• Sonuç bulunamadı

3. İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI'NIN AÇIKSÖZ'DEKİ TARİH VE KÜLTÜR

3.15. Cinci Hoca Hüseyin Efendi

Sultan Ahmed-i Evvel'in vefatı devlette bir anarşi, hükümetsizlik devri açmıştı. Müşârünileyhe halef olan biraderi Sultan Mustafa'nın mecnûnâne hareketleri tebdil-i sultana vesile oldu. Yerine Ahmed-i Evvel’in büyük şehzâdesi İkinci Sultan Osman geçti. Bu gayur hükümdar da yeniçerilerin edepsizliğinden dolayı te’dîb içün gösterdiği şiddet ve isti’câlin kurbanı olarak şehîden vefat ettiğinden artık gemi azıya alan yeniçeri ve sipahiler her cülûsta bahşiş almak içün tebdil-i saltanata rıza gösterdiklerinden ikinci defa makâm-ı hükümdârîye gelen Mecnûn Sultan Mustafa'nın devri bütün bütün işi çığırından çıkardı.

Devlet haricen İrânîlere mağlup, dâhilen taraf taraf isyan eden zorbaların elinde oyuncak oluyor ve betahsis İstanbul'da asayiş nâmınabir şey bulunmuyordu.

Birinci cülûsu zamanında idareden aciz olduğu tebeyyün eden Mustafa Hân hal'i edilerek Sultan Ahmed'in diğer şehzadesi Murâd-ı Râbî iclâs olundu. Bunun dailk zamanı hükümetsizlik içinde geçti ise de sinn-i rüşde vüsûlünde bizzat idare-i devleti ele alarak göstermiş olduğu şiddet derce-i ifrâta kadar varmış ve pek çok bîgünah insanlarbu hükümdârın dûçâr-ı gadri olmuş ise de sefine-i devlet vartadan kurtularak intizamsızlık düzelmiş, zorbaların başları ezilmiş, İran'a galebe olunarak Bağdat istirdâd edilmişti.

Murâd-ı Râbî'in kanlı siyaseti yalnız ahaliye münhasır kalmadı, saraya bilesirayet etti. Babası Sultan Ahmed zamanından beri metruk olan kardeş katli yeniden meydana çıktı. Pâdişah, biraderleri Şehzâde Süleyman, Bayezid ve Kâsım'ı boğdurdu. Diğer kardeşi İbrahim'in kurtulmak imkânı azalmıştı. Murâd-ı Râbî hasta döşeğinde bile İbrahim'in katli içün çırpındı. Nihayet bu arzusuna nâil olamadan erkek evlât bırakmadığı halde vefat etti.

107

Hayatı her sâniye tehlike içinde geçen ve oraya buraya saklanarak kardeşinden yakayı kurtaran yegâne vâris-i saltanat Sultan İbrahim Taht-ı Osmânî'ye iclâs olundu. (1049)

Sultan İbrahim, biraderinin vefat ederek kendisinin nâil-i taht olduğu söylendiği zaman kardeşlerinin başına gelen felaketi tahattur ile bunu Sultan Murâd'ın kendisini tecrübe içün hilesine atfederek, "bana taht-ı saltanat ne lâzım, kardeşim sağ olsun" cevabını vermiş, ısrar üzerine kendisini biraderinin na'şının önüne götürmüşler, görmüş, gözlerine inanamamış, tekrar dönmüş bakmıştı.

İşte biraderinin ibtidâ-yi saltanatından itibaren onyedi sene (1032-1049) beyne'l hayat vel memat yaşayan pâdişâh-ı cedîd, geçirdiği fevkalâde heyecan sebebiyle hafakan ve uykusuzluk illetine mübtela olmuş idi.

