• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KURAMSAL ÇERÇEVE VE METODOLOJİ

2.1. İnşa Kuramı

2.1.1. Nicholas Onuf ve İnşa Kuramı

Nicholas Onuf’un inşa kuramı, Uluslararası İlişkiler alanındaki temel kuramların eleştirilmesine ve yeniden organize edilme gerekliliğine yönelik vurguya dayanmaktadır. Alanda kullanılan temel kavramların yeniden tanımlanma gerekliliğinden bahseden Onuf, bu doğrultuda kendi inşacılığını kuramlaştırmaktadır (Onuf, 1994: 18).

Onuf (2002: 122), inşa kuramında üç temel unsura dikkat çekmektedir. Bu unsurlar; yapı, dil ve kurallardır. O’na göre Uluslararası İlişkilerin de dahil olduğu her türlü sosyal ilişkide, yapı ve ajanların oluşturduğu dünya, kesintisiz ve karşılıklı şekilde birbirlerini yeniden inşa etmektedir. Bütün sosyal ilişki süreçlerinde yeniden ve yeniden birbirlerini inşa eden bu yapı ve ajanlar (agents), inşa kuramının temel taşlarındandır. Onuf, kuramında, ikinci olarak dil unsuruna değinmektedir. Dil sayesinde insanlar, sosyal inşanın ajanları konumuna gelebilmektedir. Çünkü bizatihi konuşma sayesinde, sosyal

64

inşa aracı olan kural, politika ve türevleri mümkün hale gelmektedir. Böylece ajanların, kendi istek ve amaçlarını ifade etmelerinde ve bu istek ve amaçlarını gerçekleştirmelerinde dili kullandıklarından bahsedilebilinir. Tam da bu nedenle konuşma, normatif davranışların temelini teşkil etmekte ve sosyal yapı, normatif bir görünüm sergilemektedir. Onuf’un kuramında vurguladığı üçüncü unsur ise, kurallardır. Bir araç olarak kurallar; mevcut verilerin kaynağa dönüştürülmesinde rol alarak, denetim fırsatları ve çıkarların dağıtımlarını kontrol altında tutmaktadır. Bu doğrultuda, kuralların, ajanlara, durumu kontrol edebilme yetisi sağladığından bahsedilebilir. Yani kurallar sayesinde sosyal gerçekliğin yaratılmasında etkin olan ajanlar, kontrolü de sağlayabilmektedir. Onuf’a göre kurallar, uluslararası toplum da dâhil olmak üzere, her türlü toplumda görülmektedir (Onuf, 2002: 122).

Onuf’a (2001: 84-85) göre sosyal hayatın inşasında “söz eylemler (speech acts)” merkezi öneme haizdir. Söz eylemler, sosyal etkilerini temelde üç farklı şekilde gerçekleştirmektedir. Bunlardan ilki; eğiticiliktir. Ajanlar, herhangi bir konuda, diğerlerinin kabul yahut ret edebileceği bir iddiada bulunduklarında, ortaya çıkan sosyal etki; söz eylemin eğiticiliğidir. İkinci tür sosyal etki ise yönlendirmedir. Ajanlar, herhangi bir konuda, söylediklerinin diğerlerince gerçekleştirilmesini talep ettiklerinde bu yönlendirme gerçekleşir. Yani, yönlendirici bir söz eylemin varlığı mümkün olur. Son olarak söz eylemler vaat edici şekilde sosyal etkilerini oluşturabilir. Bu durum, ajanların hem diğerlerini hem de kendilerini etkileyecek sonuçları doğuracak bir konuda söz verdiklerinde gerçekleşmektedir. Buna vaat edici söz eylemler denir.

Onuf, ayrıca söz eylemlerin tekrar edilmesine değinmektedir. O’na göre eğer bir söz eylem sıklıkla tekrar edilir ve her seferinde aynı şekilde sonuç verirse gelenek olarak algılanmaya başlanacaktır. Bu durumda, tekrar edilen söz eylem, bu söz eylemle bağlantılı olan herkes için bir gelenek haline gelecektir. Gelenekler, Onuf’a göre, kuraldan farklı bir anlam ve içeriğe sahiptir. Bu farklılığın temelinde, geleneklerin, devam ettirilme gerekliliğine ilişkin yaygın kanı yer almaktadır. Geleneklerin sürdürülme gerekliliğinin ardında, bireylerin her zaman aynı şekilde davrandığı ve bundan sonra da aynı şekilde davranılması gerektiğine dair bir düşünce yatmaktadır. Onuf, böyle bir kanının oluşup oluşmadığına bakılması gerektiğinden bahseder. Çünkü gelenekler

65

kurallara dönüştükten sonra sadece kural oldukları için ajanlar tarafından uyulmakta ve uygulanmaktadır (Onuf, 2001: 84-85).

