• Sonuç bulunamadı

2. İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI'NIN KASTAMONU MEŞÂHİRİ BAŞLIKL

2.7. Sâdi Sadullah Efendi

Fazl u kemal ve ahlâk-ı bergüzîdesiyle şeyhülislâmlar arasında bir mevki-i mahsus ihrâz etmiş olan Sâdi Sadullah Efendi Kastamonu'nun bî-hakkın vücûduyla iftihâr edeceği fuzalâ-yı ulemâdır.

Sâdi Sadullah Efendi Kastamonu'nun Daday kasabasında tevellüd etmiştir.28Pederi İsa Efendi isminde bir zat olup sinn-i temyize gelince babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. İsa Efendi

28Ulemâdan Kanûnî Sultan Süleyman'ın hocası Hayrettin bin Evhad Efendi dahi Daday kasabasında tevellüd ederek İstanbul'da

Mevlânâ Âhî ve Muslihiddin Birgivî gibi ulemâdan ders gördükten sonra icâzet alıp Pâdişâh-ı zaman Sultan Süleyman'a muallim oldu.

24

pâyitahtta Murad Paşa Camii şerifine imam tayin edildiğinden oğlu Sadullah Efendi'nin tahsil ve terbiyesine itinâ eyledi.

Sâdi Efendi müstaid ve zeki olduğundan müteaddit zevattan ders okuyarak tahsilini ilerletti. Nihayet Mevlâna Mehmet Samsunî'nin halka-i tedrisinden mülâzemete nâil olmak suretiyle ulemâ sınıfına dahil oldu.

Mülâzım olan zevâtın kat'-ı merâtib-i ilmiyye için devr-i medâris etmesi kaide-i kadîmeden idi. Ehl-i ilim derece derece terfi ederek ehliyet ve kabiliyetlerine göre bir mevki ihrâz edeceğinden Sâdi Efendi de ibtida Başçı İbrahim Medresesi müderrisliğiyle zümre-i ulemâya katıldı. Bundan sonra (Edirne'de Taşlık, İstanbul'da Mahmud Paşa ve Sultânî Medreselerinde de bulundu.

Sâdi Sadullah Efendi derece-i vukuf ve ihâtâsı şayân-ı takdir olmasına mebnî, o zamanın Darülfünûnu hükmünde olan Sahn-ı Seman müderrisliklerinden biriyle taltif edildi. Bir müddet sonra en mühim bir vazife-i şer'iyye, yani İstanbul kadılığı ile mesrur oldu. Müşârünileyh bu nâzik vazifeyi tam onbir sene kemal-i ciddiyet ve faaliyetle hüsn-i îfâya gayret gösterdi. Bir aralık kadılıktan infisâli vukûa geldi ise de açıkta kalmadı. Onun kudret-i ilmiyyesi mazhar-ı takdir olmuştu. Yevmi yüz akçe ile tekrar Sahn-ı Seman müderrisliğine tayin edildi.

Sâdi Efendi'nin müderrislik ve kadılığı Kanûnî Sultan Süleyman'ın devr-i saltanat ve azametine müsâdif idi. Makam-ı iftâda âlim ve efâzıl-ı ulemâdan müfti-s-sakaleyn ünvânıyla yâdedilen meşhur îbn Kemal Ahmet Şemsettin Efendi ibn-i Paşa bulunuyordu. İbn Kemal 940 sene-i hicriyesinde vefat etmiş olduğundan müftilik makamı münhal oldu.