Müşârünileyhin bu illeti ara sıra nükseder, bir türlü tedavi edilemezdi. Etıbbâ tarafından yapılan ilaçlar tesir etmiyordu. Harem musâhibleri pâdişâhın bir defa da erbâb-ı azâime okutturulmasını tavsiye ettiler. Pâdişâh, okunmakla müsterih oluyordu. İşte bu zamanda medrese talebelerinden okuyuculukla vakit geçiren Hüseyin Efendi nâmında birisini Vâlide Sultân'a tavsiye ettiler ve mûmâileyh saraya davet olunarak nefesi Sultan İbrahim'in illetinin tahfîfine sebep oldu. Ve bu suretle tarihlerimizde "Cinci Hoca" denilen Hüseyin Efendi'nin yıldızı parladı ve dairesi mürci-i hâs ve âmm oldu.

Cinci Hoca Hüseyin Efendi aslen Zağferanbolulu olup pederi Mehmet Efendi ve büyük babası Şeyh Karabaş İbrahim Zağferanbolu'da turûk-u aliyye meşâyihinden idiler. Hüseyin Efendi'nin rivayetine göre nesli fuzalâ-yi ârifînden meşhur Şeyh Sadreddin Konevî'ye müntehi imiş. Pederi Mehmet Efendi'den bazı ed’iye-i müessire ve azâim-i garibe öğrenmiş olduğundan İstanbul'a gelerek ulemadan hasanzâde Şifâî Mehmet Efendi'ye talebe olmuş ve medreseye gelen hasta kadın ve çocukları okumakla şöhret bulmuştu.

Hocası Şifâî Mehmet Efendi İzmir kadısı olunca şâkirdinin dersten ziyade okuyuculukla vakit geçirdiğini bildiğinden icazet vermemişve kendisine beraberinde İzmir'e götürülmesi rica edilince Şifâî Efendi, "Behey Efendi, bizim ırzımız (haysiyetimiz) var. Avret ve oğlana efsun okuyan bir sehhâr-ı nâbekârı bile (beraber) götürüp mansıbımıza bednâm mı olalım?'" cevabını verdiğinden hocasının lütuf ve muavenetinden ümidini kesen Hüseyin Efendi'yi bu hâl pek müteessir etmişti. Vak'anüvislerimiz içinde zarâfet-i kalemiyesiyle meşhur olan Müverrih

108

Naîmâ Efendi, "Cenâb-ı Rabbü’l Âlemîn hazretlerinin hükm-ü hafisine akıl erişmez. Efendisinin ar eylediği efsunkârlık san’atı ol fakire sebeb-i mâye-i izzet olup bir sene mürur etmezden mukarreb-i pâdişâh ve nâil-i câh" olduğunu kaydediyor.

Hüseyin Efendi daha dersten mülâzemete nâil olacak derecede bile istihkâk-ı ilmî gösterememişken bâlâda arz edildiği üzere illet-i pâdişâhînin tedavisi içün Vâlide Sultan tarafından saraya aldırılıyor. Pâdisâha okuyup kuvvet-i vâhime ve te'sîr-i itikat imdadıyla hükümdar münşerih oluyor ve hakkında inâyet-i pâdişâhî zuhura gelüp dâhil-i defter-i mülâzemet değil iken birden bire erbâb-ı sa'yin senelerce tahsilden sonra irtifâ edeceği müderrislik mevkiine nâil oluyordu.

O sırada makâm-ı meşihatta fazl ve kemâl erbâbından şâir-i ma'rûf Zekeriyazâde Yahya Efendi bulunuyordu. Müşârünileyh usûl ve kanun hâricinde ansızın müderrisliğe tayin edilen Hüseyin Efendi’nin tayinine mu'teriz iken bilâhare vürûd eden diğer bir hatt-ı hümâyunla fazl ve kemâl ashâbından bulunan zevâtın işgal edebileceği bir mevki olan müderrisliği yani Dârülfünûn hocalığı Hüseyin Molla’ya veriliyordu.

Taltif bu kadarla da kalmadı. Hakkında tevcihât-ı şahanenin ardı arası kesilmedi. Evkaftan yevmiye beşyüz akçe vazife tayin olundu. Süleymaniye müderrisliği verildi, galata kadısı ve hünkâr hocası oldu.