Ayrıca, kuralların gücü, onların takip edilme sıklığı tarafından belirlenmektedir. Ajanlar bir kuralı ne sıklıkla takip ederse, normatif olarak o kural, o ölçüde güçlü hale gelmektedir (Onuf, 1998: 60). Ayrıca, kural ve normlar arasında, resmiyetleri açısından derece farkı bulunur. Yani, kural ve normlar resmi olma düzeylerine göre birbirlerinden ayırt edilirler. Normlar, kurallara nazaran çok daha gayri resmidir. Öyle ki çoğu zaman ajanlar, normların birer kural teşkil edip etmediğini bile doğrudan anlayamamaktadır. Kural olup olmadıkları ancak diğer ajanların uyup uymaması üzerinden belirlenebilmektedir (Onuf, 1998: 70).

Onuf (1998: 59), yapı ajan ilişkisinde, insan ve toplum arasındaki dinamik etkileşime dikkat çekmektedir. O’na göre insanlar toplumları oluştururken aynı zamanda toplumlar da insanları meydana getirmektedir. Yani bu ilişki çift yönlü, sürekli ve karşılıklı olarak hem toplumdaki bireyi hem de bireylerden oluşan toplumu etkilemektedir. Houghton’ın (2007: 28) belirttiği gibi, bu durum, insan ya da ajanların oluşturdukları yapılardan ayrı bir gerçekliğe sahip olmamasına işaret etmektedir. Zaten tüm inşa kuramının odağında, ajan ve yapıların karşılıklı olarak birbirine bağlı oldukları ve herhangi bir unsurun diğerine ağır basmadan kurucu olduğu varsayımı yatmaktadır.

Onuf’a (1998: 59) göre, insan ve toplumların birbirini sürekli ve karşılıklı olarak inşa etme sürecinde etkili olan unsur ise sosyal kurallardır. Sosyal kurallar aracılığı ile bu dinamik inşa ve yeniden inşa süreci kesintisiz şekilde gerçekleşebilmektedir. Bu nedenle O’nun kuramında yapı ve ajanları birbirine bağlayan en önemli unsur olarak sosyal kurallar karşımıza çıkmaktadır.

Bu doğrultuda, Onuf’un inşa kuramında, kuralların kurucu etkiye sahip olduğu görülmektedir. İnsanlar ne yapmaları yahut neleri yapmaktan kaçınmaları gerektiğini kurallar sayesinde bilebilirler (Onuf, 1998: 59). Kurallar, yapıları itibari ile düzenleyici, sürekli ve istikrarlı unsurlardır (Onuf, 1994: 18). Ayrıca kurallar, söz eylemlerden oluşmakta ve bu bağlamda bireylerin sözleri ile oluşturdukları sınırları yansıtmaktadır. Çünkü söz eylemler, insanların konuşma yoluyla oluşturdukları dünyayı işaret ederler.

66

Diğer yandan konuşulanlar oldukça önemlidir. Çünkü Onuf’a göre söylemek, yapmak demektir. Bu doğrultuda dünyanın ne olduğu hakkında konuşmak aslında onu düzenleme, şekillendirme veya biçimlendirmenin yani dünyayı inşa etmenin en iyi yoludur (Onuf, 1998: 58).

Söz eylemler dikkate alındığında temelinde yatan en güçlü unsurun dil olduğu görülmektedir. Dil, inşa kuramını diğer kuramlardan farklılaştıran temel bileşendir. Onuf’un kuramında dil aracılığı ile pozitivist paradigmaya meydan okunmakta ve bu bağlamda dile inşa edici işlev yüklenmektedir. Bu bağlamda Onuf, kuramı ile dilsel bir dönüşümün yaşandığını iddia etmektedir (Onuf, 2002: 119).

Konuşmanın doğrudan yapmak ile eş görülmesi; Onuf’un inşa kuramındaki en temel noktadır. Dünyanın inşa edilmesi ve şu an bulunduğu hal ve konuma getirilmesindeki en büyük paya, kuşkusuz konuşmak sahip olmaktadır (Onuf, 2002: 236). Onuf’un inşa sürecinde dil unsuruna yüklediği bu emsalsiz önem, Wendt’in kuramı ile aralarındaki en büyük farklılığı teşkil eder.