• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: RUSYA AB VE ORTA DOĞU-JAPONYA ÖRNEKLERİ

4.1. Rusya AB Örneği

4.1.3. Rusya ve AB Ekonomik ve Ticari İlişkiler

Rusya kendi enerji kaynaklarını sadece ekonomik alanda değil siyasi alanda da gerek baskı, gerek tehdit olarak kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır (Woehrel, 2011: 134). AB ise Rus petrol ve gazına bağımlıyken alternatif enerji kaynakları bulmaya ve bu bağımlılıktan kurtulmaya çalışmaktadır. Rusya da her ne kadar enerji kaynaklarında üstünlüğe sahipse de AB ile ilişkilerine özel önem vermektedir, çünkü ülkenin enerji ihracatı büyük çoğunluğu AB’ye gitmektedir.

Rusya’nın Sovyetler’in yıkılışından sonra yeniden kalkınmada Avrupa pazarının önemi tartışılmazdır. Bu nedenle enerji alanında tarafların ilişkileri karşılıklı bağımlılık ilkesine dayanmaktadır.

Gelecekte doğal gaz Avrupa’da petrolden sonra en önemli ikinci enerji kaynağını oluşturacaktır. Rusya 30 sene boyunca Avrupa’nın güvenilir enerji satıcısıdır (Aalto, 2007: 48). O yüzden uzun vadede AB ile Rusya arasında ekonomik ve siyasi bağımlılık kaçınılmaz gözükmektedir. Rus gazı AB için kaçınılmaz stratejik yük haline gelmiştir. AB’nin doğal gaza muhtaç olması, doğal olarak Rusya’nın gaz ihracatına artarak bağlı olmasıdır. AB bu aşırı bağımlılığının sadece Rusya - Ukrayna arasındaki 2006 gaz krizinden sonra farkına varmıştır (Umbach, 2010: 1230). Ama bu bağımlılık tek taraflı değildir. Çünkü şu anda Rusya AB’nin gaz ithalatının sadece % 25-30 karşılarken, Rusya’nın gaz ihracatı % 90 AB ülkelerine gitmektedir. Yani, AB Rusya’ya muhtaç olduğu gibi, Rusya da AB’ye muhtaçtır. Bunun için aralarında enerji ilişkileri aslında karşılıklı bağımlılık ilkesine dayalıdır.

Rusya ekonomik olarak petrol, doğal gaz ve maden kaynaklarına bağımlıdır ve büyüme ağırlıklı olarak bu sektörlerde gelişmektedir. Bu sebeple dünya piyasalarındaki iniş çıkışlar özellikle kriz döneminde Rusya ekonomisi oldukça etkilemektedir. Milletlerarası pazarlarda petrolün ve doğal gazın fiyatı arttıkça ekonomideki ilerleme hızlanmakta veya tam manasıyla tersi yaşanmaktadır. Ukrayna ile meydana gelen kriz sonrası Batı ülkeleri Rusya’ya uygulamaya koydukları yaptırımlar Rusya ekonomisini olumsuz etkilediği görülmektedir. Fiyatları inen enerji ve hammadde fiyatları da aynı şekilde Rusya’yı negatif yönden etkilemektedir. Bu gelişmelere bağlı olarak Rusya’da ekonomi büyümesi 2014 yılında yüzde 0,6’ya gerilemiştir (TİM, 2015: 15).

2030’da İthalatta 240 milyar metreküplük bir artış söz konusu olacağı tahmin edilmektedir. Bu gaz miktarların hangi kaynaktan elde edileceğine bakılırsa, AB’ye üç ana hattan giden gazın yüzde 80’i boruyla yüzde 20’si LNG ile gelmektedir. Avrupa Birliğinin boru hatlarına baktığımızda 3 asıl boru hattı mevcuttur. Bunlardan biri Kuzey Buz Denizi’nden gelip Norveç ve İngiltere kaynaklı doğal gazlardır. İkinci Koridor ise direk Rusya’dan gelen doğu koridoru olarak karşımıza çıkmaktadır. Son kolidor ise Afrika’dan Cezayir ve Libya’ye gelip, sonra Akdeniz’e

giden boru hatlarıdır. Geriye kalan gazın yüzde 20 ise LNG sistemiyle Nijerya ve Katar’dan gelerek AB’ye ulaşmaktadır. 2013’de Rusya’dan Avrupa’ya gaz ihracatı 136 milyar metreküpü olarak gerçekleşmiştir. Bu oran da Rusya’nın Avrupa gaz pazarının yüzde 38’ini sahip olduğunu göstermektedir. Milletlerarası örgütler 2030’da en olumlu koşullarda bu ihracatın 100 milyar metreküp ilave edilerek 236 milyar metreküpe çıkabileceğini ön görmektedirler (MÜSİAD, 2014: 139).

