklı içerikleri işaret etmek için kullanılan bir kavramdır. Bir yandan bütün konuşma ve yazma eylemleri söylem kapsamında değerlendirilirken diğer yandan sadece konuşma ve konuşma ağı türevlerinden oluştuğu kabul edilmektedir. Söylem açısından önemli bir değerlendirme ise Foucault’a aittir. O’na göre söylem çok daha kapsayıcı bir içeriğe sahiptir. Foucault

95

için söylem; hem tarihi hem de gelişmekte olan tüm dil uygulamalarını içermektedir (Potter ve Wetherell, 1987: 6).

Söylemin içerik ve anlamı aslında doğrudan insanlığın tarihi ile ilişkilidir. Tarihin farklı zaman dilimlerinde birbirinden çok farklı nitelikte rol ve statüleri üstlenen insan, bu farklı statülerini yansıtacak şekilde söylemlerini geliştirmektedir. Bundandır ki; her bireyin söylemi, tarihsel açıdan ve içinde bulunulan zaman bağlamında birbirinden farklılık sergilemektedir (Parker, 2002: 95).

Diğer yandan söylemler mutlak şekilde dile bağlıdır. Bu bağ, söylemlerin sadece dil aracılığı ile düşünülüp varlık kazanması ile ilişkilidir (Sözen, 2017: 27). Dahası dil; Potter ve Wetherell’a (1987: 7) göre; sadece bireylerin değil, kurumların ve diğer sosyal oluşumların sahip oldukları özel anlam ve değerlerin ifade edilmesine olanak tanımaktadır. Yani dil aracılığı ile hem bireye hem de sosyale ilişkin anlam ve değerlerin sistematik şekilde ifade edilmesi mümkün hale gelir. Bu durum söylemin önemini ve gücünü ortaya koyar. Metinler ise; yine dil ile ilişkili olan yaratılardır. Ne okuyucular ne de dinleyiciler, bir iletişim ürünü olan dil ilişkisi içinde, pasif alıcılar olarak görülmemelidir. Aksine, Potter için dil ifadeye olanak tanımasıyla aktif bir ilişkiyi içermektedir. Bireylerin diğerlerini dil ile anlamaları ve aynı zamanda kendilerini yine dil aracılığıyla ifade edebilmeleri mümkündür. Anlayabilmek için gerekli olan bakış açısı dil tarafından sağlanır ve bu nedenle dilsiz bir dünya anlam bakımından muhakkak eksik kalır. Tam da bu nedenle dil, basitçe bir temsil yahut yansıtma süreci olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan, farklı işlevleri ve karmaşık süreçleri barındıran çok boyutlu bir sistemler bütünüdür (Elliott, 1996: 67).

Her ne kadar iletişimi olanaklı kılsa da dil basitçe bir iletişim aracı olarak ifade edilemez. Çünkü dil bunun çok ötesinde bir yaratım sürecini işaret eden sosyal bir pratiktir. Daha açık bir ifade ile; sosyal yaşamın oluşmasına olanak tanıyan ve sosyal yaşamın bizatihi merkezinde konumlanan unsur dildir. Sosyal dünya kesintisiz ve devamlı şekilde konuşmalar aracılığıyla yaratılır. Bu devam eden yaratım sürecinde dil; sosyal dünyada olup bitenleri anlamaya yarar. Söylemler ise, sosyal bağlamın içinde anlamın inşa edilmesini mümkün kılan dil araçlarıdır. Anlamın inşa edilme sürecine yapılan vurgu, söylemlerde eyleme ilişkin duruşu açıkça ortaya koymaktadır (Sözen, 2017: 26).

96

Söylemlerin analiz edilmesi; aktör eylemlerinin, bir iletişim ve etkileşim durumunda dilbilimsel yapılanmasının keşfedilmesidir. Bu süreçte dil sosyal bir pratik olarak merkeze alınır. Söylem analizi; eylemlerin değişim ve dönüşümlerinin incelenmesini, diğer söylemler ile ilişkisinin keşfedilme sürecini kapsar. Politik ve ideolojik ilişkilere yönelerek belirli bir söylemin etrafında güç ya da bilginin şekillenme biçimi ortaya çıkarılabilir. Gücün ya da bilginin uğradığı değişim ve dönüşümler bu analiz ile anlaşılır hale gelir (Sözen, 2017: 82).