Pâdişâh ilim ve irfânına vâkıf olduğu Sâdi Sadullah Efendıi'yi müfti-i sâbıka hayrülhalef olmak üzere o makam-ı celîle getirdi ve :

O, kâmil müfti-i devrân oldu

Pâdişâhın müşârünileyhe iltifâtı ziyâde olduğundan itibârı arttı. Kendisinden ders okuyan ve icâzet alan tullâb süratle tefeyyüz ettiler. Malûl Emir Efendi, Sinan Çelebi gibi ulemâ onun halka-i tedrisinden yetişti. O zamana kadar dersten mücâz olanlara yirmi akçe ile medrese verilegelirken pâdişâh, hocasından mezun olan talebelere yirmi beş akçe ile medrese tevcih etti. Hayrettin Efendi Pâdişâhın teveccüh ve hürmetleri arasında ve refah ve saâdet içinde vaktini geçirdi. Vefatı 950 senesinde ve kabri İstanbul'da Eyüp

25

mısraı müftiliğine tarih düşürüldü.29

Sadullah Efendi beş sene mevki-i muallâda müteşerriâne hüsn-i hizmet ederek ahkâm-ı şer'iyyeden asla inhirâf etmedi. Gerek Pâdişâhın ve gerek zamanı fuzalâsının teveccüh ve hürmetine mazhar oldu.

Fazıl müşârünileyh şâir Kandî'nin : Hüdâ-yı lem-yezeldir hayy u Bâki Görünen cümle mevcudât fâni Mübarek îydin ikinci gününde Ki molla göçtü yâd edip cihanı Dedi Kandî anın mevtine tarih Bekaya göçtü Sadeddin-i sâni

tarih-i manzumundan anlaşılacağı üzere 945 senesinde vefat etti.

Cenazesi Fâtih civarındaki hanesinden büyük bir ihtifal ile kaldırılarak Eyûb Ensârî'deki türbe-i şerif kabristanına defn edildi.

Kabri elyevm (fâtih-i Kıbrıs) Lala Mustafa Paşa'nın ayak ucuna müsâdif olup kitâbe-i seng-i mezârı girift ve Farisiyyü'l-ibâredir. Sadullah Efendi'nin hânesi Fâtih'in Nişancı semtlerinde bulunduğundan hânesinin civarında bir medrese yaptırmıştır.

Sadullah Efendi kuvvetli bir hafızaya mâlik olup daima tetebbuatla imrâr-ı evkat eder ve vaktini aslâ boş geçirmezdi. Müşârünileyh tarih ve menâkıb-ı ulemâya müteallik mütalâât ve malûmatı gayet vâsi olduğu gibi kütüphânesinde bir çok âsâra da mâlik idi.

Müfti Sadullah Efendi yalnız tetebbuât ile meşgul olmazdı. Mütalâa ettiği âsâra dair telifâtı ve muhtelif bahislere ait risâleleri de vardı. Bu ta'lîkat ve resâil uzun sa'y ü tetebbu' mahsûlü idi.

29

İbn Kemal'in vefatıyla mesned-i fetvâ inhilâl edince ulemâdan Abdulvâsi Efendi ile Sadullah Efendi'den hangisinin tayin edi- leceği kestirilememiş. Sâdi Efendi'nin o gece rüyâsında bir pîr: Sık bi'l-melik'il-müsebbib'il-esbâbâ er-Rızk izâ etâke dakka'I-bâbâ (*) beytini okumuş ve ertesi sabah müşârünileyh hanesine bir çavuş gelerek müftiliğe tayinini tebşîr etmiştir. (Söz konusu beyiti Prof. Dr. Ahmed Subhi Furat şöyle açıklamıştır: "'Sebebler yaratan Melik'e güven!' 'Rızk sana gelirse, kapıyı çalar"

26

Müşârünileyhin eserlerinden en meşhur ve en kıymetlisi Tefsir-i Beyzâvî'ye yazdığı hâşiyedir. Bu eseri gayet miidekkikâne ve vakıfâne kaleme almak suretiyle nâmının meşâhîr-i ulemâ meyânında ibkâsına sebebiyet vermiştir.

Bad ez-vefat türbet-i mâ der zemin mecû Dersînehây-ı merdüm-i dâna mezâr-ı mâst

Sadullah Efendi için boş vakit geçirmek mümkün değildi. Kadılığı zamanında sabah namazını kılmasını müteakip seccâdesinin üzerinden kalkmadan evvel talebesinden olan meraklı ve çalışkan mollalarla ilmî musâhabeler yapmak mutâdı idi. Talebelerine sualler sorar, cevaplarını dinler ve bâdehû kendisi lâzım gelen izâhâtı vererek münakaşa suretiyle talebelerinin tevsi-i malûmât ve muhâkemâtma yardım ederdi.