Rusya gelecekte stratejisi AB enerji siyasetini daha fazla etkileyecek gözüküyor (Pierre Nöel, 2009: 25). 2020’de Avrupa gaz dışında bir kaynak bulamazsa Rusya’ya bağımlılığı iki kat artar ve Avrupa gaz ithalatının Rus payı % 25’ten % 55’e yükselebilir (Eurogas, 2030). AB’nin gaz ithalatına bağımlılığı 2030’da ise % 80’e kadar yükseleceği tahmin edilmektedir (Goldthau, 2008: 686). Bu nedenle, Hazar Denizi ile Ukrayna ileride de çok önemli stratejik rol oynayacak gibi gözükmektedir. Zaten şimdiden Rusya, AB’nin Rusya bağımlılığı azaltmak için Hazar bölgesinde yeni enerji ilişkileri kurma çabaları ile çatışmaktadır.

AB Rusya’ya enerji sektöründe tek taraflı bağımlı değildir, çünkü Rusya Avrupa enerji pazarının sadece %30’una sahiptir. Bu durumda Rusya’dan başka alternatiflerin de mevcut olması unutulmamalıdır. Rusya için ise bu %30’luk pay petrol ve gaz ihracatın çok büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Bu payın yok olması demek, Rusya’nın kaçınılmaz olarak zayıflaması demektir. Ruslar bunu dikkate alarak, Avrupa enerji pazarın kendine ait olan payın korunması ve hatta artması için büyük çaba sarfetmektedir (Khusainov, 2014: 90).

Gelecek yıllardaki öngörüye göre AB’nin petrol ve doğal gaz bağımlılığının 2020’ye kadar ciddi düzeyde artacağı öngörülmektedir. (Tablo 9)

Tablo 9: AB’nin Artan Enerji Bağımlılığı

AB Enerji Bağımlılık Oranı (%)

Enerji Kaynağı 2007 2010 2020 Petrol 85 85 90

Doğal gaz 62 65 70 Birincil Enerji 58 60 70 Kaynak: Favennec, 2011: 188

AB açısından bağımlılık artarken, Rusya açısından da oluşan bu arzı karşılayamama sorunu öngörülmektedir. Mevcut pazar yapısı devlet kontrolündeki birkaç büyük şirket tarafından yönlendirilen petrol ve doğal gaz üretim ve taşıma sektörü, büyüyen enerji ihtiyacına ve üretimdeki artan zorluklara cevap verebilecek şekilde adapte edilebilmiş değildir (March 2008: 3). Uluslararası Enerji Ajansı (UEA), Rus enerji sektörünün 2003 yılından 2030 yılına kadarki toplam yatırım ihtiyacının 930 milyar Dolar olacağını ve bunun kabaca %40’ının petrol, %32’sinin doğal gaz sektörlerine ayrılması gerektiğini tahmin etmektedir (IEA, World Energy Outlook, 2004: 283).

1 Ocak 2009 tarihinde, Rusya Ukrayna'dan AB'ye giden doğal gazı kestiğinde, AB kısa vadeli bir enerji şoku yaşamış ve bu durum Rusya’nın enerji konusunda güvenilir bir ortak olup olmadığı sorusunu gündeme getirmiştir (Bilgin, 2009: 4486). Rusya, AB için güvenilir ve uzun vadeli bir doğal gaz sağlayıcısı olarak görülmesi gerekliliğinin farkındadır (Closson, 2009: 97).