Cinci Hüseyin Efendi, san'atı olan efsunculuk ile saraya çattıktan sonra işi ilerilendi. Her işe burnunu soktu. Pâdişâhın yanıında bir sözü iki olmadı. Ma'ruzâtı kabul olunur ve mucibince irade-i seniyye sâdır olurdu. Hüseyin Efendi, Kazasker Karaçelebizâde Mahmut Efendi'nin kerimesini tezevvüç etti. Dairesi herkese müracaatgâh oldu. Sayesinde fazla para verenler nâil-i memuriyet olarak ahaliden verdikleri paraları kat kat ziyadesiyle çıkarmağa başladılar. Memuriyet erbâb-ı istihkaka değil, en ziyade parayı kim verirse ona tevcih olunur, daha doğrusu satılır ve ehliyet aranmazdı. Pek çok defalar rüşvet veren zevât parasını çıkarmadan azl edilirler ve memuriyete daha ziyade para veren diğer biri tayin edilirdi. İşte saray mürci-i enâm olan Cinci Hoca, pâdişâh hocası teveccüh-ü pâdişâhiden bilistifade bu tarikla çok para aldı.

Aceleci, şehevât-ı nefsâniyesine mağlub olan hükümdârın hodserâne hareketlerine karşı sadaret mevkiinde bulunan Kara Mustafa Paşa mütecellidâne mukabele ediyor, istikamet-i intizamperverliğiyle bütün mevânii iftihâm eyliyordu. Veziria'zam bütün vilayetleri

109

müceddeden tahrir ve vâridât-ı hazineyi tezyîd etti. Paşanın müstakilen sadaret umurunu tedvir etmesi sırasına göre pâdişaha bile bilâpervâ dürüstâne muamelede bulunması Cinci Hoca'nın işine gelmedi. Hocanın nüfûzuna Mustafa Paşa gölge oluyordu. Vezir-i a'zam doğru fakat sert muamelesiyle aleyhtarlarını çoğaltmıştı. Nihayet Cinci Hoca ve bazı erbâb-ı tezvirin şikâyetiyle ümmî fakat müstakim Mustafa Paşa ifnâ edildi.

Cinci Hoca, meydanı geniş buldu. Pâdişâhın gözbebeği meşhur Silahtar Yusuf Ağa ile el ele vererek Sultan İbrahim'i anlarda nüfûzları altına aldılar ve her istediklerini yaptırdılar. Cinci Hoca Anadolu Kazaskeri de olmuştu. Sultanahmet Camii'nde kıraatı mu'tâd olan mevlid cemiyetinde Pâdişâh Cinci'yi sol tarafına, Rumeli Kazaskeri ve rütbece hocanın fevkinde olan Muayyed Efendi'nin üst tarafına oturtmak gibi teveccühlerde bulundu.

Cinci Hoca'ya büyük bir saray inşaası içün mirîden ikiyüz kese akçe verilmesi fermân olundu. Hocasının nefes ve bezminden müstefid olan Sultan İbrahim Edirne'ye seyahati esnasında Rumeli Kazaskeri Muayyed Efendi Cinci Hoca'nın kendisine tefevvukuna kızarak sadrazam Sultanzâde Mehmet Paşa'dan Hoca’ya tekaddüm etmenin çaresini sormuş, o da bunun çaresi Şeyhülislâm olmaktır demiş. Muayyed Efendi de o mevkie geçmek içün sadrazama yetmiş kese kuruş rüşvet vermiş ise de bir müddet sonra Mehmet Paşa'nın azline mebni paranın miktarını yüzelli keseye iblâğ ile Şeyhülislâm olmuş ve resmî cemiyetlerde Cinci Hüseyin Efendi'ye tekaddüm etmiştir.

Cinci'yi de beraber götürdü. Hoca Efendi'nin müttefiki olan Silahdâr Yusuf Ağa rütbe-i vezâretle Kaptanıderyalığa irtifa eylediği gibi Hoca'nın ikbâli de bir kat daha arttı.

Sonu var… Muallim İsmail Hakkı

110