Müşarünileyh şakirdleriyle vaki' olan mübâhasât-ı ilmiyyeyi toplayarak bir eser dahi vücuda getirmiş idi. Bu eserinde ba'zi'l-efâzıl diye yâd ettiği zevat mollalarıdır.

Sadullah Efendi'nin fazilet ve kıymet-i ilmiyyesiyle beraber zarafet-i tab'ı ve şiir ile ünsiyyeti de vardı. Zamanı şuârasından olup Gubârî mahlâsıyla yâd edilen Lârendeli bir şâir, zamanı şuârasına meydan okumak zu'muyla :

Nakşeden Hakk-ı hilâli tâk-ı minâ üstüne Görmedim ebrû ben ol ebrûy-ı garrâ üstüne Kâtib-i kudret kitâb-ı hüsnün içre kaşını Râ-ı garrâdır ki yazmış ayn-ı ra'nâ üstüne Bakışın râdır kamer altında ey mâhım benim Nundur yahut yazılmış nûr-ı zibâ üstüne Şol hilâl ebrunun üstünde Süreyya benlerin Noktalardır fi'lmesel rây-ı Süreyyâ üstüne Ey Gubârî râ kaşını zülfü ilüb çekmesün Kimse toz kondurmaz alemlerde ol yâ üstüne Bu kadar fakr ü felâketle bir altun vereyim Kim nazire der ise bu şir-i garrâ üstüne

gazelini söyleyerek işbu gazeline fâik nazâire söyleyenlere meydan okumuş ve zamanın şairleri tarafından yapılan nazâiri Gubârî beğenmeyerek kendi gazelinin hepsine mütefevvik olduğunu iddia edermiş.

27

Sâdi Efendi'nin telâmizinden Medine Kadısı Ahmet Çelebi bâlâdaki gazelle buna yapılan nazirelerden bir güzelini intihab ederek Sâdi Efendi'ye götürmüş ve berâ-yı lâtife hangisinin müreccah olduğunu istiftâ etmiş. Manzumeleri tedkik eden Müfti Sadullah Efendi aynı vezin ve kafiyede :

Şâir-i evvel eğer kim lâf urursa vechi var Hüsn-i nazmı dâldir ettiği davâ üstüne

beytiyle Gubârî'nin gazelinin hepsine müreccah olduğunu işaret etmiştir.

Sâdi Efendinin şiirleri de vardır. Kastamonulu Lâtifî, Aşık Çelebi, Kınalızâde, Riyâzî tezkerelerinde eş'ârı muharrerdir.

Aleme doldu meserretlîk ben şâd olmadım Ah kim ben bende bir dem gamdan âzâd olmadım

beyti sahib-i tercemenin eş'ârından olduğu gibi zamanında erbâb-ı cehlin mazhar.-ı himâye olduklarını telmihen nazm ettiği âtideki kıt'a dahi zâde-i tab'ıdır.

Cahil ü cilf ehl-i kadr oldu Lâyık-ı kadr olana gadr oldu Anların kim yeriydi saff-ı niâl Bu tekaddümle cayı sadr oldu.

Sultan Süleyman Kanûnî, Korfo seferine giderken Sâdi Efendipâdişâha feth-i mülki'l-efrenç, hatf-ı meliki'l- efrenç, terkib-i tarihlerini takdim etmiş ve sene-i âtide devletle geldiğinizde fâtih-i mülkü'l-efrenç tarihlerini söyleriz demiş ve zerâfet-i tab'ından dolayı nâil-i iltifât ol- muştur.

Sâdi Sadullah Efendi afîf ve nâzik olup kimseyi zemmetmez ve hiç bir kimseyi ta'n ve tasnî' eylemez halûk bir zât idi. Fetvâlarında kılı kırk yararcasına inceden ince tedkikât yapardı.

28