Rusya’nın ilk kez 2006 Ocak ayında doğal gazı stratejik araç olarak kullanmasının ardından (Bilgin, 2009: 4485); AB'nin 2006 yılı Mart ayında yayınladığı Green Paper'ın sonuç kısmında, AB'nin enerji güvenliği konusunda yeni bir döneme girdiği ve istikrarlı olmayan bölge ve üreticilere bağımlılığın ciddi bir risk oluşturduğu belirtilmiştir. Buna ek olarak, enerjiyi politik kaldıraç şeklinde kullanan bazı üretici ve tüketicilerin de risk oluşturduğu ifade edilmiştir (Youngs, 2009: 2).

Ocak 2007'de ise Avrupa Komisyonunun Stratejik Enerji Değerlendirmesi Komisyonunda enerji arzının Rusya'dan öteye, Orta Doğu ve Batı Afrika'ya doğru çeşitlendirilmesi konusunda hızla harekete geçilmesi gereği vurgulanmıştır (Youngs, 2009: 3). Aynı yıl, ekim ayında, ABD Devlet Sekreteri Condolezza Rice, Rusya'yı diplomatik bir şekilde uyarmıştır: Rusya'nın çıkarlarına saygı duyduklarını ancak

Rusya büyük zenginliğini, petrol ve doğal gazını politik bir silah gibi kullanırsa veya bağımsız komşularını eskiden olduğu gibi etki alanı içine almaya çalışırsa, hiçbir çıkara hizmet edilmemiş olacağını belirtmiştir (Perovic, 2009: 11).

2008 Rusya-Gürcistan Savaşının ardından, Putin'in enerjiyi politik bir silah olarak kullanmayı sürdürdüğü görülmektedir. Putin'in uyarıcı açıklaması şöyledir: Eğer Avrupa kıtasının liderleri Rusya'yı Gürcistan'ı işgal ettikleri için cezalandırmaya kalkarlarsa, Rusya'nın enerji kaynakları Uzak Doğu'ya gidecektir (McElroy ve WateRusyaield, 2008: 1).

AB ve Rusya karşılıklı olarak birbirlerine bağımlılığı enerji alanında aralarında bazı hassasiyetler bulunmaktadır. AB tarafından olaya bakılacak olursa ilk hassasiyet; AB’nin Rusya’ya olan ihtiyacından dolayı Avrupa Birliğin Rusya’ya eleştiride bulunamamaktadır. Rusya’nın Avrupa Birliği’ne yönelik enerji ihracatını diplomatik araç gibi istismar etmesi ve Avrupa Birliği içerisinde oluşturduğu hoşnutsuzluk ikinci duyarlılığı meydana getirmektedir (Monaghan, 2011: 3-4).

Avrupa için bölgede sıvılaştırılmış doğal gaz sahasındaki üretim en önemli gelişme olarak görülmektedir. Şimdiye kadar, Avrupa dünya LNG tüketiminin % 8’sini yapmakta olduğu ifade edilmiştir. İspanya % 65 gibi büyük oranla LNG ithalatıyla Avrupa’nın LNG ithalatı ile öncü durumda olduğu belirtilmiştir. İspanya’yı % 39 oranıyla Portekiz ve % 27 oranıyla Fransa takip etmektedir. Avrupa’ya LNG tedarik eden başlıca devletler ise Cezayir, Mısır, Umman ve Katar olduğu görülmektedir (Belkin, 2008: 5).

Rusya, genel anlamda AB’nin üçüncü büyük ticaret ortağıdır. Ticari ilişkiler içerisinde enerji ticareti AB ithalatının % 25 ‘i kadar iken, Rusya’dan alınan enerji bu oranın içindeki payı ise üçte iki olduğu anlaşılmaktadır. Doğal gazın % 50 ‘si ve petrolün % 30’u ise Rusya’nın enerji kaynaklarından ithal edilmektedir. Böylece iki büyük aktör arasında enerji alanında karşılıklı bağımlılık oluştuğu anlaşılmıştır (Jong, 2008: 37-63). Başka bir ifade ile; iki aktörün enerji alanındaki meydana getirdikleri ilişkilerde AB Devletleri ekonomilerinin üretime devam etmesi için Rus enerjisine ihtiyaç duyarken Rusya için de ekonomik büyümesini sağlamak anlamında AB pazarına gereksinim duymakta olduğu anlaşılmaktadır (Monaghan, 2011: 5).