Anlamlandırma ya da yorumlama söylem analizinin asli amacı olarak ifade edilir. Böyle bir yorumlama çalışması her türlü konuya ilişkin yürütülebilir ancak hiçbir soruya net cevapların bulunmasına imkân tanımaz. Çünkü söylem çözümlemesi var olanın anlaşılmasına katkı sağlamaya, bilgi düşünce ya da duygunun genişletilmesine dönüktür. Söylem analizi keskin doğruları aramak yerine sosyal dünyada hâkim olan inanç, tutum ya da eylemlerin inşa edilmesine katkı sağlar ve söylemlerin kendi bağlamları ve tarihsel koşulları dahilinde değerlendirilmesine olanak tanır. Yapısal ve tarihsel zemini dahilinde irdelenen söylemler anlaşılabilir.

Söylemlerin çözümlenme sürecinde, birbirinden farklı teorik arka planlara sahip olan ve analiz nesnesine yönelik farklı tavır alışlar sergileyen çeşitli teknikler bulunmaktadır. Literatürde var olan çeşitliliğe rağmen -yapısal söylem analizi, eleştirel söylem analizi gibi- bu çalışma kapsamında sosyal ve siyasi içerikli bir konunun irdelenmesi en uygun teknik olarak Blanche, Durrheim ve Kelly’nin üç boyutlu söylem analizini ön plana çıkarmaktadır. Blanche, Durrheim ve Kelly’nin (2006: 330-337) tekniği -adından da anlaşıldığı gibi- söylemlerin çözümlenmesinde üç boyutun dikkate alınmasını gerektirmektedir. Bu boyutlar; söylemlerin inşa edildiği kültürel boyut, söylemlerin ne için oluşturulduğuna işaret eden amaçsal boyut ve söylemlerin sarf edildikleri bağlamdır. Kültürel, amaçsal ve bağlamsal boyutların etrafında çözümlenen söylemlerin içerdikleri anlam ve sahip oldukları imaların keşfedilmesi mümkün olur.

Blanche, Durrheim ve Kelly (2006: 330)’e göre; söylemlerin taşıdığı anlamların gerçeğe en yakın haliyle ve tutarlı şekilde keşfedilebilmesi için üretildiği kültürün bilinmesi gerekmektedir. Bu gereklilik, bahsedilen kültürün üyesi olmayı ya da en azından o kültürün değerlendirilmesini mümkün kılacak ölçüde aşikâr olmayı şart koşar. Ancak bu

97

şekilde bahsi geçen sosyokültürel bağlam araştırmacı tarafından fark edilebilir ve çözümlemenin yapılması için gerekli kültürel hazırlık tamamlanır. Bu şekilde analiz sonuçlarının güvenli ve anlam açısından tutarlı olduğundan bahsedilebilir. Bu durum kültürel boyut ile ifade edilmektedir.

Söylemlerin çözümlenmesinde dikkate alınması gereken ikinci boyut ise amaçlardır. Söylemlerde yer alan açık ve gizil amaçların ortaya konulması çözümle sürecinde hedeflenir. Her söylem, kendi çözümlemesi için önemli ipuçları taşımakta ve bu ipuçlarının araştırmacı tarafından fark edilmesiyle açık ve gizil amaçların tespiti mümkün olmaktadır. Bu nedenle Blanche, Durrheim ve Kelly’nin (2006: 333) tekniğinde kabaca söylenen şey değil bunun nasıl ve ne için söylendiği önem taşımaktadır.

Çözümleme sırasında dikkat edilecek üçüncü ve son boyut ise söylemin bağlamıdır. Bir söylem analizi sırasında her yönüyle dikkate alınması gereken bağlam ve bağlamlar arası ilişkiler çözümlemenin güvenirliğini sağlamaktadır. Bağlar arasındaki ilişkiler doğrudan söylemleri etkileyerek çözümleme sürecini şekillendirirler. Bu nedenle söylemlerde var olan anlamın doğru şekilde ortaya çıkarılması bağlamların ve bağlamlar arasındaki ilişkilerin tüm detayları ile açığa çıkarılmasını gerektirmektedir (Blanche, Durrheim ve Kelly, 2006: 336).